Samstag, 17. Juli 2010

ERTUĞRUL ÖZKÖK'ÜN ŞÜPHELERİNE CEVAPLAR

ERTUGRUL ÖZKÖK'ÜN SÜPHELERINE CEVAPLAR

"RUHUN YOKLUGU" VE "PEYGAMBERLIGIN AKIL ÜRÜNÜ
OLDUGU" IDDIASIYLA ILGILI SORULARA CEVAPLAR

Hürriyet yazari Ertugrul Özkök, gectigimiz haftalardaki pazar maka-
lelerinde dinî konularla ilgili süphelerini yansitmaktaydi. Birinci süp-
hesi; hücre ilmiyle ilgili okudugu bir kitapta, hücre ilminde derinles-
mis bir kac bilginin kendi aralarinda ruhu inkâr etmelerinden dogu-
yor.

Fakat sayin Özkök ve onun durumunda olanlar bilmelidirler ki, o
hücre bilginleri ancak kendi alanlarinin âlimidirler. Ama mânevî ilim-
lerin kara cahilidirler. Mânevî sahanin âlimi olmadiklari icin ruh bilgi-
si hakkinda uzman kabul edilemezler. Dolayisiyla onlarin ruh hak-
kindaki iddia ve inkârlari gecersizdir. Zaten iddialarini isbatlayabile-
cek kesin bir delilleri de yoktur.

Bu durumda ne yapmak gerekiyor? Elbette ki, isin uzmanina müra-
caat etmek gerekiyor. Ruh hakkinda derin bilgisi olanlardan biri, Be-
diüzzaman Said Nursi'dir. Onun bu konudaki söylediklerini okumak
gerekir. Bu okumayi yapmadan ruh hakkinda onu inkâr edecek yar-
gilara varilmamalidir. Varilirsa, büyük bir cahillik edilmis olur.

Ruh, bedene hâkim isinsal bir programdir. Insani insan, hayvani hay-
van, melegi melek, cini cin, seytani seytan yapan, daima bu isinsal
programdir. Bu program olmadan, bu varliklardan hic biri irade ve ha-
reket sahibi olamaz. Insan bedenleri ancak bu gözle görülmez prog-
ram sayesinde hareket sahibi olabiliyorlar. Nasil söförsüz bir otombi-
lin hareket etmesi mümkün olmazsa, ruhsuz bir bedenin de hareketi
mümkün degildir. Demek ruh, beden otomobilimizin "söförü" olmak-
tadir. O söföre de; "biz" veya "ben" denmektedir. Ruh olmadan,
"ben" demek mümkün degildir. "Ben" diyebiliyor ve bedeninizi yöne-
tebiliyorsaniz, demektir ki, ruh sahibisiniz. Ruh, bedeninizin "yöneti-
ci" varligidir. Bu yönetici olmadan hic bir beden "insan" olamiyor.

Bir otomobilin atomlari veya parcalari o otomobili hareket ettireme-
yecegi gibi, insan bedenini de o bedendeki organ veya hücreler ha-
reket ettiremezler. Ama siz o otomobile bir program yerlestirip onu
uzaktan kumandali veya kendi kendine hareket edebilen bir varlik
haline getirebilirsiniz. Işte bu durumda o otomobili "ruh"landirmis
oluyorsunuz. Otomobile yerlestirdiginiz programi söküp aldiginizda,
artik o otomobil kendi basina hareket edemez. Insanin durumu da
böyledir. Insan bedenini hareket ettiren program, onun yaraticisi ve
yaşaticisi olan Allah tarafindan yerlestirilmektedir. Fakat bu yerles-
tirme, mekanik bir âlet gibi degil, bedene hâkim seyyar bir ışın gibidir.
Ölüm vakti geldiginde bu isinsal program, görevli melek tarafindan,
insandan sökülüp alinmakta veya uzaklastirilmaktadir.

Ileride bilimin ilerlemesiyle ruh denen bu isinsal program herhalde
görülebilecektir.

Sayin Özkök'ün ikinci süphesi, "Peygamberlik"le ilgilidir. Özkök sor-
mus: "Acaba Peygamberlik bir akil ürünü mü" diye.

Eger biz, Peygamberligin "akil ürünü" olacagina inanirsak; bilinen
Isa, Musa ve Muhammed gibi büyük Peygamberlerin, Allah'in yerine
gecmis, Allah adina konusan ve Kitap uyduran "sahtekârlar" oldugu-
na da inanmak zorunda kaliriz. Böyle bir sey hic mümkün müdür?
Asla! Evet, bazi sahte peygamberler de ortaya cikmistir. Ama cok
kisa zamanda sönüp gitmislerdir. Isa, Musa ve Muhammed'in bir
"sahtekâr" oldugunu isbatlayacak bir delil bulmak ise asla mümkün
degildir. Bunun ziddina olarak Hz. Muhammed'in Allah tarafindan
görevlendirilmis gercek bir Peygamber oldugunu isbatlayacak yüz-
lerce delil göstermek mümkündür. O delilleri de üc ana grupta top-
layabiliriz. Onlarin da: Hz. Muhammed'in "dogrulugu" ve "güvenirligi",
gaybtan verdigi yüzlerce haberin dogru cikmasi ve gösterdigi mûci-
zeler oldugunu zikredebiliriz. Fakat biz, bu delillerin ayrintisini, ko-
nuyla ilgilenen uzman arkadaslara birakarak, Hz. Muhammed'in Pey-
gamberliginin nicin "akil ürünü" olmadigini esasa girerek cevaplamak
istiyoruz.

Hz. Isa, Musa ve Muhammed'in Peygamberlikleri "akil ürünü" degildir.
Cünkü; Kâinat ve kâinatlilar varsa, onlarin yaraticisi, yaşaticisi ve yö-
neticisi olarak ALLAH da vardir. Allah da vardir. Cünkü, kâinat ve kâ-
inatlilardaki yaratilisi, yaşatilisi ve yönetilisi, bilgisiz ve akilsiz ve kör
maddeye, tesadüfe, tabiat parcalarina ve dogal ayiklamaya vereme-
yiz. Kâinat ve kâinatlilardaki o üc büyük fiili madde ve tesadüf gibi
seylere vermek, "bilim" degildir. Aksine "cehâlet"tir! Cünkü kâinat ve
kâinatlilardaki "yaratma", "yaşatma" ve "yönetme" olan üc büyük fi-
ilin meydana getirilebilmesi icin cok ince ve derin bilgiye, hesaba,
ölcü, denge ve düzene ihtiyac vardir. Bu ihtiyaci karsilayacak olan
da ancak herseye gücü yeten "cok bilgili Tanri"dir. O olmadan, bu
kâinat ve kâinatlilar var olamaz, varliklarini sürdüremezler.

Madem bir Tanri'nin varligi kesindir, (kesindir, cünkü O'nun varligi ka-
bul edilmediginde her atoma bir tanrilik bahşetmek zorunda kaliriz ki,
bu, akilli insanin akliyla bagdasamaz) bu halde o Tanri, varligini bildi-
recektir. Bildirecektir ki, Kendini tanitsin ve yarattigi akil sahibi insan-
lardan ne istedigini duyursun. Bu duyuru ve bildirim de, insanlar ara-
sindan bir Elci'nin secilmesini gerektiriyor. Bu gereklik de, Hz. Isa,
Musa ve Muhammed gibi Peygamberleri ortaya cikarmistir. Bu Pey-
gamberler olmadan, akil kendi başina Yaraticisina yol bulamazdi, O'
nu taniyamaz, bilemezdi. Dünyada bir vazifesinin olup olmadigini an-
cak Tanri katindan görevlendirilmis bir Peygamber araciligiyla ögre-
nebilirdi. Yoksa insan, yeryüzünde ne yapmasi gerektigini bilmeyen
sorumsuz, şaşkın bir varlik olarak kalacakti. Tabii yüce Yaratici da
yarattigi insani bu şaşkinlik icinde birakamazdi. Onu bu şaşkinliktan
kurtarmak icin de; adaletinin, merhametinin, hikmetinin ve ilahliginin
geregi olarak onlara Peygamber ve Kitap göndermesi gerekli olmus-
tur. Cünkü yarattiklarina ilgi göstermemek, gercek bir Tanri icin zu-
lüm olurdu. Yüce Allah ise, zulümden münezzehtir, arinmistir. Bu
zulümsüzlügünü de, Kitap göndererek kanitlamistir.

Bu Kitap gönderme de, Peygamberin kalbine parca parca indirerek
gerceklesmistir. Bir arkadasiniz sizin e-mail postaniza hergün bir
sayfa cok kiymetli yazilar gönderse, yirmi yil sonra elinizde belki
koca bir cilt kalinliginda büyük bir kitabiniz olacaktir. Işte Peygam-
berin kalbine indirilen Ilâhî Sözler olan ayetlerin toplamindan cikan
"Kur'an" da, buna benzer bir birikimin sonucudur. Ama Kur'anin gön-
dericisi, Hz. Muhammed'in Yaraticisi'dir. Allah'tan baskasi da Mu-
hammed(sav)in kalbini bir posta kutusu olarak kullanamazdi.

Kalbe "söz indirmek" mümkündür. Cünkü kalbimizin de bir mini
"beyin"i vardir. Insanlar simdilik bu mini beyine mesaj göndermeyi
beceremiyor. Ama ileride bilim bunun yolunu da bulacaktir. Belki
o zaman internet'e ve cep telefonlarina da gerek kalmayacaktir.
Buradan da, "dogal (veya biyolojik/organik) iletisim teknigi" isminde
yeni bir bilim dali dogacagini anlayabiliriz.

Zaman: Yeni Cag'in onu, Haziran sonu.
Mekan: Avrupa.
Makam: Aciklama.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Keine Kommentare: