İSVEÇ VE NATO SEÇİMİNİ YAPMAK ZORUNDADIR!
(Bu bildiride ABD'ye mesaj var.)
iyiyi ve
iyiliği seçmeyi, kötüyü ve kötülüğü reddetmeyi öğütleyen tekTANRInın adıyla
(Parola: Ç)
ABD
yönetimindeki siyasetçiler, İsveç'in NATO'ya girmesine engel çıkaran Türkiye'nin "onun haksızlıkta olduğunu" ileri sürmektedir.
NATO ve İsveç ise, bir faşistin Kur'an yakma eylemini "ifade
özgürlüğü" olarak
savunmaktadır.
İlk olarak:
Türkiye'nin İsveç'ten teröristlerin iadesini istemesi bir
haksızlık değil, haklılıktır. Hukuksal olarak da zaten o
teröristlerin iade edilmesi gerekiyor. Gerekli iade yapılmadığı için de Türkiye İsveç'in NATO'ya girişine yol vermiyor. Şimdi Türkiye yönetiminin İsveç'e "stop" çekmesi haksızlık mıdır? Bu
durumda İsveç nasıl haklı olabilir ki?
İsveç yönetimi için acaba kendi güvenliği ve NATO'nun güçlenmesi mi önemlidir, yoksa teröristlerin
korunması ve Kur'ana ve
müslümanlara saldıran faşistin ifade özgürlüğü mü daha önemlidir?
İsveç ve NATO bir seçim yapmak zorundadır. Doğru bir seçim yapılmazsa, İsveç'in güvenliği tehlikede kalır ve NATO da bir güç kazanamaz. Şu anda NATO ve İsveç teröristlerin iadesine yanaşmadıkları ve Kur'an yakma eylemine de destek
verdikleri için, İsveç'in NATO'ya alınmasına asıl kendileri engel çıkarmaktadır. Çünkü Türkiye, İsveç'in NATO'ya girmesine taraftardır. Ama bunun için çok önemli bir şartı vardır. O da: İstenen teröristlerin iadesi ve Kur'an
yakma eylemine destek verilmemesi, onun engellenmesi. Önceden sadece
teröristlerin iadesi sorunu vardı. Şimdi ise bir de Kur'an yakma eylemine
destek vermek sorunu ortaya çıktı. NATO ve İsveç bu sorunları çözmek durumundadır. Çünkü Türkiye'nin talepleri haklı, NATO ve İsveç'in karşı duruşu ise haksızdır, haksızlıktır. Adalet neydi?: "Haklıya hakkını vermek, suçluya da cezasını
kesmek." O halde NATO ve İsveç Türkiye'nin hakkını neden
ödemiyor? Bu hak ödenmeden Türkiye'den talepte bulunmak nasıl hak olabilir?
Kısacası; NATO ve İsveç, Türkiye'ye "aptal çocuk" muamelesi yapmaktan vazgeçmelidir!
(İsveç yönetimi şu gerçeği de görmelidir:
İsveç'in istenen teröristleri iade etmemesi,
Türkiye'ye, İsveç'e saldırma hakkı kazandırmaktadır. Çünkü geçmişteki Bush
yönetimi de El-Kaide liderini iade etmeyen Taliban'a, yani Afganistan'a saldırmıştı.)
İkinci olarak: NATO
ve İsveç'in Kur'an yakma eylemini "ifade
özgürlüğü" olarak
kabul etmesi ve bunu engellememesi, kabul edilemez. Çünkü onlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gitseler, o Kur'an düşmanına hak
kazandıramazlar. O halde
cezalandırılması gereken bir eyleme kimse onay vermemeli
ve onu engellemelidir.
Türkiye'nin
talepleri gayet yerinde ve hukuksaldır. Dolayısıyla Türkiye
haklılıktadır. Onun haklılığı çiğnenemez!
(Türkiye'nin
talepleri meselesini Türkiye'de yapılacak seçim sonrasına bırakan İsveç yönetimi içinde bulunduğu rezil durumu da görmelidir: İsveç yönetimi bu erteleme ile Erdoğan yönetiminin seçimde yenilmesini beklemektedir. Bu
yenilgi gerçekleşirse, İsveç yönetimi teröristleri iade etmekten
kurtulacak ve hem NATO'ya da rahatça girecektir. Bu beklenti ile Türkiye'nin haklarını ödemekten
kurtulacağını düşünen İsveç yönetimi büyük bir ahlaksızlık içinde olduğunu da görmelidir! Çünkü bir haklının hakkını ödemekten
kaçmak, yalnız adaletsizlik değil, aynı zamanda ahlaksızlıktır da!)
İmza: Mehdiyet ve
Hilafet Makamı.
(Hilafet
Makamı, dünyadaki bütün
müslümanların manevi haklarını korumak için çalışır.)
Not 1:
Stern Dergisi'ne mesaj!
Elindeki
ateşle Türkiye'yi
kundaklamaya çalışan Stern Dergisi bu eyleminden vazgeçmelidir. Çünkü bu ateş önce Almanya'yı yakar. Çünkü Türkiye, şu anda, yani Rusya ile ABD'nin
Ukrayna'daki savaşının kızıştığı vakitte NATO'dan çıkıverse, Almanya Rusya'nın karşısında dımdızlak kalır!
O halde
göreviniz Türkiye yönetimine saldırmak değil, onu memnun edecek işler yapmanızdır. Hem
Türkiye, AB üyesi olmadığı için sizin keyfinize uymak zorunda değildir.
Not 2:
Türkiye Suriye'de "sorun ve savaş çıkaran ülke" değil, sorun çözmeye ve güvenliğini sağlamaya çalışan ülkedir. ABD ise, orada sorun çıkaran ve sorunları düğümleyen bir
ülkedir. Çünkü Suriye'nin
PKK'sı olan YPG terör
örgütünü silahlandırarak Türkiye'nin
güvenliğini daha büyük
tehlikeye sokmuştur. Türkiye ise bu
tehlikeyi sınırlarından uzaklaştırmak ve onu
yok etmek zorundadır. Bu, Türkiye'nin
hakkıdır.
Meksika'da
vatanseverler eski topraklarını ABD'den geri almak için bir terör örgütü kursa, Türkiye de bu
örgütü silahlandırsa ve ona hertürlü
desteği verse, ABD
yönetimi buna razı olur mu? Madem razı olmaz, o halde YPG'ye verdiği desteği kesmeli ve Suriye'den çıkmalıdır.
Türkiye'nin güvenliğini daha fazla
tehlikeye sokmaktan vazgeçmelidir. Eğer vazgeçmezse, Türkiye'ye, savaş çıkarmaktan ve savaşmaktan başka çare kalmaz.
Bu durumda
ABD ya Ortadoğu'dan çıkmalı ve bu bölgeyi Türkiye'ye bırakmalı, ya da Türkiye ile iyi geçinmelidir. Madem ABD Ortadoğu'dan çıkmak istemiyor, o halde Türkiye ile iyi
geçinmek zorundadır. Bu iyi geçimin şartı olarak da
terör örgütü YPG'nin Türkiye sınırlarından 30-40 km kadar aşağıya inmesini sağlamalı ve onun Türkiye'ye saldırmasını
engellemelidir.
Madem
ABD'nin Ortadoğu'da İsrail'i korumak gibi bir görevi vardır, o halde Türkiye ile barış içinde olmaktan başka çıkış yolu yoktur. Eğer ABD
yönetimi: "Hiçbir bedel ödemeden
ben herşeyin sahibi olmalıyım"
derse, bu istek onun herşeyi
kaybetmesine neden olabilir. Herşeyi
kaybetmemek için de ABD gerekli
bedeli ödemeyi kabul etmeli ve Türkiye'nin hakkını
vermelidir. Adalet de bunu gerektirir. Haklının hakkını ödemeyen,
adaletsizdir. Adaletsizlik de savaş doğurur.
ABD'nin çıkarları önemliyse, Türkiye'nin çıkarları önemsiz mi?
(ABD'nin
YPG terör örgütüne destek vermesi, Türkiye'ye, Meksika sınırında bir terör örgütü kurma hakkı kazandırıyor.
Türkiye'nin bu hakkı kullanmaması için ABD'nin YPG'ye desteğini kesmesi gerekiyor. ABD yönetimi
adaletliyse, bu hakkı tanıması gerekir.
Bu hakkı tanımak istemiyorsa, Türkiye'nin taleplerini
kabul etmelidir. Türkiye haksız bir
talepte bulunmuyor. Bu sözler sizi kızdırabilir ve sizi hakka, adalete davet eden
masum insanları siz de kolayca
ortadan kaldırabilirsiniz. Ama
Tanrı'yı ortadan kaldıramazsınız. Tanrı'ya vereceğiniz bir hesap var. Bunu unutmayınız. Adalet
sizin çıkarlarınızdan
üstündür!)
Not 3:
Türkiye'ye saldıran Stern Dergisi,
Rusya'nın, nükleer silahları Avrupa'ya doğrultmuş olduğunu unutmamalı. Türkiye'nin NATO'da bulunuşunun kıymetini iyi bilmeli ve görmelidir. Çünkü Türkiye NATO'dan çıkıp desteğini Rusya'ya verse, Avrupa üç günde düşer. Üç günde düşmek istemeyenler, Türkiye'nin hakkını ödemek
zorundadır.
"Teröristler mi kıymetli, yoksa
Türkiye mi?" Bunun hesabı iyi yapılmalı!
"Türkiye
NATO'dan çıkarılmalı" diyen Bolton da, bol tonunu düşürmeli, yüksek tonuyla Rusya'yı güçlendirmemeli.
Not 4:
Gelelim Amerikan dergilerine ve siyasetçilerine. Çıkarlarını sizin çıkarlarınızın önüne geçirmiş ve haklarını korumakta
olan bir Türkiye yönetimine tahammül edemiyorsunuz. Sizin çıkarlarınızın önüne hiçbir ülkenin çıkarları geçmesin istiyorsunuz. Kendinizce haklı olabilirsiniz. Ama Türkiye yönetimi de
Türkiye'nin çıkarlarını düşünmek zorundadır. İktidara
gelenler de ülkesinin çıkarlarını korumak için gelirler. Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan da bunu yapmaktadır. Normal değil mi?
Fakat siz
bu normali kendi açınızdan "anormallik" olarak
görüyor ve Erdoğan'ı devirmek istiyorsunuz. Onu devirebilmek
için de onu
"diktatörlük"le suçluyor, sizin teröristlerinize meşruiyet
kazandırmak ve Türkiye
yönetiminin üçte birini PKK'yla
paylaşmak için gelecek olan muhaliflere destek
sunuyorsunuz. Anlıyoruz sizi! Sizin çıkarlarınıza hizmet
etmeyen demokrasiler demokrasi olamaz. Onlar ancak diktatörlük olabilir. Çıkarlarınıza hizmet
eden diktatörlükler ise sizin için en iyi demokrasidir!
Bu nedir
biliyor musunuz? Doğru ölçüleri bozmak ve tersine çevirmektir. Bu bir bozgunculuktur!
Adaleti kabul etmemektir. En büyük diktatörlüktür! Yani sizin demokrasiniz
sadece bir maskedir. Bu maske arkasında çok büyük bir diktatörlük vardır. Bu gizli diktatörlüğünüz herşeyi ve her milleti ve her ülke ve devleti
çıkarlarınıza feda ve
kurban etmektedir. Bu kurban edişin adı: "Sömürgecilik"tir. Bu sömürü
düzeninizin son bulması gerekmez mi? Bunun
yerine "adaletli paylaşım" düzeninin gelmesi doğru olmaz mı? Siz bu doğruyu niçin kabul etmiyorsunuz? Ama sizin şimdiki eğriliğiniz kıyamete kadar süremez. Buna yüce Tanrı daha fazla izin vermez. Bunun için demokrasi maskeli gizli diktatörlüğünüzün, yani Amerikan Krallığı'nın yıkılması yakındır. Yıkılış istemezseniz, yeni Adaletli Paylaşım Düzeni'ni kabul etmelisiniz. Ama sizin
en zengin Aile'leriniz bunu kabul edebilir mi? O Aile'leri adalete davet etmeniz
gerekmez mi, gerekmiyor mu?
O halde
devirmeniz gereken Erdoğan değil; 800 milyon insan açlıktan kıvrılırken, 30 milyon insan açlıktan kırılırken trilyonlarca doları ellerinde tutan ve adaletli paylaşımı kabul
etmeyen o Aile'lerdir! Sizin asıl
vazifeniz, demokrasinizi kukla gibi oynatan ve fakirlere el uzatmayan o
Aile'leri düşürmektir. O
ailelerin yerine Amerikan millet çoğunluğunun iradesi geçmedikçe ve hakim olmadıkça sizin demokrasiniz demokrasi olamaz! (İngiltere'nin demokrasisi de aynı şekildedir. Çünkü orada demokrasi millet iradesinin
elinde değil, Kralın iradesi elindedir.)
Biz sizi ve
Amerikan milletini, gerçek demokrasiye geçmeye davet ediyoruz. Bu daveti kabul ederseniz, dünya barış yurdu olur. Aksi halde dünya bir kavga
ve savaş alanına döner ve dönmüştür.
O halde siz de seçiminizi iyi yapınız!
Eğer Erdoğan yönetimiyle iyi geçinirseniz, Dünya Liderliği'niz devam eder. Onu devirmekten vazgeçmezseniz, sizin liderliğiniz de fazla yaşayamaz ve yaşamaya da hakkı yoktur.
Not 5: Eğer siz Amerikan dergileri ve siyasetçileri 20 yıldan beri millet çoğunluğunun oylarıyla iktidarını sürdüren
Erdoğan yönetimine
"diktatörlük" derseniz, o zaman demokrasiyi yıkıp başka bir rejim getirmek gerekir. Bunu mu
istiyorsunuz? Beyler! Türkiye sizin keyf ve çıkarlarınıza göre
yönetilemez! Adaletin gereği,
Türkiye'nin çıkarlarını
kabullenmenizdir. Yalnız sizin çıkarlarınız diye birşey yoktur! Türkiye'nin iç işlerine karışma hakkınız da
yoktur! Haddinizi, hududunuzu bilmek zorundasınız!
(Economist
Dergisi'nin derdi, diktatörlük değildir. Eğer onun derdi diktatörlük olsaydı, Erdoğan'ın olmayan
diktatörlüğü(!)nden milyon
kere daha diktatör olan Beşar Esad'ın sonunu getirecek makaleler yazardı. O makaleler nerede? Economist gerçek diktatörlerle neden uğraşmıyor? Demokrasiye geçit vermeyen Suriye Diktatörü, Suriye
topraklarının üçte birini işgal ettiği halde ABD'ye ses ve sorun çıkarmadığı için mi değerli? Erdoğan'a "diktatör" demeniz, yanlış ifadedir. Ona "demokratik
sultan" demelisiniz. Çünkü o, halk çoğunluğunun oyuyla seçilmektedir. Erdoğan'ı sultanlaştıran, halk çoğunluğudur ve onun seçimidir.)
Not 6:
Biden yönetimi, Erdoğan yönetimini yıkmaktan vazgeçmelidir. Eğer vazgeçmezse, bu durum, Türkiye'ye Biden
yönetimini yıkma hakkı kazandırır. Türkiye
bu hakkı kullanacak olursa,
Amerika karışır! Biden gider,
oyları çalınarak
iktidardan uzaklaştırılan Trump
gelir! Türkiye'nin bir imparatorluk aklına sahip
olduğu unutulmamalıdır. Uykuda
olan bu akıl artık uyanmıştır.
Not 7: ABD
yönetimi, Türkiye yönetimini yıkmak
yerine, onunla anlaşma yolunu seçmelidir. ABD için YPG bir terör örgütü olmayabilir. Çünkü ondan zarar görmemekte ve ondan
faydalanmaktadır. Türkiye için ise durum tam tersinedir. Çünkü Türkiye YPG terör örgütünden zarar
görmektedir ve onun güvenliğini tehdit
etmektedir. Bu tehdit karşısında ABD ya bu
örgüte verdiği desteği kesmeli, ya da onu Türkiye'ye karşı zararsız hale getirmelidir. Bunun için de o örgütün Türkiye sınırlarından 30 km kadar uzaklaşması ve
Türkiye'ye karşı eylemlerini
durdurması gerekir.
ABD'nin
mültecilerle uğraşma sorunu yoktur. Ama Türkiye'nin vardır. YPG'yi Türkiye'nin üzerine salan ABD
ise Türkiye'nin sorunlarını çoğaltmaktadır. ABD bu sorunları çözmek ve azaltmak için çalışmazsa, Suriye'yi terketmelidir. ABD yönetimi Türkiye'nin haklılığını ve kendi haksızlığını görmelidir. Bunları görmeyen veya görmek istemeyen ABD
yönetimi bir de Erdoğan yönetimini yıkmaya çalışmaktadır. Bu çalışma gayri meşru bir gayrettir.
Bu gayreti ancak lanetlemek gerekir! ABD yönetimi eğer lanetlenmek istemezse, görevlerini doğrulukla yerine getirmelidir.
Not 8: Ey
insanlar! Sizi yaratmış ve yaşatmakta olan Tanrı'nıza, yani
sizi uyarmak için Musa, İsa ve Muhammed isimli elçileri göndermiş olan tekTANRInıza hesap verme vaktiniz çok yaklaştı. Eğer hesabınızın kolay geçmesini ve cennetle ödüllendirilmeyi
isterseniz; haklıca, adaletlice,
namusluca, ibadetlice, ahlaklıca ve
iyiliklice yaşamayı kabul ediniz ve bu kabule göre yaşayınız. Evrenin bir sahibi olduğu ve o Sahip'in de Tanrı olmasından dolayı keyfinizce yaşama hakkınız yoktur. Eğer ölümü öldürebilir, tekrar diriltilişi engelleyebilir ve kıyameti de durdurabilirseniz bu takdirde
keyfinizce yaşayabilirsiniz.
Fakat sizi yaratan Tanrı olduğu ve O'nun verdikleriyle yaşayabildiğiniz için yine de O'na teşekkür borçlusunuz. Gerçek insan olmak için bu teşekkürü yapmak zorundasınız. Bu teşekkürü yapmak sizi insanlaştırır. Aksi halde sizin insanlıkla bir ilginiz kalmaz. Sizi insanlaşmaya çıkaracak olan yükseltici ancak Tanrı'ya inanç ve O'na teşekkür etmenizdir. İyiliğe teşekkür etmek, medeni olmanın gereğidir. Sizin için hergün yirmidört saatlik yaşam üretmekte olan Tanrı'nızın iyiliğini unutmamalısınız.
Ey evrenin
Sahibi'nin Kim olduğunu merak eden
insanlar! Sizin Tanrınız; dünyayı, evreni ve içindekileri yaratan ve işletendir. Bunları yapacak gücü, bilgisi ve ölümsüzlüğü olmayanlar, sizin Sahibiniz ve Tanrınız olamaz.
Bir anneden doğmuş olanların Tanrı olamayacağını anladınız mı?
Not 9: Bu
bildiri Avrupalı diplomatlar arasında paylaşıldı.
İmza: Mehdiyet ve
Hilafet Makamı.
EVRENİN SAHİBİ TANRI TEKTİR
İSA MUSA VE
MUHAMMED TEK TANRI'NIN KULU VE ELÇİSİDİR
Zaman: Yeni Çağ'ın yirmiüçü, Ocak sonu.
Mekan: Avrupa.
Makam: Hakka davet ve Uyarı.
Boyut: Muranizm.
Yayınlayan: Avrupa
Muranistleri.
(Muranist: Modern Kur'anlı.)
* *
*
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen