Mittwoch, 10. Juni 2020

TÜRKİYE SİYASİYUNLARINA VE HALKLARINA DUYURU!

                                  TÜRKİYE
SİYASİYUNLARINA VE HALKLARINA DUYURU!

   insanların hak ve adâletle yönetilmesini isteyen
                             ALLAHın adıyla


Türkiyelilere ve ve onları yönetmeye talip olmuş ve
olmak isteyen siyasiyunlara anlatmak istediğimiz
bazı şeyler var. Evrenin ve içindekilerinin tek Sahibi
Allah'ın izniyle başlayalım bakalım.

Önce "saray"dan başlıyoruz. Adına "Beştepe" de-
nen saraydan bahsediyoruz. CHP'liler ve siyaset-
çileri bu külliyeye "saray" demektedir. Fakat saray
derlerken "padişaha ait" bir saray imasıyla bunu
söylüyorlar. Bu söylemleriyle de Cumhurbaşkanı
Erdoğan'ı "padişahlık makamı"nda görüyorlar. A-
ma bu görüşleriyle de onu, "Cumhuriyete zıt" bir
siyasetçi olarak göstermek istiyorlar.

Peki, haklılar mı? Hiç de haklı değiller! Çünkü Er-
doğan Cumhurbaşkanlığına bir padişah gibi baba-
sından devralmadı. Dolayısıyla Erdoğan bir padi-
şah değildir. Erdoğan siyasal iktidarı, CHP'nin elin-
den zorbalıkla da almadı. Dolayısıyla Erdoğan bir
diktatör de değildir. Bunların tam aksine Erdoğan,
Başkanlığı ve Cumhurbaşkanlığını demokratik ço-
ğunluğun oylarıyla almıştır. Dolayısıyla onu dikta-
törlük ve padişahlıkla suçlamak, apaçık bir iftiradır.
Bütün CHP'liler bu iftiraya son vermek zorundadır-
lar. Son vermedikleri takdirde "suçlu" olacaklardır.
Çünkü iftira atmak bir suçtur.

Başkan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan halk çoğunlu-
ğunun oylarıyla iktidara gelmiş olduğu için onun o-
turduğu saray, "saray" değil, "aksaray"dır. Yani pa-
dişahlık sarayı değil, Cumhuriyet Sarayı'dır. Bu se-
beple bundan sonra Beştepe'yi "Aksaray" olarak
anmak ve nitelemek gerekiyor. Türkiye'nin bütün
siyasetçileri bu gerekliğe uymak zorundadır. Eğer
Türkiye'yi ve milletini seviyorlarsa ve onlar için ça-
lışmayı kabul etmişlerse, bu zorunluğa uymalıdır-
lar. AK Partililer de bunda öncü olmalıdır. O halde
bundan sonra "Beştepe" değil, "Ak Saray" var. A-
merika Beyaz Sarayı'yla karışmaması için de "Be-
yaz Saray" değil, "Ak Saray" denilmelidir. Ak Sa-
ray kelimesi, Beyaz Saray kelimesinden de hece
olarak daha kısadır.

AK Partililer, Beştepe'ye Ak Saray demekten çe-
kinmemelidirler. Çünkü AK Partililer, CHP'nin key-
fine göre hareket etmek zorunda değiller. AK Par-
tilliler bir meselenin önce hak ve adâlete uygun o-
lup olmadığına bakmalılar. Uygunsa, yollarına de-
vam etmeliler. "CHP'lileri kızdırmayalım" çekincesi
doğru değildir. Çünkü AK Partililer çekindikçe CHP'
liler zulümsel söylemlerinin dozajını artıracaklardır.
Bu da, AK Partililerin köşeye sıkışması olur. Bun-
dan sonra bu sıkışma olmamalıdır.

Gelelim "rejim" meselesine. CHP'li yöneticiler, AK
Parti yönetimine, "saray rejimi" demektedir. Bun-
dan kasteddikleri anlam; "diktatörlük rejimi" veya
"padişahlık rejimi"dir.Tabii bu anlamlandırmaları da
yine apaçık bir iftiradır. CHP'liler bu iftiradan ne za-
man vazgeçerler? Ancak onların keyfine göre bir
yönetim yapılınca veya iktidar onlara devredilince!
Tabii ki AK Partililer onların keyflerine uymayacak
ve iktidarı onlara devretmeyecek. İktidar isteyen ve
AK Parti'den daha iyi bir yönetim yapacağını düşü-
nen bir parti, demokratik ilkelere uyarak ve millet
çoğunluğunun rızâsını alarak iktidara gelecek ve
daha iyi yönetimini o zaman yapacak. CHP'liler şu-
nu iyi bilmelidir: Türkiye'de bozgunculuk çıkararak
ve sahtekârlıkla ele geçirebilecekleri bir iktidar yok-
tur! Türkiyeli çoğunluk buna izin vermeyecektir!

Rejim meselesinin ikinci noktası: AK Parti demok-
ratik ilkelere ve anayasaya uygun bir rejim gelişti-
rebilir. Yalnız bu geliştirmede AK Parti, anayasanın
hak ve adâlete uygun olmayan maddelerine uymak
zorunda değildir. AK Parti isterse bu uygunsuz
maddeleri hak ve adâlete uygun hale getirerek uy-
gulayabilir. Böyle bir uygulama "anayasayı çiğne-
mek" olmaz. Eğer muhalefet partilerinin buna bir
itirazları olacaksa, anayasanın değiştirilmesini ka-
bul etsinler. Çünkü hak ve adâlete uygun olmayan
bir anayasa, "anayasa" değildir. Türkiyeliler, dikta-
törlük yani askerî darbe kalıntısı bir anayasa ile yö-
netilmeyi haketmiyorlar. Dolayısıyla AK Parti, hak
ve adâlete uygun bir yönetim biçimi icadetme ve
uygulama hakkına sahiptir. AK Parti'nin bu uygula-
masına "diktatörlük" ve "padişahlık" denemez. Dik-
tatörlük ve padişahlıktan hoşlanmayan bir CHP,
anayasanın hak ve adâlete uygun hale getirilmesi-
ne râzı olur. Eger râzı olmazsa, bu takdirde AK
Parti de konuyu referanduma götürüp, çoğunluğun
rızâsıyla Anayasa'yı değiştirir, onu haksızlık ve
adâletsizlikten kurtarır.

Şimdi de, Ali Babacan ile Ahmet Davutoğlu'nun
kurdukları partilere gelelim. Bu iki eski AK Partili
ismin AK Parti iktidardayken yeni bir parti kurma-
larını biz, "dâvâya ihanet" olarak görmekteyiz. Çün-
kü bu harekette bir yapıcılık değil, yıkıcılık vardır.
Çünkü yeni kurulan bu iki partinin Türkiye'de iktidar
olma şansları yoktur. CHP ile birleşmedikleri müd-
detçe de iktidarda yer almaları mümkün olmaya-
caktır. Yani bu iki parti AK Parti'yi yıkmak ve iktidar-
dan düşürmek için oluşturulmuştur. Acaba bu iki
parti CHP ile birleşip AK Parti'yi iktidardan düşür-
dükten sonra AK Parti yönetiminden daha iyi bir
yönetim mi getirecektir? Bunun teminatı nedir?
Bunların "deneyelim görelim"den başka bir
teminatı yoktur.

Dolayısıyla Davutoğlu ve Babacan büyük bir ihane-
tin içindedirler. Bu ihanetten kurtulmak isterlerse;
"Biz, CHP ve HDP'nin bulunduğu bir ittifak içinde
asla bulunmayacağız" şeklinde bir yemin ve temi-
nat vermelidirler. Ancak bu teminattan sonra onla-
rın hareketini, "demokratik bir tercih" olarak kabul
edebiliriz. Bu teminatı vermedikleri müddetçe on-
ları "hain" olarak göreceğiz.

Denebilir: "CHP ile HDP meşru bir parti değil mi ki
onlarla ittifak hainlik olsun?"

Evet onlar meşru bir parti değildir. Çünkü meşrui-
yet dairesinden çıkmışlardır. Çünkü HDP, terör ör-
gütü PKK'nın partisidir. Çünkü HDP bu örgütle
bağını koparmıyor, aksine ona hizmet vermeye
devam ediyor. HDP şu anda derhal kapatılması
gereken bir partidir. CHP ise, PKK terör örgütüyle
bağlantısını koparmayan bir HDP ile ittifak içinde-
dir. Bu ittifakla PKK'ya meşruiyet kazandırmakta
ve bütün Türkiye'ye ihanet etmektedir. CHP bu
ihanetinden ancak HDP ile ittifakını bitirerek kurtu-
labilir. Veya HDP'yi PKK'dan kopararak meşruiyet
kazanabilir. Ama CHP gerekli olan hiçbir meşruiye-
ti yerine getirmiyor. Bütün Türkiye'nin gözünün içi-
ne baka baka ihanetine devam ediyor. Dolayısıyla
Cumhuriyet Halk Partisi meşru bir parti değil, bir
suç örgütüdür! Bu suç örgütlüğünden kurtulmak
isterse, HDP ile olan ittifakını derhal bitirsin. Aksi
halde CHP'yi kapatmaktan başka bir çare kalmaz.
Eğer iktidardaki parti bunu yapmazsa, Türkiyeliler
CHP'yi yıkmak zorunda kalır. CHP'liler akıllarını
başlarına toplasınlar. Ya HDP ile olan ittifaklarını
bitirsinler, ya da HDP'nin PKK ile olan bağlantısını
koparsınlar. Eğer bunu yapamıyorlarsa ve yapama-
yacaklarsa, HDP'yi Millet İttifakı'ndan atsınlar. HDP
meşruiyet kazanmadan onu ittifaka kabul etmesin-
ler.

(HDP de ancak, PKK Türkiye'ye karşı savaşını
ebediyen sonlandırırsa meşruiyet kazanır. Veya
PKK ile ilişkisini kesin olarak bitirerek olur. Aksi
halde HDP meşru bir parti değil, ancak bir suç
örgütü kabul edilir ve buna göre muamele görür.
HDP'liler kararlarını versinler. Onlar kararını verdik-
ten sonra CHP de kararını vermek zorundadır.CHP
bu kararından sonra ya meşruiyet kazanacak, ya da
kapatılacaktır. PKK Türkiye'ye karşı savaşını son-
landırmayı ilân ederse, onun bütün elebaşlarının
Türkiye'ye teslim olmaları gerekir. HDP'nin yaşa-
ması da ancak bu teslim oluşla mümkündür. Aksi
halde HDP kapatılır. HDP'li yöneticiler kararlarını
versinler: PKK'nın partisi olarak mı, yoksa Kürtlerin
sesi olarak mı kalmak istiyorlar? Eğer Kürtlerin se-
si olarak varolmak istiyorlarsa, PKK'yı reddettikleri-
ni, bundan sonra onlarla hiçbir ilişkilerinin olmaya-
cağını, en küçük bir ilişkileri olduğunda kapatılmayı
kabul edeceklerini Türkiye kamuoyuna bildirsinler.
Bu açıklama yapılmadığı takdirde HDP'nin Türkiye'
de varolma hakkı yoktur. Bundan sonra onun tek
hakkı kapatılmaktır. Bu hak HDP'ye ödenecektir.
Türkiye Hükümeti hiç vakit kaybetmeden gerekli
süreci hemen başlatmalıdır. Siyasi bir partinin bir
terör örgütünün emrinde olması ve başka bir par-
tinin de o partiyle ittifakı, çocuk oyuncağı değil,
devlete ve millete çok büyük bir tehdittir. Bu teh-
dit sonlandırılmak zorundadır. Türkiye Cumhuriyeti
Devleti, bir kabile yönetimi olmadığını göstermeli-
dir.)

Eğer Ahmet Davutoğlu ile Ali Babacan CHP ile
HDP meşruiyet kazanmadan onların ittifakına ka-
tılacak olurlarsa, hep birlikte Türkiye'ye ihanet et-
miş olacaklardır. Bu ihanet kabul edilemez! O hal-
de Ali Babacan ile Ahmet Davutoğlu'nun CHP ve
HDP'ye söyleyeceği şudur: "Eğer sizinle birliğimizi
istiyorsanız, önce meşruiyetinizi kazanınız. Aksi
halde sizinle birlik olmamız mümkün değildir." Eğer
Davutoğlu ve Babacan bu şartı koşmazlarsa, hiçbir
müslüman onlara oy vermemek durumundadır.
Çünkü onlara verilecek oy, Türkiye'ye ihanet ola-
caktır. Herhalde İyi Partililer ve Saadetliler de
gerekli mesajı almışlardır.

Türkiye'de CHP'nin asıl görevi, kavga ve kaos çı-
karmak değil, Türkiye'nin iyiliği için çalışmaktır, Tür-
kiyelilere hizmet etmektir. Eğer bu hizmet ve çalış-
mayı bırakıp da zorbalıkla iktidar elde etmeye yö-
nelirseniz, bugün zorbalıkla elde edeceğiniz iktidarı,
yarin yine elinizden zorbalıkla alırlar.Sonuçta kazan-
cınız sıfır olur. Karşınızda yaptıklarınızdan rahatsız
olan yüzde yetmişlik bir halk bulunduğunu unutma-
yınız. Kavga ve kaos çıkarmakla ve PKK'nın parti-
siyle birlikte kazandığınız yüzde otuzluk siyasal
güçle siz bu halkı altedemezsiniz. İktidara, onu hak-
ederek gelmelisiniz; zorbalık ve sahtekârlıkla değil!
Türkiye'nin kalkınması ve süperleşmesi için çalışa-
mayacak olanlar, siyaseti bıraksın, başka işlerle
uğraşsın. Eğer "biz Türkiye'nin kalkınmasını ve sü-
perleşmesini engellemek için çalışacağız" diyorsa-
nız, işte o zaman yok edilmeyi hak kazanmış olur-
sunuz. Türkiye halkları da size bu hakkınızı öderler.

Ey vatanını, milletini ve dinini seven Türkiyeliler! An-
laşmazlıklarınızı çözecek bir hâkem arıyorsanız, bu
hâkem, Avrupa ve Amerika olamaz. Çünkü onlar,
hak ve adâlete boyun eğen ülke ve devletler değil-
dir. Onlar ancak çıkarlarının adâletine boyun eğer-
ler. Bu haktan sapmışlıkları yüzünden de size doğ-
ru ve hayırlı bir hâkem olamazlar. Bu sebeple onla-
rın hâkemliğini reddetmek durumundasınız. Eğer
onların hâkemliğini kabul edecek olursanız, vata-
nınızı ve milletinizi onların emrine vermek zorunda
kalırsınız. Bu da istiklâlinizin kaybı olur. Bu kayba
ve zorunluğa düşmemek için doğru bir hâkem
bulmalısınız. O hâkem de ancak Allah'ın Mehdisi
olabilir. Türkiye'nin yüzde doksanı "müslüman" ol-
duğu için de doğru hâkem ancak Allah'ın Mehdisi'
dir. Bundan sonra Allah'ın Mehdisi Mehmed Nur'
an'ı dinleyiniz. Mehmed Nur'an, Allah'tan bilgi, ışık
ve elçilik almıştır. Onun aldığı elçilik; İslâmiyeti ye-
nilemek, İslâm Birliği'ni gerçekleştirmek ve Allah'ın
Dini'ni yeryüzünde hâkim kılmak içindir. Yoksa yeni
bir din getirmek için değildir. Siz müslüman Türki-
yelilere, onun bu mukaddes görevinde ona yardım-
cı olmak düşüyor. Ona yardımlarınızla Türkiyemiz
yeni süper güç olacaktır inşaAllah.

Bundan sonra Allah'ın Mehdisi'ni ve Mehdiyet Ma-
kamı'nı, sizler ve dünyadaki bütün müslümanlar
"üst akıl" olarak görmelisiniz. Çünkü üst akıl, Allah'
tan yardım görmektedir. Allah'tan daha iyi ve daha
üstün bir yardımcı var mıdır?

Allah düzeltenleri sever, bozguncuları kahreder!

İmza: Mehdiyet Makamı.


Not 1: Türkiye şu anda yüz yıllık geleceğinin kaderi-
nin çizildiği bir dönemdedir. Böyle bir dönemde
Türkiye siyaseti deney tahtası olarak kullanılamaz.
Türkiyeli çoğunluk, hangi partinin Türkiye için daha
hayırlı olacağını görecek ve bilecek zekâya sahip-
tir. Bidon kafasızlar bu zekâya tükürüyor olsalar da,
Türkiye zekâsı galip gelecektir ve galip gelmek
zorundadır. Bu galibiyet için de şunlar çok iyi
görülmelidir:

Not 2: CHP'nin AK Parti'yi devirip iktidarı ele geçir-
me arzusu, onu terör örgütleriyle ittifaka götürüyor.
Böyle bir ittifak ise, şeytanla ortaklık kurmaktır. Ya-
ni karşımızda şeytanın ortaklığıyla Türkiye'yi yönet-
mek isteyen bir parti var. CHP aracılığıyla şeytanın,
yani terör örgütlerinin iktidara getirildiğini düşüne-
biliyor musunuz? Böyle bir iktidar Türkiye'de nasıl
bir yönetim yapar acaba? Böyle bir yönetimden
Türkiye'ye hayır gelir mi? Elbette böyle bir yöne-
timden Türkiye'ye hayır gelmeyecektir. Ama bu
şeytanî ittifakın bir hesabı var. Bu hesaba göre ik-
tidar CHP'nin olacaktır. FETÖ ve PKK da, CHP'yi
iktidara getirmenin karşılığı; her iki terör örgütünün
teröristlerinin hapisten kurtarılması ve Doğu ve Gü-
neydoğu'nun PKK'ya verilmesi olacaktır. İyi Parti
ve Saadet'e, Babacan'la Davutoğlu'na ne verilebi-
leceğini şimdilik bilmiyoruz. Herhalde iktidarda kü-
çük bir pay almak, iktidar ortağı olmak onlara yete-
cektir. Yani şeytana hizmet karşılığında çok küçük
bir pay! Yani küçücük bir pay için teröristlerin hapis-
ten salıverilmesine ve Kürt bölgelerinin PKK'ya
devredilmesine râzı olacaklar. Bu bir ihanet değil
mi? Türkiyeliler bunlara tahammül edebilir mi?
CHP, kalbindeki kötülüğün farkında mı? CHP'nin
şeytanla ittifakına destek veren ve vermek isteyen
partiler, olacakları görebiliyorlar mı? İnşaAllah bun-
dan sonra görmeye başlarlar!

Şunları da düşünmek lâzım: PKK CHP sayesinde
Doğu ve Güneydoğu'yu ele geçirdikten sonra aca-
ba Türkiye'nin daha hangi bölgelerini de isteyecek-
tir? Doğu ve Güneydoğu ona yetecek midir? PKK
Hatay'ı, Adana'yı ve İstanbul'u da isterse CHP ne
yapacaktır? CHP "daha fazlasını veremeyiz" dedi-
ğinde, PKK tekrar silaha sarılmayacak mıdır?
CHP'nin Türkiye'yi nereye götüreceği belli
olmuyor mu?

Not 3: Demokratik siyasetten sapmış olan CHP,
AK Parti'yi iktidardan düşürmeyi tek hedef olarak
seçmiş olduğu için ve bunu da ancak terör örgüt-
lerinin yardımıyla yapabileceğini düşündüğünden,
HDP ve PKK ile ittifaktan vazgeçemez. HDP de
PKK'dan vazgeçemez. Bu durumda bu partiler
kapatılma tehlikesiyle karşılaşacak olurlarsa, boz-
gun çıkarmaya ve kaos yaratmaya yöneleceklerdir.
Bütün Türkiyeliler ve Türkiye'nin güvenlik kurumları
onların çıkaracağı anarşiye karşı tedbirli olmalıdır.
CHP ise, siyah siyaseti bırakıp normal siyasete
dönmek zorundadır. Aksi halde onun sonu çok
kötü olacaktır. Çünkü Türkiye, PKK'lılaşmış bir
CHP'ye daha fazla tahammül edemez.

Not 4: CHP Türkiye'de iktidara gelecek olursa,
PKK'ya ve FETÖ'ye borçlanmış olduğu için, ilk
icraatı Türkiye'nin Doğusu ve Güneydoğusu'nu
PKK'nın emrine vermek ve genel bir afla da bütün
PKK'lıları ve FETÖ darbecilerini ve diğer suçluları-
nı salıvermek olacaktır. Bundan sonra da herhalde
Ezan'ı da, resmî alanlarda başörtüsünü de yasakla-
ma yoluna gideceklerdir. Ama bununla yetinmeye-
cekler ve daha fazlasını da yapabileceklerdir. Çün-
kü CHP yönetimindekiler müslüman dostu değildir.
Müslüman ve İslâmiyet dostu olmadıkları için de
bütün Türkiyelileri seküler, yani dünyaperest yap-
mak isterler. İktidara geldiklerinde de önemli bir
hedefleri müslümanları İslâmiyet'ten koparmak
olacaktır. Bunun için de İslâmiyet'i yasaklama
yoluna gidebilirler. O halde ey Türkiyeli müslü-
manlar! CHP yönetimindekiler müslümanca
bir hayat yaşamaya başlamadıkları müddetçe
onların vaadlerine sakın aldanmayınız ve
Davutoğlu ile Babacan'ın ihanetlerine de
ortak olmayınız!

Not 5: Ey Türkiyeliler! Şimdi zaman, siyasette bir-
lik olma zamanıdır. Çünkü Türkiye'nin bir Süper
Güç haline getirilebilmesi ancak siyasal birlikle
mümkündür. Bu birlik için de AK Parti'de toplan-
malısınız. Çünkü Türkiye'nin süperleşmesi için ça-
lışan tek partinin AK Parti olduğu görülüyor. Çünkü
terör örgütleriyle ve partileriyle ittifak içinde olan
bir CHP, Türkiye'nin süperleşmesi için çalışamaz.
Çünkü müttefikleri buna izin vermez. HDP de Tür-
kiye'nin süperleşmesini asla istemez, buna engel
olmak için çalışır. Çünkü PKK'nın partisidir. İyi Par-
ti'nin ise böyle bir hedefi yoktur ve yanlız başına da
buna gücü yetmez. Aynı zamanda o da Türkiye'nin
düşmanlarıyla ittifak halindedir. Geriye, AK Parti'
den başka toplanılacak bir parti kalmıyor. Türkiye'
nin süperleşmesini isteyenler bu partide birlik ol-
malı ve onu "yıkıcılar"dan korumalıdır.

Not 6: Câmilerden yayınlanan Çav Bella şarkısıyla
ilgili olarak tutuklanan CHP'li Banu Özdemir, eğer
o şarkıyı canlı olarak nakletmediyse, suçlularla bir
ortaklığı yoksa ve attığı tweti de milleti tahrik amaç-
lı atmadıysa, suçsuzdur, salıverilmelidir.

(Bunları yazdıktan sonra o bayanın salıverildiğini
öğrendik, sevindik. Zira suçsuz birinin mahkûm
edilmesine gönlümüz râzı olmaz.)

Not 7: Bir sualimiz var, soruyoruz: "Ayasofya ne-
den açılmıyor?"

Bunun için anayasal bir engel mi var? Atatürk bu
ibadethaneyi hangi hakla kapattırmıştır? Tamirat
için kapattırdıysa, 85 yıldan beri bu tamirat hâlâ
bitmedi mi? Müzeye çevrilmesi için emir verdiyse,
bunu hangi hakla yapmıştır? Bu hak ebedî midir?
Bu hak ebediyse, Atatürk'ün müslümanlıkla ilgisi
yok demektir. Müslümanlıkla ilgisi olmayan bir Ata-
türk'ün müslümanların hakkını gasbetmeye ne hak-
kı var? Müslümanlara ait bir ibadethane hangi hakla
kapalı tutuluyor? Madem Türkiye bir "Cumhuriyet"
tir, madem Atatürk Cumhuriyet'in kurucusudur, o
halde Atatürk müslümanlara sormadan, onlardan
izin almadan Ayasofya'yı nasıl müzeye çevirdi?
Cumhuriyet bu mudur? Yoksa Atatürk, Cumhuriyet'i
müslümanları ezmek için mi kurdu? Yüzde onun
yüzde doksanı ezdiği bir sisteme "Cumhuriyet" de-
nebilir mi? Atatürk üzerinden müslümanlara yapılan
bu zulüm ne zaman sona erecek? Yoksa Ayasofya'
nın mülkü Avrupa ve Amerika'ya mı aittir? Yoksa
Türkiye "bağımsız" bir ülke değil mi? Türkiye'nin
bağımsızlığı ne zaman gerçekleşecek?

Sorduğumuz suallere "hayır öyle değildir" deniyor-
sa, Ayasofya derhal ibadete açılmalıdır. Çünkü bu
ibadethanenin mülkü Fatih Sultan Mehmed'e aittir.
Bu Sultan, Ayasofya'nın müzeye çevrilmesi için bir
vasiyette de bulunmamıştır. O halde sorun ne? AK
Parti hükümeti artık bu sorunu çözmelidir. Çözsün
ki, "muktedir" olduğunu göstersin! Eğer CHP buna
engel olmaya çalışırsa, "müslümanların düşmanı"
olduğunu göstermiş olur. Yüzde doksana düşman
olan bir parti ise, Türkiye'de barınamaz. Eğer CHP
Türkiye'de varolmak istiyorsa, müslümanlara dost
olmalı ve ihanetlerine son vermeli.

Ayasofya, Türkiye'deki bütün ibadethanelerin padi-
şahıdır. Ayasofya kapalıysa, diğer bütün câmiler de
kapalıdır. Bu câmilerin gerçek anlamda açılması,
ancak Ayasofya'nın ibadete açılmasıyla mümkün-
dür.

"Atatürk'ün kararına itaat edilmelidir" diyenlere so-
ruyoruz: Atatürk'ün kararı önemliyse, Fatih'in vasi-
yeti önemsiz midir? Ölenleri diriltmek mümkün ol-
sa da Atatürk'le Fatih'i diriltsek ve onları karşı karşı-
ya getirsek, Fatih de Atatürk'e dese: "İstanbul'u
ben fethettim. Ayasofya da benim tapulu mülküm-
dür. Bu ibadethaneyi hangi hakla müzeye çevirt-
tin?" Acaba Atatürk'ün bu sual karşısında özür dile-
mekten başka söyleyecek bir sözü olur mu?

85 yıldan beri Ayasofya'ya uygulanan bu zorbalık,
Atatürk adına müslümanların nefesini kesen bu dik-
tatörlük artık son bulsun! Müslümanların nefes al-
maya hak ve ihtiyaçları yok mu? Bu hak gaspı artık
sona ersin ve erdirilsin! Müslümanlara yapılan zen-
ci muamelesi kabul edilemez, bundan sonra da
edilmeyecektir!

(Şu bilgiyi de yeni öğreniyoruz: Fatih İstanbul'u fet-
hettiğinde gidip, içinde ibadet edilebilen sağlam bir
kiliseyi değil, harabolmuş, terkedilmiş bir kiliseyi
câmiye çevirmiş. Fatih tarafından tamir ettirilen o
harap kilise de Ayasofya imiş. Fatih isteseydi bütün
sağlam kiliseleri câmiye çevirebilirdi,ama bunu yap-
mamış. Bu bilgiye aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz):
https://www.haber7.com/guncel/haber/2983189-
ataturk-ayasofyanin-muzeye-cevrilmesi-fikrine-
fena-halde-kiziyor/?detay=2

(CHP yönetimindekilere soruyoruz: "AK Parti Aya-
sofya'yı açacaksa açsın. Bunu siyasi malzeme
yapmasın" diyorsunuz. Sizin Ayasofya'nın açılışı
için söyleyeceğiniz söz bu kadar mı? Niçin bir
"müslüman" ülkede yaşadığınızı unutuyorsunuz?
Şöyle demeniz gerekmez mi?: "Biz CHP olarak
Ayasofya'nın açılmasına taraftarız. Müslümanların
haklarının çiğnenmesine râzı değiliz. Türkiye'ye ve
müslümanlara ait olan Ayasofya hemen açılmalı-
dır!")

Not 8: 1924 Anayasası'nda bulunmayan şimdiki
Anayasa'nın 4. maddesi ya kaldırılmalı, ya da şu
şekilde değiştirilmelidir: Hükümler şartlara göredir.
Şartlar değiştiğinde hükümler de değişir. Eğer şart-
lar değiştiği halde hükümler değişmezse, adâlet-
sizlik meydana gelir. Bu adâletsizliğe ise izin verile-
mez. Çünkü Türkiye devleti bir hukuk devletidir.

Bu devletin temeli: Hak, Adâlet, Namus ve bunlara
bağlı Özgürlük'tür. Hak: Yaratan'ın, yaratılışın ve
yaratılmışların yasasına itaattir. Adâlet: Haklıya
hakkını ve haksıza cezâsını hakettiği kadar ver-
mektir. Namus: Aileyi korumaktır. Özgürlük: Fert-
lerin ne kendilerine, ne de başkalarına zarar ver-
meden serbest olmasıdır. Bu dört temel direğe
sahip olmayan bir devlet, devlet olamaz, ayakta
kalamaz.

Türkiye'nin yüzde doksanı "müslüman" olduğu için,
"Yaratan'ın yasasına itaat" reddedilemez. Yaratan'
ın yasasındaki hukukla ilgili hükümler de sabit de-
ğildir, şartlara göre değişir. Ondörtbuçuk asır önce-
sinin şartlarıyla bugünün şartları da bir değildir. Bu
sebeple değişim şarttır. Çünkü Allah, "adâletli ol-
mayı" emretmiştir. Bu hükümleri şartlara göre
değiştirme yetkisi, Allah'ın Mehdisi'ndedir.

Türkiye'de ve diğer İslâmlı Ülkeler'de müslüman
olmayanlar, Yaratan'ın yasasına uymak zorunda
değillerdir. Ancak müslümanların hak ve özgürlük-
lerini çiğneme hakları yoktur. İsterlerse onlar için
de ayrı bir yasa yapılabilir. Yapılacak her iki yasa-
da da, ibadetlerde ve giyim-kuşamda zorlama
yapılamaz. Ama bunlarla ilgili olarak teklif, dâvet
ve uyarı yapmak da yasaklanamaz.

Not 9: Bu bildiri bütün Türkiyelilere iletilmelidir.

İmza: Mehdiyet Makamı.


                     Allah'tan başka ilah yoktur.
         Mehdi ve Mesih Allah'ın kulu ve elçisidir.

Zaman:  Yeni Çağ'ın yirmisi, Haziran'ın ilk haftası.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Uyarı ve Hakka dâvet.
Boyut:    Muranizm.

                                                  YAYINLAYAN
                                      AVRUPA  MURANİSTLERİ

                                       *   *   *

Keine Kommentare: