Donnerstag, 19. Februar 2009

YARATILMIŞLARI TESADÜF MÜ YARATIYOR?

YARATILMISLARI TESADÜF MÜ YARATIYOR?

canlilari evrimsiz yaratan ALLAHin adiyla

Asagidaki sözler, Tanritanimazliga sartlanmis olanlar
icin degil, gercegi arayan ateistler icindir.

Bu makalede "yaratilis tesadüfle mi veya tesadüfen mi
oluyor" sualine cevap arayacagiz.

Önce "tesadüf"ün ne oldugu hakkinda bir karara varalim.
Rastlanti ve tesadüfü; "etki altinda bulunan seylerin kör,
sagir, bilincsiz ve iradesiz hareketi" olarak tarif edebiliriz.
Kâinatta etki altinda bulunmayan bir hareket olamaz. Bu
olamazlik da, "kendikendinelik"i yok eder. Cünkü bir etki
olmadan hareket dogmaz. Hareketin olmadigi yerde de
kendikendinelik olmaz.

Bu girisi yaptiktan sonra simdi konuyu biraz acmaya ca-
lisalim ve soralim: Topraga dikilen bir tohum nasil agac
olur?

Topraga dikilen bir tohumun agaca dönüsebilmesi icin
hava, su, toprak ve günese ihtiyac vardir. Bu dört unsur
hazir oldugunda elimizdeki tohumu topraga dikebiliriz.
Dikilen tohuma su verdigimizde, su molekülleri tohumun
etrafini sarar. Eger yeterli sicaklik da varsa, su, tohumun
kabugunu yumusatir ve yarar. Yarilan yerden tohumun
embriyosuna sizan su ve hava molekülleri embriyodaki
programi "okuyarak", o programdaki bitki ve agaci insa
etmeye baslar. Buradaki okuma, "bilincli okuma" degil,
"dogal okuma"dir.

I$te bu dogal okuma'yla -gerekli sartlar hazir oldugunda-
su ve havanin atom ve molekülleri bir bitki ve agaci mey-
dana getirebilmektedirler. Daha dogrusu, onlarin olusma-
sina "arac" olmaktadirlar. Bu araclar, sürekli olarak gü-
nesin etkisi altinda oldugundan, "kendikendinelik"leri
yoktur. Yani en üstteki "etkileyici", en alttakilerin kendi-
kendineliklerini yok etmektedir. Günes de, Samanyolu
Galaksisi'nin etkisi altindadir. Samanyolu Galaksisi de
diger galaksilerin etkisi altindadir. Bütün galaksiler de,
tabii ki onlari vareden bilgi ve irade Sahibi'nin etkisi al-
tindadirlar. Yani "kendikendine" ve "tesadüfen" olusan
birsey yoktur.

Eger hava, su, toprak ve günesten; bir tohum varetme-
lerini istesek, bunu asla basaramazlar. Cünkü o unsur-
larin elinde bir tohum yaratacak "bilgi" ve "sanatkârlik"
yoktur. Bunun icin o dört unsur, hayatin yaraticisi degil,
aracidirlar. Bu araclari kullanan ise, bilgi ve irade sahibi
"Ilâhî Güc"tür. Bu Güc'ün varligini da, O'nun gönderdigi
"Kitap"-"Tanrisal Aydinlik"tan biliyoruz.

Simdi "tesadüf yaratici olabilir mi?" bir daha soralim ve
suali cevaplayabilmek icin de bir kat daha yukariya ci-
kalim ve kâinatin ilk yaratilis anina gidelim.

Big Bang (Büyük Patlama) teorisine göre maddenin ya-
pita$lari sayilan atomun parcaciklari, Büyük Patlama'
dan sonra 14 saniye icinde olusmus. Eger bu parcacik-
larin olusumu icin milyonlarca sene vakit olsaydi, bu hal-
de onlarin "tesadüfen" olusumuna bir ihtimal verebilirdik.
Fakat 14 saniye gibi cok kisa bir zamanda meydana ge-
lecek bir olusum icin tesadüfe yeterli vakit yoktur. Cünkü
bu patlamada parcaciklari meydana getirecek enerjinin
deneme-yanilma yapacak bir hali bulunmamaktadir. Bu-
nun icin enerji dalgasi veya sicimler ya hedefini "bilip"
yüzdeyüz isabet etmelidir, ya da yok olacak veya bosa
gidecektir. Cünkü bu patlamada süratli bir dagilma, yayil-
ma, genisleme ve sogumaya dogru gidis vardir. Bunun
icin geri dönüp hatayi düzeltme firsati yoktur. Böyle bir
ortamda elbette ki tesadüfe yer ve vakit olmayacaktir ve
olmamistir.

Bu durumda bizim icin bir tek gercek kaliyor. O da: Bu
patlamanin gayet planli ve programli yapilmis olmasidir.
O planlayici ve programlayici da elbette ki emirle i$ gö-
ren ve madde ve enerjiye hâkim olan bilgili Allah'tan
baskasi olamaz.

Kâinatin yaratilisinda meydan bulamamis bir tesadüfün,
sonradan kâinatin neticesi olan dünya ve yeryüzüne inip
barinabilmesi mümkün degildir. Demek, dünyamizdaki
canlilik da, "tesadüfün eseri" degildir.

Canliligin tesadüfün eseri olmadigini anlayabilmek icin
simdi de Büyük Patlama'nin ilk anlarindan yeryüzüne
inelim ve bir canlinin yapita$i olan hücresine girelim. Gö-
recegiz ki; bir hücrenin ömrü, -icinde bulundugu organla-
rin durumuna göre- 1 ila 286 gün kadardir. Hücrenin bir
elemani olan bir proteini meydana getirecek bir amino
asitin ömrü, 20 gün; bir proteinin ömrü de, 10 gün kadar-
dir. (Tabii buradaki süreler. canli organizma icinde gecer-
lidirler. Organizma disina cikarildiklarinda ayni ömrü vere-
meyiz). Yani meselâ bir amino asitin -"bilgili yaratis"i red-
dettigimiz takdirde- 20 gün icinde "tesadüfen" bir proteine
dönüsebilmesi gerekir. Yoksa eldeki elemanlar yok olup
gidecektir. Bundan anliyoruz ki, hücreyi meydana geti-
recek elemanlarin tesadüfle vakit öldürecek kadar son-
suz bir ömrü bulunmamaktadir.

Ayrica molekülleri meydana getirecek atomlarin da ken-
di baslarina kaldiklarinda cok uzun ömürleri olabilirken,
kimyasal reaksiyona girdiklerinde onlarin bu uzun ömür-
leri saniyenin binde veya milyonda veya milyarda biri ka-
dar bir vakte indigini de unutmayalim. Demek molekülle-
rin olusma aninda da atomlarin raslantiyla i$ görecek
kadar milyarlar sene ömrü yoktur.

Bu kadar büyük yokluklar icinde, canlilarin olusumu icin
tesadüften medet beklemek, aklin kabul edebilecegi bir
sey olamaz herhalde!

Bu gercekler karsisinda bizim elimizde iki secenek bu-
lunuyor: Hava, su, toprak ve günesin eline bir agacin
plan ve programi verildiginde o dört unsurun maddelerinin
bir agaca dönüsmesinin mümkün olmasi gibi, ya meyda-
na gelmesi istenen bir hücrenin elemanlarinin ayri ayri
plan ve programlari dört doga maddesinin elinde hazir
bulunacak ve gereken üretim saglanacak, ya da bu i$
tesadüflere havale edilip bir hic kazanilacak. Cünkü dört
doga maddesinin bir bilgi ve iradesi bulunmadigindan,
onlardan bir hücre elemaninin plan ve programini üret-
mesi beklenilemez. Beklenemiyeceginden, o dörtlüye
yaraticilik vermek de imkânsizdir.

Tesadüfe de havale edemeyiz. Cünkü yeterli zamandan
baska o kör ve akilsiz hareketin hedefinin belirli olmasi
gerekir. Bir hedefi ve ne yapilacaginin belirli olmasi gere-
kir ki, o kör ve akilsiz hareket, gereken i$ icin tesadüfî
bir calisma yapabilsin. Meselâ bir su molekülünün, "bir
amino asit insa etmesi gerektigini bilmesi" gibi. Bu bilgi
olmadan tesadüfî harekete gecilemez. Hedef belli degil-
se, tesadüf de anlamsizdir. Hedef belliyse, bu sefer de
"nasil yapilacak" sorusu karsiniza cikacaktir. Bunun i-
cin de elinizde bir plan ve programin bulunmasi gereke-
cektir. Eger elinizde bir plan ve program varsa, i$ler ko-
laylasir. Meselâ dört dogal unsurun eline bir cekirdek
verdiginizde, onlardan bir agac alabilirsiniz. Ama onlara
gerekeni vermediginizde, onlar da size bir agac vereme-
yecektir. Cünkü onlarin, bir agacin programini yazacak
"bilgi"leri yoktur. Ancak verilen bilgiyi okuyabilirler ve bu
bilgilere göre de bir agacin meyvesinin cekirdeginde ge-
lecegin yeni agacini yazabilirler. (Dipnot'a dikkat ediniz.)

Dipnot: (Bir tohumu topraga gömüp bir agac elde edilebilir.
Fakat ayni i$lem, bir insan veya hayvan embriyosu icin
gecerli degildir. Yani suya veya topraga bir insan veya
hayvan yumurtasi gömerek, bu gömdüklerimizden bir in-
san ve hayvan elde edemeyiz. Onlarin üretilebilmesi icin
özel bir organizma gereklidir. Bir tavuk yumurtasinin bile
özel bir sicaklik ve koruma ile civcive dönüsebildigini dü-
sünürsek, bir insan ve hayvan yumurtasi veya embriyosu
veya bunlarin plan ve programini tasiyan DNA'sinin, özel
bir organizma olmadan insan veya hayvana dönüsemiye-
cegini anlariz. Bu anlama da bize, ilk insan ve hayvanla-
rin, embriyonal yolla degil, su ve topraktan direkt olarak
bir mucize seklinde yaratildigini gösterir. Bu yaratilis sek-
li kabul edilmedigi takdirde, ikinci olarak 150 yildir isbat
edilememis ve bundan sonra da asla edilemiyecek olan
bir "evrim teorisi" icad etmek zorunda kalacagiz ve kalmi-
siz.)

Gercegin bu oldugu kabul edilmedigi takdirde, "her atom-
un, her yaratilisi bildigi" iddiasinda bulunmak gerekecek-
tir. Bu iddiayi kabul eden bir kimse de, her atoma bir
tanrilik vermis olacak ve atomlar sayisinca yani on üzeri
seksen veya seksensekiz adet Tanri'nin kulu oldugunu
da kabullenmis olacaktir! I$te bir Allah'i kabulden kacan-
lar, böyle bir "tanrilar firtinasi"na tutuluyorlar ve o tanrilar'
in önünde bir yaprak gibi savrulup duruyorlar.

Oysa bu savrulmadan kurtulus cok kolaydir. Caresi de:
"Yoktur Allah'tan baska ilah" demek ve yaratisi O'na ver-
mek ve O'na teslim olmaktir. Bu teslim olusla da insan
sahte tanriligindan arinir ve büyük bir sahtekârliktan da
kurtulur. Kurtulus isteyenler, asagidaki noktalara da dik-
kat etmelidir.

Yaraticilik icin $u alti seyin bilinmesi ve bulunmasi
gerekiyor:

1-Yaratici: Yani "kim yapacak"?
2-Hedef: Yani "yapilacak olan nedir"?
3-Bilgi: Yani "nasil yapilacak"?
4-Ölcü: Yani "ne kadar yapilacak"?
5-Amac: Yani "ne icin" yapilacak?
6-Süre: Yani "hangi vakte kadar devam edecek"?

Eger yaraticilik, herseyi bilen ve herseye gücü yeten bir
Allah'a verilmezse, "her atomun bu alti maddeye sahip
mucizekâr bir yaratici oldugu" fikrini kabul etmeye mec-
bur kalacagiz. Bundan baska:

Kâinatta dört büyük fiil ve kanun var:

1- (Hicten) Yaratma: (Kâinat yaratilmadan önce bir "hic"ti.)
2- (Yaratilani) Ya$atma: (Kâinatin i$leyiste ve canlilarin
hayatta olmasi.)
3- (Ya$atilanlari bozulmaya ugratma) Öldürme: (Canlilik ve
i$leyisin son bulmasi.)
(Bu ücüncü kanun'a, "termodinamigin ikinci kanunu"
denmektedir.)
4- (Bu üc kanun icindekileri) Yönetme: (Kâinat ve bütün
kâinatlilar büyük bir yönetim altindadirlar. Bu "Büyük Yöne-
tim" olmasa, hersey hiclige düser.)

Eger bu dört büyük kanunun koyucusu "Allah"tir denmezse,
bu halde onlari da nihayetsiz aciz ve ölümlü atomlarin sirtina
yüklemek zorunda kalacaksiniz. Atom ise, bu kadar agir yü-
kü omuzlayamayacagindan, yük elinizde kalacak ve sizi
saskinlikta birakacaktir. Saskinliktan kurtulmak isteyenler
ise, Kur'anin sözüne kalp ve kulak verecek ve "mülk O'nun-
dur" (yani Allah'in) deyip, kurtulacaktir. Bize de bu iki yoldan
birini secmek kalacaktir. Kur'anin gösterdigi yolu secenler
cennete, seytanin gösterdigi yolu secenler de cehenneme
gidecektir.

Cennet ve ebediyet isteyenlerin tutacagi yol artik bellidir!
Herkese yolu acik olsun...

Not:
"Yaratma" icin gerekli olan sifat ve fiiller: Görme, duyma,
konusma, bilme, irade, kudret ve sanatkârlik.

"Ya$atma" icin gerekli olan sifat ve fiiller: Hayat verme,
rizk verme, zenginlik ve cömertlik ve acima.

"Öldürme" icin gerekli olan sifat ve fiiller: En büyük olmak,
istedigini yapabilmek, baskalarina verecek hesabi olma-
mak, korkusuz olmak ve öldürdügünü tekrar diriltebilecek
olmak.

"Yönetme" icin gerekli olan sifat ve fiiller: Yaratma, ya$at-
ma ve öldürme'nin gerektirdigi sifat ve fiillere sahip olmakla
birlikte; güclü ve akilli olma, egemen olma, hakli ve adaletli
olma, cezalandirma ve mükâfatlandirma, hosgörülü olma
ve affetme.

I$te bütün bu sifat ve fiiller tek Tanri olan Allah'a verilmedigi
takdirde; onlari aciz, cansiz, akilsiz ve acimasiz atomlara
vermek gerekecektir.

Sonuc: Dikkatle ve insafla incelendiginde görülecektir ki,
varligin ve hayatin olusumu icin "kendikendinelik"e yer ve
"tesadüf"e de zaman yoktur. Tabii kendikendinelige yer,
tesadüfe de zaman olmayan bir ortamda, "dogal seleksi-
yon" da kendine i$ bulamaz!

Bu gercekler karsisinda da bilim dünyasi, "tesadüf"le ya-
pilmakta olan cehâlet ve aldatmayi Bilim Dünyasi'ndan
kovmak ve ihrac etmek zorundadir. Bu zorunlugu yerine
getirmeyenler ise, bir insanlik sucu i$lemis olacaklardir
ve olmaktadirlar!

Ateistler, bilimi Tanri inkârciligina âlet etmek ve bilimsel
cehâlet üretmek yerine daha kisa ve daha etik bir yoldan:
"Biz Tanri'ya inanmak istemiyoruz" desinler, suc ortakli-
gindan ve suc i$lemekten kurtulsunlar...

Zaman: Yeni Cag'in dokuzu, Subat ortasi.
Mekan: Avrupa.
Makam: Inceleme-Arastirma.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Keine Kommentare: