Montag, 17. Juni 2013

TAKSİMNÂME (İstanbul Gezi Parkı Olayı'yla İlgili)

              (İstanbul Gezi Parkı Olayı'yla İlgili)

                              TAKSİMNÂME

          hak ve adâletle yöneten ALLAHın adıyla

Ey Gezi Parkı eylemcileri!

En önemli talebiniz, Taksim Gezi Parkı'nın yeni bir
düzenlemeye tabi tutulmaması ve onun park olarak
kalmasıdır. İktidar partisi ise, oranın yeni bir düzen-
lemeye tabi tutulmasını ve bazı ilâveler yapılmasını
istiyor. Şimdi bu iki taraf arasında anlaşmazlık do-
ğuran sorunu, Hak ve Adâlet anahtarlarıyla çözme-
ye çalışalım.

Hak'ka göre, o parka dokunulmamasını istemeniz,
sizin vatandaşlık hakkınızdır. Adâlet'e göre de, o
parkta size bırakılması gereken bir pay var. Fakat
Türkiye, demokrasiyle yönetilen bir ülkedir. Demok-
ratik ilkelere göre siz, Adâlet'in gerektirdiği payı de-
ğil, ancak demokratik ilkelerin gerektirdiği referan-
dum sonuçlarına göre bir karşılık bulabilirsiniz. Ey-
leminize destek verenlerin çoğunluğu CHP'li oldu-
ğundan, referandumda alacağınız oy oranı aşağı
yukarı bellidir. Bu oran da, yüzde yirmi veya en faz-
la yüzde kırktır. Alacağınız yüzdeyi tahmin ettiğiniz
için, referanduma yanaşmak istemeyeceksiniz. A-
ma, demokratik bir ülkede yaşadığınız için de, onu
kabul etmekten başka çareniz yok gözüküyor. Bu
durumda Türkiye, sizin isteklerinizi karşılayacak, de-
mokrasiden daha iyi bir sisteme geçinceye kadar
demokratik ilkelerin gerektirdiği sonucu kabullen-
mek zorunda kalacaksınız. Demokratik yönetime
râzıysanız, onun ilkelerine zıt olamazsınız. Ama
demokrasiyi reddetmek de bir haktır. İsterseniz bu
hakkınızı da kullanabilirsiniz. Fakat demokrasiden
daha iyi bir sistem gelmedikçe de isteklerinize
kavuşmanız mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla re-
ferandumda kaybettiğinizde veya onu reddettiğiniz-
de iktidar partisinin isteğine engel olma hakkınız
yoktur. Çünkü, Demokrasi'nin gereği budur. Eğer;
"biz demokrasi istemiyoruz" derseniz, Avrupa ve
Amerika'ya muhalefet etmiş olursunuz. Bu muha-
lefetten sonra da onlardan destek bulamazsınız.
Görüyor musunuz geldiğiniz noktayı!? İktidar parti-
sine düşmanlık etseniz, demokrasiye düşmanlık
etmiş olacaksınız. Demokrasiye düşmanlık etseniz,
Avrupa ve Amerika'ya düşmanlık etmiş olacaksınız.
Demokrasiye düşmanlık etmeseniz, azınlıkların is-
tekleri karşılık bulmayacak, daima çoğunlukların is-
teği olacak. Şimdi sizi bu çıkmazdan kim kurtarabi-
lir? Nasıl kurtulacaksınız? Merak etmeyiniz! Eğer
biraz sabırlı olursanız, sizi bu çıkmazdan ancak biz
Avrupa Muranistleri kurtarabiliriz. Kurtuluş için biraz
bekleyiniz... Kurtuluşa hazır mısınız?

Ey Gezi Parki eylemcileri!

Şunları da unutmayınız: Siz bir halksınız. Fakat sa-
dece bir kısmısınız, bütün halkı temsil etmiyorsu-
nuz. Bu dünyada ancak hakkınız kadar hak alabilir-
siniz. Hakkınızdan fazla hak isteyemezsiniz ve baş-
kasının hakkına da tecâvüz edemezsiniz. Eğer bu
eyleminizi Hak ve Adâlet ölçüleri içinde sürdürürse-
niz, eyleminiz meşrudur ve biz de sizi destekleriz
ve destekliyoruz. Bizim arzumuz sizin arzunuza uy-
masa da bunu yaparız. Çünkü sizin de bir hakkınız
var. Desteğimiz, sizin haklılık payınızadır. Fakat, e-
ğer bu eylemi, halk çoğunluğunun temsilcisi olan
iktidarı devirmek isteyen güçlerin maşası olarak
sürdürüyorsanız, kendinize yazık edersiniz. O hal-
de kendinizi o mâlûm odaklardan şiddetle ayırınız.
Ayırınız ki, samimiyetiniz görülsün. Zira, sizin sırtı-
nıza basarak bir darbe denemesi yapıldı, eyleminiz
kirlendi. Bu kirlenmeden arınmanız gerekmektedir.
Bu arınmayı yapınız!

(Bunları yazdıktan sonra gördük ki; "direnişe de-
vam" dediniz. Ve gerçek niyetinizi açık ettiniz. Çün-
kü refarandumdan yenilgi alacağınızı iyi biliyorsu-
nuz. Fakat "direnişe devam" demeniz, demokrasi-
ye direniş demektir. Şu an, demokrasiye düşmanlık
etmektesiniz.  [ABD ve AB buna şahit olsun.]   Bu
düşmanlıktan size galibiyet çıkmaz. Arkanızdaki
halkçıları ve solcuları dinlemeye devam ederseniz,
mağlûbiyet sizi bekliyor. Şiddet olaylarıyla size des-
tek veren PKK'lılar, size zafer kazandırmayacaktır,
unutun! Ve yenilginize doğru size güle güle!

Bu antidemokratik direnişe karşı, diren sen de ey
demokrat Türkiye!)

Gezi Parkı eylemcileri ve Taksim Platformu olarak
sizlerin bir isteği de; "gösterilerde polis; tazyikli su,
cop, biber gazı gibi saldırı ve savunma araçlarını
kullanmasın; eylemlerde ortalığı yakıp yıkan ve ci-
nayet işleyen, polis öldüren göstericiler derhal ser-
best bırakılsın, onlara hukuksal işlem yapılmasın"
dır. Tamam, yapılmasın! Türkiye yönetimi de bu is-
teklerinizi yerine getirebilir. Ancak Türkiye, AB kri-
terlerine uygun hareket etmeye çalışan bir ülkedir.
Eğer Amerika ve Avrupa da sizin isteklerinize evet
der ve yapılması gerekenleri kendi ülkelerinde uy-
gulamaya koyarlarsa, o zaman Türkiye de onlara
uyar ve böylece sizin istekleriniz yerine gelmiş olur.

Ey Avrupa ve Amerika! Hazır mısınız, Gezi Parkı
eylemcilerinin taleplerini kendi ülkelerinizde uygula-
maya? Eğer siz hazırsanız, buna elbette Türkiye
de hazır olacaktır. O halde hemen uygulamaya ge-
çiniz ki, Türkiyeli eylemciler isteklerine kavuşabil-
sin...

Öyle ise haydi ABD, Almanya, İngiltere, Fransa,
Danimarka, İspanya, Norveç, İsveç ve diğer bütün
Avrupa ülkeleri, başlayın gereken uygulamaya! Ge-
zi Parkı eylemcileri sizin uygulamalarınızı bekliyor.
Onları haklı buluyorsanız, haklarını veriniz. Bizlerin
de, sizlerin yüksek uygarlığı karşısında gözleri ya-
şarsın, sizi alkışlayalım...

Ey Türkiye'deki park eylemlerinde ortalığı savaş a-
lanına çevirmiş bulunan göstericileri çok sevmiş ve
beyenmiş olan İngiltere BBC'si ve Amerika CNN'i!
Haydi bu sözlerimizi de satır satır aynen yayınlayın.
Çünkü dünya değişiyor ve sisteminiz yıkılıyor! Söz-
lerimizi yayınlayın ki, halklarınız, çökmekte olan sis-
teminiz altında kalmasın.

Bir mesele daha var: Bir olay olmadığı ve önemli
bir etkinlik de olmayacağı halde bazılarınızın yayın
araçları haftalar öncesinden Türkiye'nin bazı bölge-
lerine konuşlandırılmaktadır. Bu da, "karanlık işler
peşinde olduğunuz"un sinyalini vermektedir. Eğer
bu sinyal doğru çıkarsa, bunun hesabını adâletle
ödemek zorunda kalırsınız. Dikkatli olunuz! Hem,
Türkiye Başbakanı'nın miting konuşmasını 9 sani-
ye verdiniz, onun savunmasını almadınız, ama ona
saldırı olan Gezi eylemlerini saatlerce yayınladınız.
Yani, yayıncılıkta adâletten sapıyorsunuz! Sizi, A-
dâlet'e dâvet ediyoruz... Sayın Erdoğan'la doğru
dürüst bir röportaj yapıp yayınlayarak, sapmanızı
doğrultabilirsiniz.

Ey dünya ülkeleri!

Şu anda İstanbul'dan bütün dünya ülkelerine uza-
nan siyasal bir fay hattı döşenmiş durumdadır. Bu
fay hattı bir ay içinde aktif hâle gelecektir ve belki
de gelmiştir. Artık bundan sonra hangi ülke Türki-
ye'de bir karışıklık çıkarmak isterse, bumerang et-
kisiyle o ülkede de karışıklıklar çıkacaktır. O halde
bütün ülkeler dikkatli olsun, bir yanlış yapmasın!
Artık bugünden itibaren Türkiye de, baş şehrini İs-
tanbul'a taşımalıdır.

Ey Avrupa Parlamentosu Üyeleri! R. Tayyip Erdo-
ğan'ın iktidarından rahatsız mısınız? Onun düşme-
sini mi istiyorsunuz? O zaman demokrasinize son
verin. Son verirseniz, Türkiye'deki demokrasi de
biter ve Erdoğan gider. Eğer son vermezseniz,
Türkiye Başbakanı ölünceye ve partisi de kıyame-
te kadar iktidarda kalır. Çünkü Erdoğan, halkına iyi
hizmet ediyor, halk onu seviyor, onun gitmesini is-
temiyor. Onun gitmesini isteyen, yüzde yirmilik oy-
ları olan ana muhalefet partisi CHP ve destekçileri-
dir. Yüzde altmış veya seksenlik bir çoğunluk ise,
Erdoğan'ın iktidarda kalmasını istiyor. Bu durum
da, demokrasiye zıt değil, tam mutabıktır.

Fakat bu demokratik uygunluk, CHP'lileri rahatsız
etmektedir. "Niçin hep çoğunluğun partisi iktidar
oluyor, bizim partimiz neden iktidara gelemiyor"
diye isyan içindedirler. Çünkü demokraside onla-
rın iktidar hırsı ve talebi karşılık bulmuyor. Karşılık
bulamaz, çünkü halk çoğunluğunun kalp ve aklı ve
inançlarıyla, azınlıkta olan laikçilerin kalp ve aklı ve
inançları örtüşmüyor. Örtüşmediği için de halk ço-
ğunluğu onları iktidar yapmıyor ve yapmayacaktır.
Bu durum da onları çıldırtıyor! Yani demokrasiniz,
onları iktidar olmaktan mahrum ediyor. Bu mahru-
miyet sebebiyle demokrasiyi bir türlü sevemiyor-
lar. Ama birazcık da seviyorlar. Çünkü demokrasi
sayesinde diktatörlük altında kalmaktan kurtuluyor-
lar. Ama onların asıl sevdiği, diktatörlüktür. Çünkü
Türkiye'yi 25 yıl boyunca onların (azınlığın çoğunlu-
ğa hükmetmesi olan) tek partisi yönetti. 1956 yılın-
dan sonra ise "yönetilen" olmuşlardır. Sonra yöne-
tik olmaya tahammül edemeyip, Demokrat Parti'yi
ve liderlerini devirmişlerdir. İşte Taksim'e dökülme-
lerinin asıl sebebi, "yönetik" olmaya ve çoğunluğa
ve onun seçtiğine bir başkaldırıdır. Park meselesi
ise sadece bir bahane ve bir basamak taşıdır.

Eğer onlara gerçekten acıyorsanız, demokrasinize
son vermek zorundasınız. Aksi halde o acıdıkları-
nız, demokrasi yoluyla hiç bir zaman iktidara gele-
meyeceklerdir. Onları kurtarmak için demokrasile-
rinize son vermeye râzı mısınız?

Siz, demokrasilerinize son vermeye râzı olmadığı-
niz takdirde, AKP lideri Erdoğan ve partidaşları,
demokrasi adına ağızlarıyla kuş tutsalar da kendile-
rini laikçi ve Atatürkcü muhalefete sevdiremezler
ve kabul ettiremezler ve kabul etmiyorlar ve etme-
yeceklerdir. Çünkü inanç ve zihniyet uyuşmazlığı
içindedirler. Ayrıca AK Parti'nin üç kere üst üste se-
çimi kazanıp iktidara gelmiş olması da onları öfke-
den öldürmektedir. Taksim'de olanlar da, onların
patlayan öfkesidir. Dolayısıyla bu öfke patlaması,
demokrasiye'dir, demokrasinizedir. Çünkü demok-
rasiniz, onların istediğini vermiyor, veremiyor.

Şimdi onların bu öfkesini nasıl dindireceksiniz? AK
Parti'yi ve liderini düşürerek mi? Sahi, Demokrasi-
niz'e ihanet ederek bunu yapar mısınız! Veya Türki-
ye'nin laikçi muhalefetine demokrasiyi devirme izni
verirseniz, sizin demokratlığınızın ne anlamı kala-
caktır? Ey ABD ve AB, cevap verin!

Ey Avrupa Parlamenterleri ve Demokratik Ülkeler
Topluluğu!

Türkiye lideri Erdoğan'ın, "dinî değerlere yönelik a-
dımlar atması"ndan şikâyet etmektesiniz... Yalnız,
bu şikâyeti yaparken Türkiye halklarının yüzde dok-
san beşten fazlasının "müslüman" olduğunu unut-
mamalısınız. Türkiye'deki müslümanların yüzde kır-
kı dindardır ve diğer yüzde kırkı da dindarlaşmak
yolundadır. Demokrasinin gereği olarak Erdoğan
da, bu yüzde seksenin dindarlıkla ilgili taleplerine
karşılık vermek ve bu doğrultuda adımlar atmak
zorunda ve atmaktadır. Atılan bu adımlar ise, ken-
dilerini laik ve laikçi olarak tanımlayan ve dindarlık-
tan uzak yaşamak isteyen yüzde yirmilik kitlenin ya-
şam alanlarını daraltmak için değil, talepte bulunan-
ların talebini karşılamak içindir.

"Yaşam alanlarının daralması"ndan şikâyet edenler
ve onların partisi CHP, onyıllar boyunca dindarların
taleplerini hep engelledi. Onların yaşam alanlarını
daralttı. Onları camilere ve evlere hapsetti. Şimdi
engellenmiş olan o talepler ve hapisten kurtuluş,
AK Parti iktidarı sayesinde karşılık bulmaya başla-
dı. Karşılık bulmasın mı? Peki, Nereye kadar süre-
cek bu hazımsızlık, bu korku, bu engelleme? Din-
dar müslümanların da kendi inançlarına uygun bir
hayat yaşamaya hakkı yok mu? Bu hak onların e-
linden alınabilir mi? CHP'lilerin keyfi için bu hakların
çiğnenmesi mi gerekiyor? Bu konuda AKP'yi engel-
lemek, hangi demokratik ilkelerin gereğidir? Söyle-
yin lütfen!

Ey Demokratik Ülkeler Topluluğu!

İçinizden bazılarının ve Türkiye laikçi muhalefetinin,
Türkiyeli müslüman çoğunluğun lideri Erdoğan'ı,
"diktatör"lükle suçladığını görmekteyiz. Eğer Erdo-
ğan diktatörse, ABD ve Avrupa'da demokrat bir li-
der yok demektir! Onların hepsi diktatördür! Böyle
bir şey hiç kabul edilebilir mi?

Mustafa Kemal Atatürk, 1920'li yıllarda kendisine ve
icraatlarına muhalefet edenleri "vatan haini" saydıra-
rak binlerce dindar müslümanı idam ettirdi. Eğer R.
T. Erdoğan bir diktatör olsaydı, AK Parti'den başka
parti olmaz ve ona muhalefet edenlerin de kelleleri
giderdi ve bugün ne Kemal Kılıçdaroğlu, ne Deniz
Baykal, ne de diğerleri hayatta olmazdı. Çünkü dik-
tatörlüğün gereği, muhalefeti yok etmektir. Erdoğan
böyle bir şey yapabilir mi, yaptı mı? Eğer siz bir dik-
tatör görmek istiyorsaniz, Türkiye'nin yanıbaşındaki
Suriye'ye bakınız! Beşar Esad, iktidarını elinden al-
mak isteyenleri nasıl yok ediyor ve ona muhalefet
eden halkı nasıl bombalıyor, görünüz. İşte, diktatör
böyle olur!

Ey AK Parti düşmanı CHP'liler ve Erdoğan'ın kelle-
sini isteyen CHP arkasındaki yararlı ve zararlı örgüt-
ler!

AK Parti iktidarını ve liderini demokratik yollardan
düşürmeye gücünüz yetmemektedir. Bu yüzden
anti demokratik yollar aramakta olduğunuzu ve bul-
duğunuz yollarla da amacınıza doğru yürüyüşe geç-
tiğinizi görmekteyiz. Eğer bu yürüyüş sonunda is-
yan ve bozgunculukla hainane ve zâlimane amacı-
nıza ulaşacak olursanız, AK Parti'yi ve liderini des-
tekleyen yüzde altmış veya seksenlik büyük bir kit-
lenin öfke, kin, ve nefretine muhatap olacak ve bu
ağırlık altında ezileceksiniz. Türkiye'de huzur içinde
yaşayamayacaksınız.

Unutmayınız! 27 Mayıs 1960 ihtilâlinde idam edilen
A. Menderes'e oy veren halk çoğunlu tecrübesizdi.
Belki onları harekete geçirecek liderleri de yoktu.
Bunun için seçtikleri liderin idamına seyirci kaldılar.
Ama bugün  müslüman demokrat çoğunluk ve Tür-
kiye aynı durumda değildir. Şimdi bu çoğunluğu
harekete geçirecek bolca liderleri var. O liderler
düğmeye bastıkları an, yüzde seksen demokrat ço-
ğunluk, yüzde yirmilik anti demokrat azınlığı Türki-
ye'den süpürür, atar! Eğer bir süprüntü olarak atıl-
mak istemezseniz, anti demokratik oyunlara giriş-
meyiniz. Girişmiş olduğunuz oyunları da derhal ter-
kediniz. Hem Türkiye'ye, hem kendinize yazık et-
meyiniz!

Eğer AK Parti lideri, vatan ve milletin selâmetini dü-
şünerek kendiliğinden istifa ederse, ne âlâ! Yoksa
isyan ve zorbalıkla onu devirmeye kalkacak olursa-
nız, karşınızda ona oy verenlerin acı intikamını bu-
lacaksınız ve iktidara getireceğiniz parti ve lideri de
bir gün sizin yaptığınızın aynıyla karşılık görecektir.
Bunları asla aklınızdan çıkarmayınız! Ya demokra-
siye ve sonuçlarına râzı olunuz, ya da başka bir sis-
teme geçmeye hazır olun. Hazır mısınız? Öyle ise,
Taksim meydanına saldığınız tahripkâr ve şiddet-
kâr genç çapulcularınızı geri çekiniz ve onları bir
daha salmayınız! Eğer o çapulcular size ait değil-
se, onları şiddetle kınayınız. Kınayınız ki, onlarla
bir olmuş olmayasınız. O çapulcular, Türkiyeli de-
ğil, ancak Türkiye düşmanı olabilir! Düşmanla birlik
olur musunuz?

Ey Türkiye sanatçıları ve siyasetçileri!

Zorbalıkla kelle alanların kelleleri gider. Erdoğan'ın
kellesini isteyen bazı sanatçı ve siyasetciler bunu
iyi düşünsün...

Ey AK Parti'ye destek vermiş olan Nur Cemaati,
Gülen Cemaati ve diğer cemaatler!

Bugünkü olaylara ve oy verdiğiniz partiye ve lideri-
ne isnad edilen kusurlara bakıp "acaba AK Parti'ye
destek vermekle hata mı ettik" gibi bir düşünceye
kapılmayınız ve şüpheye düşmeyiniz. Çünkü bu-
günkü olanlar eninde sonunda olacaktı. Çünkü bir
"sistem yetmezliği sorunu"yla karşı karşıyayız.
Destek verdiğiniz partiye ve liderine isnad edilen
kusurlar ise, asıl sebep değil. Kusur, onlarda değil,
onların başarılı oluşlarında ve sürekli olarak iktidarı
kazanmalarında ve temsil ettiği kitlenin inanç ve zih-
niyetinin muhalefetle uyuşmamasındadır.

Kurt kuzuyu yemek isterse, gerekli bahaneyi bulur
ve üretir. Şimdi de kurt kuzuyu yemek niyetinde:
"Sen diktatörsün! Bu dereden su içemezsin. Çek
git buradan. Yoksa seni parçalarım" diyor. Onun
için bu olanlardan dolayı kederlenmeyiniz. 1960'ta
Demokrat Parti ve lideri felâkete uğratılınca, Bedi-
üzzaman Hazretleri, o partiye verdiği destekten do-
layı pişman olmadı. Bu olanlardan dolayı şimdi siz
de pişman olmamalısınız. Verdiğiniz desteği yarı-
yolda bırakmamalısınız.

Demokrasi, müslümanları diktatörlerden kurtarmaya
ve onlara hizmet etmeye başlayınca, bazı demokra-
tik ülkeler bundan rahatsız olmaya başladı. Halbuki
demokrasiyi kendileri yarattı. Şimdi kendi elleriyle
yarattığını, Türkiye'deki laikçilerin Erdoğan'ı devir-
mesine yardım ederek, kendi elleriyle mi idam ede-
ceklerdir? Göreceğiz!

Ey İslâmlı ülkeler ve halkları!

Allah'ın Mehdisi sizden şunu istiyor: Yüce Allah'ın;
"Birlik olun, bölünmeyin!" âyetine itaat ederek birli-
ğinizi oluşturunuz ve herşeyinizle Türkiye'nin yanın-
da ve onunla olduğunuzu dünyaya ilân ediniz. Ama
bu ilânınızı hemen şimdi yapınız. Çünküö güç den-
gelerini belirlemek ve yerine oturtmak zorundayız.
Fakat bu birlik ilânı, Türkiye'deki laikçileri ezmek i-
çin değil, oradaki dindar müslümanları korumak i-
çindir. Öyle ise, tek ve bir olan Allah'ınızın emrini
yerine getiriniz ki, O'na teslim olduğunuzu, yani
"müslümanlık"ınızı isbat etmiş olasınız. İsbatı ol-
mayan bir müslümanlık, müslümanlık değildir.

Artık birbuçuk milyarlık ağırlığınızla güçler tahtere-
vallisinin bir ucuna oturun ve hemen dualarınızı ha-
rekete geçirin. Sizin dualarınız, Avrupa ve Amerika'
nın atomik silahlarından daha güçlü, zenginliğinden
daha zengin ve bilgisinden daha değerlidir.

Ey İran!

Bu önemli güç içinde iyi bir yerin olsun istersen, dik-
tatöre vermekte olduğun desteği hemen kes. Seni,
mezhepçilik değil, kardeşçilik kurtarır. O kardeşçilik
ise: "İslâm Kardeşliği"dir. Allah'ın Mehdisi, Alevîlik-
Sünnîlik diye bir ayrım tanımıyor.

Ey Irak!

Saddam'ı devirerek Kürtleri ve Alevîleri özgürleştir-
dik. Bu özgürleştirmeyi yaparken mezhepçilik yap-
madık. Yani Sünnîlerin iktidarı kaybetmesinden
korkmadık. Böylece Kürtlerin ve Alevîlerin haklarını
kurtardık. Ama bu kurtarma, Sünnîlerin haklarının
çiğnenmesi olmamalıdır. Bunun için Kürtler ve Ale-
vîler, Kürt ve Alevî olmayan müslümanların siyasal
haklarını ödemelidir. Aksi halde Irak'ı bölmekten
başka çare kalmayacaktır. Bu bölme, bir yandan iyi
görünmeyebilir. Fakat başka bir yandan da rahmet-
tir. Çünkü birbirine düşman üç kardeş birarada bu-
lunur veya tutulursa, birbirlerini yok ederler. Bu yok
ediciliği durdurmak için de, o kardeşleri ayırmaktan 
ve topraklarını da bölmekten başka çare kalmaz.
Bu üç kardeşin, birliği sağlayacak müslümanlığı
yoksa veya yeterli değilse, yapacak birşey yok de-
mektir. Öyle ise, herkes seçimini yapsın! Birlikte
mi kalmak istiyorsunuz, yoksa bölünmek mi? Kara-
rınızı veriniz.

Ey Abdullah Öcalan'a destek veren Kürtler!

Sizler de, Türkiye'nin karşısında mı olmak istiyorsu-
nuz, yoksa tarafsız mı kalmak istiyorsunuz, yoksa
ne? Kararınızı veriniz ve aldığınız pozisyunun ge-
reğini yerine getiriniz.

Ey BDP'liler! Türkiye'de iyi ve güzel bir gelecek is-
terseniz, sivil askerlerinizi Taksim'den çekiniz.

Ey solcular, sosyalistler, marksistler ve komünist-
ler! Kurtuluşunuz ve geleceğiniz Muranizm'dedir,
Türkiye'yi yakıp yıkmakta ve bozgunculukta değil.

Ey MHP'liler! Tarafınızı iyi seçiniz. Sonra pişman
olmayasınız...

Ey lâikler! "Biz de müslümanız" diyorsanız, müslü-
manlığın gereğini yerine getiriniz. Gayri İslâmî faa-
liyetlerinizle kendinizi yalancı çıkarmayınız.

Ey Alevîler! "Müslüman" olduğunuzu söylüyorsa-
nız, Alevî olmayan müslüman kardeşlerinize hançer
saplamayınız. Hak ve Adâlet neyi gerektiriyorsa, o-
na uyunuz.

Ey İsrail!

Hak ve Adâlet'in gereği olarak Filistinlilere haklarını
ödeyiniz. Ödeyiniz ki, huzur içinde yaşayasınız.

Ey Rusya!

Sistem çökmesi altında kalmak istemezsen, böl-
gendeki diktatörlere, demokrasiye veya (yeni sis-
tem olan) süper demokrasiye geçmeleri hakkında
hazır olmalarını söyle. Beşar Esad rejimine ver-
mekte olduğun desteğe de son ver.

Ey Vatikanlılar! Gezi Olayları patlak verdiği günler-
de yeni seçtiğiniz Papanız, "al sana bir hançer de
benden" dercesine, Türkiye'nin ve Türklerin "soykı-
rımcı" olmasından bahsetti. Sanki yüz yıl öncesin-
de Türklerle Ermenilerin çatışmalarına tanık olmuş
gibi bir iddiada bulundu. Eğer Papanızın elinde,
!915 tarihlerinde Osmanlı Türklerinin soykırım yap-
tığına ve onların yüzde yüz suçlu olduğuna dair ke-
sin bir delili ve şahitliği varsa, ortaya sersin, göster-
sin. Eğer yoksa, Türkiyelilere ve ecdatlarına kesin-
likle hakaret ve iftira etmiş demektir. Bu hakaret ve
iftira asla kabul edilemez. Dolayısıyla Papanız, Tür-
kiye halklarından hemen özür dilemek zorundadır.
Ve özür dileyinceye kadar da Türkiye yönetimi, Va-
tikan'ın Türkiye'deki Büyükelçilik'ini kapatmalıdır.
Türkiye bunu mutlaka yapmalıdır. Yoksa, Türkiyeli-
lere ve ecdatlarına yapılan hakaret ve iftirayı kabul-
lenmiş olur. Türkiye ve Türkiyeliler bunu kabul ede-
bilir mi?

Hem dinsel büyük bir kurum, kimsenin cezâlandırıl-
ması mümkün olmayan geçmişteki olaylardan kin,
nefret ve intikam üretmek için mi, yoksa onları sön-
dürmek için mi vardır? Vatikan, kendine gel! İnsan-
lığın barışı için başlatılmış bulunan "Dinlerarası Di-
yalog"u baltalamaya hakkınız yoktur. Eğer azınlıkla-
ra arka çıkmak istiyorsanız, bunu ancak Hak ve A-
dâlete uymakla yapabilirsiniz. Yoksa haksızlık ve a-
dâletsizlikle değil. Madem Türkiye'ye karşı açık bir
savaş içindesiniz, bu sözlerin de açıkça söylenme-
si şart oldu...

Ey Avrupa ve Amerika halkları!

Demokrasinizin, İstanbul/Taksim/Gezi Parkı'nda tü-
kenmiş olduğunu görüyorsunuz. Çünkü demokrasi,
azınlıkta olanların haklarını adâletle veremiyor ve
onları iktidar nimetinden mahrum ediyor. Bu da,
kavga doğuruyor. İşte bu kavgayı kesmek ve her-
kese hak ettiğini hakkı kadar verebilmek için yeni
bir sisteme ihtiyacımız var. Bu sistemi sizlere ya-
kında açıklayacağız. Bu açıklamadan sonra dün-
yamız büyük bir bahar yaşayacaktır. Bu bahara ne
dersiniz? Öyle ise, Global Dünya Baharı'na hoş
geldiniz!

Ey yerlerin ve göklerin güzellikli yaratanı, merha-
metli yaşatanı ve adâletli yöneteni yüce Rabbimiz,
ey en büyük Sahibimiz! İnsanlığın geleceğini güzel
eyle.

Not: Ey Kur'anlılar! Ey Hak ve Adâlet'in elçileri! Bu
bildirimizi, ulaştırılması gereken yerlere ulaştırınız.

Avrupa Muranistleri
Mehdiyet Makamı

Zaman:  Yeni Çağ'ın onüçü, Haziran ortası.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Duyuru.
Boyut:   Muranizm.

                                                  YAYINLAYAN
                                      AVRUPA  MURANİSTLERİ
                                      *   *   *


Keine Kommentare: