Samstag, 3. September 2022

SAPIK KİMDİR KİME DENİR? (Şarkıcı Gülşen'e ve destekçilerine mesaj!)

 SAPIK KİMDİR KİME DENİR?

(Şarkıcı Gülşen'e ve destekçilerine mesaj!)

 

sapıkları cezalandıracak olan adaletli ALLAHın adıyla

 

Geçtiğimiz günlerde şarkıcı Gülşen bir konserinde imam hatiplilere "sapık" demiş.

Acaba sapık kime denir? Eğri yolda olanların da doğru yolda olanlara "sapık" dediğini görüyoruz. Fakat bunun ölçüsü nedir? Gerekli ölçüyü kim belirleyebilir? Bunun ölçüsünü insanlar kendi keyflerine göre belirleyemez. İnsanların kendi keyflerine göre belirledikleri ölçüler geçersizdir. Geçerli ölçüyü de ancak evrenin ve içindekilerinin tek Sahibi belirleyebilir. Evrenin ve insanların sahibi Allah da o ölçüyü son indirdiği Kitap'ta şu şekilde bildirmiştir: "Ey inançlılar! Allah’a, Elçisi'ne, Elçisi'ne indirdiği Kitab’a ve daha önce indirdiği Kitab’a inanın. Kim de Allah’a, meleklerine, kitaplarına, elçilerine ve Ahiret Günü'ne inanmaz inkar ederse şüphesiz uzak bir sapıtmayla sapıtmış olur. (4/Nisâ 136)

Bu Tanrısal Ölçü'ye göre demek: Evrenin Sahibi'ne, meleklerine, kitaplarına, elçilerine ve ahirete inanmayan ve inkar edenler sapıktır.

Şimdi sapıkların kimler olduğunu tam tanıyabilmek için evren Sahibi Allah'ın son Kitabı Kur'anı özetleyerek görmeye çalışalım.

Kur'anı özetlersek, evren Sahibi'nin insanlık için indirmiş olduğu dinin, yani "yaşam ölçüsü"nün şu olduğunu görürüz: Haklı olmak, adaletli olmak, namuslu olmak, ibadetli olmak, ahlaklı olmak ve kötülüğü terkedip iyilikçi olmak.

Şimdi insanlık için indirilmiş olan bu yaşam ölçüsünü ayrıntılı olarak açalım ve kimler sapıktır görmeye çalışalım.

Haklı olmak'ın içeriği şudur: Yaratan'ın, yaratılışın ve yaratılmışların yasasına itaattir, onların hakkını çiğnememektir. Bu hak ve itaat gereği olarak insanların yasası, Yaratan'ın ve yaratılışın yasasıyla uyumlu olmak zorundadır. Bu zorunluğu taşımayan insan yasalarına itaat mecburiyeti yoktur. Gerekli zorunluğu yerine getirmiş insan yasalarına uymak şarttır. İşte bu üç yasaya itaat edenler doğru yoldadır. Doğru yolda olanlara da "normal insan" denir. Yani normal insan, kendini doğru bir ölçü içine sokmuş, ölçülendirmiş ve sınırlandırmış olandır. Doğru yolda bulunmayan veya çıkmış olanlara da "sapık" denir. Sapık insanlar da "anormal"dir, normal olarak kabul edilemezler.

Adaletli olmanın içeriği şudur: Haklıya hakkını vermek ve suçluyu da işlediği suçun dengi kadar cezalandırmaktır. Haklıya hakkını vermeyenler ve suçluyu cezasız bırakanlar veya haddinden fazla ceza verenler ve adaletin ilkelerini çiğneyenler sapıktır, doğru yolda değildir. Eğri yolda olanlara da "normal insan" denemez.

Namuslu olmak'ın içeriği şudur: Namuslu olmak, Aile'yi korumaktır. Aileyi korumanın gereği ise; nikaha rağbet gösterip gayri meşru cinsel ve ensest ilişkiyi, eşcinselliği ve tecavüzcülüğü terketmek ve onlara asla yanaşmamaktır. Bu yanaşmayı yapanlar yüce Tanrı katında bir "sapık"tır, doğru yolda olmayandır. Böyle insanlar "normal insan" olarak kabul edilemez. Sapıkların sapıklığını meşrulaştırmaya çalışmak ve onlar için bayrak açmak, onlara destek vermek haddi aşmaktır ve en büyük sapıklıktır.

Aileyi korumada, yani namuslu olmada kadınlar sokağa çıkarken veya televizyonda program yaparken kollarını, bacaklarını ve göğsünü örtmek zorundadır. Açık saçık ve seksi kıyafetlerle sokağa ve televizyona çıkan kadınlar doğru yolda değildir. Onlar Tanrı katında bir "sapkın"dır. Sokağa ve  televizyona çıkarken kollarını, bacaklarını ve göğsünü örtmüş ve de seksi kıyafetleri terketmiş kadınlar ise "doğru yolda olanlar"dır. Böyle kadınları "normal" olarak kabul etmek doğrudur. Sokakta, sahnede ve televizyonda seksi danslar yapan kadınları normal kabul etmek mümkün değildir. Onlar Tanrı katında bir "sapık"tır. Yani Allah'ın indirdiği doğrudan sapmış olandır.

Sapıklıktan kurtulmak için de o anormallikleri terketmek gerekir.

(Kadınların diz ve dirsek üstünü ve göğsünü örtmeleri örtünmede orta yoldur. Diz ve dirsek altını ve başı da örtmek ise, "değerli örtünüş"tür. Değerli örtünüşü seçmiş kadınlar sokağa çıkarken süslenerek ve makyajlanarak sokağa çıkmamalıdır. Böyle bir çıkış baş örtmenin kıymetini yok eder. Dindar kadınlar ancak kendi mahremleri arasında ve kadın kadına olunan yerlerde süslenebilirler ve bu ortamlarda başlarını da açabilirler. Kadınlar sadece erkeklerin ilgisini çekmek için değil, hemcinsleri arasında çirkin düşmemek için de süslenmek isterler. Bu sebeple meşru süslenme dindar kadınlara yasaklanamaz.

Değerli örtünüş, erkeklerin zararlı bakışını önler. Örtünmenin hedefi de zaten budur. Seksi giyiniş ise, erkeklerin zararlı bakışlarını kendine çeker. Bu durum erkekleri de bozar. Bu sebeple açık saçıklık bir bozgunculuktur. İnsanın Yaratıcısı ise bozgunculuğu yasaklamıştır. Baş örtme ve açmada zorlama yapılmamalıdır. Örtülü bir kadın isteyen erkek bunu baştan belirtmelidir. Kamusal alanda ve iş dünyasında başörtülü kadınların başını zorla açmaya çalışmak bir zorbalıktır. Bu zorbalık bir daha gündeme gelmemelidir. Türkiyelilerin yüzde doksanının da "müslüman" olduğu unutulmamalıdır.)

İbadetli olmak'ın içeriği şudur: Birincisi; günde beş vakit namaz kılmaktır. Namaz kılmak, Allah isimli Tanrı'nın huzuruna çıkmak ve bu çıkışla O'na kul olmayı kabul etmiş olduğunu ilan etmektir. Hergün beş kere bu ilanatı yapmayanlar doğru yolda değildir, onlar doğru yoldan sapmış insanlardır. Tabiiki bu insanlara normal insan denemez. Böyle insanlar kendilerinin Tanrı katında bir anormal insan olduklarını kabul edip normalleşmeye çalışmalıdır. Çalışmalıdır ki, onlara "sapık" denmesin.

İbadetler içinde namaz kılmaktan sonra "açlık ibadeti" olan oruç tutmak da vardır. Bundan sonra zenginler için fakirlere yardım olan zekat vermek vardır. Bu vergiyi vermeyen zenginler doğru yolda değildir, onlar bir sapkın'dır. Zekattan sonra da Allah'ın tekliğini, eşsiz ve ortaksızlığını bilmek ve şahitlik etmek vardır. Bu şahitlik en yüksek bilimdir. Bu bilime sahip olmayanlar Tanrı katında "cahil"dir. Bu cahillikte inad edenler ise bir sapıktır. Gerçek Tanrı'nın tekliğine ve Muhammed peygamberin de O'nun elçisi olduğuna şahitlik etmek ibadetinden sonra da kurban kesmek ve Mekke'de hacı olmak da vardır. İşte bu ibadetleri yerine getirmeyenler eğri yoldadır ve eğri yolda olanlara da "normal insan" gözüyle bakılamaz. Onların sapkınlıkta olduklarını kabul etmek gerekir.

(Tanrı'nın tekliğine ve Muhammed peygamberin de O'nun elçisi olduğuna şahitlik etmeyi ibadetlerin en başına almak gerekir. Bu şahitliği yapmayanların zaten başka ibadetleri olmaz.)

Ahlaklı olmak'ın içeriğinde şunlar vardır: Doğru olmak, cömert olmak, mütevazi olmak, affedici olmak, iffetli olmak, cesur olmak, acıyıcı olmak, hoşgörülü olmak, sabırlı olmak, bizcil ve hakcıl olmak, affedici olmak, nazik ve kibar olmak ve yaratılmışlara iyi muamelede bulunup bunların zıtları olan eğriliği, yalancılığı, gurur ve kibiri, cimriliği, arkadan konuşmayı, ikiyüzlülüğü, kıskançlığı, hasidliği, ihanet etmeyi, fitneciliği, korkaklığı, kötü zancılığı, iyiliği engellemeyi, merhametsizliği, bencilliği, sert ve kaba olmayı terketmektir. Bu terki yapmayanlar "ahlaksız"dır, eğri yoldadır. Eğri yolda ısrar edenler de bir "sapık"tır. Ancak güzel ahlakın çoğunluğuna sahip olanlara adalet gereği sapık dememek gerekir. Böylelerine "ahlakı eksik" denebilir.   

İyilikçi olmak'ın içeriğinde şunlar vardır: Aciz ve güçsüz, fakir ve muhtaçların yardımına koşmaktır. Bu koşmayı yani iyiliği de sırf Allah için karşılıksız yapmak ve başa kakmamak gerekir. Bununla beraber iyilikçi olmak için iyi işler yapmak ve kötülüğü de terketmek gerekiyor.

İşte evren Sahibi gerçek Tanrı Allah'ın indirdiği bu yaşam ölçüsü'ne uyanlar ve onu uygulayanlar doğru yoldadır. Bu ölçüyü reddedenler ve ona uymayanlar ise; "haktan, adaletten, namustan, ibadetten, ahlaktan ve iyilikçilikten sapanlar"dır. Bu sapma içinde olanlara da "sapık" denir. Sapıklıktan kurtulmak isteyenler, insanları yaşatmakta olan Allah'ın yaşam ölçüsü'ne uymak ve onu uygulamak zorundadır. Bu zorunluğu kabul etmeyenler ise yaratıcı ve yaşatıcıları olan evren sahibi Allah'a hesap verecekler ve cezalandırılacaklardır. Bu hesabı sormak ve gerekli cezayı vermek, evren Sahibi'nin hakkıdır. Çünkü herşey O'na aıttir. Ölümü öldürmeye, tekrar diriltilişi durdurmaya ve kıyameti önlemeye gücü yetmeyenler bu hakkın alınışından kurtulamayacaklardır. Kurtuluş ve cennetle ödüllendiriliş isteyenler ölüm gelmeden önce önlemlerini almalıdır.

Ey insanlar! Ölüm termin vermediği için genç ihtiyar tanımadan her an gelebilir. Ölüm gelince de herşey bitmiş olur. Sizler ise herşey bitmeden önce ebedi bir hayatı kazanmış veya o kazanç içinde olmalısınız. Sizin dünyadaki asıl göreviniz budur. Ölümden ve kıyametten sonra tekrar diriltilip ebedi bir hayata kavuşturulmak en kıymetli ve en önemli şeydir. Çünkü dünyada ebediyet yoktur. Kalpleriniz ise ebedi bir gençlik ve hayat istemektedir. O halde kalbinizin isteğine kulak vermeli ve onu kazanmaya çalışmalısınız. Bu çalışmanın yolunu da evren Sahibi Allah, Kur'an ve Elçisi ile göstermiştir. Size gösterilmiş olana kör ve sağır kalmamalı ve kıyametin çok yaklaşmış olduğunu da unutmamalısınız. Çünkü evren Sahibi'nin insanlığa verdiği müddet 100 yıl sonra dolmuş olacaktır. Yani bütün insanlığın sadece yüz yıllık bir ömrü kaldı. 2123 yılında kıyamet başlıyor! Kıyametin bilgisi bize öğretildiği için bu konuda kesin konuşuyoruz. 2030'ların başında yeryüzüne indirilecek olan Meryem oğlu İsa Mesih de, kıyametin çok yaklaşmış olduğunu size bildirecektir.

Allah'ın Mehdisi ve Mesih, kıyametin habercisidir.

İmza: Mehdiyet ve Hilafet Makamı.

 

Not 1: Bir konserinde şarkıcı Gülşen'in ağzından çıkan: "Sapıklığı imam hatipten geliyor" cümlesi, imam hatiplilere ve imam hatipe karşı ağır hakaret içeriyor. Merak ediyoruz: Gülşen'in orkestrasındaki "imam" lâkaplı ama imam hatipte okumamış şahsa karşı söylendiği ifade edilen bu cümledeki "imam hatip" sözleri Gülşen'in diline nasıl düşştür? Yoksa Gülşen'in aklında imam hatipler ve hatipliler hakkında kötü bir imaj mı bulunmaktadır. Fakat imam hatiplerde cereyan etmiş birkaç kötü olay ve sonradan sapıtmış birkaç imam hatiplinin durumu genelleştirilemez. Bu tür bir genelleştirme çok büyük bir adaletsizliktir ve Cumhuriyet'in bütün okullarını kirletir!

Not 2: Eğer Gülşen o iftira ve hakaret içeren sözleri kasıtlı olarak yani imam hatiplileri hedef alarak söylemediyse, hata ettiğini söyleyip özür dilemesi gerekir. Eğer gereken özrü dilediyse, bu takdirde imam hatiplilerin ona dava açmasına gerek kalmaz. Devletin açtığı dava da bu özür karşısında kapatılır.

Not 3: Sanatçılar dikkatli olmalıdır: İmam Hatipleri ve hatiplileri şaka konusu yapmak, dindarlarla alay etmektir. Bu alay terkedilmelidir. Çünkü alay da bir tür şiddettir. Ama yumuşak şiddettir.

Not 4: Eğer Türkiyeli sanatçılar kendilerini Hak, Adalet, Namus ve Ahlak ölçüleriyle sınırlandırırlarsa, mükemmellik kazanırlar. Mükemmelliği terkedenler ise ancak şeytan ve şeytanlaşmış insanlar tarafından alkışlanır. Çünkü alkış hakkı, mükemmellik sergileyenlerindir.

Not 5: Bu konularda uzmanlaşmış dindar kalemler sapıklık mevzuunu işlemeye devam etmelidir.

Not 6: ABD yönetiminin Gülşen ile ilgili davaya karışma hakkı yoktur. Çünkü bu dava, Türkiye'nin "iç işleri"dir. ABD yönetimi Türkiye'nin iç işlerine karışmaya devam ederse, Türkiye'ye ABD'nin iç işlerine karışma hakkı kazandırmış olur. ABD yönetimi Türkiye'nin, ABD'nin iç işlerine karışmasını istemezse, o da onun iç işlerine karışmaktan vazgeçer. Hem Türkiye yönetimi ABD yargısına müdahalede bulunuyor mu? Bulunmadığına göre, ABD de Türkiye'nin yargısına müdahale etmemeli, bu konuda talepte bulunmamalıdır.

ABD yönetimi, suçlu ve zanlılara nasıl yardım edileceğini bilmiyor! Öğrensin: Eğer bir suçlu veya zanlı kendini savunacak bir avukat bulamıyorsa ona yardım edilir. Eğer bir suçlu ve zanlının suçsuz olduğu hukuken isbatlandığı halde serbest bırakılmıyorsa, ona da yardım edilir. Veya bir suçluya haddinden fazla ceza verilmişse ve bu hukuken isbatlanabiliyorsa, bu takdirde de suçluya yardım etmek gerekir. Ama bir dava ve davalı henüz yargılanma aşamasındayken veya daha yargılanmamışsa, "onu bırakın" demek, "adaleti çiğneyin" demektir. ABD yönetiminin adaletin çiğnenmesini isteme hakkı yoktur. Ve ABD'nin çıkarları hiçbir zaman adaletin üstünde olamaz!

Not 7: Sorulabilir: "Devlet ve yönetim yargıya karışabilir mi?"

Cevap: Devlet ve yönetim normal ve esas olarak yargıya karışamaz ve karışmamalıdır. Ancak bir yargılamada hakimler rüşvetle ve korkutulmayla yanlış karar vermişse ve bu da başka hakimler veya yüksek mahkeme tarafından isbatlanırsa, devlet ve yönetim buna müdahale edebilir. Veya bir davada hak sahipleri suçluyu affettiği halde hakimler devletin hakkını gözeterek suçluyu bırakmıyorsa, bu takdirde de devlet ve yönetim -gerekli gördüklerinde- suçlunun bırakılmasını isteyebilir. Veya yabancı bir ülkenin bir casusu veya vatandaşı o ülkede suç işleyip yakalanmışsa, yabancı ülkenin yönetimi de suçlunun serbest bırakılmasını tehditle isterse, tehdit edilen ülkenin de o ülkeye karşı savaşacak gücü olmadığı takdirde ülke yönetimi suçlunun salıverilmesini talep edebilir.

Demek oluyor ki, devlet ve yönetim ancak adaletin düzgün işlemesi konusunda müdahalede bulunabilir. Adaletin çiğnenmesi ve eğritilmesi hakkında bir müdahalede bulunma hakkı yoktur.

Devlet hakkı olarak bir yönetim, partisinin oylarını çoğaltmak veya taraftarlarını kurtarmak için değil, ancak ülke menfaatleri için genel af ilanında bulunabilir. Mesela bir savaş anında yeterli asker bulunmadığında hapishaneler boşaltılabilir, suçlular savaşa sevkedilebilir.

Devlete karşı işlenmiş suçlarda af gerekli olduğunda ise, bunun için mecliste bir af kurumu oluşturulmalı. Bu kurumun üye çoğunluğu kabul ettiğinde gerekli af yerine getirilir.

Bu durum yani yargıya müdahale konusu yeni yapılacak yasada açıkça belirtilmelidir.

Not 8: Bir kişiye hakarette hemen tutuklama yapmaya gerek yoktur. Onun hakkında dava açılır. Ama çoğunluğa ve devletin başındakilere yapılan hakarette hemen tutuklama yapmak uygundur. Çünkü çoğunluğa ve yönetim başındakilere yapılan hakaret binler, milyonlar hakaret hükmündedir. Bu hükmü kazanmış bir hakaret, ağır suç içerir. Ağır suç da tutuklanmayı gerektirir. Bu husus da ceza yasasına işlenmelidir.

(Eğer hakarete uğrayan imam hatipli vatandaşlardan birden fazlası dava açmamışsa, Gülşen'in ev hapsi kaldırılabilir.)   

Not 9: Bu bildiri Türkiye'nin bütün sanatçılarına iletilmelidir.

İmza: Mehdiyet ve Hilafet Makamı.

 

ALLAHTAN BAŞKA İLAH YOKTUR. MEHDİ VE MESİH ALLAH'IN KULU VE ELÇİSİDİR.

(Mehdi ve Mesih'in elçiliği, yeni bir kitap getirmekle ilgili değil, Allah'ın dinini yenilemekle ilgilidir. Yani Allah, kitapsız elçi de gönderebilir ve göndermiştir. Bakınız: Yasin Suresi 14.)

 

Zaman: Yeni Çağ'ın yirmiikisi, Ağustos sonu.

Mekan: Avrupa.

Makam: Hakka davet ve Uyarı.

Boyut: Muranizm.

 

Yayınlayan: Avrupa Muranistleri.

(Muranist: Modern Kur'anlı.)

                       *      *      *

 

 

Keine Kommentare: