Donnerstag, 26. März 2015

İSRAİL YÖNETİMİ ABD'Yİ ALDATIYOR MU? VE SUUDİ ARABİSTAN KRALINA MEKTUP!

   İSRAİL YÖNETİMİ ABD'Yİ ALDATIYOR MU?
    VE SUUDİ ARABİSTAN KRALINA MEKTUP

     aldatanları sevmeyen yüce TANRInın adıyla

İsrail başbakanı Binyamin Netanyahu, seçimlerden
önce: "Yeniden seçilmesi halinde, iktidarı dönemin-
de Filistin devleti diye bir şey olmayacağı ve ulusla-
rarası baskılara rağmen Kudüs'te binlerce yeni yer-
leşim yeri inşa edeceğini" açıklamasıyla ABD yö-
netiminin sert tepkisini çekmişti. Bu sert tepkiden
sonra da Netanyahu, seçim zaferinin ardından A-
merikan televizyonuna verdiği mülakatta, bu açıkla-
masından bir anlamda geri adım atarak, hâlâ "sür-
dürülebilir, barışçıl iki devletli çözüm" istediğini be-
lirtti.

ABD yönetiminin sert tepkisi karşısında seçimlerde
verdiği sözlerinden özür dileyerek dönen Netenya-
hu, acaba kimi aldatmaktadır? Halkını mı, yoksa
ABD'yi mi? Sözlerinden döndüğüne bakılırsa, hal-
kını aldatmaktadır. Ama AB ve ABD'nin uyarılarına
rağmen yeni yerleşim birimleri inşa etmeye devam
etmesine baktığımızda da; "sürdürülebilir, barışçıl
iki devletli çözüm" istediğini belirtmesinin gerçek
niyeti olmadığını, gerçek niyetinin ise "seçimlerde
verdiği söz" olduğunu anlıyoruz. Bu anladığımızla
da İsrail Başbakanı'nın, ABD'yi aldatmakta olduğu-
nu görürüz. ABD de bu aldatıcılığın farkında oldu-
ğundan: "İsrail ile bağımsız bir Filistin devletinin sı-
nırları, karşılıklı mutabık kalınan mübadeleyle 1967
sınırları temel alınarak olmalı. Her bir devletin gü-
venli ve geçerliliği kabul edilmiş sınırlara ihtiyacı
var ve İsrail'in güvenliğini koruyan güçlü hükümler
olmalı. Yaklaşık 50 yıldır devam eden işgal sona
ermeli. Filistinliler bağımsız bir ülkede yaşama
ve kendilerini yönetme hakkına sahip olmalı" diye-
rek, Netanyahu'nun aldatıcılığına kanmayacağını
göstermiş oldu. Bu gösterme ile de ABD yönetimi,
"doğru yol"a girmiş bulunuyor. "Dogru yola girmiş
bulunuyor" diyoruz, çünkü ABD yönetimi bundan
önce İsrail'in haksızlıklarına arka çıkan bir tavır için-
deydi. ABD'yi bu tavır değişimine iten etken nedir
acaba? "Dünya lideri bir devletin adâletli olması ge-
rektiği" düşüncesinin benimsenmesi mi, yoksa İs-
lâmlı Ülkeler'i kaybetmeme isteği mi? Yoksa, İsrail
barışa yanaşmadığında varlığını bir savaşla kaybe-
deceği korkusu mu?

Her ne olursa olsun ABD yönetiminin İsrail'i bir "iş-
galci" olarak vasıflandırıp 67'li barışı kabul etmesi
gerektiğini belirtmesiyle, İsrail'in varlığını koruyacak
bir adım atmış oldu. Temennimiz, İsrail'in de bu a-
dıma uygun hareket etmesidir. Aksi halde çok ya-
kın bir zamanda varlığını kaybedecektir.

İsrail Başbakanı şu an ABD'yi değil, kendini aldat-
maktadır. Bu aldatışına devam ederse, İsrail'i ken-
di elleriyle yok oluşa itmiş olacaktır. Umarız, ger-
çekleri görür, uyanır ve 67'li barışla İsrail'i yok oluş-
tan kurtarır.

Kurtarmalıdır, zira çok güvendiği ABD'nin eli eskisi
gibi artık güçlü değildir. Belki bundan sonra şimdiki
gücünü daha da kaybedecektir. Zayıf bir ABD'ye
dayanmak, İsrail'i kurtarmaz.

Çünkü şimdi dünyada 5 güç var. Bu güçler ise:
ABD, Rusya, Çin, AB ve bölünmüşlük içinde olan
İslâmlı Ülkeler'dir. İslâmlı Ülkeler birleştiğinde çok
önemli bir güç olacaklardır. Fakat şimdi bu 5 güç,
tek kaldıklarında fazla etkili olamıyorlar. Etkilerini ar-
tırabilmek için de ikinci bir güçle birleşme ve daya-
nışma içine girmeleri gerekiyor. Meselâ AB ile
ABD birlik olunca etkileri artıyor. ABD AB'yi yanına
alırken, Rusya da İslâmlı Ülkeler'i yanına almak is-
teyebilir. Eğer böyle bir şey gerçekleşirse, Rusya,
AB ve ABD'den daha güçlü hale gelir.Çünkü İslâm-
lı Ülkeler'in yüzde doksanlık petrol gücü, az bir şey
değildir, çok önemli bir güçtür. AB ve ABD de bu
önemli gücü Rusya'ya kaptırmak istemez. Kaptır-
mamak için de, İsrail'in Filistin'e karşı haksızlıkları-
na daha fazla göz yummayacaklardır. Çünkü kutsal
şehir ve ibadethaneleriyle Filistin, İslâmlı Ülkeler'in
"kırmızı çizgisi" durumundadır. Bu çizgiyi İsrail'e
çiğnetmeyeceklerdir. Çiğnettiklerinde ise, çok ö-
nemli bir gücü Rusya'ya kaptırmış olacaklar veya
kendi liderliklerini kaybedeceklerdir.

Rusya lideri Putin'in (henüz yalanlanmamış olan)
"müslüman oldu" haberi, İslâmlı Ülkeler'e "ABD'ye
karşı yanınızdayım, arkanızdayım, sizinleyim" şek-
linde bir mesajı olabilir. Acaba ABD bu mesajdan
ne anladı? Yoksa birşey anlamadı mı?

Ekonomik çöküntü içinde olan AB ve ABD, eğer
yüzde doksanlık petrol gücü bulunan İslâmlı Ülke-
ler'i Rusya'ya kaptırırsa, Rusya ve Çin karşısında
çok zayıf duruma düşeceklerdir. İşte bu düşüşe
AB ve ABD râzı olamaz. Bunun için de İsrail'in Fi-
listin'e karşı haksızlıklarına daha fazla göz yumma-
yacaklardır. O halde İsrail gözünü açmalı ve 67'li
Barış'la geleceğini garantiye almalıdır. Artık sırtla-
rını dayayabilecekleri ve haksızlıklarına arka çıkabi-
lecek güçlü bir AB ve ABD yoktur!

Not: Allah'ın Mehdisi konuşuyor:"Ey İslâmlı Ülkeler'
in yönetenleri! İsrail yönetimi ve halkı, 2016 Aralık
sonuna kadar işgal ettikleri Filistin topraklarından
çıkmayı kabul edip 67'li barışa yanaşmadıkları tak-
dirde,  zor kullanarak İsrail'i o topraklardan çıkar-
mak, ABD'nin hakkıdır. Eğer ABD, bu hakkını kul-
lanmaktan vazgeçip "ben karışmam" derse, dünya
siyaset liderliğini kaybetmiş olur. Bu kaybedilen
liderliğin yerini de, Türkiye'nin önderliğinde siz İs-
lâmlı Ülkeler'in doldurması gerekir. Bu gereklik de,
İsrail'i işgal etmiş bulunduğu Filistin topraklarından
çıkarmayı gerektirir.Bu hak savaşını kabul etmeyen
ülkeler ise, evrenin tek ve ortaksız tanrısı olan yüce
Allah katında sorumlu olacaklardır."

"Ey Suudi Arabistan Kralı ve Yemen halkları! Suudi
Arabistan yönetiminin Yemen'de Husiler'e karşı aç-
tığı savaş derhal durdurulmalıdır. Evet, Husiler dar-
be yaparak Yemen Cumhuriyeti'nin kanunlarını çiğ-
nemiş olduklarından haksız ve suçludurlar. Fakat
bu anlaşmazlığın çözümü savaş değil, şudur: İkti-
darı ele geçirmiş bulunan Husiler iki yıl yönetimde
kalsınlar. Bu iki yıldan sonra yönetimi üç yıllığına
devrilen taraf ele alsın. Üç yıllık süre dolunca da
seçime gidilsin. Yapılan seçimde oyların yüzde
doksan ve fazlasını alan parti, ülkeyi beş yıl yönet-
sin. Eğer bir parti yüzde elli ile yetmiş arasında oy
alırsa, o parti ülkeyi üç yıl yönetsin. Yüzde otuz ile
elli arası oy alan parti ise, çoğunluk partisinin yöne-
timinden sonra ülkeyi iki yıl yönetsin. Bu yönetimleri
takip eden tarafsız bir komisyon kurulsun. Kötü yö-
netim yapan partilere de bu komisyon, gelecek dö-
nemde iktidar hakkı vermesin. Bu durumda iyi yö-
netim yapan parti, iktidarda beş yıl kalacak demek-
tir. Eğer halk çoğunluğu kabul ettiği takdirde, ülke
partisiz olarak bir tek halife tarafından da yönetile-
bilir. Bunun da şartı, Yemen halkının yüzde yetmiş-
ten fazlasının namazını kılan dindar insanlar olma-
sıdır. Eğer dindarlık oranı yüksek değilse, şeriat
yönetimine geçilmemelidir.

Rabbimizin sevgisi ve acıması, O'nu sayan ve
sevenlerin üzerine olsun. Allah, Mehdisi'ne itaat
edenlerin yanındadır.

İmza: Allah'ın Mehdisi Âhirüzzaman Mehmed
Nur'an."

                     Allah'tan başka ilah yoktur.
          Mehdi ve Mesih O'nun kulu ve elçisidir.

Zaman:  Yeni Çağ'ın onbeşi, Mart sonu.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Cevaplama ve uyarı.
Boyut:   Muranizm.

                                                   YAYINLAYAN
                                       AVRUPA  MURANİSTLERİ
                                       *   *   *




Donnerstag, 19. März 2015

PUTİN MÜSLÜMAN MI OLDU?


                PUTİN MÜSLÜMAN MI OLDU?

Rusya devlet başkanı Putin'in müslüman olduğunu
okuduk gazetelerde. Acaba Putin gerçekten müs-
lüman oldu mu?

Eğer Putin; evrenin bir sahibi olduğunu ve o Sahip'
in de tek Allah'tan başkası olamayacağını kabul e-
dip derse: Şahitlik ederim ki, Allah'tan başka tanrı
yoktur. "Allah'tan başka tanrı yoktur" derken de; do-
ğanın, maddenin, tesadüfün, kendikendineliğin, se-
beplerin ve yasaların gerçek Tanrı olamayacağını;
gerçek Tanrı'nın ancak bu evreni ve içindekileri ya-
ratacak, yaşatacak ve yönetecek güç, bilgi ve kabi-
liyete sahip olan Kimse'nin olduğunu bütün kalbiyle
kabul ederse, bu kabul edişle İslâmiyet'e adımını
atmış olur. Ama bu adımla hemen müslüman olu-
vermez. Bu adımdan sonra bir adım daha atması
gerekir. İkinci adım şudur: "Yine şahitlik ederim ki,
peygamberlerden olan İsa, Musa ve Muhammed
tek tanrı olan Allah'ın kulu ve elçisidir." Bu peygam-
berlerin elçiliğini de kabul ettikten sonra Allah'ın
yönetim saltanatının memurları olan melekleri ve
melekler vasıtasıyla peygamberlerin kalbine indiril-
miş kitapları ve onların sonuncusu olan Kur'an'ı ve
ölümden sonra gelecek olan âhiret hayatını ve âhi-
ret hayatına geçiş olan kıyameti, kıyametten sonra
yeniden dirilişi ve yüce Allah'ın huzurunda hesap
verişi ve bu hesap verişten sonra kazancına göre
cennet veya cehenneme gitmeyi de kabul etmesi
gerekir. Bunlar, "Allah'a inanmanın şartları"dır. Bu
şartları kabul ettikten sonra da, Allah'a teslim olmak
gerekiyor. Allah'a teslim olmanın şartları ise: Doğru
olmak, âdil olmak, namuslu olmak, ibadetli olmak,
güzel ahlâklı olmak ve iyilikçi olmaktır. İşte bu şart-
ları yaşam biçimi haline getirmiş olan bir kimse
müslüman olmuş demektir. Bu şartları yaşam biçi-
mi haline getirmemiş bir kimsenin müslümanlığın-
dan bahsedemeyiz. Eğer Putin müslüman olduysa,
Allah'a inanmış ve teslim olmuş demektir. Bu tes-
lim oluşun görüntüsü de; günde beş vakit namaz
kılmak, Ramazan'da otuz gün oruç tutmak ve her
yıl malından kırkta birini fakirlere dağıtmaktır. Eğer
Putin bunları yapmaya başlamışsa, demektir ki o
gerçekten müslüman oldu!

Yani müslüman olmak, IŞİD'in eşcinselleri yüksek
binaların tepesinden aşağıya atmasına benzemez.
Müslüman olmak, onların eylemlerinden çok daha
başka bir şeydir. İslâmiyet ilk geldiğinde vahşi ve
ilkel insanları medenileştiriyor, hakiki insan yapıyor-
du. IŞİD, El-Kaide, Boko-Haram ise; İslâmiyeti vah-
şileştiriyor. Din arayanlar, İslâmiyet'i vahşileştirenle-
re değil, insanı vahşileşmekten kurtaran İslâmiyet'e
bakmalıdır.

Ey insanlar! Ölümden sonra yok oluş yok. Cennetlik
veya cehennemlik oluş var. Cennete gidip ebedî
mutluluk hayatını kazanmanın yolu da, İslâmiyet'e
girip müslümanca yaşamaktır. Bu yasayışı seçme-
yenleri ise, cehennem bekliyor! O halde kendinizi
ebedî bir cehennemden koruyunuz ve kurtarınız.

Not 1: Eğer Putin müslüman olmadıysa, kendisi
hakkında gazetelerde çıkan "Putin müslüman oldu"
haberlerini yalanlamalıdır. Doğruluk ve dürüstlük
bunu gerektirir. Doğruluğu ve dürüstlüğü olmayan
da adam değildir. İsterse başbakan olsun!

Not 2: Şayet Putin müslüman olursa, dünyadaki
Tanrıya inanan üçbuçuk-dört milyar insanın inanç-
daşlığını ve birbuçuk milyar müslümanın da kar-
deşliğini kazanmış olacak. Doğrusu, güzel bir
kazanç! Bu dünya da, iyi şeyler yapma ve
kazanma yeridir.

Not 3: Eğer Putin müslüman olduysa, Suriye'deki
diktatörlük rejiminin son bulmasına destek olmalı-
dır. Çünkü İslâmiyette diktatörlük yok; halkı adâlet-
le, merhametle, hakkaniyetle ve onların rızâsıyla
yani "dinli demokrasi"yle yönetmek vardır.

Not 4: Sayın Putin sorabilir: "İran'ı yönetenler müs-
lümansa, neden müslüman katili Esad'ı destekli-
yorlar?"

Çünkü onlar müslüman değil, Alevi'dir. Eğer müs-
lüman olsalardı, 222 bin müslümanı katlettirmiş bu-
lunan Beşar Esad rejiminin arkasında durmazlardı.
Çünkü onlar, Hz. Muhammed'in yolunda değil, Hz.
Muhammed'in son halifesi Hz. Ali'nin gecikmiş ha-
lifeliğinin siyaseti yolundadırlar. Hz. Ali'ye olan sev-
gileri siyasidir, Allah için değildir. Bunun için Dinleri
ve yolları ayrıdır. Halbuki Allah'ın Dini'nde "Alevi-
Sünni" diye iki parça yoktur. Çünkü Allah'ın dininde
"Allah'a teslim oluş" vardır. Allah'a teslim olmamış
olanlar müslüman değildir. İran yönetiminin başın-
dakiler de, müslümanlıkla bir ilgilerinin bulunmadı-
ğını, katliamcı Beşar Esad diktatörlüğüne destek
vererek ilân ve isbat ediyorlar! Eğer bunun aksini
iddia ediyorlarsa, Esad rejiminin arkasından çekile-
rek bunu göstersinler ve Suriye iktidarını, demokra-
si isteyen muhalefete devretmesini sağlasınlar. Bu-
nu sağlamadıkları müddetçe bütün İslâmlı Ülkeler'
in halkları bilmelidir ki, İran'ın başındakiler, Allah'a
teslim olmamış kimselerdir. Teslimiyetleri olmadığı
müddetçe de, İslâmlı Ülkeler Birliği'nde yerleri ol-
mayacaktır. Bu yersizlikleriyle de, gelecekteki İs-
lâmlı Ülkeler Birliği'nin altmışta biri olarak yanlız ka-
lacaklardır. Ama Allah'ın Mehdisi istiyor ki, onlar bu
yanlızlığa râzı olmasın, Birlik'te yerlerini alarak haki-
ki kuvvetlerini kazansınlar. Yoksa perişan olacaklar-
dır. Perişanlığa düşmek istemeyen İranlı yöneten-
ler, Esad rejiminin arkasından hemen çekilsin. Eğer
çekilmezlerse, Allah'ın Mehdisi'ne karşı gelmiş o-
lurlar. Allah'ın Mehdisi'ne karşı gelenlerin de, Allah'
a verecekleri hesabı olacaktır.

Suudi Arabistan kralları ise, onlar müslümandır. Fa-
kat Mısır diktatörü Sisi'ye destek vererek Allah'ın
Mehdisi'ne muhalefet etmişlerdir. Bu muhalefetle-
riyle de suç işlemişlerdir. Allah da suçluları gör-
mektedir.

Amerika Birleşik Devletleri yönetimine gelince...
Suriye'de ölü sayısı 30 bin iken ABD gereken mü-
dahaleyi yapmadı, zayıflık gösterdi. Sonuçta orada
190 bin kişi fazladan öldü. ABD'nin Suriye'de za-
yıflık göstermesi, Rusya yönetimini güçlü etti. Bu
zayıflık aynı zamanda Ukrayna krizini ve IŞİD'i do-
ğurdu. IŞİDciler, ABD’nin Suriye’deki zayıflığını
görünce hemen harekete geçtiler ve sağa sola
saldırmaya başladılar. (Eğer ABD Suriye'de zaaf
göstermeseydi, Esad rejimini tepeleseydi, IŞİD'ci-
ler harekete geçemezlerdi.)Bu süpriz doğum karşı-
sında ABD, Esad rejiminin tepesine atmaktan ka-
çındığı bombaları, IŞİD'in tepesine atmak zorunda
kaldı. Bunlar yetmezmiş gibi ABD yönetimi, bir de
Mısır diktatörüne destek vererek demokrasiye iha-
net etti. Görüldüğü gibi: ABD, Rusya, Mısır, İran
Suriye ve Suudi Arabistan yönetimlerinin hepsi suç-
lu durumdadır. Bu suçluları cezâlandırma işi de yü-
ce Tanrı'ya kalmaktadır. Suçlarına tövbe etmezler-
se, yakında cezâlarını bulurlar ve buluyorlar!

Meselâ Ukrayna krizi ve IŞİD terörü, AB ve ABD'ye
bir cezâdır. Rusya'daki ekonomik kriz, Rusya yöne-
timine bir cezâdır. Diğerleri de cezâlarını bulurlar.
Avrupa Birliği, Türkiye'yi birliğe almadı. Bunun ce-
zâsını da, Yunanistan'a yüz milyarlar Euro kaptıra-
rak ödedi. Bu paralar, AB lideri Almanya'ya geri
dönmez. Görüyorsunuz, kimse cezâsız kalmıyor,
kalmaz.

Şimdi tekrar Rusya lideri Putin'e dönelim. Sayın
Putin! Size; "müslüman oldunuz mu?" diye sorma-
yacağız. Sadece soruyoruz: "İslâmiyet'e giriş yap-
tınız mı?" Yani evren ve içindekilerinin bir Sahibi
olduğunu ve o Sahip'ten başka şey ve şahısların
gerçek Tanrı olamayacağını kabul ettiniz mi? Eğer
bunu kabul ederek İslâmiyet'e giriş yaptıysanız,
Esad'ın ve rejiminın arkasından da çekilirsiniz.
Çünkü İslâmiyet'e zulümle girilmez. Çünkü İslâmi-
yet, zulüm ve kötülükten arınmak isteyenlerin dini-
dir.

Ey insanlar! Hergün yirmidört saatlik bir hayat tüket-
mektesiniz. Tüketin, fakat hayat Sahibi'ne teşekkür
ederek tüketin. Tüketiminiz böyle olursa, hayat Sa-
hibi de size bu teşekkürünüzün karşılığını cennetle
öder.

                     Allah'tan başka ilah yoktur.
          Mehdi ve Mesih O'nun kulu ve elçisidir.

Zaman:  Yeni Çağ'ın onbeşi, Mart ortası.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Cevaplama ve Hakka dâvet.
Boyut:   Muranizm.

                                                   YAYINLAYAN
                                       AVRUPA  MURANİSTLERİ
                                       *   *   *






Freitag, 13. März 2015

ÖLÜMDEN SONRA DA YAŞAMAK İSTER MİSİNİZ?

                      ÖLÜMDEN SONRA DA
                  YAŞAMAK İSTER MİSİNİZ?

         insanlara cennet ve cehennem vadeden
                             ALLAHın adıyla

Madem istemek insaniyetin gereğidir, biz de sizi bu
isteğinizin yoluna götürmeğe çalışalım.

Sizlere müjde!

Ölüm; yok oluş, hiç oluş, mahvoluş, idam oluş de-
ğil. Çünkü sizin bir Yaratıcınız var. Bu Yaratıcı, sizin
dünyadaki iyilik ve kötülüklerinize karşılık vermek i-
çin ölümden sonra sizi tekrar diriltecek ve ebedî bir
hayat verecektir. İşte bunun için ölüm; Yaratan'a dö-
nüştür, hayat vazifesinden paydostur, öte dünyada-
ki dostlara kavuşmadır, ücret almaya gidiş, saadete
geçiş ve ebedîyet buluştur. Öyle ise ey insanlar!
Korktuğunuz kabre, "ağlayarak değil, gülerek giri-
niz" ve çok sevdiğiniz ölmüşlerinizin ardından fazla
üzülmeyiniz.

Şimdi bu müjdenin ayrıntılarına geçelim ve onların
niçin ve nasıl gerçekleşeceğini görelim.

"Ölüm; yok oluş, hiç oluş, idam oluş değildir."

Çünkü ölümün yok oluş olabilmesi için herşeyin sa-
hipsiz olması gerekir.Fakat çok mükemmel bir ölçü
ve düzen içinde işleyen ve hayatın üretimine vasıta
olan şu evren, nasıl sahipsiz olabilir?Çok iyi bir üre-
tim içinde olan hangi fabrika sahipsiz olabilir ki, şu
insan ve hayat üretimini netice veren dünya ve ev-
ren sahipsiz olsun! İnsanın da elinde, dünya ve ev-
renin sahipsiz olduğuna dair kesin bir delili yoktur.
Ama onların sahipli olduğuna dair bir delil her za-
man var olmuştur. O delil de; evrenin Sahibi'nin
gönderdiği kitaplar ve peygamberlerdir. O kitaplar
ve peygamberlerin sonuncusu ve öncekileri ken-
dinde toplayanı ise, Kur'an ve (ruhuna selam ve
rahmet olsun) Hz. Muhammed'dir.

Bu delilin zıddına yani madde, doğa, kendikendine-
lik ve tesadüf gibi şeylerin bir itirazı olmadığına ve
olamayacağına göre ve hiç bir bilim adamı da çıkıp
evrenin sahipsiz olduğuna dair kesin bir delil ortaya
koymadığına baktığımızda, Kur'an ve Muhammed
delilleri gerçeklik kazanır. Kur'an ve Muhammed de,
evrenin bir sahibi bulunduğunu ve onun da "Allah"
isimli tek Tanrı olduğunu bize haber vermektedir.
O halde evren ve içindekiler sahipsiz değildir. Ev-
renin sahipsiz olduğunu düşünmek ise, insanı, öl-
dükten sonra "yok olacağı" zannına düşürür. Fakat
bu zan, gerçeğin yerini tutamaz. Gerçeğin yerini
tutamaz olan bir zan da, kabul edilemez ve edilme-
melidir. Nasıl kabul edilebilir ki?

"Çünkü sizin bir Yaratıcınız var."

İşte insanlığın varlığının başından beri gönderdiği
elçi ve kitaplarla daima kendi varlığından ve sahipli-
ğinden haber vermiş olan Allah, insanı boşuna ya-
ratmamış olduğunu ve ölümünden sonra insana ye-
ni bir hayat vereceğini de bildirmiştir.

"Bu Yaratıcı, iyilik ve kötülüklerinize karşılık vermek
için sizi ölümünüzden sonra tekrar diriltecek ve e-
bedî bir hayat verecektir."

Çünkü o Yaratıcı sizi, belirli bir maksat için yarat-
mıştır. O maksat da, sizi imtihan etmek, kimlerin iyi,
kimlerin kötü olduğunu ortaya çıkarmaktır. Ortaya
çıkan sonuca göre de herkes hak ettiği cezâ ve
mükâfatını alacaktır. Bunun için de cinlerin, şeytan-
ların ve insanların yaptıkları bütün işler kayda alın-
maktadır. Bu kayıtlara göre de yeniden diriliş gü-
nünde muhasebe yapılacaktır. Herkes bu dünyada
yaptığını âhirette hazır bulacaktır. İyiliğin karşılığı
cennet, kötülüğün karşılığı da cehennem olacaktır.
İşte bu karşılığı vermek, tek Tanrı olan Allah'ın "a-
dâleti"dir. Demek, Allah'ın adâleti, insanın tekrar
diriltilmesini ve hesap vermesini gerektiriyor. Bu-
nun için de o yüce Sahip, vaadde bulunmuştur. O'
nun verdiği söz de mutlaka yerine getirilecektir.

İnsanı yaşatmakta olan o mükemmel Yaratıcı, ver-
diği sözün yalan olmadığını ve mutlak adâlet sahi-
bi olduğunu isbatlamak için de dünya ve evreni yı-
kacak, bu yıkımdan sonra ölmüş olan bütün insan-
lığı yeniden diriltecek ve onları diriliş meydanında
toplayacak ve hesaplarını görecektir. Bu hesabı
mutlaka görecektir. Çünkü bu dünyada çoğunlukla
haklılar hakkını, haksızlar cezâsını almadan ölüyor.
Eğer bu adâletsizlik ölümle son bulursa, yani bir
karşılığı olmazsa, apaçık bir zulüm ortaya çıkar. Bu
zulüm ise mutlak adâlet sahibi olan Allah'ın acıma-
sına zıttır. Bu zıtlığa meydan vermemek için de âhi-
reti getirecektir.

Âhiretin gelmesi için de, evrenin yıkılışı olan kıya-
metin kopması gerekiyor. Bu gereklik için de yüce
Yaratıcı, 1400 sene önce "kıyametin yaklaştığını"
haber vermiştir. Allah'ın son habercisi Hz. Muham-
med de; "müslüman milletinin 1500 yıldan fazla ya-
şamayacağını" söylemiştir. Yani insanlığın 100 yıl-
lık bir zamanı kalmıştır. Bunun için yirmiikinci asrın
ilk çeyreğinin sonlarında kıyamet kopacaktır.

Kıyamet koptuktan sonra dünya ve evren yıkılacak-
tır. Fakat yeryüzü ve güneş yok olmayacaktır. Gü-
neş küçültülerek ve yeryüzü, kutupları çökertilip
dümdüz edilerek varlıklarını koruyacaklar ve atmos-
fer de yeniden inşa edilecektir. Çünkü insanlığın
yeniden diriltilişi ve ondan hesap sorulması, yeryü-
zü meydanında olacaktır.

Şimdi akla takılan bazı sualleri cevaplamaya çalışa-
lım.

Ölüler nasıl dirilecek?

Kıyamette dünya ve evrenin yıkılmasıyla bütün in-
sanlar ölecektir. Onları tekrar diriltecek olan ise, ilk
defa yokluktan çıkarıp yaratan Allah'tır. Yoktan ya-
ratmayı bilen Allah, elbette ölümden sonra da onla-
rı tekrar yaratabilir.Bu yaratma için de söz vermiştir.
Söz verdiyse, yapacak demektir. Çünkü bu konuda
O'nu engelleyecek bir durum yoktur. Çünkü yarat-
ma ve yeniden diriltme konusunda bir aczi ve sö-
zünde durmama gibi bir dönekliği bulunmamakta-
dır. Kudreti tam, sözü doğrudur. O'nun adâleti ve
yaratışta ve yaşatışta amaçlı oluşu da; ölenlerin
diriltilmesini, hesap sorulmasını ve hakettiklerinin
verilmesini gerektiriyor.

Bütün ölmüşleri diriltmesi ise şöyle gerçekleşecek-
tir: Her insanın kalça kemiğinin kuyruk sokumu kıs-
mında bir insan tohumu vardır. Yeryüzü toprağına
karışmış olan bu tohumlara gerekli yağmur ve ısı
verildiğinde,toprak altına atılmış bitki tohumları gibi,
suyu emip anne rahmindeki bir cenin gibi büyüyüp
gelişeceklerdir. Gelişimleri tamamlandığında da,
Allah katında bulunan ruhları onlara geri gönderile-
cek ve ruhuyla bütünleşen insanlar, yumurtaları top-
rak altına yerleştirilmiş bazı deniz ve kara canlıları
gibi toprak altından çıkmaya başlayacaklardır. Top-
raktan çıkan kötü ruhlu insanlar: "Bizi yattığımız bu
yerden kim çıkardı?" derlerken,iyi ruhlu insanlar da:
"Bizi tekrar dirilten Allah'a hamdolsun" diyecekler-
dir. Ve böylece yeniden diriltiliş gerçekleşmiş ola-
caktır. Sonra yeniden diriltilen insanlar bir melek ta-
rafından Rabbin huzuruna çağrılacaklar; bütün in-
sanlık, yeryüzüne inmiş bulunan yüce Allah'ın huzu-
runda toplandığında da "Büyük Mahkeme" başlaya-
cak, herkesten aynı anda hesap sorulacak ve hep-
sine hak ettikleri sonuçlar verilecektir. Sonuçları a-
lan insanlar, cehennemin etrafını (Satürn gezegeni-
nin halkası gibi) çevrelemiş ve yoğun ışıktan yapıl-
mış ve bakanlara upuzun bir köprü gibi görünen bir
yol üzerine dizüstü dizilecekler ve hologram şeklin-
deki inanç dosyaları kara olanlar cehenneme atılır-
ken, ak dosyalılar da cehennemden kurtarılıp cen-
nete aktarılacaktır. Bu şekilde cennetlikler de ce-
hennemi görmüş olacaklar ve bu gördükleri karşı-
sında da girdikleri cennetten hiç çıkmak istemeye-
ceklerdir.

Dünyada cesetleri yanmış ve yakılmış insanların
dirilişi nasıl mümkün olacak?

Kemikleri kül olmuş insanların vücutlarından ne ek-
silmişse, onlara ait bütün bilgiler, her şeyi kaydetti-
ren yüce Allah'ın merkezî bilgisayarında kayıtlıdır.
Bu bilgiler çerçevesinde tohumları kül olmuş insan-
lar için yeni tohumlar yaratılıp yeryüzü toprağına a-
tılacaktır.Bu şekilde hiç bir insanın yeniden diriltiliş-
ten kaçması mümkün olmayacaktır.

"İnsanların toprak altında yaratılması imkânsız gibi
birşey. Böyle bir şey nasıl mümkün olabilir?"

Havuç, pancar, patates, yer fıstığı ve yer elması
gibi bitki ve sebzeler, yer altında ve karanlıkta oluş-
maktadır. Onları oluşturan bir Yaratıcı, insanı da
onlara benzer bir şekilde oluşturabilir ve oluştura-
caktır. Kışta ölmüş bitkileri, baharda dirilten bir Ya-
ratıcı için, kıyamette ölmüş bütün insanlığı, toprak
altında yeniden oluşturmak ve bir bitki gibi diriltip
toprak üstüne çıkarmak hiç zor değildir. "Kıştan
sonra bahar gelmez" kim diyebilir? Aynı şekilde,
kimse: "Kıyametten sonra yeniden diriliş olmaz"
dememelidir. Çünkü onun olmasını isteyen bir ya-
ratıcı ve yaşatıcı Allah var. Bu isteği için de O'nun,
amaçlı ve adâletli ve vadetmis oluşundan başka
pek çok sebebi var. Fakat biz, sözü fazla uzatma-
mak için o sebepleri geçiyor ve ayrıntıya girmeyip,
esasta kalıyoruz.

İnsanların diriltileceği yer olan "mahşer meydanı"n-
da ne kadar insan bulunacaktır?

Şimdiye kadar yani ilk insandan bu zamana kadar
100 milyar insanın öldüğü tahmin ediliyor. Şimdiki
zamandan kıyamete yani 2121-2126 yılına kadar
da (kıyamette ölecek olanlarla beraber) 20 milyar
civarında insan ölmüş olacaktır. Demek oluyor ki,
mahşer gününde 120 milyar kadar insan diriltilecek-
tir. (Bu sayı, 220 milyar da olabilir. Gerçek rakamı
tam bilemiyoruz. Ama biz "120 milyar" kabul ede-
lim.)

120 milyar insan yeryüzü meydanına nasıl sığar?

Kıyamet koptuğunda çok şiddetli deprem ve sar-
sıntıların etkisi ve denizlerin buharlaşması ve dağ-
ların toz-toprak haline gelmesiyle dünyanın kutup-
ları çökertilmiş olacak. Bu çökertmeyle yeryüzünün
çapı, şimdikinin belki iki misline çıkacak, yeryüzü
genişleyecektir. Dört kişinin bir metre kare yer kap-
ladığını düşünürsek, 120 milyar insan 30 milyar
metre karelik bir alanı kaplar. Dünyanın yüzölçümü
ise 510 milyar metre karedir. Demektir ki, her hangi
bir yer darlığı olmayacaktır. Çünkü yeryüzü meyda-
nına 120 milyar insanın 15-20 katı daha fazla insa-
nın sığması mümkündür.

Cennet dünyada mı kurulacaktır?

7 milyar insana dar gelmeye başlamış bir Dünya,
elbette 120 milyar insanın cenneti  için yeterli bir
yer değildir. 120 milyar insana cennet olacak bir
Dünya'nın, şimdikinin en az 20 katı daha geniş bir
yer olması gerekir. Böyle bir yer için de, yıldızlar
kadar büyük bir âlem gerekir. İşte cennet de, evre-
nin son sınırının yanıbaşında bulunan, yıldızlar ka-
dar çok geniş bambaşka bir âlemdir. Bu âlem, çok
uzaklarda ve çok yükseklerdedir. Çok aşağılarda
bulunan dar dünyada 120 milyar insanın 80 milya-
rı için ebedî bir cennet kurmak mümkün değildir.
Cennetin 500 yıl genişliğinde olacağı, Hz. Muham-
med'in verdiği haberlerde geçmiştir. Bu habere gö-
re cennet dünyadan 250 bin defa daha büyüktür. E-
ğer her inançlı ve iyilikçi olmuş kişiye 500 yıl geniş-
liğinde ayrı bir cennet verilecekse, bu takdirde he-
sabımız şöyle olacaktır: 80 milyar inançlı insanın
cennetlik olduğunu düşünelim. Bu takdirde 250 bin'
le 80 milyarı çarparız. Sonuç, 20 trilyar çıkar. Yani
genel cennet, dünyamızdan 20 trilyar defa daha
büyüktür. Güneş Dünya'dan 1 milyon 300 bin defa
daha büyüktür. Eğer insanlardan önce yaşamış o-
lan cinleri de hesaba katarsak, elde ettiğimiz raka-
mı belki ikiye çarpmamız gerekecek. Şimdi görü-
yor musunuz, cennetin dünyada kurulmasının ne-
den mümkün olmadığını?! Cennetin bu kadar bü-
yük olmasının bir anlamı şudur: Cennet, apayrı bir
evrendir. Ve bu evren şu anda evrenimizin yanıba-
şındadır. Bizim evrenimiz, "eksi evren"dir. Cenneti
meydana getiren evren ise, "artı evren"dir. Bu artı
evrende ölüm yoktur, hayat ebedîdir. İlk insanın
cennette yaratıldığını düşünürsek, cennet olan artı
evren şu an hazır durumdadır ve cennetlikleri bek-
lemektedir. Yeniden diriliş gününde yüce Yaratan'a
hesap vermeden de oraya geçiş mümkün değildir.

O kadar büyük bir yerde insan ne yapar?

Cennette insanlar ruh ve hayal veya melekler gibi
ışık hızıyla hareket ederler. Işık hızına sahip cen-
netlikler için o kadar büyük genişlik, onlara lüzum-
suz gelmeyecek, o genişliği seveceklerdir.

Kötüler yok mu edilecek?

Kötülerin yok edilmesi, yüce Allah'ın adâlet ve mer-
hametine zıttır. Çünkü kötüleri yok etmek, onları ce-
zâsız bırakmak demektir. Onları cezâsız bırakmak
ise, zulüm görmüş olanları üzer. Bu da Allah'ın adâ-
leti ve merhametiyle uyuşmaz. İşte bu uyuşmazlığa
meydan vermemek için kötüler yok edilmeyecektir.
Çünkü kötüleri de ikiye ayırmak gerekir. Birincisi;
dinsizler, inkârcılar, ateistler, Allah'tan başka tanrı
uyduranlar ve dinde ikiyüzlülük yapanlardır. Bunla-
rın yeri, ebedî cehennemdir. Çünkü Allah'a karşı
işledikleri cinayet, kâinat kadar büyüktür. Kâinat ka-
dar büyük cinayet de, sonsuz bir cezâyı gerektiri-
yor. Çünkü onlar ebedî bir hayatla yaşamış olsalar-
dı, cinayetlerini ebediyen sürdüreceklerdi. Bunun
için de cezâları ebedîdir. Onları yok etmek ise, on-
ları mükâfatlandırmak ve cezâdan kurtarmak olur ki,
bunu Allah'ın adâleti kaldırmaz.

İkincisi; inançlıların kötüleridir. Bu kötüler için adâlet
gerektirir ki; yaptıkları kötülük kadar cezâ görsünler,
cezâlarını çektikten sonra da cennete konsunlar.
Çünkü Allah'a inanmak gibi bir iyilikleri var ve başka
iyilikleri de olmuş olabilir. Iyiliği de bulunan bu kötü-
leri yok etmek ise, tamamen zulümdür, adâlete zıt-
tır. İşte bunun için kötüler yok edilmeyecektir. Hak
ettikleri cezâ muhakkak verilecektir. Bunun için de
cehennem gereklidir.

İncil ve Tevrat'tan sonra gelen ve önceki kitapların
özetini ve gerçeğini içeren Kur'an'da, âhiretle ilgili
iki bin kadar âyet bulunmaktadır. Kıyametten haber
veren âyet sayısı ise, yüz kadardır. Bu âyetler, ço-
cuk oyuncağı ve uydurma şeyler değildir. Bütün in-
sanlığın mutlaka karşılaşacağı kesin gerçektir. Yani
insana ölümden sonra ya cennet vardır, ya da ce-
hennem. Başka da bir kaçış yeri yoktur. Ölüp de di-
rilmemek ve kurtulup gitmek mümkün değildir. Za-
ten insan kalbi ebedî bir hayat ve mutluluk isterken,
ölüp de dirilmemek ve cennet gibi bir hayata geç-
memek, kurtuluş değildir. Cehenneme atılmak da,
ebedî bir felâkettir! Bu felâkete kim uğramak ister?

Şimdi ey insanlar! (Gerçek sayılarını yüce Allah da-
ha iyi bilir) cehenneme atılacak 40 milyar insandan
biri olmak ister misiniz? Elbette istemezsiniz değil
mi? Eğer cehenneme atılacak insanlardan biri ol-
mak istemezseniz; evrenin ve içindekilerinin biricik
sahibi Allah'a; O'nun adâlet ve merhametinin gerek-
tirdiği cennet ve cehennemi, kıyameti ve yeniden
diriltilişi içeren Âhiret'ine; O'nun saygınlık perdesi
ve memurları olan Melek'lerine; O'nun Kendisi'yle
insanlar arasında iletişim sağlayan Elçi ve Haberci'
lerine ve O'nun emir ve isteklerini bildiren Kitap'ları-
na ve sonuncusu olan Kur'anına inanınız. İşte bu
inancınız sizi, cehenneme düşecek olanlardan biri
olmaktan kurtarabilir.

Eğer gerçek sahibiniz ve tek Tanrı olan Allah'ınızın
cennetine girecek olanlardan biri siz olmak isterse-
niz; O'na ve âhiretine inanarak haklı ve adâletli, na-
muslu ve ibadetli, güzel ahlâklı ve iyilikçi olmakla O'
na teslim olunuz. İşte bu güzel ve çok değerli tes-
limiyetiniz sizi, cennete girecek olanlardan biri ha-
line getirecektir.

Madem ölümden kaçış mümkün değildir, madem
tekrar diriltilmeğe karşı koymak da imkânsızdır ve
madem kalbiniz de ebedî bir hayat ve mutluluk is-
tiyor ve madem bu isteklerinizi karşılayacak olan
bir Allah var ve Kitabı da bunu haber veriyor, o hal-
de O'ndan gelen ve dünyada hiç bir şey ondan da-
ha değerli olmayan bu habere kalp ve kafa veriniz.
Bu veriş ve dinleyişinizle de O'nun cennetine dahil
olunuz, cehenneminden kurtulunuz.

Bu kurtuluşu seçmek, ölümünüzü; Yaratan'a dönüş,
yaşam görevinden paydos, âhiretteki güzel dostla-
ra kavuşma, ücret almaya gidiş ve ebedî mutluluğa
geçiş haline getirecektir.Bu müjdeli haberin gerçek-
leşmesini seçmek dururken bu habere nasıl kör,
sağır ve aptal kalabilirsiniz?

Eğer dünya size ait olsaydı ve onda ölümü öldürüp
kıyameti de durdurarak mutlulukla dolu ebedî bir
hayat kurabilseydiniz, Allah'tan gelen habere kör,
sağır ve aptal kalabilirdiniz. Madem gerçek bunun
tam zıddıdır, o halde uyanık olunuz, nefis ve şey-
tanınız sizi cennetten etmesin, cehenneme düşür-
mesin. İnsanlığınıza lâyık bir seçimde bulununuz.
Bu seçiminizde de gecikmeyiniz. Çünkü ömür dur-
muyor, ölüm yaklaşıyor! Kabre gülerek girmek is-
terseniz, ne yapmanız gerektiğini artık biliyorsunuz.
Bütün yapmanız gereken, bu bilgiyi uygulamaktır.
O halde uygulayınız ve mezara korkarak ve ağlaya-
rak girmekten kurtulunuz!

Unutmayınız! Elli yıl içinde ölümünüz ve yüz on yıl
sonra da kıyamet var. Ve yine unutmayınız! Deriler
kavuran ve soyan çok azaplı ve ateşli cehenneme
atılanlardan biri mi olmak iyi, yoksa her arzunuzun
karşılanacağı ve krallar ve kraliçeler gibi yaşayabi-
leceğiniz cennete girecek olanlardan biri olmak mı
iyi? O halde "öldükten sonra yok olup gideceğiz"
zannına ve âhireti inkâr eden inanca ve bir de "cen-
netin dünyada kurulacağı" düşüncesine asla teslim
olmayınız.Bu zan ve asılsız inanç ve düşünce size,
felâketten başka bir kazanç getirmez.

O halde; "bu evrenin sahibi olan Allah'a ve âhireti-
ne, elçilerine ve kitaplarına inandım" deyip, "Allah'
tan başka tanrı yoktur. İsa, Musa ve Muhammed
O'nun kulu ve elçisidir" diyerek, Gerçek Din'e giriş
yapınız, varlığınızı hakikatsizlikten ve anlamsızlık-
tan kurtarınız.

Yeniden dirilişi olmayan ebediyetsiz bir ölüm, bütün
anlamları yok eder. Eğer dini ve âhireti inkâr eder-
seniz, hayatınıza hangi anlamı yükleyeceksiniz?
Yoksa, anlamsızca bir hayatı yaşamaya devam mı
edeceksiniz? Şayet anlamsızca bir hayatı yaşama-
ya devam ederseniz, o vakit size "insan" denebilir
mi?

Not: Âhiretin varlığı ve gelecekliği hakkında bir şüp-
hesi olan ve bu şüphelerinden kurtulmak isteyen-
ler, Bediüzzaman Said Nursi'nin "Onuncu Söz"
isimli eserini okuyabilir ve şüphelerinden
kurtulabilirler.

                     Allah'tan başka ilah yoktur.
          Mehdi ve Mesih O'nun kulu ve elçisidir.

Zaman:  Yeni Çağ'ın onbeşi, Mart başı.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Cevaplama ve Hakka dâvet.
Boyut:   Muranizm.

                                                   YAYINLAYAN
                                       AVRUPA  MURANİSTLERİ

                                       *   *   *