Dienstag, 23. Juni 2020

TERÖR NEDİR? TERÖRİST KİME DENİR?

    TERÖR NEDİR? TERÖRİST KİME DENİR?

   hak ve adâleti çiğneyenleri cezâlandıracak olan
                             ALLAHın adıyla


Teröristler ve onlara destek verenler, kendilerinin
terörist olmadıklarını iddia etmektedirler ve edebi-
lirler. Peki, terör nedir? Terörist kime denir?

Terör: Haklı veya haksız bir dâvâda şiddete yönelip
adâleti çiğneme eylemidir. Terörist de: Bu eylemi
gerçekleştiren kimsedir.

O halde bu iki tanımlamayı şu şekilde lügatleştire-
biliriz: Terör: Şiddete yönelerek adâleti çiğneme
eylemi. Terörist: Şiddete yönelip adâleti çiğneyen
kimse.

Bir terörist haklı olabilir. Fakat hakkından fazla hak
istiyordur. Bu fazla hakkı alabilmek için de şiddete
yönelir veya yönelmiştir. Veya hakkını hukuk yoluyla
değil de zorbalıkla almak istiyordur.

Hakkını hukuk yoluyla alamayanlar veya bu yolun
kapalı olduğu durumlarda hak sahibine savaş yolu
açılır. Fakat bu savaşta mâsumlar öldürülemez. Bu
öldürmeyi yapanlar terörist olur.

Filistinliler, toprakları İsrail tarafından gasbedilmiş
olduğu için, fakat bu haklarını hukuk yoluyla alabil-
meleri mümkün olmadığından, İsrail'e savaş aç-
mak onların hakkıdır ve bu savaşa destek verenler
de haklı olur.

Bir kimse veya terörist de haksızdır. Ama haksızlı-
ğını hak yapmıştır. Haksızlığa dayanan bu hayalî
hakkı alabilmek için de şiddete yönelmiştir. Bu yö-
nelim o kişi ve grubu terörist yapar.

El-Kaide, PKK, IŞİD, Boko Haram, FETÖ gibi
örgütler, haksızlığı hak yapmış ve bu uğurda kat-
liam yapmış, mâsumları öldürmüş terör örgütleridir.
Onların yok edilmesi bir haktır.

Suriye'de YPG/PYD isimli örgüt ise, Suriyeli Arap-
ların topraklarını gasbetmiş olduğundan ve bu gas-
bını korumak ve hem Suriye'yi bölmek için savaştı-
ğından terör örgütüdür. Bu örgütün de yok edilmesi
gerekiyor. Bu örgüte destek veren ABD, Rusya gibi
ülkeler de suç işlemektedir. Bu suçlarını terketme-
dikleri takdirde onlara savaş açmak bir haktır. PKK'
ya destek veren ülkeler ve PKK'lı teröristleri iade
etmeyenler, hukuken suçlu durumdadır.

İmza: Mehdiyet Makamı.


Not 1: Terör ve terörist ile ilgili yaptığımız tanımla-
mada ve verdiğimiz hükümde bir hatamız varsa,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi hâkimleri onu
düzeltsin.

Not 2: Türkiye, Kürtleri sokağa atıp topraklarına
el koymamıştır. Ama İsrail, Filistinlileri sokağa
atıp topraklarını gasbetmiştir.

Not 3: Türkiye'nin "Osmanlılaşma hayali" peşinde
koşması veya Süper Güç olmak için çalışması bir
suç değildir. Önemli olan hakka ve adâlete uygun
olarak çalışmak ve büyümektir. Eğer süper güç ol-
mak için çalışmak bir suçsa, ABD süper güç'lükten
istifa etmek zorundadır.

Not 4: PKK bir Kürt devleti kurmak istiyorsa, alsın
onun düşüncesini kabul eden Kürtleri, gitsin Avru-
pa ve Amerika'ya veya Kanada'ya, Avustralya'ya;
orada kursun devletini. Eğer Avrupa ve Amerika
da Kürtlerin bir devlet sahibi olmasını gerçekten
istiyorlarsa bunu kabul edeceklerdir. Fakat Avrupa
ve Amerika böyle bir oluşumu kendi bünyelerinde
asla kabul edemezler. Eğer böyle bir oluşumun
Türkiye'de vücut bulmasını isterlerse, o zaman
Türklerin de Avrupa ve Amerika'da bir "Türk Dev-
leti" kurmasını kabul etmeleri gerekir. Eğer bunu
kabul etmiyorlarsa, Türkiye'de de bir "Kürt Devleti"
kurulamaz. Türkiye'de bir Kürt Devleti (veya özerk-
lik) ancak Kürt vatandaşların dörtte üç çoğunluğu
talep ettiği takdirde gündeme gelebilir. Ama kuru-
lacak olanın başında ve yönetimde PKK buluna-
maz. PKK'nın yöneticiliği reddedilir. Türkiye'de şu
anda bir Kürt devleti veya özerklik isteyen Kürt va-
tandaşların oranı yüzde 5 veya en fazla yüzde 10'
dur. Bu oranın yüzde 80'e çıkması gerekiyor. PKK'
lı azınlığın dayatması reddedilir. Bu azınlığın sava-
şı terördür. Bu terör terkedilmediği takdirde HDP'
nin varlığı gayrimeşrudur. Gayrimeşru bir parti de
kapatılmak zorundadır. HDP ancak, PKK'nın Türki-
ye'ye karşı savaşı son bulunca ve bütün teröristle-
rin teslim olmasıyla meşruiyet kazanır.

Not 5: Türkiye'nin Güneydoğusu'ndaki Kürt vatan-
daşlarının çoğunluğu özerklik veya devletleşme ta-
lebinde bulundukları vakit, Türkiye'nin de şartları
olacaktır. Meselâ Türkiye yönetimi diyebilir: "İsrail
Filistinlilerin haklarını ödemediği veya o devlet yı-
kılmadığı ve o devletin arkasında ABD olduğu
müddetçe Kürt vatandaşlarımızın talebi yerine
getirilemez. Çünkü bu talebin yerine getirilme-
sinde bizim için çok büyük tehlike vardır."

Not 6: Eğer PKK, terör örgütü değilse, bu takdirde
El-Kaide, IŞİD, Boko Haram gibi terör örgütleri de
terör örgütü olmaktan çıkar. Eğer Avrupa ve Ameri-
ka; "PKK terör örgütü değildir" derlerse, bu durum-
da bütün El-Kaide ve IŞİD teröristlerini serbest
bırakmaları gerekir.

Not 7: Şu anda Filistinliler, ABD'nin İsrail'in haksız-
lıklarına arka çıkmasından dolayı haklarını alama-
maktadırlar. Bu hakkın alınabilmesi için de Ameri-
kan imparatorluğunun çökmesi veya çökertilmesi
gerekmektedir. Eğer ABD, imparatorluğunun
çökertilmesini istemezse, gücünü hak ve adâleti
çiğnemek için kullanmaktan vazgeçmelidir. ABD'
nin gücü karşısında âciz kalmış Müslüman Dünya'
nın, ABD imparatorluğunu çökertecek gücü yoktur,
ama bu güç yüce Tanrı'da vardır. Âcizlerin ve hak-
lıların yardımcısı olan yüce Tanrı, yakında bu gü-
cünü kullanabilir ve ABD imparatorluğu çöker.
Filistinliler de haklarına kavuşur.

Not 8: İsrailliler, gasp ve işgal ettikleri Filistin top-
raklarını kaybetmemek için, topraklarını geri iste-
yen mâsum Filistinlileri katletmektedir. Bu katliam
bir terördür. Bu terör bitmediği müddetçe İsrail'in
varlığı tehlikede olacaktır.

Not 9: Türkiye'de darbe isteyenlerin hakkı, darbe-
dilmektir. Adâletin iki yönü vardır. Bir yönü, haklıya
hakkını varmektir. O halde darbe isteyenlerin hak-
kını veriniz! İki türlü darbe vardır. Biri: İktidarı zor-
balıkla ele geçirmiş olanı devirmektir. Diğeri: Yöne-
timi millet çoğunluğunun rızâsıyla elde etmiş olanı
devirmektir. Birincisi olumlu. İkincisi zulümdür. Al-
lah, zulme meyledenleri kahretsin!

Not 10: ABD her yıl "insan hakları raporu" hazırlıyor.
Fakat bu raporda kendini rapor etmeyi unutuyor. Bu
unutkanlık son bulmalı ve ABD rapor etmeyi önce
kendinden başlamalı. Kendinden başlamalı ki, baş-
kalarına: "Haksızlık ediyorsun" deme hakkını ka-
zansın. Ama ABD bu hakkı kazanmış değildir.
Çünkü ABD kendi çıkarları için başka ülkelerde
haksız darbe yapmakta, savaş çıkarmakta, ülkeleri
parçalamakta, haketmemiş olanları iktidara getir-
mekte, petrollü ülkelerin petrolüne göz koymakta,
terör örgütü kurmakta ve onları desteklemekte, çı-
karlarına uygun olan diktatörlüeri korumakta, Filistin-
lilerin haklarını İsrail'e gasbettirmekte ve onun kötü-
lüklerinin arkasında durmakta ve kendi ülkesindeki
zencilerin polisler tarafından haksızlıkla katledilme-
sine göz yummakta ve servet vergisi çıkarmayarak
fakirlerin zenginler tarafından ezilmesini sağlamak-
tadır. Bu zulüm ve haksızlıkları gidermeyen ABD'
nin yayınlayacağı insan hakları raporu bundan son-
ra yok hükmünde kabul edilecektir. Meryem oğlu
İsa'nın dininden olan ABD yönetimine şunu soru-
yoruz: İsa Mesih; "çıkarlarınız için hak ve adâleti
çiğneyebilirsiniz" mi demiştir ki, çıkarlarınız için
hak ve adâleti çiğnemekte ve gücünüzü de bunun
için kullanmaktasınız? Böyle bir zulümsel izin ver-
mediğine göre, onun doğru yolundan niçin sapı-
yorsunuz? Niçin zulme yöneliyorsunuz? Bu zulüm-
lerinizin ötedünyada cehennem gibi bir karşılığı o-
lacağınışünmüyor musunuz? Yoksa İsa Mesih'
in sizin kötülüklerinizin affı için kendi canını feda et-
tiğini ve sizden hesap sorulmayacağına mı inanı-
yorsunuz? İnancınız bu ise, o inanç bir sapkınlıktır.
Çünkü adâletin çok önemli bir ilkesi: Birinin suçu
başkasına yüklenmez. Suçlu kim ise cezâyı o çe-
ker"dir. Bu sebeple mutlak adâlet sahibi yüce Tan-
rı sizin kötülüklerinizi Meryem oğlu İsa'ya yükleme-
yecek ve herkese hakettiği cezâsını verecektir. Bu
cezâdan korkmalı ve zulmü terketmelisiniz.

Not 11: Bütün devletleri, bütün milletleri ve bütün
insanlığı haklıca, adâletlice, namusluca ve bunlara
bağlı özgürlüklüce bir düzene dâvet ediyoruz. Hu-
zur, barış ve güvenliğimiz bu düzendedir. Hakkımı-
zı aramak haktır. Fakat hakkımızdan fazla hak iste-
meyelim. Başkasının hakkına el uzatmayalım. Hak-
sızlığı hak haline getirmeyelim. Alamadığımız hak-
ları hukuk yoluyla almaya çalışalım. Hukuk yolu ka-
pandığında savaşa baş vurabiliriz. Fakat mâsum-
ları katletme hakkımız yoktur.

İmza: Mehdiyet Makamı.


                     Allah'tan başka ilah yoktur.
         Mehdi ve Mesih Allah'ın kulu ve elçisidir.

Zaman:  Yeni Çağ'ın yirmisi, Haziran'ın üçüncü
haftası.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Uyarı ve Hakka dâvet.
Boyut:    Muranizm.

                                                  YAYINLAYAN
                                      AVRUPA  MURANİSTLERİ
                                       *   *   *




Samstag, 20. Juni 2020

PKK TERÖR ÖRGÜTÜ DEĞİL Mİ? KÜRDİSTAN NE ZAMAN KURULACAK?

            PKK TERÖR ÖRGÜTÜ DEĞİL Mİ?
       KÜRDİSTAN NE ZAMAN KURULACAK?

 dünya ve evren mülkünün sahibi ALLAHın adıyla


Geçenlerde bir HDP'li: "PKK terör örgütü değildir.
Asıl teröristlik Kürdistan'ı inkâr etmektir" mealinde
sözler etmiş.

Herşeyden önce PKK bir terör örgütüdür. Çünkü
Türkiye Devleti, Kürtlerin toprağını ellerinden alma-
mış. Ama geçmişte Kürt halkına zulmetmiş. Fakat
şimdi o zulüm yok. PKK ise, Türkiye'ye ait toprak-
lar olan Kürt bölgesini ele geçirip, o bölgede bir
Kürt devleti kurmak istiyor. Yani Türkiye'yi bölmek
ve parçalamak istiyor. Bu isteğini gerçekleştirmek
için de terör ve şiddete başvuruyor. Şimdiye kadar
da 40 bin mâsum Kürt ve Türk insanı katletmiştir.
PKK, kendi düşüncesine teslim olmayan Kürtleri
de katletmektedir. Bu katliamlar bir zulüm ve hak-
sızlık olduğu için terördür. Bu terörü meydana geti-
ren PKK da bir terör örgütüdür.

PKK, Türkiye'ye karşı haksız savaşını bırakıp Tür-
kiye'ye teslim olmadığı müddetçe terör örgütüdür.
Bu örgütün emrinde çalışan HDP de gayri meşru
bir partidir. Gayrimeşru bir partinin de kapatılması
gerekir. PKK ile bağını koparmamış ve koparma-
makta direten bir parti ile ittifak kuran CHP, İyi Parti,
Saadet Partisi, Deva ve Güven Partileri de suç iş-
lemiş olurlar. Bu suçlarında ısrar eden partilerin de
kapatılması gerekiyor. Çünkü hukukun ve Anayasa'
nın gereği budur.

HDP, PKK'nın "terör örgütü olmadığı"na dair Avru-
pa İnsan Hakları Mahkemesi'nden bir belge getir-
mediği müddetçe PKK, "terör örgütü" muamelesi
görecektir. Bir terör örgütüyle işbirliği içinde olan
bir parti de gayrimeşrudur. Gayrimeşru bir parti
Türkiye'de var olamaz. Anayasa Mahkemesi ve
Türkiye Güvenlik Kurumları derhal harekete geç-
mek zorundadır. Anayasa Mahkemesi, HDP'ye
Türkiye'nin haklarını niçin çiğnetiyor? Türkiye'yi
yönetenlerin de harekete geçmesi gerekmiyor
mu? Hukuk mu geçerli olacak, korku mu?

Anayasa Mahkemesi'nin yapacağı şudur: HDP mil-
letvekillerini mahkemeye çağırır. Onlara sorar:
"PKK terör örgütü, 'terör örgütü' müdür, değil mi-
dir?" Eğer HDP'li milletvekillerinin çoğunluğu "PKK
terör örgütüdür" derlerse ve onunla olan bağlarını
kesmeyi kabul ederlerse, HDP meşruiyet kazanır.
Ama PKK'nın terör örgütü olduğunu kabul etmeyen
milletvekillerinin de vekillikleri düşürülür. Eğer HDP'
li milletvekillerinin çoğunluğu PKK'nın terör örgütü
olduğunu kabul etmezlerse, HDP'yi derhal kapat-
mak gerekir. Artık hukuk dairesinde bu sorunun
hızlıca çözüme kavuşturulması gerekir. Çünkü
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bir "hukuk devleti"dir.
Çocuk oyuncağı devleti değildir!

"Kürdistan ne zaman kurulacak" sualinin cevabı ise:
Suriye, Türkiye, İran ve Irak ülkelerinde Kürtlerin
çoğunlukta olduğu bölgelerin birleştirilmesiyle mey-
dana gelecek Büyük Kürdistan'ın kurulabilme izni,
Allah'ın Mehdisi'ne aittir.

Allah'ın Mehdisi Mehmed Nur'an ise, Küsdistan'ın
kurulabilmesi için şu şartların yerine getirilmesini
istiyor:

1- Türkiye, Suriye, İran ve Irak'taki Kürtlerin dörtte
üçü Kürdistan'ın kuruluşunu talep etmelidir.

2- Kürtler, yaşadıkları ülke yönetimlerinin rızâsını
almalı ve şartlarını kabulenmelidir.

3- PKK Türkiye'ye karşı savaşını bırakıp teslim ol-
malıdır.

4- PKK elebaşları, Kürdistan yönetiminde yer ala-
mazlar. Çünkü Kürtlerin çoğunluğu müslümandır.
PKK elebaşları ancak İslâmiyeti kabul etmekle
yönetimde yer alabilirler.

5- Kürdistan isteyen Kürtler, demokratik sistemi
kabul etmek zorundadır.

6- İran ve Suriye'deki diktatörlüklerin son bulması
gerekir.

7- İsrail, Filistinlilere ait toprakları iade etmek zorun-
dadır. Bu zorunluk yerine gelmediği takdirde İsrail
devleti yıkılır ve bu yıkılış gerçekleşmediği müd-
detçe de Kürdistan kurulamaz.

8- Amerika Birleşik Devletleri, İran ve Suriye'deki
diktatörlükler yıkıldıktan sonra Ortadoğu'yu terket-
mek zorundadır. Bu zorunlukla beraber İsrail'in
haksızlıklarının arkasında durmaktan da çekilme-
lidir.

9- Kürdistan'ın kuruluşundan sonra Kürtler; ABD,
Rusya, Çin, Avrupa ve İngiltere'nin vesayetini kabul
edemez.

Bu 9 şart yerine gelmediği müddetçe "Kürdistan"
diye yeni bir devlet olmayacaktır.

İmza: Mehdiyet Makamı.


Not 1: Eğer Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi,
PKK'nın terör örgütü olduğunu kabul etmezse,
bu takdirde meselâ Berlinde'ki Türkler Kreuzberg
semtini özerk bölge ilân edebilir ve bu ilân, terör
faaliyeti olarak suçlanamaz. Almanya'daki ırkçılar
da, Almanya'nın diğer şehirlerini özerk bölge veya
"Nazi Devleti" olarak el koyma hakkı kazanır. Böy-
lece bütün Avrupa karışır. Bu sebeple AİHM çok
dikkatli olmak zorundadır.

Not 2: Eğer AİHM, "PKK bir terör örgütü değildir"
şeklinde bir karar verirse, TC Devleti bu kararı ka-
bul etmek zorunda değildir. Çünkü Türkiye, Avrupa
Birliği'nde değildir.

Not 3: Türkiye'nin iade edilmesini istediği teröristle-
ri vermeyen Avrupa ve Amerika ülkeleri, suç işle-
mekte olduklarını bilmelidirler.

Not 4: PKK, Türkiye'ye karşı savaşmayı bırakıp bü-
tün elebaşlarıyla birlikte teslim olmayı kabul eder-
se, terör örgütü olmaktan çıkar.

Not 5: Kürtler, onlardaki müslüman çoğunluk iste-
medikçe Suriye, Türkiye, İran ve Irak'ta özerklik
talep edemezler. İlân edilmiş özerklikler iptal
edilir.

İmza: Mehdiyet Makamı.


                     Allah'tan başka ilah yoktur.
         Mehdi ve Mesih Allah'ın kulu ve elçisidir.

Zaman:  Yeni Çağ'ın yirmisi, Haziran ortası.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Uyarı ve Hakka dâvet.
Boyut:    Muranizm.

                                                  YAYINLAYAN
                                      AVRUPA  MURANİSTLERİ
                                       *   *   *





Sonntag, 14. Juni 2020

AYASOFYA HAKKINDA DOĞRU KARAR NEDİR?

AYASOFYA HAKKINDA DOĞRU KARAR NEDİR?

    insanlara doğruluğu emreden ALLAHın adıyla

Türkiye'de bir kısım insanlar Ayasofya'nın müze o-
larak kalmasını, diğer bir kısmı da ibadete açılma-
sını istiyor ve her iki kısım da kendi kararını "doğru"
buluyor. Peki, Ayasofya'nın açılmasıyla ilgili doğru
karar nedir? Doğruyu nasıl bulacağız? Bununla il-
gili ölçümüz ne olmalı?

Doğruyu bulmada ve sorunlarımızı çözmede dev-
letleri ayakta tutan Hak, Adâlet, Namus ve Özgürlük
ölçüsü bize yardımcı olabilir ve bunlardan daha iyi
bir sorun çözücü de bulamayız. Şimdi sorunumuzu
çözmeye çalışalım.

Hak: Yaratan'ın, yaratılışın ve yaratılmışların yasa-
sına itaattir.

Adâlet: Haklıya hakkını, haksıza cezâsını hakettiği
kadar vermektir. (Sözü uzatmamak için ayrıntıya
girmiyoruz. Daha önceki bildirilerimizde ayrıntıları
vermiştik.)

Namus: Aileyi korumaktır. Bu koruma için de nikâha
rağbet edip, gayri meşru cinsel ilişkileri ve eşcinsel-
liği terketmek gerekiyor.

Özgürlük: Fertlerin Hak, Adâlet ve Namus dairesin-
de kalarak ne kendilerine, ne de başkalarına zarar
vermeden serbest olmasıdır. Sınırsız özgürlük ise
hayvanlıktır. Böyle bir özgürlük insanları canavarlaş-
tırır. Bu canavarlaşma da insanlığın barış, huzur ve
mutluluğunu yok eder.

Şimdi "Hak"ka göre Ayasofya ile ilgili doğruyu bul-
maya çalışalım.

"Hak" içinde bulunan "Yaratan'ın yasasına itaat"e
göre; Ayasofya'nın ibadete açılmasıyla ilgili bir
sorun yoktur.

"Hak" içindeki "yaratılışın yasasına itaat"e göre de
bir sorun yoktur. Çünkü Ayasofya'da sadece ibadet
edilecektir. Yani yaratılışın yasalarını çiğneyecek
işler yapılmayacaktır. Yani bu ibadethanede kimya-
sal silah, nükleer bomba üretilmeyecek ve çevreyi
kirletecek bir fabrika çalıştırılmayacaktır.

"Hak" içindeki "yaratılmışların yasasına itaat"e göre
ise; önce insanların yasasından başlayalım: Aya-
sofya'nın ibadete açılacak olmasında Türkiye ka-
nunlarına zıt bir durum yoktur. Çünkü Ayasofya'nın
bir sahibi vardır. Onun sahibi Fatih Sultan Mehmed'
dir. Mülk sahibi, bu ibadethanenin câmi olarak kal-
masını istemiş ve bu konuda bir vasiyet bırakmış-
tır. Bu vasiyet hangi hakla çiğnenebilir?

İnsanların yasasından sonra bitki ve hayvanların bir
yasası yoktur. Onların haklarını korumak insanlara
düşüyor. Ayasofya ibadethanesinde bitki ve hay-
vanlara zarar verecek işler yapılmayacaktır. Mese-
lâ bazı hayvanlar kobay olarak kullanılmayacak, on-
lara işkence edilmeyecek veya faydalı bitkilerin ya-
kılacağı bir fırın olarak da kullanılmayacaktır.

"Adâlet"e göre: Ayasofya bir cinayet merkezi, bir
fuhuş mekanı ve bir terörist yuvası olarak da kulla-
nılmayacak, orada sadece ibadet edilecektir. İba-
det de Adâlet'i çiğneyen bir iş değildir. En önem-
lisi; "haklıya hakkını vermek" ilkesince Ayasofya'
nın hakkını vermek gerekiyor. Çünkü bu ibadetha-
ne, "ibadet" için yapılmıştır ve sahibi Fatih de bu
maksat dışında kullanılmasına râzı olmamıştır. A-
dâlet'in bir de "sevdiklerimizin aleyhine de olsa a-
dâleti yerine getirmek" ilkesi vardır. Bu ilkeye göre
Ayasofya ile ilgili verilecek kararın sonucu, Atatürk'
ü sevenleri üzebilir. Fakat onlar üzülmesin diye, a-
dâletin gereğini uygulamaktan ve ona uymaktan
vazgeçilemez.

"Namus"a göre: Ayasofya'da aileye zarar verecek
işler de yapılmayacaktır. Çünkü orası bir ibadetha-
nedir.

"Özgürlük"e göre: Ayasofya insanları haksızlıkla tu-
tuklayan ve hapseden bir mekân olarak da kulla-
nılmayacaktır.

Görüldügü gibi, Ayasofya'nın ibadete açılacak ol-
masında Hakkı, Adâlet'i, Namus'u ve Özgürlüğü
çiğneyecek bir durum yoktur.

Sorulabilir: "Devletin Ayasofya üzerinde hiç mi hak-
kı yok?"

Devletin Ayasofya üzerinde tasarrufta bulunabile-
ceği durumlar olabilir. Meselâ savaş ve doğal felâ-
ket zamanlarında devlet bu ibadethaneyi, -eğer
başka bir yer yoksa- hastane, silah deposu, sığı-
nak olarak kullanabilir. Ama bunun dışında, bir dev-
let, halkının haklarını gasbedemez. Bu sebeple
devlet Ayasofya üzerinde keyfî tasarrufta buluna-
maz. Çünkü Ayasofya'nın bir sahibi ve vasiyeti var-
dır. Mülkün gerçek sahibi, haklarını bir vakfa devret-
miştir. Bu vakfın rızâsı olmadan, Ayasofya müzeye
çevrilemez. Vakıf da, mülk sahibinin haklarını ve
vasiyetini çiğneyemez. Görüldüğü gibi, Ayasofya'
yı keyfî olarak müze yapamayız.

Bir lider, halklarının hakkını gasbedemez. Çünkü
bir lider, halklarının hakkını korumak için vardır. Do-
layısıyla Ayasofya'nın müzeye çevrilmesi kararı,
eğri bir karardır. Bu haksız ve zorbaca kararı Ata-
türk nasıl verdi bilmiyoruz. Bu karar, resmî gazete-
de yayınlanmamış olduğuna göre, Atatürk'ün izni
olmadan devreye sokulmuş olabilir. Fakat şimdi
biz o kararın eğriliğini gördüğümüze göre, onu dü-
zeltmekle yükümlüyüz. Bu yükümlülük de şimdiki
yönetimin üzerindedir. AK Parti iktidarı da gerekli
düzeltmeyi yapmalıdır. Atatürk'ün itibarını düşü-
nenler de, bu düzeltmede devlete destek olmalı-
dır.

Şunu da unutmamalıyız: Ayasofya çalıntı bir mülk
değildir. Dolayısıyla kimse bu mülk üzerinde hak
iddia edemez. Çünkü Fatih Sultan Mehmed Aya-
sofya'yı, savaşarak kazanmıştır. Bu kazancı bazı
dinsizler, ateistler ve İslâm düşmanları "gasp" ola-
rak görebilir. Eğer bunu böyle kabul edecek olur-
sak, o zaman Amerika'yı bugünkü Amerikalıların
elinden almamız gerekir. Çünkü Amerika'yı, bugün-
kü Amerikalıların ataları, 80 milyon kızılderiliyi katle-
derek kurmuştur. Peki, şimdiki Amerikalıları dışarı-
ya atıp, Amerika'ya el koyabilir miyiz? Buna hakkı-
mız yoktur! Çünkü torunlar dedelerinin yaptıkların-
dan sorumlu değildir. (Bu da adâlet'in önemli bir
ilkesidir.) Aynı şekilde Türkiye dışında hiçbir devlet
Ayasofya'ya el koyamaz.

Peki, ateistlerin iddia ettikleri gibi, Ayasofya "gas-
bedilmiş bir mülk" müdür?

Fatih Sultan Mehmed İstanbul'u ve Ayasofya'yı, Hz.
Muhammed'in müjde ve kavliyle ve Allah'ın izniyle
almıştır. Allah'ın izni ve rızâsı varsa, sorun yoktur.
Yani Ayasofya, gasbedilmiş bir mülk değildir. Yani
İstanbul'un fethi, İslâmiyet'e ve Allah rızâsına da-
yanmaktadır. Dünya mülkü Allah'a ait olduğu için,
Allah dilediğine fetih ve savaş izni verir, dilemedi-
ğine vermez. Evrenin tek egemeni Allah, Fatih
Sultan Mehmed'e fetih iznini, Hz. Peygamber müj-
desi vasıtasıyla ve o dönemin dinî lideri desteğiyle
vermiştir. Fatih; "İstanbul'u fetheden kumandan ne
güzel kumandan" övgüsüne mazhar olmakla, Allah'
ın râzılığına ermistir. Bu sebeple İstanbul'un fethi
olayı, İslâmiyet dairesi dışında kalan değil, bu daire
içinde olan bir olaydır. (İslâm tarihçileri bu sırrı not
etmelidir). Dolayısıyla İstanbul'un fethi olayı bir
gasp değildir.

Asıl gaspçılar, dinsizler ve ateistlerdir. Çünkü dün-
ya ve evren mülkünü, babalarının çiftliğiymiş gibi
kullanıyorlar. Yani mülk Sahibi Allah'ın izni olmadan
yaşıyorlar. Çünkü dünya ve evreni ateistler yarat-
madı, Allah yarattı. Allah da, dünya ve evren mülkü-
nün Kendisine ait olduğunu Kur'an ile bildirmiştir.

Sorulabilir: "Türkiye dışındaki ülke insanlarının Aya-
sofya üzerinde bir hakkı yok mu?"

Yabancı ülke insanlarının Ayasofya üzerindeki hak-
kı; Ayasofya'yı seyretmek, uygun saatlerde içini
gezmek ve ibadet etmektir. Bunun dışında bir hak
iddia edemezler. Çünkü Ayasofya, Türkiye'nin mül-
küdür. Dolayısıyla bütün insanlık toplansa ve "biz
Ayasofya'nın müzeye dönüştürülmesini istiyoruz"
dese, bu istek kabul edilemez. Nasıl biz müslüman-
lar, Vatikan'ın câmiye çevrilmesini talep edemeye-
ceğimiz gibi...

Bir lider halklarının hakkını gasbederek başka ülke-
lerin halklarını mutlu edemez. Böyle bir şey, millete
ihanet olur. Dolayısıyla Atatürk'e ait olduğu söyle-
nen o kararı düzeltmek zorundayız. Türkiye Devleti
bu zorunluğu yerine getirmelidir. Hem de hiç vakit
kaybetmeden!

86 yıldır geçmişe ve gelmiştekilere yapılan ihanet
artık son bulsun. Bu şekilde Türkiye Devleti'nin bir
"hukuk devleti" olduğu ve o ülkenin siyasal sistemi-
nin "demokrasi"yle işlediği isbat edilsin.

İmza: Mehdiyet Makamı.


Not 1: Dinsizler ve ateistler, Allah'a inanmadıkları
için, İstanbul ve Ayasofya' nın "gasbedilmiş mülk"
olduğunu iddia etmeye devam edeceklerdir. Fa-
kat asıl gasbedici kendileridir. Çünkü kendilerine
ait bir mülk olmayan, Allah'a ait bir dünyada izinsiz-
ce ve hırsızca yaşıyorlar. En azından bu hırsızca
yaşamlarından utanmalıdırlar. Gerçek mülk Sahibi'
ni tanımalıdırlar.

Not 2: İslâmiyetle ilgisi olmayanlar, Ayasofya'nın
müze olarak kalmasının doğru bir karar olduğu dü-
şüncesini devam ettireceklerdir. Fakat bu konuda
söz hakkı önce hukukun, sonra müslüman halkın-
dır.

Not 3: Bu bildiri, Allah'ın Mehdisi ve yeryüzündeki
bütün müslümanların halifesi Mehmed Nur'an tara-
fından tasdik edilmiştir.

Not 4: Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1924'de deak-
tif edilmiş olan Halifelik Makamı'nı tekrar aktif hale
getirmeye hazırlanmalıdır. Çünkü dünyadaki müslü-
manların idaresi bundan sonra Türkiye'den yapıla-
caktır. Eğer TBMM Halifeliği aktif etmeyi kabul et-
mezse, Türkiye'nin "Bölgesel Güç" olmasını da
reddetmiş olacaktır. Bu reddi yapan bir Türkiye'nin,
"Süper Güç" olması da mümkün olmaz. Dolayısıyla
Türkiye'de siyasete soyunacak olanların hedefinde
daima "Türkiye'yi Süper Güç yapmak" olmak zorun-
dadır. Bu zorunluğu kabul etmeyenler başarılı ola-
mayacaktır.

"Dünyadaki müslümanların idaresinin Türkiye'den
yapılacak olması"nın anlamı şudur: Bundan sonra
müslümanlar; hak, adâlet, namus ve özgürlük ilke-
lerini içermeyen sistemlerle yönetilemez. Bu işin
kontrolü, Hilâfet'e sahip olan Türkiye'nin elinde
olacaktır.

Not 5: Bu bildiride verilen hak, adâlet, namus ve
özgürlük ölçüsünü, Yeni Dünya Düzeni'nin temeli
yapmalıyız.

Not 6: Avrupa ve Amerika, Ayasofya konusunda
Türkiye'ye hak, hukuk ve adâleti çiğneyen dayat-
malarda bulunamaz. Yapılan dayatmalar reddedilir.
Avrupa ve Amerika; hak, hukuk ve adâleti çiğneme-
den hareket etmek zorundadır.

İmza: Mehdiyet Makamı.


                     Allah'tan başka ilah yoktur.
         Mehdi ve Mesih Allah'ın kulu ve elçisidir.

Zaman:  Yeni Çağ'ın yirmisi, Haziran'ın ikinci hafta-
sı.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Uyarı ve Hakka dâvet.
Boyut:    Muranizm.

                                                  YAYINLAYAN
                                      AVRUPA  MURANİSTLERİ
                                       *   *   *