Mittwoch, 30. September 2015

İSLÂMİYETİ OLMAYANLAR OKUMALIDIR!

     İSLÂMİYETİ OLMAYANLAR OKUMALIDIR!

                acıyarak yaşatan ALLAHın adıyla

LAİLAHE İLLALLAHU VAHDEHU LÂŞERİKE'NİN
                                   TEFSİRİ

İslâmiyeti olmayan kimseler, eğer İslâmiyet'in özü
ve temeli hakkında bilgilenmek isterlerse, müslü-
manların namazların sonunda arapça olarak oku-
dukları: "Lâilahe illallahu, vahdehu, lâ şerike leh,
lehülmülkü ve lehülhamdü, yühyî ve yümît ve hüve
hayyun lâyemut, biyedihilhayr ve hüve alâ külli şeyin
kadir ve ileyhil masir" olan şu Allah'ı anma sözleri-
nin açıklamalarını okumalıdır.

Lailaheillallahu : O Allahtan başka ilah yoktur. Yani:
Allah'tan başka hiç birşey ve hiçbir kimse tanrı
olamaz. Çünkü o şey ve kimselerin; şu evreni ve
içindekileri yaratacak, yaşatacak ve yönetecek son-
suz bilim, kudret ve kabiliyetleri yoktur. Bu yoklukla-
rıyla beraber zaten kendileri yaratılmışlardır. Yara-
tık ise, tek Tanrı'nın yerine geçebilecek bir yaratıcı
olamaz. (Buradan, İsa Peygamber'in niçin Tanrı o-
lamayacağını da çıkarabilirsiniz.)

Vahdehû: O (Allah) tektir. Yani: İkinci, üçüncü bir
Allah ve tanrı yoktur. Bir ülkenin bir tek başkanı ve-
ya başbakanı olduğu gibi, şu evren ülkesinin dahi
yaratanı, yaşatanı ve yöneteni olan Allah tektir. İkin-
ci, üçüncü bir tanrıya gerek yoktur. Çünkü egemen-
lik, yönetimde tekliği gerektirir. Yönetim tekliği ge-
rektirdiği gibi, O'na rakip olabilecek başka bir tanrı-
nın ortaya çıkması da mümkün değildir. Neden
mümkün değildir? Çünkü hiçbir şeyde ve hiçbir
kimsede şu evreni ve içindekileri yaşatacak, yöne-
tecek ve evrenin Sahibi'ne galip getirecek bilgi,
güç, sermaye ve maharet ve ebediyet yoktur.

Lâ şerike: (Allah) ortaksızdır. Allah'ın ortağı, yar-
dımcısı olmaz. Çünkü O'nun aczi yoktur, herşeye
gücü yeter. Çünkü; ortağı olan, âcizdir. Âciz olan i-
se, bu evrenin ve içindekilerinin tanrısı olamaz. Ni-
çin olamaz? Çünkü iki âcizin kuracağı ortaklıkta iki-
lik vardır. İkilik ise, işleri güçleştirir. Kâinattaki den-
ge, düzen ve ölçü ise, ikilik kaldırmaz, teklik ister.
Melekler ise, O'nun aczine medet eden yardımcı-
lar değil, büyüklük ve saygınlığının perdesidirler.
Bu perdelerin de yaratıcısı Allah olduğundan, yara-
tık Yaratan'a ortak olamaz. Neden olamaz? Çünkü
Allah'ın mülk ve servetçe bir eksiği yoktur. Eksiği
yoktur ki, yaratıklar O'nun eksiğini kapatsınlar. Hem
Allah'tan başka herşey yaratıktır. Yaratıkların kendi-
lerine ait bir mülk ve servetleri, kudret ve kuvvetleri
yoktur ki, servetine servet, gücüne güç katarak Al-
lah'a ortak olmaları mümkün olsun! Herşeyden ö-
nemlisi, evren Sahibi'nin ne söylediğidir: "Ortağım
yok" diyorsa, yoktur. Allah'ın oğlu da olamaz! Çün-
kü O, "başkasından üreme" değildir, O'ndan önce-
si yoktur. Varlığı ezelî ve ebedî olan Allah'ın, ebe-
diyet için bir eşe de ihtiyacı yoktur. Eşi olmayanın
da oğlu veya kızı olmaz. (Demek; "İsa Allah'ın oğ-
lu" değildir.)

Lehülmülkü: Mülk tamamen Allah'ındır. Bütün evre-
nin sahibi olmayan, hiçbir şeyin gerçek sahibi ola-
maz. Demek insan, hem O'nun mülkü, hem de O'
nun mülkünde çalışan bir işçi ve köledir. İnsanın
aşağısında olan varlıklar da bundan öte değildir. O
halde Kapitalizm, yani sermaye sahipleri; "elimiz-
deki serveti kendi bilgi ve çalışmamızla kazandık,
istediğimiz gibi de harcarız" diyemezler. Çünkü
bilgi ve aklın yatağı olan beyin ve çalışma gücü de
Allah'a aittir. Madem Allah'a aittir, O'nun emri ve is-
teği olarak eldeki servetin de O'nun istediği şekilde
kullanılması gerekir. Bu gereklik için de, fakirlere
dağıtılmak üzere devlete "sermaye vergisi" öden-
melidir. Bu ödeme ile "adâletli paylaşım" sağlan-
mış olur. Bununla da fakirler ile zenginler arası ba-
rış gerçekleşir. Bu da, ihtilâl ve isyanları önler.

Velehül hamdü: Teşekkür Allah'ındır. Evreni kim
yaratıyor, yaşatıyor ve yönetiyorsa; onlardan çıkan
sonuç ve bu sonucun özeti olan hamd ve teşekkür
de, kimden kime yapılırsa yapılsın O'nundur ve O'
nun hakkıdır. Öyle ise, hakkı olana, hakkını öde-
mek gerekir. Bu hakkı ödemeyenler, medeniyet
ve insanlıktan aşağı düşerler ve aşağıdadırlar. Yu-
karı çıkmak, Allah'a inançla başlar ve O'na teşek-
kürle zirveye ulaşılır. Bu zirveye ulaşmak isteyenler,
yaratılma için Allah'ı bilme, tanıma ve O'na inanma
ile ve yaşatılma için de O'na teslim olmakla yüküm-
lüdürler.

Tek Tanrı olan Allah'a niçin teşekkür edilmelidir?

Çünkü yediğiniz yemeğin, içtiğiniz suyun ve tenef-
füs ettiğiniz havanın meydana gelebilmesi için kos-
koca bir evrenin varlığı ve çalıştırılması gerekiyor.
Evrenin sahibi ve çalıştıranı da Allah'tır. "Bütün
bunlar kendi kendine olup bitmektedir ve evrenin
de bir sahibi yoktur" demenin ise bilimsel bir değeri
yoktur. Çünkü isbatı yoktur. Ama bunun karşısında
evrenin ve içindekilerinin sahibi olduğunu bildiren
bir Allah vardır ve Kitabı da ortadadır. Bu Kitap'ta
herşeyin yaratıcısı, yaşatıcısı ve yöneticisi olduğu-
nu beyan eden Allah'ın, herşeyin Sahibi olarak te-
şekkür istemesi, O'nun hakkıdır. O da insanlardan
bu hakkını istiyor. Öyle ise ey insanlar! Verdiği var-
lık ve yaşam için Allah'a teşekkür ediniz ki, yağmu-
runuz kesilmesin. Yağmurunuz kesilmişse, bilmeli-
siniz ki, teşekkürünüz eksiktir.

Yühyî: Canlandıran, hayatı veren, Allah'tır. Yani yer-
yüzünde görünen bütün canlılar; yani bitkiler, hay-
vanlar ve insanlar, kendi kendilerine hayat bulmuş
değillerdir. Çünkü kendilerine verilen bir nimet ve
rızkla hayatları devam etmektedir. O halde hayat
için gerekli rızkı kim veriyorsa ve tüm canlılara kim
verebilirse, hayatı veren dahi ancak O'dur. Çünkü
hayatın oluşmasına aracılık eden hava, su ve gü-
neşin; "hayat verici" olmak gibi bir düşünce ve bi-
linçleri yoktur. Zaten evreni de onlar yaratmış de-
ğildir. Çünkü evrenin yaratılmasından sonra oluş-
turulmuşlardır. Evreni yaratmaya, yaşatmaya ve yö-
netmeye gücü yetmeyen, hayat verici olamaz. De-
mek doğa ve tabiat, "hayatın kaynağı" olarak görü-
lemez. Onlara ancak bir "araç" gözüyle bakmak ge-
rekir. Bu bakışa sahip olmayanlar, gerçekdışılıkta-
dırlar.

Ve yümît: Öldüren, ölümü veren Allah'tır. Hayatı O
verdiği gibi, insanın imtihan ediliş vaktini sonlandı-
ran ölümü dahi yaratan O'dur. Demek oluyor ki; do-
ğum "Allah'tan geliş" olduğu gibi, ölmek de "O'na
dönüş"tür. Bu da demektir ki: Ölenler için yok oluş
yoktur.

Ve hüve hayyun lâyemût: Allah, ölümsüz hayat sa-
hibidir. Ölümsüz bir hayat sahibi olmayan, Allah ola-
maz, O'nun ilahlık tahtına oturamaz, insanları doğ-
duramaz ve öldüremez, evreni yönetemez. Evren-
deki sürekli faaliyet ve yönetim ve yeryüzündeki
ardarda gelen doğumlar ve ölümler ve hem kâina-
tın on milyarlarca yıllık yaşı gösterir ki, Allah, ölüm-
süz bir hayat sahibidir. O, ölümsüz bir diridir.

Biyedihil hayr: Her hayır, her iyilik Allah'ın elindedir,
Allah'tandır. İnsana verilen hayat ve rızk ve evrenin
insana boyun eğdirilmesi gibi bütün iyilikler O'na a-
ittir ve O'nun elinden çıkmıştır. O'ndan başkaları
onlara sahip çıkamazlar. Çünkü, evreni yaratacak,
yaşatacak ve yönetecek bir güç, bilgi, irade, sanat-
kârlık ve ebediyete sahip olmayan, o iyilikleri sağla-
yamaz ve üretemez. "Diriliş gününün ve âhiretin sa-
hibi olduğu" yönüyle de, inançlı cinlerin ve insanla-
rın yaptıkları bütün iyilikler, karşılıkları ödenmek
üzere Allah'ın defterinde kaydedilir, kaybolmaz.
Vakti geldiğinde de herkese ücreti ödenir. Ancak
bu ödemeden yalnızca Allah'a ve Âhiretine inanan-
lar faydalanır. İnançsızların, inkârcıların, dinde iki-
yüzlülerin ve ortak koşucuların alacağı bir ücret
yoktur. Varsa onların dünyadaki iyilikleri hep boşa
gider. İyiliklerinin boşa gitmesini istemeyenler, iyi-
liklerini Allahlı ve Âhiretli hale getirmelidir.

Ve hüve alâ külli şeyin kadîr: O (Allah), herşeye ka-
dirdir, kudreti yetendir. Kudreti başkasından alınma
olmadığından gücüne son yoktur. Kâinatın yaratı-
lışta, yaşatılışta ve yönetilişte olması da, O'nun ni-
hayetsiz kudretine apaçık delildir. Demek, sonsuz
kudretiyle bu evreni ve içindekileri tek başına yarat-
masında, yaşatmasında ve yönetmesinde bir zor-
luk yoktur. Çünkü kâinattaki denge ve düzen, ve
herşeyin tek bir ele bakması ve kanun ve itaat altın-
da oluşları, ve de yüce Allah'ın herşeyi kucaklamış
olan ruhsal ve ışıksal varlığı ve büyüklüğü; yaratma,
yaşatma ve yönetmede bir zorluk bırakmıyor.

Ve ileyhil masîr: Dönüş Allah'adır. Her şeyin gelişi
Allah'tan olduğu gibi, dönüşü de O'nadır. Yoktan
yaratılanlar, sonuçta yok oluşa gidiyor görünseler
de, yok oluşa değil, var Edici'ye yani Allah'a döner-
ler. Dünya varsa, onun yaratıcısı, yaşatıcısı ve yö-
neticisi olarak Allah da vardır. Allah varsa ve kitap
ve elçilikleriyle varlığını bildirmişse, herşeyin hesa-
bının görüleceği ve karşılıklarının verileceği âhiret
de vardır. Âhiret varsa, -ki âdalet, İlâhî vaad ve
amaç ve insanın ebediyet arzusu bunu gerektirir-
cinlerin ve insanların Allah'a dönüşü muhakkaktır.
Bu da demektir ki; ölüm "yok oluş" değildir. Ölen
insan bedenen yok olur. Fakat kışta ölen bir ağa-
cın, tohumlarını bahçe sahibine bırakması gibi, in-
san da ruhunu, onu üfleyen Allah'a bırakır. Ruh ise,
insanın ölmeyen ve çürümeyen esas varlığıdır.
Ruh ölümsüzse, insan için mutlak ölüm yok demek-
tir. Bedensel ölüm ise, bir tohumun toprağa düşme-
si gibidir. Toprağa düşen tohum, bahar geldiğinde
yeni bir bitki veya ağaç olarak yer üstüne çıkar, ha-
yatı devam eder. Ölen insanların hayatlarının deva-
mı ise, tüm insanlığın ve varlıkların ölümü olan kı-
yametten sonradır. Kıyamet de çok yakındır!

                     Allah'tan başka ilah yoktur.
          Mehdi ve Mesih O'nun kulu ve elçisidir.

Zaman:  Yeni Çağ'ın onbeşi, Eylül sonu.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Yorumlama.
Boyut:   Muranizm.

                                                   YAYINLAYAN
                                       AVRUPA  MURANİSTLERİ
                                       *   *   *


Mittwoch, 16. September 2015

HDP'YE DUYURU VE UYARI!



                 HDP'YE DUYURU VE UYARI!

insanların niyetlerini bilmekte olan ALLAHın adıyla

KANDİL'in güdümündeki HDP'nin, yerine getirmesi
gerektiği bir görev vardır. O görev de şudur: HDP,
PKK'yı ya emri altına almalı ve onu yasalara ve de-
mokratik ilkelere boyun eğdirmeli, ya da onun emri
altından çıkmalı ve ona desteğini kesmelidir. Bu iki-
sinden birini yapmadığı veya yapamayacağı du-
rumda ise, partisini kapatıp gitmelidir. Eğer HDP'li-
ler bunu yapmazsa, kendilerini ve partilerini gayri
meşru bir konuma düşürmüş olurlar. Gayri meşru
bir parti ve partililerin ise siyaset içinde yerleri ola-
maz. Bu takdirde Türkiye Cumhuriyeti devleti gere-
keni yapmak zorundadır.

Eğer PKK (seçimlerden önce) kalıcı ve demokratik
bir barışı kabul etmez ve terörden vazgeçmezse,
yukarıda söylediklerimizin mutlaka yapılması gere-
kir ve Avrupa Birliği ülkeleri de HDP'yi bu konuda
sorumluluğa dâvet etmeli. Bu dâvete uymadığı tak-
dirde de, Avrupa'nın Türkiye yönetimine söyleye-
cek sözü ve itirazı kalmaz.

Not: HDP'liler, seçim zamanında barışçı, seçimden
sonra da savaşçı ve PKK destekçisi bir pozisyona
girmeyi de terketmelidir. Dürüst olmalılar ve de-
mokratik ilkelere uymalıdırlar. Eğer bir "meşru parti"
olarak kalmak ve devam etmek istiyorlarsa...

                     Allah'tan başka ilah yoktur.
          Mehdi ve Mesih O'nun kulu ve elçisidir.

Zaman:  Yeni Çağ'ın onbeşi, Eylül ortası.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Duyuru ve Uyarı.
Boyut:   Muranizm.

                                                   YAYINLAYAN
                                       AVRUPA  MURANİSTLERİ
                                       *   *   *


Montag, 14. September 2015

EY PKK TERÖRÜNE MARUZ KALMIŞ TÜRKİYE HALKLARI!



         EY PKK TERÖRÜNE MARUZ KALMIŞ
                       TÜRKİYE HALKLARI!

    savaş zamanında savaşan ve barış zamanında
       barışan müslümanları seven ve düşmanları
                     kahreden ALLAHın adıyla

Size barış nutku çekecek durumda değiliz.   Çünkü
Türkiye düşmanı PKK'lılar, kararlarını vermiş ve he-
deflerini belirlemiş durumdadırlar. Hedefleri de:
Sizlerin çoğunluk oyuyla iktidara getirdiğiniz AK
Parti hükümetini iktidardan düşürmek ve onu iktidar-
dan uzaklaştırıp Türkiye'yi rehin almaktır. PKK'nın
partisi HDP eliyle AK Parti'yi iktidardan düşürmeyi
başardılar. Şimdi de PKK terörüyle hedeflerinin di-
ğer yarısı olan AK Parti'yi iktidardan uzak tutmayı
başarmanın gayreti içindedirler. Bunu da başarırlar-
sa, Türkiye'yi rehin almış olacaklardır. Türkiye'yi
onlara rehin vermemek ve onlara teslim etmemek
sizin elinizdedir. Bunu da ancak çoğunluk oylarınız-
la AK Parti'yi tekrar iktidara getirerek başarabilirsi-
niz. Eğer PKK teröründen korkarak bu başarıya ça-
lışmazsanız, kendinizi PKK'ya teslim etmiş olursu-
nuz. Fakat kendinizi ve Türkiye'yi PKK'ya teslim et-
memek, boynunuzun borcudur. Bu borcu ödemeli-
siniz. Çünkü 7 Haziran seçimlerinin sonucunda gör-
dünüz: Yüzde 60'lık muhalefet, bir iktidar çıkarmayı
beceremedi. Bu durumda AK Parti, tek başına ikti-
dar olmayı haketmiyor mu? Bu hakkı görmelisiniz!
Hem AK Parti'den başka Türkiye'yi bölgesel ve kü-
resel güç yapabilecek ve Türkiye'ye ondan daha iyi
hizmet edecek bir parti var mı? Bunu da 1 Kasım'
da oy verirken iyi düşünmelisiniz.

Ey Türkiyeliler! PKK, Türkiye'nin düşmanıdır. Siz
de onu düşman bilin. Fakat ne yazık görüyoruz ki,
içinizde ona dostluk gösterenler vardır. Ona dost-
luk gösterenler, Türkiye'nin dostu olamazlar! PKK'
ya olan dostluğunuzu terketmelisiniz, eğer Türkiye'
ye dost olduğunuzu iddia ediyorsanız.

PKK bu konuda; "hayır, biz Türkiye'nin düşmanı de-
ğil, AK Parti'nin düşmanıyız. Biz onu devirmeye ça-
lışıyoruz" diyerek sizi ikna etmeye çalışacaktır. A-
ma onun bu sözlerine kesinlikle aldanmamalısınız.
Çünkü AK Parti, sizin çoğunluk oylarnızla iktidara
geldi ve yine sizin hür iradenizle iktidara gelecektir.
Sizin iktidara getirdiğiniz bir partiye ve liderlerine
düşmanlık etmek, sizin hür iradenize düşmanlıktır.
Bu düşmanlığı kabul etmemelisiniz, reddetmelisi-
niz. Hem PKK, eğer Türkiye'nin düşmanı olmasay-
dı, Türkiye'nin polis ve askerine kurşun sıkar mıy-
dı? PKK, Türkiye'nin polis ve askerine kurşun sıktı-
ğı müddetçe bilinmelidir ki o, Türkiye'nin düşmanı-
dır! O halde siz de onu düşman bilin.

Bu düşmana destek verenler de Türkiye'nin düş-
manıdır! O halde Türkiye devleti ve hükümetinin
bu düşmanlar karşısında yapacakları şunlardır: E-
ğer PKK, Eylül ayının sonuna kadar barışa yanaş-
mazsa, bütün PKK şüphelileri ve PKK'ya destek
veren HDP'liler ve KCK'lılar tutuklanmalıdır ve bu
tutukluluk müddeti de PKK mutlak barışı kabul e-
dene kadar sürmelidir.

PKK'nın 1 Kasım seçimlerinden sonra yapacağı
bir barış ilânı asla kabul edilmemelidir. Çünkü PKK'
nın hedefi, AK Parti'nin iktidarını önlemektir. Fakat
AK Parti, önümüzdeki seçimlerde tekrar iktidara
gelecek ve PKK hedefine varamayacaktır. Bu ba-
şarısızlığından sonra onun ilân edeceği barışın an-
lamı yoktur. Bu yüzden PKK'ya açılmış savaş, o
yok edilene kadar sürmek zorundadır. O halde
PKK barış istiyorsa, gerekli ilânı Eylül sonuna ka-
dar hemen yapmalıdır.

Eğer PKK bu barışı kabul ederse,Abdullah Öcalan'
ın serbest bırakılması ve Doğu ve Güneydoğu böl-
gelerine özerklik verilmesi düşünülebilir. Bu düşü-
nülebilirliğin şartları da şunlardır: Eğer o bölgelerin
halk çoğunluğu, PKK'nın hiçbir baskısı olmadan ö-
zerklik talep ederlerse, bu talep karşılanır. Eğer
Kürt halk çoğunluğunun böyle bir talebi olmazsa,
PKK bu arzusundan vazgeçmelidir. Fakat halkın da
râzı olduğu demokratik başka bir sistem isteyebilir.
Ve eğer PKK, kendini liderlik konumundan mutlak
surette indirip Öcalan'ın mutlak liderliğini kabul e-
derse, Öcalan serbest bırakılır. Eğer bu serbest
bırakılmadan sonra PKK tekrar teröre dönerse, Ö-
calan da tekrar tutuklanmak zorundadır. Ve ayrıca
PKK, Kürt çoğunluğunun bulunduğu bölgede de-
mokratik ilkelere harfiyen uymak zorundadır. Bu zo-
runluğu kabul ettiği takdirde, PKK'nın bütün önder-
lerine ve bütün PKK'lılara af çıkarılabilir. Bu aftan
yararlanmak isteyenler, Eylül ayının sonuna kadar
kararlarını vermelidirler. Aksi halde PKK yok edile-
ne kadar savaş sürecek ve ona destek verenler de
tutuklanacaktır.

Bu arada tekrar edelim: Savaş esnasında PKK'ya
destek verenler, Türkiye'nin düşmanıdırlar. O hal-
de basın özgürlüğü yanlış yorumlanmamalıdır. Ya-
ni, Türkiye düşmanı bir örgüte destek vermek, ba-
sın özgürlüğü değildir. Demokratik particilik değil-
dir. Kim onlara dostluk gösterirse ve destek verir-
se, otomatikman Türkiye'nin düşmanı olurlar ve
desteksel eylemleri de suç kabul edilir. Suçu sa-
bit olanlar da, tutuklanmak zorundadır ve tutukla-
nacaklardır. Bu tutuklamalara Avrupa ülkeleri de i-
tiraz edemez, etmeye hakları yoktur. Eğer PKK'ya
ve destekçilerine destek verirlerse ve onları sa-
vunmaya kalkarlarsa, "Türkiye'nin düşmanı" olarak
muamele göreceklerdir.

Ey Türkiye'yi çok seven Türkiye halkları! "PKK, si-
zin düşmanınızdır" dedik.Bu düşmana karşı savaş-
mak sizin de arzunuz ve hakkınızdır. Fakat PKK si-
zin karşınıza erkekçe çıkamaz. O sizi ancak haince
arkadan vurur. Sizinle savaşmaya cesaret edemez.
Bu yüzden PKK ve destekçilerine karşı savaş, Ül-
kenizin polis ve askerine aittir. Bu savaşı onlara bı-
rakmalısınız. Eğer barış olmazsa ve gerekli olursa,
kendinizi askere kaydettirerek bu savaşa katılabilir-
siniz. Bunun dışında söylenti ve provokasyonlara
ve tahriklere kapılarak hiç bir eyleme girişmemeli-
siniz. Ancak yasal ve demokratik yürüyüş ve eylem-
lerinizi yapabilirsiniz. PKK'nın iç savaş çıkarma ar-
zusuna yem ve araç olmamanız, sizin Türkiye'ye
yapabileceğiniz en büyük iyiliktir. Bu iyilikten sap-
mamalısınız.

Ey PKK'ya destek veren Türkiye'nin dinli ve dinsiz
iç hainleri! AK Parti ve Erdoğan düşmanlığıyla giriş-
tiğiniz bu ihanetle Türkiye'nin kuyusunu kazmaktası-
nız. Ve siz de bunun farkındasınız. Ama "niyetinizin
iyi olduğu" düşüncesiyle Türkiye'yi katletmeyi şey-
tanî bir fetvayla içinize sindirebilmekte ve kendinizi
"haklı" görmektesiniz. Fakat haksızsınız! Ve zulüm
içerisindesiniz! Zâlimler ile yaptığınız ittifakla katlet-
mekte olduğunuz polis ve askerler, yarın âhirette
sizin yakanıza yapışacaktır. Bu dünyada da umdu-
ğunuza eremeyecek, kazdığınız kuyuya düşeceksi-
niz. Çünkü AK Parti'yi ve Erdoğan'ı devirmek için
meydana getirdiginiz terör ve millet iradesine karşı
giriştiğiniz suikast, hedef ve isteğinizin tam aksini
netice verecek ve AK Parti'yi tek başına iktidara,
Erdoğan'ı da başkanlığa getirecektir. Bunu da 2
Kasım'da göreceksiniz! Ve Türkiye'nin temeline
döşediğiniz iyi niyet mayınları, ellerinizde patlaya-
cak ve kazandığınız hainlik de rütbeniz olacaktır!

Ey Türkiye'nin büyümesini ve bölgesel ve küresel
bir güç olmasını çok isteyen Türkiyeliler!

PKK'nın AK Parti'yi devirmek için terör çıkarması-
nın sebebini merak eder, sorabilirsiniz. Bunun ce-
vabı şudur: Çünkü dış düşmanların ve iç hainlerin
kukla ve maşası olan PKK, kendine ve keyfine bo-
yun eğecek bir iktidar istiyor. AK Parti iktidarı ise,
ona boyun eğecek bir iktidar değildir. Onu iktidar-
dan uzaklaştırdıklarında ise, Türkiye'yi kendilerine
boyun eğdirmiş ve onu teslim almış olacaklardır.
Bu teslim alınışın sonucu ise, Türkiye'nin bölünme-
si ve bölgesel ve küresel güç olmasının engellen-
mesidir. Yani hesap çok büyüktür! İşte AK parti ve
iktidarı da buna karşı mücâdele vermektedir. Bu
mücâdelenin içeriği olarak AK Parti ve iktidarı, de-
mokratik olmayan bir PKK barışını kabul edemez
ve etmeyecektir. Bu sebeple PKK, demokratik ilke-
lere boyun eğmek zorundadır, eğer barış istiyorsa.
Barış istemediği takdirde ise, o yok edilene kadar
savaş sürecek ve destekçileri de tutuklanacaklar-
dır; ister siyasî olsun, ister basın mensubu!

Bu tutuklamalar karşısında bilinmelidir ki, savaş es-
nasında PKK'ya ve terörüne destek verenler, maz-
lûm Yahudi değil, Türkiye düşmanıdırlar! Söz, yazı,
ve eylemleriyle harekete geçmiş bu düşmanları
saf dışı etmek de, Türkiye devletinin ve devlete ait
olan polis ve askerlerin hakkıdır. Bu hak engellene-
mez.

Ey Türkiye'nin kahraman polis ve askerleri! PKK
terörüne karşı savaşınızda büyük Allah, sizlerden
şehidler ve gaziler edinecek ve edinmektedir. Va-
tan ve millet için tatlı canlarınızı feda etmeniz ise
cennetle ödüllendirilecek ve ödüllendirilmektedir.
Allah, din, vatan ve millet uğrunda vermekte oldu-
nuz canların kazandırdığı cennet ve Allah katında
rızıklanacak olmanız, geride bıraktığınız ve bıraka-
cağınız yakınlarınızın üzüntülerini silip süpürmelidir
ve süpürecektir. O halde sizlerin de gözü arkada
kalmamalı ve vatan ve millet için gereken fedakârlı-
ğınız devam etmelidir. Zaten düşman altedilmedik-
çe de hayatta kalmanın fazla bir kıymeti yoktur. Siz-
ler ise, kıymete talip olmalısınız. Değersiz bir haya-
ta talip olmadığınız için de, Türkiye'nin kahramanla-
rısınız!

Ey müslüman dindarlar ve İslâm cemaatleri! Allah'
ın Mehdisi gelmiş ve aranızdadır. Allah'ın Mehdisi
Mehmed Nur'an, dünyadaki bütün müslümanların
lideri ve halifesidir. Bundan sonra bu halifeye itaat
etmek, dinsel sorumluluğunuzdur. Ona itaat etme-
yecek olanlar, Allah'a da itaatsizlik etmiş olacaklar
ve zarara uğrayacaklardır. Âhiretinizi tehlikeye ata-
bilecek bu zarara uğramak istemezseniz, ona ita-
at ediniz, kurtuluş bulasınız. Kurtuluşunuz elbette ki,
yüce Allah'tan yardım ve destek gören seçilmiş ve
bilgilendirilmiş Allah Mehdisi'ne itaatinizdedir. Allah'
ın Mehdisi de, sizden Kur'an ve Muhammedî eylem
ve söylemlerden ve onlara uygun olanlardan baş-
kasının dışında birşey talep etmez, zorlamada bu-
lunmaz. Bununla birlikte Allah'ın Mehdisi, yirminci
asrın İmamı Bediüzzaman'dan ve daha önceki İ-
mamların bilgi ve ölçülerinden faydalanır, fakat on-
ların kendi zamanlarına uygun yapılmış içtihadları-
na uymak zorunda değildir. Bunun için Allah'ın
Mehdisi, kendi zamanının gerektirdiği içtihadı ken-
disi yapar ve o içtihada göre hareket eder. Hak ve
adâletin gereği de budur. Bu sebeple Allah'ın Meh-
disi, sizin tabi olduğunuz imamlardan farklı bir içti-
hadda bulunduğu zaman ona muhalefet etmemeli-
siniz. Çünkü her İmamın (yani dinsel başkanın) bu-
lunduğu zaman şartları farklıdır. Bu fark kabul edil-
mediği takdirde, zulüm ortaya çıkar. Bunu da hiç bir
dindar kabul edemez. O halde Allah'ın Mehdisi'ne
itaat şarttır. Eğer sizi kuvvetli yapacak olan birlik ve
bütünlük istiyorsanız, bu ancak Allah'ın Mehdisi'nin
imamlığını kabul ederek gerçekleşebilir.

İmza: Mehdiyet Makamı.

Not 1: Bu bildiri yayınlandıktan itibaren bütün PKK
destekçilerinin yurt dışı seyahatleri, PKK geçerli
bir barış ilân edene kadar yasaklanmalıdır.

Not 2: HDP, teröre son vermesi için PKK'ya çağrı-
da bulunmalı ve ondan emir almaya ve ona destek
vermeye son vermelidir. Ona destek vermeye de-
vap eden HDP'liler hakkında da yasal işlem başla-
tılmalıdır. HDP'nin, yasal ve demokratik bir parti o-
larak, Türkiye devletiyle savaşta olan terör örgütü
PKK'ya destek verme hakkı yoktur. Aksi halde,
terör örgütüyle eşitlenmiş olur.

Not 3: AK Parti'yi devirmeye çalışan ve ona oy ver-
mekten kaçan muhalifler iyi düşünsün: AK Parti ikti-
dardan düştüğünde, onun yerine getirecek ondan
daha iyi bir parti var mı elinizde? Hangi partiyi geti-
receksiniz? 7 Haziran seçimlerinin sonucunda da
onun yerine koyacak bir partinizin olmadığını apa-
çık gördünüz! Türkiye'ye diğer partilerden daha iyi
hizmet edecek ve ülkenizi bölgesel ve küresel güç
haline getirecek AK Parti'den daha iyi bir parti bu-
lunmadığını da iyi biliyorsunuz! O halde? Yanlış he-
saplarla ve haksız düşmanlıklarla Türkiye'ye kötülük
etmeyiniz! Türkiye'ye kötülük etmemek, vatandaşlık
borcunuzdur. Borcunuzu ödeyiniz, haksızlıktan kur-
tulunuz!

                     Allah'tan başka ilah yoktur.
          Mehdi ve Mesih O'nun kulu ve elçisidir.

Zaman:  Yeni Çağ'ın onbeşi, 11 Eylül'ü.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Halka hitap, Hakka dâvet.
Boyut:   Muranizm.

                                                   YAYINLAYAN
                                       AVRUPA  MURANİSTLERİ
                                       *   *   *