Donnerstag, 26. Juli 2012

GÜNEŞ, NASIL DÖNER; NASIL İTER VE ÇEKER?

         GÜNEŞ, NASIL DÖNER; NASIL İTER VE ÇEKER?

   güneşi, dünyayı ve ayı emri altına almış olan ALLAHın adıyla

                    (Yazarımız Hüseyin Avdıç cevaplıyor)

Bu soruların cevaplarını verebilmek için kâinatın ilk yaratılış anına
gitmek ve bazı gerçekleri görmek gerekiyor.

Bilim dünyasında kâinatın meydana gelişi hakkında söz sahibi olan
teori, şu anda (Big Bang) denen "Büyük Patlama"dır. Bu teori, kâi-
natın, büyük bir patlama ile meydana gelmeye başladığını iddia e-
der. Fakat benim bu iddiaya itirazım var. İtirazım şudur: Büyük Pat-
lama'dan önce yer yoktu, gök yoktu, uzay yoktu, boşluk yoktu. Pe-
ki, bütün bu yokluklar içinde Büyük Patlama nasıl oldu? Yani, hiç
bir boşluğun olmadığı bir "an"da, bir şey nasıl patlayabilir? Bir şe-
yin patlayabilmesi için bir boşluğun bulunması gerekmez mi?

Toprağa gömülü bir çekirdeğin yarılıp filizlenebilmesi için, bir "yer-
üstü"nün olması lâzım ki, o çekirdek bir gelişim alanı bulabilsin.
Boş bir alan yoksa, o çekirdek bulunduğu yerden öteye çıkamaz.
İkinci bir örnek: Anne rahmindeki bir cenin, o yerde boş bir yer
varsa gelişebilir. Yoksa o cenin, yok olur gider...

Demek, kâinatı meydana getirecek bir enerji bombasının patlayabil-
mesi için, boş bir alanın bulunması gereklidir. Yoksa o bomba pat-
layamaz. Çünkü patlamasına yol verecek boş bir alan yoktur. Çün-
kü patlarsa, patlayan parçacıklar "nereye" dağılacaklar?

Öyle ya, siz bir patlamadan bahsediyorsanız, boş bir alanın bulun-
duğunu da kabul ediyorsunuz demektir. Oysa biz, kâinatın henüz
var olmadığı bir "an"dan söz ediyoruz.

Big Bang'dan önce (uzay bulunmadığı için) boş bir alan olmadığı-
na göre, o patlamanın olması da imkânsızdır. O halde bu gerçekle-
re dayanarak diyebiliriz ki; Büyük Patlama olmamıştır!

Enerji bombasının nasıl oluştuğunu ve bulunduğu "yer"e nasıl ve
kim tarafından getirildiğini ise, sormuyorum...

Şimdi koskocaman soru şudur: Büyük Patlama olmadıysa, o halde
evren nasıl var olmuştur?

Eğer bilim bu soruyu cevaplamakta yetersiz kalıyorsa -ki yetersiz
kaldığını görüyoruz-, bu halde ya bilim bir cevap bulana kadar bek-
leyeceğiz, ya da dinden yardım alacağız demektir.

Eğer dinin, akla yatacak bir cevabı varsa, o cevabı niçin dinlemeye-
lim? Dinlememek, akla zıt olur. Bu zıtlıktan kurtulmak için dinin ne
dediğine kulak vermek zorundayız.

Yerin göğün sahibi ve yaratanı yüce Allah'ın son Kitab'ı Kur'an'da
verilen cevap şudur:

1- Gökleri ve yeri altı günde yaradan O'dur. O zaman Arş'ı su üze-
rinde idi. (Hud 7)

2- O nankörler görmediler mi ki göklerle yer bitişik idi, biz onları a-
yırdık, ... (Enbiya 30)

3- Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi, ona ve arza: "İste-
yerek veya istemeyerek gelin" dedi. "İsteyerek geldik." dediler.
(Fussilet 11)

Birinci ayete göre; evrenin yaratılışından önce Allah'ın yönetim tah-
tının su üzerinde olmasından, evreni meydana getirecek maddenin
"su" olduğunu anlıyoruz.

İkinci ayete göre; göklerle yer bitişik idi, yani dünya ve evreni mey-
dana getirecek madde tek idi. Sonra su olan bu madde, ikiye bö-
lündü.

Üçüncü ayete göre ise; gökler, "duman" halinde idi.

Bunlardan da anlaşılıyor ki; Evren ağacının çekirdeği "su"dur. Son-
ra bu suya enerji verilerek o su ısıtılmış. Bu ısıtılmadan da; önce
buhar, sonra gaz, sonra da duman ve bulutlar oluşmustur. Yıldızlar
da, bu gaz ve bulutlardan yaratılmıştır.

Demek oluyor ki; evrenin yaratılışı, "patlama"ya değil, "buharlaş-
ma"ya dayanıyor. Bu "buharlaşabilme"den de anlıyoruz ki, evrenin
yaratılabilmesi için gerekli boşluk hazır imiş. Zira bu boşluk olma-
saydı, suyun buharlaştırılması ve göğün duman haline getirilebilme-
si mümkün olmazdı.

Şimdi kendi kendimize soralım: Patlama mı daha makul bir teoridir,
yoksa buharlaşma mı? Ve yine soralım: Kendi kendine oluşum mu
daha akla yatkındır, yoksa bir Yaratan'ın yapması mı?

Buraya kadar yazılanlardan, yıldızlar yaratılmadan önce göğün,
"duman" halinde olduğunu anlıyoruz. Bugünkü bilim, bu hale; "gaz
bulutu" diyor. Güneş de 4,5 milyar yıl önce bu gaz bulutlarından
yaratılmıştır. Günümüz bilimi, bu yaratılışı özetle şu şekilde açıkla-
maktadır: Gaz bulutu, çekim gücünün etkisiyle sıkışmaya başlar.
Bu sıkışma, dönmeyi ve iç patlamayı meydana getirir. İç patlamalar
da, Güneş'in dönmesini devam ettirir. Bu dönüşün hızı şu an, sani-
yede 250 km'dir ve Güneş, saniyede 20 km süratle 25,3 ışık yılı u-
zaklıktaki Vega yıldızına doğru seyretmektedir.

Peki, Güneş, Dünya'yı ve diğer gezegenleri nasıl itip çekmektedir?

Bu sorunun cevabını vermeden önce iki ayet aktarmamız ve önemli
bir hakikati bilmemiz gerekiyor:

1- "Güneş de kendi karar bulacağı yer için akıp gider. Bu, üstün ve
bilgin Olan'ın takdiridir." (Yasin 38)

2- "Ne güneş aya erişebilir, ne de gece, gündüzün önüne geçebilir.
Hepsi bir yörüngede yüzmektedirler." (Yasin 40)

Bu ayetlerden, Güneş'in belirli bir hedefe dogru "akmakta" ve "yüz-
mekte" olduğunu anlıyoruz.

Bu "akmakta" ve "yüzmekte" ifadelerinden de anlamalıyız ki; uzay,
boş bir alan değildir. Tam aksine, galaksi ve yıldızların akmasına
ve yüzmesine elverişli bir deniz ve okyanustur. Zaten cisimlerin,
boşlukta durma imkânı yoktur. Dolayısıyla, balıklar "su"da yüzer,
kuşlar "hava"da uçar. Yıldızlar da, uzay okyanusunda "yüzer"ler.

Demek ki, Güneş de, uzay okyanusunda yüzmekte olan bir yıldız-
dır.

Uzay okyanusu ise, "karanlık madde" ile doludur. Bu madde, ışık
altında şeffaflaşmakta ve karanlığını kaybetmektedir.

Şimdi, "Güneş, dünyamızı ve diğer gezegenleri nasıl itip çekmekte-
dir" sorusuna gelebiliriz.

Bu konuda iki teorim var. Birincisi: Güneş, 2 000 000 000 000 000
000 000 000 000 000 (2 nonilyon) kilogram ağırlığıyla ve 1,5 mil-
yon km'lik çapıyla uzay okyanusuna çok büyük bir ağırlık verir ve
baskı yapar. Bu baskı, meydana gelen çukurlaşmanın etkisiyle Gü-
neş'in etrafındaki gezegenleri Güneş'e çeker, yani kaydırır. Fakat
Güneş, bu çekimle beraber aynı zamanda etrafına yaptığı 1 milyar
atmosfer gücündeki enerjik basıncıyla da gezegenleri iter. Bu çek-
me ve itmeyle de, gezegenler belirli bir mesafede ve yörüngede ka-
lırlar. Fakat Güneş, boşlukta duran bir yıldız değil, dönen ve akan
bir yıldızdır. Onun dönmesi ve akması da, başka bir teoriyi gerek-
tirir.

İkinci teorim: Güneş, saniyede 250 km'lik kendi etrafındaki süratli
dönüşüyle, uzay okyanusunda çok büyük bir girdap meydana getir-
mektedir. Bu girdap, gezegenleri hem iterek hem de çekerek Güneş'
e bağlamakta ve onun etrafında döndürmektedir. Güneş'in etrafın-
daki dönüşleriyle birlikte o gezegenler, aynı zamanda kendi etrafla-
rında da dönmektedirler. Güneş'in meydana getirdiği girdabın etki-
si, gezegenlerin kendi etraflarında dönmelerine de yardım etmekte-
dir. Gezegenlerin Güneş'ten 1 milyon küsur defa daha küçük ve ha-
fif olmaları da, bu dönüşleri ve itilme ve çekilmeleri kolaylaştırmak-
tadır. Çünkü çok büyük kütleli Güneş'in etrafındaki gezegenler, bir
su kabarcığı gibi kalmaktadır.

Bu teoriyi atoma tatbik edersek göreceğiz ki, atom, dört kuvvetle
değil, bir tek kuvvetle işlemektedir.

Kâinat ağacının çekirdeği, maddedir. Maddenin çekirdeği, atom-
dur. Atomun çekirdeği de, protondur. Protonun toprağı ise, karan-
lık madde denen "enerji denizi"dir. Bu deniz de, Tanrı katındaki
"yaratış suyu"dur. Evren de, bu su'dan yaratılmıştır. Evrenin ve
yaşamın temeli olan Yaratış Suyu, yüce Allah'ın "hazinesi"dir.

Bazı sorular:

Güneş'in kendi ekseni etrafındaki dönüş sürati azalırsa ne olur?

Güneş'in dönüş hızışerse, düşüş miktarına göre etrafındaki ge-
zegenlerin ona yakınlığı daha da artar ve gezegenlerin hızı da düşer.
Meselâ Güneş'in dönüş sürati saniyede 250 km'den 200'e düşse,
Dünya'nın Güneş'e uzaklığı 120 milyon km'ye ve kendi etrafındaki
dönüş hızı da, saniyede 30 km'den 24 km'ye düşecekti. Tabii Dün-
ya, sıcaktan kavrulacak ve onda hayat sönecekti. Bu halde Dünya,
kendi etrafındaki bir tam dönüşünü de, 30 saatte tamamlayacaktı.

Eğer Güneş'in dönüş hızı 150 km'ye düşse, Güneş Merkür'ü yutar-
dı. Güneş'in Dünya'yı yutabilmesi için de, Güneş'in dönüş süratinin
sıfır km'ye düşmesi gerekiyor. Yani Güneş'in dönüşü durmadan,
Dünya Güneş'e düşmez. 

Peki, niçin Güneş'in dönüş hızışğünde onun etrafındaki geze-
genler dağılıp gitmiyor da, Güneş'e yaklaşıyor?

Çünkü Güneş'in uzay okyanusuna yaptığı kütle basıncı, o gezegen-
leri kendine çeker. Güneş, ancak dönüş süratiyle gezegenleri itmek-
tedir. Bunun için, Güneş'in sürati düşmedikçe, gezegenler Güneş'e
şmez veya yaklaşmaz.

Gezegenler, kendi ekseni etrafında nasıl dönmektedirler?

Gezegenlerin dönüşü, kendi ürettikleri bir güçle değil, Güneş'in u-
zay okyanusunda dönerek meydana getirdiği girdabın etkisiyledir.

Not: Güneşe yakın olan gezegenlerin süratli ve uzak olan gezegen-
lerin hızının yavaş olmasının sebebi, Güneş'in etrafına yakın olan
bölgede, Güneş'in meydana getirdiği girdabın daha kuvvetli olma-
sındandır. Güneş'ten uzaklaştıkça girdabın etkisi de azalmaktadır.
Bunun için Güneş'in uzağında kalan gezegenler, yavaş dönerler.
Yani mesafe arttıkça, hız düşer.

Not 2: Bir gezegenin ters yönde ve başka bir gezegenin de eğik ola-
rak dönmesinin sebebi ise, Güneş'in meydana getirdiği girdabın yö-
nünü değiştiren bir asteroidin varlığıdır. Yalnız bu asteroid, yönü-
nü değiştirdiği gezegenden daha ağırdır, ama küçük olabilir ve gö-
rünmez haldedir. Görünmezliği de, şeffaflık veya küçüklük olabilir.

Bilgilendiren Allah'a hamdolsun!

Hüseyin Avdıç

Zaman:  Yeni Çağ'ın onikisi, Ramazan ayı başı.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Cevaplama.
Boyut:   Muranizm.

                                                                 YAYINLAYAN
                                                      AVRUPA  MURANİSTLERİ
                                              *   *   *

Keine Kommentare: