Montag, 30. September 2013

MÜSLÜMAN SAVAŞÇILARA UYARI!

           MÜSLÜMAN SAVAŞÇILARA UYARI!

         adaletli olmayı emreden ALLAHın adıyla

Kenya'nın başkenti Nairobi'de bir alışveriş merkezi-
ne düzenlenen saldırıda altmıştan fazla suçsuz in-
san katledildi. Saldırıyı düzenleyenler, Eş-Şebap i-
simli bir örgütün mensupları imiş. Bu kimselerin de
"müslüman" olduğu söyleniyor.

Şimdi biz, İncil'den sonra gönderilen Kur'an'da yü-
ce Allah tarafından emredilen "iyiliği emret, kötülük-
ten çekindir" ayetine uyarak, uyarı görevimizi yap-
mak istiyoruz. "Biz müslümanız" diyenler, bu uyarıyı
dinlemek ve gereğini yerine getirmek durumunda-
dırlar.

Önce Nairobi'deki saldırıyı gerçekleştiren örgüt ü-
yelerine soruyoruz: Bu saldırıyı hangi hakla yaptı-
nız? Kenya ordusu, sizin suçsuz sivil halkınıza bir
saldırıda mı bulundu ki, siz de bu saldırıya cevap
verdiniz? Eğer Kenya ordusu sizin sivillerinize hak-
sız bir saldırıda bulunmadığı halde bu saldırıyı ger-
çekleştirmişseniz, zulmettiniz demektir. Çünkü Kur'
ana göre; eğer düşman ordusu size veya sivillerini-
ze haksız bir saldırıda bulunursa, bu saldırıya karşı
sizin de "onların saldırdığı kadar" saldırıda bulun-
ma hakkınız vardır. Bu saldırı izni, "savaşın adaleti"
dir. "Biz müslümanız" diyenler, bu adaleti çiğneye-
mezler. Çiğnedikleri takdirde onların müslümanlığı
sona erer.

Düşman ordusu tarafından haksız saldırıya, işgale
uğrayıp da savaşmak zorunda kalan müslümanlar,
savaşla ilgisi olmayan suçsuz sivillere dokunmama-
lıdırlar. Gerçi "savaşın adaletince" sizin sivillerinize
haksızca dokunulduğunda, sizin de, düşmanın sivil-
lerine onların dokunduğu kadar dokunma hakkınız
vardır. Fakat bu hakkı Hz. Muhammed hiç bir sava-
şında kullanmamıştır. O Hazret, sadece düşman
ordusunu sorumlu tutmuş ve daima düşman ordu-
suna karşı savaşmıştır. Savaşla ilgisi olmayan sivil-
lere hiç bir zaman bir saldırıda bulunmamıştır.

Herhangi bir sebeple savaşmak zorunda kalan
müslümanlar, haksız bir saldırıya uğradıklarında
Hz. Muhammed gibi hareket etmek durumunda de-
ğiller midir? Madem Hz. Muhammed, savaştan uzak
duran sivillere dokunmamıştır, o halde o Hazret'in
manevi milletinden olup savaşmak zorunda kalan
müslümanlar da, savaşla ilgisi bulunmayan sivillere
dokunmamalı, savaşlarını sadece düşman ordusu-
na karşı vermelidirler.

Eğer düşman ordusu sizin sivillerinize karşı kasıtlı
bir saldırıda bulunmadığı halde siz onların sivilleri-
ne kasten saldırırsanız, bu tamamen zulümdür.
Böyle bir zulme hiç bir müslüman meyledemez.
Meylettiği takdirde onun müslümanlığı biter.

El-Kaide, Newyork'taki Dünya Ticaret Merkezi'ne
saldırıp, üç bin suçsuz sivili katlettiğinde, Amerikan
ordusu da, "savaşın adaleti"nce Afganistan'da üç
bin sivili katletme hakkı kazanmış oldu. Fakat bu
hakkı kullanmak, insanlığa sığmayan çok vahşî bir
görüntü meydana getiriyor. Bu vahşî görüntüye
meydan vermek ise, yirbirinci asrın medenî insanı-
na, özellikle dindarlara yakışmıyor. Bunun için hem
müslüman dünyanın hem de hıristiyan dünyanın or-
du ve savaşçıları, suçsuz sivillere yapılan saldırılar
karşısında "savaşın adaleti"ne değil, Hz. Muham-
med'in ahlâkına uymalılar ve sadece saldırganları
ve onlara emir verenleri sorumlu tutmalılar. Suçsuz
sivillere kasıtlı olarak kesinlikle dokunmamalılar.Hz.
İsa, Musa ve Muhammed'in bozulmamış dinlerinin
ahlâkı, bunu gerektiriyor. O halde günümüzün me-
denî insanları ve özellikle dindarlar ve çok daha ö-
zellikle müslümanlar bu ahlâkı çiğnememelidir. Bu
ahlâkı çiğneyenler, kendilerini korkunç bir vahşete
düşürmüş olacaklardır ve oluyorlar.

Hz. Muhammed'in ahlâkına uyarak suçsuz sivillere
saldırıdan vazgeçenler ise, bütün insanları öldürül-
mekten kurtarmış gibi çok büyük bir kahramanlık ka-
zanmış olurlar. Çünkü bir haksızca öldürme, bütün
insanları katletmek gibidir. Bunun karşısında suç-
suz birini öldürülmekten kurtaran da, bütün insanları
öldürülmekten kurtarmış gibi oluyor. Çünkü evrenin
tek sahibi yüce Tanrı'nın katında bu durum böyledir.

Adaleti emreden yüce Allah, affetmeyi de emret-
miştir. O halde müslümanlar, yalnız adaleti değil,
affetmeyi de nazara alsınlar ve o efendiler efendisi
son Peygamberlerinin yüce ahlâkına yükselsinler.

Savaşları haksız olan savaşçılar teröristtir. Savaşla-
rı haklı olan savaşçılara ise terörist denemez. Terör
örgütlerini doğuran birinci sebep, haksızlık ve ada-
letsizliktir. Terörün bitmesini isteyenler, haksızlık ve
adaletsizliklere son vermeliler. (Mafyalar gibi) hak-
sızlığı hak yapıp saldırı ve katliamda bulunanlar ise,
tam bir teröristtir. Bu teröristlere karşı savaşmaktan
başka çare yoktur.

El-Kaide mensupları eğer Tanrı katında suçlu duru-
ma düşmek istemiyorlarsa, Hz. Muhammed'in bu
zamandaki mirasçısı olan Hz. Mehdi'nin bu uyarısı-
nı dikkate alsınlar ve suçsuz sivillere saldırmaktan
vazgeçsinler. Eğer savaşma hakları varsa, sadece
düşman ordusunu hedef alsınlar. Bir savaşın hak o-
labilmesi için de, haksız bir saldırıya ugramış ol-
mak veya bir devlet kendi halkına zulmediyor ve on-
ları haksızlıkla katlediyor olması gerekir. Ayrıca ki-
min haklı, kimin haksız olduğunu belirleyecek bir
hâkime de ihtiyaç vardır. Müslümanlar için bu hâkim
ve hakem, Hz. Mehdi'dir. Dünya ülkeleri için ise, Bir-
leşmiş Milletler teşkilâtı'nın yapısı hakka ve adalete
uygun hale getirilerek oraya da bir hâkim ve hâkim-
ler grubu atanmalıdır veya bütün dünya ülkeleri için
geçerli olacak Avrupa İnsan Hakları Örgütü gibi ye-
ni bir örgüt kurulmalıdır.

Not 1: Pakistan'da bir kiliseyi bombalayıp altmıştan
fazla insanı katledenlere soruyoruz: O insanları
hangi hakla katlettiniz? O katlettiğiniz insanlar sizin i-
badethanenizi mi bombaladı veya dininize mi savaş
açtılar? Eğer bunları yapmadılarsa, o halde derdi-
niz nedir? Bu zulmü neden işliyorsunuz? Size hayat
veren ve hayatınızı elinizden alıp sizi tekrar dirilte-
cek olan Tanrı'nıza vereceğiniz hesabı unutmayı-
nız! Eğer o katliamı yapanlar "biz müslümanız" di-
yorlarsa, müslümanlar; "haklı", "adaletli" ve "namus-
lu" olmak zorundadırlar. Haklı olmak, Allah'ın emir
ve isteklerine itaatli olmaktır. Adaletli olmak, haklıya
hakkını vermek ve haksızı da ancak haksızlığı ka-
dar cezalandırmaktır. Namuslu olmak ise, aile ve
nesli korumaktır. Bu da; zina ve livatayı terketmeyi
gerektirir. Allah'a ve Âhirete inançtan sonra dinin te-
meli olan bu üç esası çiğneyenlerin ve ibadet ve i-
yilikçiliği de olmayanların dini yoktur. Hem din adına
hareket etmede sadece Tanrı'nın kitabına bakmak
da yeterli değildir. O'nun elçisine de uymak gerekir.
Evrenin tek Tanrısı olan Allah'ın bu zamandaki elçi-
si ise, Hz. Mehdi'dir. Hz. Mehdi ise, hakka ve adale-
te uygun olmayan eylemleri reddeder, izin vermez.
Dolayısıyla bu tür vahşî eylemler terkedilmelidir.
Hz. Muhammed'in ahlâkına uyanlar bu tür eylemleri
işleyemezler. Eğer o son Peygamber sizin gibi
davranacak olsaydı, bugün Ortadoğu'da bir tek kili-
se ve bir tek hıristiyan bulunmazdı! Söyleyiniz! O A-
rabistanlı Peygamber kaç kiliseyi basıp içindeki hı-
ristiyanları katletti? O halde siz kim oluyorsunuz? O
Peygamberin çizgisini hangi yetkiyle aşıyorsunuz?
Yoksa yeni bir peygamber misiniz? Bu zulüm içinde
olduğunuz müddetçe "müslüman" değilsiniz! Şunu
da unutmayınız; adaletin çok önemli bir gereği, biri-
sinin işlediği suçu bir başkasına ödetmemektir. A-
daletiniz yoksa, dininiz yok demektir. Şimdi sorun
kendinize: Sizin dininiz var mı? Varsa nedir?

Not 2: Suriye'de Esad rejimine karşı savaşmak için
dışarıdan gelen müslüman gruplar ya Suriye Muha-
lefet Ordusu'nun emri altına girmeliler, ya da Suri-
yeyi terketmeliler. Emir dışında kalan gruplar, dikta-
törlük rejimine karşı verilmekte olan savaşa zarar
vermiş olacaklarından, bununla müslüman Suriye
halkına kötülük etmiş olurlar. Buna hakları yoktur. O
halde Suriyeli müslümanlara yardım etmek için sa-
vaşmak isteyen dış gruplar -Muhalefet Ordusu ka-
bul ettiği takdirde- emir altına girmeli. Başına buy-
ruk hareket etmek isteyen gruplar ise, "terörist"
damgası yemekten kurtulamaz ve onların cihadı da
cihad olmaz. (Bu satırlar yazıldığı sırada Suriye'de-
ki savaşçı İslâmî gruplar henüz birleşme kararı al-
mamışlardı.) Öyle ise keyfî hareket terkedilerek
Suriyeli müslümanların özgürlük devrimi zora sokul-
mamalıdır. Hem yakında Uluslararası Birleşik Ordu-
lar Suriye'ye müdahale etmek zorunda kalacaklar-
dır. Eğer müslüman dış gruplar emir altında olurlar-
sa, yapılacak müdahalede sorun çıkmaz ve Suriye
halkı da bir an önce Esad rejiminden kurtulur ve öz-
gürlüklerine kavuşurlar. Onları özgürlüğe kavuştura-
cak dış müdahale mutlaka olacaktır. Çünkü diktatör
Esad, kimyasal silah kullanarak katliam yaptı. Bu
katliamın hesabı BM tarafından Esad'dan sorula-
caktır. Esad, bu hesabın kendinden sorulacağını
ve sonuçta cezalandırılacağını bildiği için şöyle dü-
şünecektir: "Eğer ben cezalandırılacaksam, kimya-
sal silahlarımı BM'ye niçin devredeyim?" İşte bu
düşünceyle ya o kimyasal silahları devretmekten
vazgeçecek, ya da o silahları devredecekmiş gibi
yapıp BM'yi oyalayacaktır. Vakit geldiği zaman da;
"ben o silahların hepsini devredemem. O silahların
hepsini devretmem için benim cezamı düşürmeniz
gerekir" diyecek ve o silahların bir kısmını saklaya-
rak tehditte bulunup kendi güvenliğini sağlamaya
çalışacaktır. Esad'ın bu tavrı karşısında da dış mü-
dahale kaçınılmaz hale gelecektir. Şimdi BM ve
ABD, "kimyasal silahların devredileceği" oyunuyla
avutulmaktadır. BM, ya Esad'ın katliamını cezasız
bırakıp kendini hiçe saydıracak, ya da gereken ce-
zayı kesecektir. Bu cezayı kesmeye kalktığında i-
se, Esad'ın tehdidiyle karşılaşacak ve onu devir-
mekten baska çaresi kalmayacaktır. Şu an BM ve
ABD: "Önce Esad'ın kimyasal silahlarını elinden a-
lalım, sonra da gereken cezasını veririz" diye düşü-
nüyorlar. Fakat bu hesap tutmaz. Çünkü Esad, BM
ve ABD'den daha kurnazdır!

Not 3: İran yönetimine uyarı! Müslüman Suriye hal-
kının menfaati ve özgürlük talebi, sizin Suriye'deki-
menfaatinizden daha çoktur ve daha büyük bir hak-
tır. Onların bu hakkını çiğnemeyiniz ve çiğnemeye
de hakkınız yoktur. Bunun için diktatör Esad rejimi-
ne vermekte olduğunuz desteği çekmelisiniz. Çek-
mediğiniz takdirde, Esad ve rejiminin uğrayacağı
zarara siz de uğrayacaksınız.

Not 4: Nükleer silah üretmek ve kullanmak haram
mı?

Allah'ın Mehdisi cevap veriyor: "Düşman ordusunu
yenmek ve korkutmak için, daha doğrusu dini, vata-
nı ve milleti korumak için nükleer silah üretmek ve
kullanmak haram değildir. Onu ancak kötülük ve
haksızlık etmek için kullanmak haramdır."

Yani: Nükleer silah edinmede İran'ın önünde dinsel
bir engel yoktur. Tabii bu izni kullanmak, yönetimde
olanların bileceği bir iştir.

Not 5: Savaşta "düşmanın saldırdığı kadar" karşı
saldırıda bulunmak, "savaşın adaleti"dir. Suçsuz
sivillere haksızca saldırıda bulunanlar, kendi siville-
rine de, yaptıkları saldırı kadar saldırılacağını kabul
etmiş olurlar.

(Evrenin tek Tanrısı olan)Allah'tan başka ilah yoktur.
               Mehdi ve Mesih, Allah'ın elçisidir.

Zaman:  Yeni Çağ'ın onüçü, Eylül sonu.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Uyarı.
Boyut:   Muranizm.

                                                  YAYINLAYAN
                                      AVRUPA  MURANİSTLERİ
                                      *   *   *


Keine Kommentare: