Freitag, 5. Oktober 2012

HZ. MUHAMMED'E HAKARET EDEN ATEİST YAZARA CEVAP

          HZ. MUHAMMED'E HAKARET EDEN
                   ATEİST YAZARA CEVAP
                   
         ateistlerin de tanrısı olan ALLAHın adıyla

Bir ateist yazar: "Buna karşılık, bundan yüzlerce yıl
önce Allah'la kontak kurduğunu iddia edip bundan
siyasi, mali ve cinsel menfaat temin etmiş bir Arap
lideriyle dalga geçmek nefret suçu değildir" ve da-
ha: "Allah" ile iletişimde olduğunu söyleyen
herkesin, farklı düzeylerde de olsa, yalan
konuştuğu kanısındayım" demiş.

Herşeyden önce bu sözleri söyleyen kimse ve kim-
seler, (ruhuna selam ve rahmet olsun) Hz. Muham-
med'in hayatından habersizdirler. Onun hayatıyla il-
gili yalan ve iftira içeren iddialarının ise bir aslı yok-
tur.

İkinci olarak; Allahsızlık, bir mâneviyat hastalığıdır.
Bu hastalık içinde bulunan kimselerin "Hz. Muham-
med'in Tanrı elçisi olduğu" konusunda mantığı, şu
şekilde işler:"Madem Allah diye, Tanrı diye bir şey
yoktur; öyleyse Muhammed'in 'Tanrı elçisi olduğu'
iddiası da yalandır, bu iddiaya inanmak da sapıklık-
tır!"

Yani ateistlerin Hz. Muhammed'in elçiliğini inkâr et-
melerinin temelinde, Allah'a olan inançsızlıkları yat-
maktadır. Bu inançsızlıktan kurtulmadıkça da İslâm
Peygamberi'nin elçiliğine inanamazlar. Buna inana-
madıkları için de, onun elçiliğinin bir "yalancılık" ve
"sahtekârlık" olduğuna (asla olamaz!) hükmederler.

Tabii onların bu asılsız hükümlerine dair bir delil is-
tesek; o delili getiremezler. Çünkü bu konuda ihti-
sas sahibi değildirler, geçerli bir uzmanlıkları yok-
tur. Ama Hz. Muhammed'in elçiliğine inanmış müs-
lümanlar içinde bu elçiliğin gerçekliğini tasdikleye-
cek uzmanlar çoktur. Çünkü o evliya olan uzmanlar-
ın, görünmez âleme nüfuz edebilen ilim ve ışıkları
vardır.

Nasıl dünyanın döndüğünü inkâr eden bir cahil kim-
senin inkârı, bir kozmoloji bilgininin yanında geçer-
sizse; ateistlerin Allah'ı ve Peygamberini inkâr et-
meleri de, görünmezi gören kalpleri olan Evliya'nın
ve yüce Allah tarafından bilgilendirilmiş din bilginle-
rinin nazarında geçersizdir.

Nasıl bir cahilin "dünyanın döndüğü" gerçegini inkâr
etmesi, dünyanın dönmesini yok etmezse; bir ate-
istin Allah'ı inkârı da Allah'ın varlığını yok etmez. Bu
yok olmaz gerçeği kabul etmeyenler de, ancak ken-
di cahillik ve hastalıklarını göstermiş olurlar ve olu-
yorlar.

Cahillik ve hastalıklarından kurtulmak isteyenler için
de şunları söyleyebiliriz:

Ey mâneviyat hastası adam! Eğer senin dediğin gi-
bi bu evreni ve içindekileri yaratan, yaşatan ve yö-
neten her şeyi bilir ve gücü yeter bir Tanrı yoksa,
bütün bunları yapan nedir? "Kendi kendine" mi olu-
yor diyeceksin? Yoksa evren çapındaki bu çok mu-
azzam ve mükemmel ve hârika yaratılış, yaşatılış
ve yönetilişi maddenin "bilgisiz ve bilinçsiz atomlar"
ına mı dayandıracaksın? Yoksa "tesadüfler" mi ya-
pıyor diyeceksin? Yoksa "evrenin parçaları olan yıl-
dızlar" mıdır bütün bunların halledicisi? Söyle, ne-
dir?

Evrenin ve içindekilerinin yaratılışı, yaşatılışı ve yö-
netilişi, evren çapında güç ve bilgi gerektiren şey-
lerdir. Bu şeylerin sahibi kimdir veya nedir? Bu su-
al karşısında elinden tutulmayan bir aklın vereceği
cevap, ya senin verdiğin cevap gibi olacak ve:
"Tanrı manrı yoktur! Bütün bu işler tesadüfen, ken-
dikendine veya atomlar ve onlardan meydana gel-
miş unsurların etkisiyle olup bitmektedir" diyecek,
ya da Tanrı'dan gönderilmiş bir Kitap'a inanıp;
"bütün bu işlerin sahibi ancak bir yüce Tanrı'dır,
(tek Allah'tır)" gerçeğini kabul edecektir.

Eğer (evrenin ve içindekilerinin sahibi olan) bir
"Tanrı yoktur" dersen, buna dair delilin nedir?
Senin buna dair bir delilin yoktur! Çünkü evreni
elekten geçirecek bir araştırman yoktur ve olmaya-
caktır. Evrenin ötesine geçebilecek bir marifetin de
bulunmamaktadır. O halde neye dayanarak inkâr e-
diyorsun? Çünkü "ben gözümle görmediğime inan-
mam" diyorsun! Bu halde senin bütün inkârın, senin
zannına dayanmaktadır. Yoksa elinde kesin bir delil
yoktur.

Ama Tanrı'nın varlığını kabul eden inançlıların bir
delilleri vardır. Onların delilleri de, Tanrı'nın indirdiği
Tevrat, İncil ve Kur'andır. Onlar bir delille inanıyor;
siz ise, delilsiz inkâr ediyorsunuz. Tanrı'nın varlığını
gösteren delilleri de kabul etmiyorsunuz. Bu kabul-
süzlük size ne kazandırmaktadır?

Bu kabulsüzlüğün size kazandırdığı tek şey, "key-
fince yaşama hürriyeti"dir. Ama bu hürriyetin içinde
çok büyük bir "sahipsiz ve ebediyetsiz kalma esare-
ti" vardır. Çünkü yüce Tanrı'nın yerine koyduğunuz
şeyler, size "sahiplik" yapamaz. Bunun için ömrünüz
boyunca öksüz ve kimsesizsiniz. Ölümün sevdikle-
rinizi ve bağlandıklarınızı elinizden alması karşısın-
da da, bu öksüzlük ve kimsesizliği çok iyi hisset-
mektesiniz. Bir de karşınızdan gelen bir ölüm var.
Bu ölüm de, sizin ebediyetinizi elinizden alıp götür-
mektedir; sizi yok oluşa mahkûm etmektedir. Ama
sizin kalbinizde çok büyük bir sonsuzluk ve ölüm-
süzlük ve ebedî mutluluk arzusu var. Tanrı'yı inkâr-
la da bu büyük arzuyu katletmekte ve kendinizi deh-
şetli bir esarete düşürmektesiniz. Yani tanrısızlıkla
kazandığınızı sandığınız "keyfî yaşama hürriyeti",
başınıza büyük bir belâdır!

Bu büyük belâdan kurtulmak isterseniz, kendinize
şunları sorunuz:

"Bir tablonun dahi ressamsız olamayacağını bildi-
ğim halde, içinde evren büyüklüğünde bir yaratılış,
yaşatılış ve yönetiliş bulunan bu koca evreni nasıl
tanrısızlığa mahkûm ediyorum? Tanrı'nın yerine
koyduğum şeyler ise, benim kalbimdeki evrene
sığmaz arzularımı tatmin edemiyor, suallerime ce-
vap veremiyor, isteklerimi yerine getiremiyor. Ben
daha bu halde bu inançsızlıktan ne bekleyebilirim?
Bekleyebileceğim bir şey olmadığına göre bu du-
rumdan kurtulmalı değil miyim?"

Elbette ki kurtulmalısın! Bu kurtuluş için de iyi dü-
şün: İçinde yaşadığın evren oluşurken veya oluştu-
rulurken, sen bu oluşum ve oluşturuluşun başında
bir mühendis veya bir gözlemci olarak bulunmuyor-
dun. O halde onun "Tanrı'sız" olabileceğine nasıl
hükmediyorsun? Tanrı'nın yerine koyduğun şeyler
de sana bir bilgi gönderemediğine ve göndereme-
yeceğine göre, hangi geçerli bilgiye dayanarak ev-
reni Tanrı'sızlığa mahkûm ediyorsun? Bu durumda
Kur'anın "gerçeklerden haber verdiği" ihtimalini ne-
den hesaba katmıyorsun? Eğer bunu hesaba kat-
mazsan, ya ölümden sonra seni diriltecek ve yaka-
na yapışacak bir Tanrı karşına çıkarsa ne yapar-
sın? Bu halde çok sey kaybetmiş olmayacak
mısın?

Elbette ki olacaksın! Vakit varken kendini, "kaybe-
den" olmaktan kurtarmalısın ve kurtarabilirsin...

Kurtuluş istersen, son olarak şunu kendine sormalı
ve doğru cevabı vererek kurtulmalısın: Tablonun ö-
tesinde Ressam vardır. Peki evrenin ötesinde ne
vardır? "Tanrı vardır" dersen, cevabın doğrudur.
Bu doğru cevap da, senin kurtuluşunun başlangıcı-
dır. Bu başlangıcın düğmesine basarsan, kurtulu-
şun kutlu olsun!

Unutma! Ressam, tabloya benzemez. Tanrı da ev-
rene benzemez. Ressam, tablonun içinde olmadı-
ğı gibi, Tanrı da evren içinde değildir. Tablonun i-
çindekiler nasıl Ressam'ı yapamazsa, evren içinde-
kiler de Tanrı'yı yapamaz. Demek, tablo edilgen,
Ressam ise etkendir. Aynı şekilde, evren edilgen,
Tanrı ise etkendir. 20 milyar ışık yılı çapındaki bir
evrenin Tanrısı da göz ile görülmez. Kâinatı kuşat-
mış ruh ve ışık sahibi maddesiz bir büyük Tanrı'yı
görmek, gözün işi değildir. O'nu görmek, ancak
kalp ve aklın işidir. Görmek isteyen de görür! Gör-
mek istemeyen ise, inkâr eder. İnkâr eden de, "kay-
beden"dir. Oysa sen, "kazanan" olmalısın... Ancak
bu kazancın ile senin dünyan ve hayatın ve evrenin
anlam kazanacaktır. Bu kazancın olmadığı takdirde
de senin nazarında herşey anlamını kaybedecek,
karanlığa gömülecektir. Sen, bu karanlığa razı
olmamalısın!

Sana ve senin gibilere ve inkârcılığına aldanacak
olanlara son sözümüz şudur:

Allah'ın Mehdisi Mehmed Nur'an, yüce Allah'tan al-
dığı bilgi ve ışıkla; Hz. İsa'nın, Hz. Musa'nın ve Hz.
Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna ve Tevrat
ve İncil'i içeren Kur'anın da O'ndan indirilmiş bulun-
duğuna şahitlik eder.

Not: Ey Allah inkârcısı! "Yok'un isbatı olmaz" de-
mekle, işin içinden sıyrılıp çıkamazsın! Nereden
biliyorsun?: Kâinatı elekten mi geçirdin? Yoksa
evrenin ötesine mi geçtin de baktın? Yoksa evren
yapılırken onun başında şahit olarak mı bulunuyor-
dun? Bunların hiç birine sahip olmadığı halde ken-
di zannını "kesin bilgi" olarak görenden daha sapık
kim olabilir? O halde "Allah yok" diyemezsin! "Var
da olabilir, yok da olabilir" de diyemezsin! Çünkü
Kur'anı boşa çıkaracak, ondan daha üstün bir kitap
getirip ortaya koymuş değilsin. Sen bu halde ancak:
"Ben inanmak istemiyorum" diyebilirsin. Biz de se-
nin bu isteksizliğin karşısında: "Sen bilirsin" deriz...

Zaman:  Yeni Çağ'ın onikisi, Ekim başı.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Cevaplama.
Boyut:   Muranizm.

                                                  YAYINLAYAN
                                      AVRUPA  MURANİSTLERİ
                                      *   *   *

Keine Kommentare: