Donnerstag, 27. Januar 2022

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN'A HAKARET ATATÜRK'E HAKARETLE EŞİTTİR!

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN'A HAKARET ATATÜRK'E HAKARETLE EŞİTTİR!

 

insanlardan saygı isteyen ALLAHın adıyla

 

Sedef Kabaş isimli iletişimci bir kadın yaptığı bir benzetmeyle medya önünde Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'a "hayvan" diyerek hakarette bulunmuş. Bu hakaretinden sonra da tutuklanmış. Şimdi bu hakaret ve tutuklamanın doğru olup olmadığına geçmeden önce çok önemli bir ölçüyü bilmemiz ve kazanmamız gerekiyor. 84 milyon Türkiyelinin kazanması gerektiği ölçü şudur: Yapılan veya yapılacak iş, fiil ve hareket "Haklı" mı?, "Adaletli" mi?, "Namuslu" mu? ve "Ahlâklı" mı? Eğer yapılan ve yapılacak iş ve hareket bu ölçüye uyuyorsa, o iş yapılır. Ölçüye uymuyorsa, o işi engellemek ve terketmek gerekir.

Şimdi o saygısız kadının yaptığı hakareti üstteki iş ölçüsüyle değerlendirelim.

Ölçümüzü elimize alarak soralım: İletişim dalında herşeyi öğrenmiş, ama iletişimin en üst kuralı olan "saygılı olma" öğrenememiş bu ahlâksız kadın, hangi "Hakla" Cumhurbaşkanımıza hakaret ediyor? Cumhurbaşkanı bu kadının şahsına açık bir hakarette mi bulunmuştur? Eğer hakarete uğradıysa neden mahkemeye gitmiyor? Cumhurbaşkanı'ndan bir hakaret gelmediğine göre ona hakaret etmeye ne hakkı var?

Cumhurbaşkanı'na yapılan hakaret "adaletli olmak"la da uyuşmuyor. Çünkü Cumhurbaşkanı o makama bir padişah gibi babasından devralarak gelmedi veya bir diktatör gibi onu zorbalıkla ele geçirmedi. Tam aksine Türkiyelilerin yüzde elliikisinin rızasıyla o makamı kazandı. O halde neden adaletli olmuyorsun? Ona düşmanlığa koşuyorsun?

("Namuslu olma"yı şimdilik geçelim.) "Ahlaklı olmak"la da uyuşmuyor. Çünkü ahlâkın başı "doğruluk" ve "saygı"dır. (Haklı olana) saygın yoksa, sen bir ahlâksızsın! Bu ahlâksızlığı neden yapıyorsun? Tabii ki, ahlâkın olmadığı için! Ama 84 milyonun başkanına hakaret ahlâksızlığını yapan edepsiz bir suçlu cezasız kalamaz. Bu edepsiz suçlunun cezası ne olmalıdır?

Türk Ceza Kanunu'nda Cumhurbaşkanı'na yapılan hakarete 1 ilâ 4 yıl arasında hapis cezası veriliyormuş. Ama bu ceza yeterli değildir. Bu ceza iyi düşünülmemiş. Çünkü Cumhurbaşkanı sokaktaki sıradan bir insan değildir. 84 milyon Türkiyelinin Başkanı'dır. Yani bu Başkan'a hakaret, 84 milyon insana hakaret sayılır. Verilecek cezanın da buna göre olması gerekir. Dolayısıyla şimdiki cezanın yeniden ele alınması gerekiyor. Ele alınınca da hesap şöyle yapılmalıdır: Bir şahsa hakarete 6 ay hapis veriliyorsa ve bir Cumhurbaşkanı da meselâ 21 milyon seçmenin oyuyla o makama gelmişse, bu iki rakamın çarpımıyla hakaretçiye verilecek ceza ortaya çıkar. Yani Cumhurbaşkanı'na hakaret edene verilecek ceza: 126 milyon aydır. Yani 63 milyon yıl! Bir insanın Türkiye'deki ortalama ömrü 70 yıl olduğundan ve bu ölçüye göre elde kalan ömür, verilecek cezayı karşılamayacağından o hakaretçi suçlunun 900 bin defa idam edilmesi gerekir. Ne yazık ki bu dünyada insan bir kere idam edilebiliyor. Geri kalan cezayı vermek Allah'a kalıyor. İşte bu sebeple Allah insanları tekrar diriltecek ve hakettiklerini verecektir.

Cumhurbaşkanı'na hakaret eden ahlâksızlar, o Başkan'a oy vermiş insanların haklarını iyi düşünmeli, onların haklarını çiğnememelidir. Cumhurbaşkanı'na hakaret, millete hakarettir. Milyonlara yapılan bir hakaret de küçük sayılmaz. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı'na yapılacak bir hakaret çok büyük bir hakarettir. Bu büyük hakarete de çok büyük ceza gereklidir. 4 yıl ceza yetersizdir. Bu yetersizlik ortadan kalkmalıdır. Kalkmalıdır ki, Cumhurbaşkanı'na hakaret son bulsun. Kellesini koltuğuna almayan hakarette bulunamasın.

Cumhurbaşkanı'na hakaretler son bulmak zorundadır. Çünkü ona hakaret, millete hakarettir. Kimsenin millete hakaret etmeye hakkı yoktur. Cumhurbaşkanı'nı kabul etmeyen bir siyasetçi, onu seçmiş olan milleti reddediyor demektir. Milleti ve seçtiğini reddedenin ise siyaset yapmaya hakkı kalmaz. O kişi ve partinin siyaset sahnesinden çekilmesi gerekir.

Cumhurbaşkanı'nın şahsını ve yönetimini beğenmiyor olabilirsiniz. Bu durumda seçim vakti geldiğinde ona oy vermezsiniz, olur biter. Ama ona hakaret etmeğe hakkınız yoktur. "Cumhurbaşkanı'nın yönetimini beğenmiyorum" derseniz, onu eleştirmiş olursunuz. Eleştiriye hakkınız vardır. Ama küfür ve hakarete hakkınız yoktur. Cumhurbaşkanı'nı reddetmek ve onu kabullenmemek en büyük hakarettir. Türkiye siyasetinde bu hakaret sona ermelidir. Bu hakareti yapmakta olanların siyasette bir işi olamaz. Çünkü Cumhurbaşkanı'nı reddedenler, onu seçen milleti de reddetmiş olur. Bu redden sonra siyasetin bir anlamı kalır mı? Türkiye'de siyaset yapmak isteyenler gereken saygıyı takınmak zorundadır. Siz onu beğenmiyor olsanız da saygı zorunludur. Çünkü onu oraya getirmiş bir millet var. Siz bu milleti hiçe sayamazsınız. Onu hiçe saydıktan sonra geriye siyaset adına ne kalıyor, ne kalır? Muhalefetin partilileri iyi düşünmelidir! Haksız bir düşmanlıkla yapılan siyaset Türkiye'ye hayır getirmez. Düşüncesi Türkiyelilere iyilik olmayan bir siyasetçinin siyasette ne işi var?

Ana muhalefet partisi CHP'liler Cumhurbaşkanı'na hakaretin suç olmasının kaldırılmasını istemişler. Ama bu, doğru bir istek değildir. Böyle bir istek, ahlâksızlığın yaygınlaşmasını istemektir. Bu istek; "herkes Cumhurbaşkanı'na hakaret edebilsin" demektir. Ama hangi hakla? Hakkı, adaleti, namusu ve ahlâkı çiğneyerek ve çiğneterek adamlık olmaz, insanlık olmaz, siyaset olmaz!

Siz, Atatürk'e hakaretin suç olmasının kaldırılmasını isteyebilir misiniz? Madem isteyemezsiniz, o halde canlı bir Cumhurbaşkanı için de isteyemezsiniz. Hiç isteyemezsiniz!

Ama Atatürk'e hakareti suç sayan kanunu düzeltmek gerekir. Çünkü eleştiri ile hakaret bir değildir. "Ben Atatürk'ün yaptıklarını beğenmiyorum, şunlar şunlar yanlıştır" demek, onu eleştirmektir. Bu eleştiri suç olamaz. Ama ona sinkaflı küfretmek veya onu bir hayvana benzetmek hakarettir, küfürdür. Bunlar da suçtur. Bu ayrım yapılmazsa haksızlık ve adaletsizlik meydana gelir. Bu haksızlık ve adaletsizlik de Atatürk'ün yanlışlarını millete "doğru" diye dayatmak olur. Bu dayatma bir zorbalıktır. Bu zorbalık kalkmak zorundadır. Şimdiki Cumhurbaşkanı'na hakaret, ilk ve eski Cumhurbaşkanı olan ve mezarda bulunan Atatürk'e hakaretle eşittir. Atatürk'e hakaret edilmesini istemeyenler, şimdiki Cumhurbaşkanı'na hakaretten, onu reddetmekten vazgeçmelidir. Bu vazgeçişi de ilk önce CHP'liler uygulamalıdır.

İmza: Mehdiyet ve Hilafet Makamı.

 

Not 1: CHP'lilerin Cumhurbaşkanı Erdoğan'a düşmanlıkları bir haksızlıktır. Çünkü Cumhurbaşkanı iktidarı CHP'lilerin elinden zorla ve zorbalıkla almadı, millet çoğunluğunun rızasıyla kazandı. Hakka ve adalete dayanmayan bir düşmanlık siyasette eğrilik ve sapıklıktır. Bu eğrilik ve sapıklığı terketmeyenlere millet çoğunluğu güvenmez. Güvenmediklerine de iktidar vermez. İktidar istiyorlarsa, CHP'liler "siyasette doğruluk"a girmelidirler, normalleşmelidirler.

Not 2: Atatürk'e hakaretin suç olmasıyla ilgili maddede eleştiri ile hakaret birbirinden ayrılmalı ve sınırları iyi belirlenmelidir. Ancak bu belirleme ile o madde kalıcı olabilir. Aksi halde o madde düşünce özgürlüğüne bir darbe olur ve olmaktadır. Bu darbe kabul edilemez. (Toplumsal barışı korumak için, Atatürk'e hakaretin suç olmasıyla ilgili kanun maddesi bir müddet daha yürürlükte kalmalıdır. Çünkü müslümanlar ile Atatürkçüler arasında tam barış sağlanmış değil. Tam barış sağlandıktan sonra o madde kaldırılabilir.)

Not 3: Cumhurbaşkanı'na hakaretin suç olmasını kaldırmak doğru bir düşünce değildir. Meselâ CHP lideri Cumhurbaşkanı olsa ve bir gezi veya toplantıda halktan birisi ortaya çıkıp, "nasıl olsa Cumhurbaşkanı'na hakaret suç değil" diyerek ona ana avrat düz gitse, Kılıçdaroğlu buna belki tahammül edebilir. Onu seven halk ve taraftarları ise tahammül edemez ve o hakaretçi adamı oracıkta linç eder, öldürürler. Bu da toplumsal huzuru dinamitlemek demek olur. CHP'liler bu konuda kanun teklifi vermeden önce uzman sosyolog ve psikologlara ve hukuk bilginlerine danışsınlar, cahilce iş yapmasınlar. Saygı'yı öldürmeye çalışan iş ve faaliyetler topluma ve insanlığa kötülüktür.

Not 4: Cumhurbaşkanı'na hakaret eden o edepsiz kadın, hakaretini güya kapalı söylemiş. Ama o hakareti kapatan kutu, cam gibi şeffaf bir kutu olduğu için hakaret apaçık ortada gözüküyor. Böyle açık bir hakaret cezasız kalamaz. Bu ahlâksız kadına verilecek ceza 4 yıl değil, ebedî hapis olmalıdır. Çünkü bu kadın, sokaktaki sıradan bir vatandaşa değil, 84 milyon Türkiyelinin Başkanı'na, yani Başkan'ın şahsında millete hakaret etmiştir.

Not 5: Eğer o hakaretçi kadın medya aracılığıyla Cumhurbaşkanı'ndan özür dilerse ve bir daha hakarette bulunmayacağına dair söz verirse, bu takdirde hakarete uğrayan Cumhurbaşkanı da, o kadını bir kereye mahsus affedebilir, hapse düşmekten kurtarabilir.

Not 6: O hakaretçi kadının gecenin ikisinde tutuklanmış olması adaletsizlik değildir. Eğer o kadın yaptığı hakareti Osmanlı döneminde bir padişaha karşı yapmış olsaydı, onun ya dilini, ya da kafasını koparırlardı. Ne yazık ki şimdi bu kadın 4 yıl ceza ile kurtulacak. İşte asıl adaletsizlik budur! Cumhurbaşkanı'nın şahsında 84 milyonluk bir millete hakaret etmiş olan bir kimsenin cezası 4 yıl olamaz. "Ben millete değil, Cumhurbaşkanı'na hakaret ettim" demenin bir anlamı ve faydası yok! Çünkü Cumhurbaşkanı sokaktaki sıradan bir adam değil. Herkes saygısını takınmak zorunda. Bu millet seçtiği lidere hakaret ettirmez. Gerekirse hakaretçiyi ayağının altına alır. Bu sebeple millet harekete geçmeden yargı harekete geçmeli, hakettiği ceza verilmelidir.

Not 7: Şu gerçek gözardı edilmemelidir: Ahlâksızlığın başı, yalancılıktır. Cumhurbaşkanı'na ve dolayısıyla bütün millete hakarette bulunmuş olan o hadsiz kadın, yalancılığı teşvik ederek milletin ahlâkını bozmaya çalışmakta, bozgunculuk yapmaktadır. Bozgunculuğun gerçek cezası, ya ülkeden atılmak, ya da idamdır. Ülkeden atılırsa, gittiği ülkede kötülüğüne yine devam eder. En iyisi onu idam etmek veya ebedi hapis cezası vermektir. Ama bir daha bozgunculuk yapmayacağına dair söz verir, af dilerse, onu bir kereye mahsus affetmek mümkün ve düşünülebilir. Fetö teröristleri gibi kaçmasına izin verilmemelidir. Çünkü kaçarsa, kötülüğü devam eder. Bu bozguncu kadın hakkında gerekli dâvalar hemen açılmalıdır.

Not 8: İletişimin değil, bozgunculuğun uzmanı olmuş bu kadın, yaptığı ve yapmakta olduğu kötülüğü iyi görmeli ve bundan vazgeçmelidir. Eğer kendine bir hayat ölçüsü ararsa, ölçü şudur: Haklı olmak, Adaletli olmak, Namuslu olmak, Ahlâklı olmak ve İyilikçi olmak. Yaşayışını bu ölçüye göre ayarlamayan bir insan, insan değildir! Bu ölçüyü bozmaya çalışan bir insansa, insanlığın düşmanıdır. Böyle bir düşmanın ise elinden ya hayatı alınır, ya da özgürlüğü! Yaşam ve özgürlük isteyen bir kimse de haddini bilmeli!

Not 9: Cumhurbaşkanı'na hakaret ederek bütün millete hakaret etmiş bulunan ve "kelepçelenmiş" numarası yaparak yalancılığını ve sahtekârlığını ortaya seren o kadın, Türkiyelilerden özür dilemek zorundadır. Eğer bağışlanmak dilerse bu özrü yerine getirmelidir. Özür dileme şekli sudur: "Maksadım Cumhurbaşkanı'mıza hakaret etmek değildi. Ama elimde olmayarak yanlış ifadede bulundum. Çok büyük bir hata ettiğimi kabul ediyor hem Cumhurbaşkanı'mızdan ve hem de bütün Türkiyelilerden özür diliyorum". Eğer bu özrü dilemezse, onun maksadının hakaret etmek olduğu ortaya çıkar. Bu da millete, onu linç etme hakkı verir. Ama özür dilerse, onu bir kereye mahsus affetmek gerekir. (Eğer bu kadın Fetö hesabına çalışan bir kimse ve casus ise, bu durumda ayrı bir hesaplama yapmak ihtiyacı doğar.)  

Not 10: Muhalefet partileri, sahaya saldıkları köpeklerini yularlamayı bilmelidir. Eğer o köpekler azgınlaşmış ve kudurmuşsa, onları ya hapsetmeli, ya da itlaf.

Not 11: Ana muhalefet lideri Kılıçtar'ın Oğlu, geçmişte Türkiye Cumhurbaşkanı'na "diktatör bozuntusu" diyerek ve devletin kurumlarını da "ahır"a benzeterek o kurumlarda çalışanlara büyük bir hakarette bulunmuştur. CHP lideri bu hakaretini medya önünde geri almalı ve özür dilemelidir. Eğer siz bir haksızlığa uğramışsanız, işte mahkeme, işte 23'te seçim kapısı! Hakarete gerek yok! Bu hakaretler millet çoğunluğunun seçtiğini kabul etmemektir, milletin seçimini reddetmektir. Millete muhalefettir. Millete hakaret ve muhalefet ise Cumhuriyet'in anlamını yıkar, katleder. Bu katliam kabul edilemez. Eğer siz Cumhuriyet'i kendi elleriniz ve dillerinizle yıkıyorsanız, söyleyin, onun yerine neyi getirelim? Diktatörlük ve padişahlık istemediğinize göre, dilinize sahip çıkmalısınız. Sizin için en iyi NUTUK şu Türk atasözüdür: "Eline, beline, diline sahip ol." Siz bunlara sahip değilseniz, Türkiye siyasetinde işiniz yoktur!

Türkçeleştirdiğimiz şu Osmanlı atasözü de unutulmamalıdır: "Öğütle uslanmayanı azarlamalı. Azardan anlamayanı tokatlamalı."

Not 12: Son olarak SİYASET'in ne olduğunu da açıklayalım.

Siyaset'in S'si: Millete ve liderine saygılı olmaktır.

Siyaset'in İ'si: İnsan olmaktır.

Siyaset'in Y'si: Yasalara uymaktır.

Siyaset'in A'sı: Ataların doğru yolunda yürümek, eğri yolunu terketmek ve milleti adaletle yönetmektir.

Siyaset'in E'si: İktidarın iyi işlerine engel olmamak, kötülüklerine muhalefet etmektir. İktidarın iyi işlerine engel olanlar siyasetçi değil, bozguncudur.

Siyaset'in T'si: Tarihten ibret almaktır: Devletin yasakladığı ağaçtan meyve koparmamaktır. Yasaklanmış ağaçtan meyve koparanlar, rütbe ve makamlarını kaybederler.

İmza: Mehdiyet ve Hilafet Makamı.

 

Allah'tan başka ilah yoktur. Mehdi ve Mesih Allah'ın kulu ve elçisidir.

 

Zaman: Yeni Çağ'ın yirmiikisi, Ocak sonu.

Mekan: Avrupa.

Makam: Hakka davet ve uyarı.

Boyut: Muranizm.

 

Yayınlayan: Avrupa Muranistleri.

* * *

 

 

Keine Kommentare: