Donnerstag, 29. Januar 2015

KUR'ANA GÖRE EVRENİN ÇAPI NE KADARDIR?

(Yazarımız Hüseyin Avdıç,evrenin çapının ne kadar
olduğunu bildiriyor.)

                            KUR'ANA GÖRE
              EVRENİN ÇAPI NE KADARDIR?

Kur'ana göre bir melek, arzdan arşa kadar 50 000
yıllık yolu bir günde katediyor. Fakat bu mesafe, ev-
renin merkezinden arşa kadar olan mesafe değildir.
Çünkü dünyamız ve içinde bulunduğumuz galaksi,
kalbî bir merkezdir ve arşa olan en kısa mesafedir.
Evrenin tam merkezinden kalbî merkez olan arza
kadar (tahminen) 20 000 yıllık bir mesafe vardır
(veya olması gerekir). 20 000 ile 50 000'i topladığı-
mızda 70 000 yıllık bir mesafe ortaya çıkar. Bu du-
rumda evrenin çapı: 70 000X2=140 000 yıllık bir
mesafe olur. Eğer evrenin merkezinden kalbî mer-
keze kadar olan farkı kaldırırsak, (yani arzı evrenin
merkezi kabul edersek): 100 000 yıllık bir mesafe-
ye ulaşırız. Bu halde evrenin çapı; "en az 100 bin,
en çok 140 bin yıllık bir mesafedir" diyebiliriz.

Kur'andan çıkartılan hesaba göre bir meleğin sür'
ati: saniyede 5,4 trilyon km'dir. Bununla da, evrenin
çapının kaç ışık yılı yaptığını bulabilirsiniz.

Hüseyin Avdıç

Zaman:  Yeni Çağ'ın onbeşi, Aralık sonu.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Cevaplama.
Boyut:   Muranizm.

                                                   YAYINLAYAN
                                       AVRUPA  MURANİSTLERİ

                                       *   *   *




Sonntag, 25. Januar 2015

KIYAMET NE ZAMAN KOPACAK?

            KIYAMET NE ZAMAN KOPACAK?

        evreni yıkacağını bildiren ALLAHın adıyla


14 asır önce yüce Allah Kur'anda: "Kıyamet yaklaş-
ti" demiştir. Bu habere göre şu an tam kıyametin
burnunun dibindeyiz. Kıyamet, kâinatın akşamıdır.
Yaz mevsiminin en uzun günlerinde akşamın vakti,
21:40 falandır. Kâinatın akşamını bulmak istediği-
mizde, bu yirmibirkırk'ın arasındaki noktaları kaldı-
ririz. O noktaları kaldırdığımızda, 2140 rakamını el-
de ederiz. Demektir ki; en geç 2140 yılında kıya-
met kopacaktır.

Bununla birlikte peygamberimiz (ruhuna selam ol-
sun) Hz. Muhammed: "Ümmetimin ömrü 1500 yı-
lını geçmez" demiş. Bu rakamdan 1400'ü çıkarır-
sak, elimizde 100 yıl kalır. Bediüzzaman Said Nur-
si Hazretleri de, kıyametin kopuş vaktiyle ilgili ola-
rak; 2121 ila 2129 arası tarihlerini vermiş. Demek
oluyor ki, 2121 ila 2140 yılları arasında kıyamet
kopabilir ve kopacaktır. Tam vaktini ise ancak bü-
yük Allah bilir. Zaten O, gereken ipucunu vermiştir.
Biz de ancak tahminde bulunabiliyoruz. Ama bu
tahmin, kuvvetli bir tahmindir. Çünkü Kur'ana ve
Hz. Peygamber'e dayanıyor.

2120 yılına, 105 yılımız kaldı. 2130 yılına, 115 yılı-
mız kaldı. 2140 yılına ise, 125 yılımız kaldı. Geri
sayımı başlatabiliriz!

                     Allah'tan başka ilah yoktur.
          Mehdi ve Mesih O'nun kulu ve elçisidir.

Zaman:  Yeni Çağ'ın onbeşi, Aralık sonu.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Cevaplama.
Boyut:   Muranizm.

                                                   YAYINLAYAN
                                       AVRUPA  MURANİSTLERİ
                                       *   *   *


Samstag, 24. Januar 2015

KUR'ANA HAKARET EDEN FİLİP DEWİNTER'E VE ONUN DÜŞÜNCESİNDE OLANLARA CEVAP

KUR'ANA HAKARET EDEN FİLİP DEWİNTER'E
VE ONUN DÜŞÜNCESİNDE OLANLARA CEVAP

               Tevrat'ı, İncil'i ve Kur'anı indiren
                       yüce TANRInın adıyla

Eski Flaman Menfaati Partisi lideri FilipDewinter,
parlamento kürsüsünde elindeki Kur'an-ı Kerim'i
havaya kaldırıp; "Birçok fenalığın nedeni, tüm kö-
tülüklerin kaynağı" diyerek, birbuçuk milyar müslü-
manın kitabı Kur'ana hakaret etmiş.

Bu hakaret asla kabul edilemez! Çünkü Dewinter'in
sözleri gerçeği aksettirmiyor. "Haydi iddianı isbatla"
desek, isbatlayamaz. Çünkü Dünya Âlimler Birliği,
onun bütün iddialarını çürütür. Bunun için Dewinter'
in sözleri açık bir hakarettir. Hukuken cezâlandırıl-
ması gerekir.

Dewinter, Kur'anı "şeytanî bir gözle" okumuş. Şey-
tanî bir gözle okuyunca da ortaya isbatı olmayan ve
hakaret içeren böyle iddialar çıkar. Meselâ ateistle-
rin İslâmiyet'e düşman olan kısmı, Kur'anı şeytanî
bir gözle okur. Şeytanî bir gözle okuduklarından da
Kur'anın âyetlerini tersine çevirirler. Bu çeviriyle de;
"bir mâsumu haksız yere öldüren, bütün insanları
öldürmüş gibi olur" âyetini, "bir mâsumu oldüren,
bütün insanları diriltmiş gibi olur" şekline sokarlar.
Yani Kur'anı tersine çevirerek okurlar ve her âyette
bir kusur bulurlar.

İşte Dewinter de böyle yapmış. Eğer biz de Dewin-
ter'e şeytanî bir gözle baksak, Dewinter'i; "birçok
fenalığın nedeni, tüm kötülüklerin kaynağı" olarak
görürüz.

Demek Kur'ana, "melekî bir gözle" yani temiz bir
kalple bakmalıyız. Eğer böyle bakarsak, Kur'anın,
insanları cehennemden kurtarmaya ve cenneti ka-
zandırmaya çalışan bir kitap olduğunu görürüz.

Evet Kur'an, haksız öldürmeleri yasakladığı gibi,
haksız saldırıları da yasaklar ve haksızca saldıran-
lara karşı da, savunma ve öldürme izni verir. Bu i-
zinle de, müslümanları öldürmek veya yok etmek
üzere harekete geçmiş düşmanlar karşısında; "on-
ları nerede bulursanız öldürün" der. Doğal ve ger-
çek olan da bu değil midir? Rusların veya Çinlilerin
dinsizleri, Belçikalılara dinlerinden veya düşüncele-
rinden dolayı haksız bir savaş açsa, onların bu sal-
dırıları karşısında Belçikalılar kendilerini savunma-
yacaklar mıdır? Onlar da düşmanlarını öldürmeye-
cekler midir? O halde?!

Eğer Kur'anın haksız saldırılar karşısında verdiği
savunma ve savaşma izni ve müslümanları inanç-
larından dolayı öldürmek ve yok etmek için hare-
kete geçmiş düşmanlar hakkında verdiği "siz de
onları öldürün" emri yanlış olsaydı, El-Kaide 11
Eylül 2001'de Newyork'u vurduğunda, ABD'nin
bu terör örgütüne "eline sağlık" demesi gerekirdi.
Ama böyle demedi ve gitti Irak ve Afganistan'ı vur-
du. Bir milyon yüzonbirbin yüzonbir insanın ölü-
müne sebep oldu. Demek haksız saldırılar karşı-
sında susmak doğru değildir. Eğer doğru olsaydı,
Amerika'nın El-Kaide'ye cevap vermemesi gerekir-
di. O halde Kur'an doğru söylüyor. Haksız saldırılar
karşısında savaşmak ve savunma yapmak, hayatın
ve varolmanın gereğidir. Kur'an da varolmanın ge-
reğini söylemiştir. Demek Kur'an, "kötülüklerin kay-
nağı" değil, "iyiliklerin kaynağı"dır. Demek Dewinter
ve onun gibiler, Kur'ana şeytanî bir gözle bakmıştır,
haksızlık etmiştir. Bu haksızlık da, onun hakkında
hakaret dâvâsı açılmasını gerektirir. Belçika'daki
müslüman teşkilâtlar bu gerekliği yerine getirmeli-
dir. Eğer Dewinter, sözlerini geri alıp özür dileye-
cek olursa, onun hakkında dâvâ açılmasına gerek
kalmaz.

Dewinter gibilerin kendilerini haklı çıkarmaya çalış-
tığı bir de şu konu vardır: El-Kaide gibi terör örgüt-
lerinin bütün Avrupa ve Amerika'yı ve onlarla işbirli-
ği yapanları düşman bellemesi, Kur'andan kaynak-
lanmaz. Bu düşünce, o örgütlerin fikir sapıklığıdır.
Çünkü Kur'an, saldırıda bulunmayana saldırma izni
vermez. Düşmanlık etme izni de vermez. Bu izni
verebilmesi için Avrupa ve Amerika'nın müslüman
ülkelere dinî sebeplerle ve haksızca saldırması
gerekir. Böyle bir saldırı olmadığı müddetçe de,
onlar düşman kabul edilemez. Onlar bu şekilde
ancak Kur'anın dâvetine muhataptırlar.

Eğer ABD tarafından öldürülmüş olan Usame Bin
Laden ile Amerika arasındaki düşmanlık, İsrail'in
Filistin halkına zulmü karşında ABD'nin İsrail'e kol
kanat germesinden kaynaklanmışsa, buradaki suç
ve düşmanlık da Kur'anın üzerine yıkılamaz! Kur'a-
nın çizgisi ve gösterdiği yol bellidir: "Size haksız
saldırıda bulunanlara karşı siz de onların saldırdığı
kadar saldırın ve kendinizi savunun, ama haksız
saldırıda bulunmayın". Kötülük bunun neresinde?

Kur'an, Hiristiyanlar ve Yahudilerle dostluk hakkın-
da da adâletli davranmış ve onların sadece İslâ-
miyet'e düşmanlık ve onunla alay edenlerini dost
tutmamalarını müslümanlara buyurmuştur. İslâmi-
yetle alay etmeyen ve ona düşmanlıkta bulunma-
yan Hıristiyan ve Yahudileri ise, düşman katagori-
sinde göstermemiş ve onlarla insanî münasebette
bulunulmasına izin vermiştir. Kur'an daha ne yap-
sın?

Filistin halkının haklarını savunmayan Avrupalı ve
Amerikalılar, Kur'anın adâleti karşısında utanmalı-
dır. Kur'anda suç arayacaklarına, önce kendilerini
hesaba çekmelidirler.

Avrupa ve Amerika hükümetlerine duyuru! İnsanlar
arasındaki hakaret suçlarına en az üç ay cezâ veri-
yorsunuz. Bu kanun, dinlere ve peygamberlere ha-
karet hakkında da işletilmelidir. Çünkü İslâmiyet'e
ve Hıristiyanlığa veya onların peygamberlerine ha-
karet ve onlarla alay eden bir şahıs, birbuçuk veya
iki milyar insanın hakkına tecavüz etmektedir. Çün-
kü bir din, bir kişinin değil, birbuçuk-iki milyar insa-
nın mânevî malı veya şahsiyetidir. Eğer insanlar a-
rasındaki normal bir hakarete 3 ay cezâ veriliyorsa,
meselâ İslâmiyet'e veya onun kitabına ve peygam-
berine hakaret eden bir şahsa, üçbuçuk milyar ay
cezâ vermek gerekir. Çünkü İslâmiyet, birbuçuk
milyar insanın mânevî şahsiyetidir. Avrupa ve Ame-
rika mahkemeleri, bu hukuku çiğnememeli ve çiğ-
netmemelidir. Eğer bu hukuk gözetilirse, terör ör-
gütlerine iş kalmaz.

İslâmiyete veya Hıristiyanlığa hakaret edenler de iyi
düşünmelidir: O dinlere veya araçlarına hakaret e-
den bir şahsa bir milyon inançlı insan dâvâ açsa, o
hakaretçi şahıs, bir hakarete 3 ay cezâ üzerinden
üç milyon ay cezâ alacaktır! Hiç bir hakaretçi şahsın
bu kadar cezâyı karşılayacak gücü ve ömrü yoktur.
O halde herkes haddini bilsin, haksızlık etmesin,
zarar görmesin.

Ey Filip Dewinter ve onun gibi düşünen ateistler!
Ömrünüz bitiyor. Ama kalbiniz, ebedî bir hayat ve
saadet istiyor. Bunu da ancak Kur'ana inançta bu-
labilirsiniz. Eğer bu inancı kabul etmezseniz, sizi
cehennem bekliyor. Eğer ölümü öldürmeye ve
kıyameti durdurmaya gücünüz yeterse, cehennem-
den kurtulursunuz. Fakat madem ölümü öldüremi-
yor ve kıyameti durduramıyorsunuz, o halde Kur'
ana teslim olmaktan başka çareniz yoktur. Eğer
ona teslim olmazsanız, size verilmiş olan hayatın
hesabını, sizi yaşatmakta olan yüce Tanrı mutlaka
soracak ve hakettiğiniz karşılığı verecektir. Buna
şüphe yoktur. Çünkü tekrar diriltilmeyi engelleye-
cek bir gücünüz bulunmamaktadır. Çünkü doğu-
munuzu da engelleyecek bir gücünüz olmamıştır.
O halde aklınızı başınıza toplayınız ve "Tanrı tektir.
İsa, Musa ve Muhammed Tanrı'nın kulu ve elçisidir"
diyerek; Tevrat ve İncil'i içeren Kur'anın gösterdiği
hak, adâlet, namus,ibadet, güzel ahlâk ve iyilikçilikle
sizi yaşatmakta olan yüce Tanrı'nıza teslim olunuz,
hem dünyada ve hem ötesinde saadeti bulunuz.
Ancak bu şekilde "iyiler" katagorisine dahil olursu-
nuz, gerçek insanlığı kazanırsınız. Kazanmak var-
ken, kaybedişe koşmak niye? Öyle ise nefis ve
şeytanınıza teslim olmayınız. Kalbinizin ebediyet
ve saadet isteğine kulak veriniz.

Ey dinsiz ırkçılar! Ey İslâm düşmanları! Ve ey ate-
istler! Size şunları da söylüyoruz: Dünyadaki bütün
bilim adamlarını toplayınız. Eğer bu evrenin bir Sa-
hibi olmadığına, bir Tanrısı bulunmadığına dair ke-
sin bir bilgi getirebilirseniz, biz İslâmiyet'i yaşayan
bütün müslümanlar Kur'an okumaya son vereceğiz.
Fakat siz, istenen delili katiyyen getiremiyeceksi-
niz. Çünkü bu delili getirebilmeniz için, 20 milyar
ışık yılı çapındaki evreni taramanız gerekecektir. A-
ma böyle bir taramayı yapabilmeye ne gücünüz ye-
ter, ne de ömrünüz. Öyle ise gafil olmayınız, insan-
lıktan çıkmayınız!

Not 1: "İslâm" etiketli terör örgütleri, Belçika'dan
uzak dursun. Çünkü bu Kur'ana hakaret meselesi,
hukuki yolla halledilebilecek bir meseledir. Belçika
hükümeti de gerekeni yapar. Eğer İslâm adına bir
eylem yapılacak olursa, biz İslâmiyeti yaşayan 600
milyon müslüman, o eylemcilerin müslümanlığını
kabul etmeyeceğiz ve etmeyiz. Allah'ın Mehdisi'nin
kabul etmediği bir eylemi yapanların müslümanlığı-
nı, yüce Allah da kabul etmez.

Not 2: Ey müslümanlar! Bu bildiriden anlayınız ki,
Allah'ın Mehdisi görev başındadır. Eğer ona biat
etmek isterseniz, müslümanca bir hayat yaşamaya
karar vermelisiniz. Çünkü isminiz "müslüman" ol-
duğu halde, yarıdan fazlanız İslâmiyetten uzak bir
hayat yaşamaktasınız.Dolayısıyla ismî müslümanlı-
ğı bırakıp, fiilî müslümanlığa geçmeniz gerekmek-
tedir. Fiilî müslümanlığınızın deliliyle Allah'ın Meh-
disi'ne biat ederseniz, mahşer günü onun şefaatin-
den faydalanabileceksiniz.

Not 3: Bu bildiri, Kur'ana hizmet etmek isteyenler
tarafından, yabancı dillere tercüme edilip, Belçika
halkına iletilmelidir.

Not 4: "Kur'an nedir?" sualine, yirminci asrın İmamı
Bediüzzaman Said Nursi, şu cevabı vermiştir: Kur'
ân; şu büyük kâinat kitabının ezelî bir tercümesi, ve
yaratılış âyetlerini okuyan çeşitli dillerinin ebedî ter-
cümanı, ve şu görünen ve görünmeyen âlem kita-
bının yorumcusu, ve yerde ve gökte gizli olan İlâhî
isimlerin mânevî hazinelerinin keşfedicisi, ve olaylar
satırı altında kapalı hakikatların anahtarı,ve görünen
âlemde görünmez âlemin dili, ve şu görünen âlem
perdesi arkasında olan ve görünmez âlem tarafın-
dan gelen ebedî Rahmânî iltifatın ve kusursuz Yara-
tan'ın ezelî hitabesinin hazinesi, ve şu mânevî İslâ-
miyet âleminin güneşi, temeli, geometrisi, ve âhiret
âlemlerinin haritası, ve zat ve sıfât ve isim ve İlâhî
işlerin açıklayıcısı, apaçık yorumu, kesin delili ve
parlak tercümanı,ve şu insanlık âleminin terbiyecisi,
ve büyük insanlık olan İslâmiyetin su ve ışığı, ve in-
sanlığın hakiki hikmeti, ve insaniyeti saadete sevk
eden gerçek uyarıcısı ve doğruluğa götürücüsü, ve
insanlara hem bir şeriat kitabı, hem bir dua kitabı,
hem bir hikmet kitabı, hem bir kulluk kitabı, hem bir
emir ve dâvet kitabı, hem bir zikir kitabı,hem bir fikir
kitabı, hem insanın bütün mânevi ihtiyaçlarına müra-
caat yeri olacak çok kitapları içeren tek, toplayıcı
mukaddes bir kitap, hem bütün evliya ve doğru söz-
lülerin ve arifler ve araştırmacıların çeşitli meşrep-
lerine ve ayrı ayrı mesleklerine, herbirindeki meşre-
bin zevkine lâyık ve o meşrebi aydınlatacak ve her-
bir mesleğin mesâkına uygun ve onu tasvir edecek
birer kitapçık çıkaran mukaddes bir kütüphane hük-
münde semavî bir kitâbdır.

Kur'ân, Allah'ın yönetim tahtından, en büyük ismin-
den, her isminin en büyük mertebesinden geldiği
için On İkinci Sözde beyan ve ispat edildiği gibi,
Kur'ân, bütün âlemlerin Rabbı itibarıyla Allah'ın sö-
züdür.Hem bütün varlıkların Tanrısı ünvanıyla Allah'
ın fermanıdır. Hem bütün yer ve göklerin Yaradanı
namına bir hitaptır. Hem mutlak rablık yönünde bir
konuşmadır. Hem kusursuz Yaratan'ın genel salta-
natı hesabına ezelî bir hutbedir. Hem her şeyi kap-
sayıcı geniş rahmetin bakış noktasından Rahmânî
bir iltifat defteridir.Hem İlâhlığın haşmetli büyüklüğü
haysiyetiyle, başlarında bazan şifre bulunan bir mu-
habere mecmuasıdır. Hem en büyük İlâhî ismin
kapsadığı yerden inerek İlâhî Yönetim Tahtı'nın ku-
şattığı yerlere bakan ve teftiş eden hikmet saçıcı
mukaddes bir kitaptır. Ve şu sırdandır ki, "Allah'ın
Kelamı" ünvanı, tam bir liyakatla Kur'ana verilmiş ve
daima da veriliyor.

                     Allah'tan başka ilah yoktur.
          Mehdi ve Mesih O'nun kulu ve elçisidir.

Zaman:  Yeni Çağ'ın onbeşi, Aralık sonu.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Cevaplama.
Boyut:   Muranizm.

                                                   YAYINLAYAN
                                       AVRUPA  MURANİSTLERİ
                                       *   *   *




Donnerstag, 15. Januar 2015

MÜSLÜMANLAŞMA KORKUSUNU YENMEK İÇİN

(Bu bildiride,Müslüman ve Hıristiyan din adamlarına
ve Avrupa ve Amerika yönetimlerine mesaj var.)

MÜSLÜMANLAŞMA KORKUSUNU YENMEK İÇİN

        korkulardan kurtaran yüce TANRInın adıyla


Avrupa'da bir "müslümanlaşma korkusu" başladı.
Acaba bu korku nasıl altedilebilir?

Avrupa'nın bir parçası olan Almanya'daki 4 milyon
müslümanın kaç yılda ne kadar çoğalabileceğini
ele alarak başlayalım cevabımıza.

4 milyon müslümanın yarısının kadın olduğunu dü-
şünelim. 2 milyon kadının yarısının da çocuk doğu-
rabilecek yaşta olduğunu kabul edelim bir milyon
kadın da çocuk doğurmuş olsun. Doğan çocuklarla
beraber 4 milyonluk nüfus 5 milyon olur. Doğan bir
milyon çocuğun yarısının kız olduğunu farzedelim.
Bu yarım milyon kız çocuğu yirmi yıl sonra evlenip
doğum yapsalar, müslüman nüfus beşbucuk milyo-
na çıkar. Fakat yirmi yıl içinde ölümler de olacağın-
dan, bu sayı 5 milyonda kalır. O yarım milyon kız
çocuğunun büyüdüklerinde bir değil de iki çocuk
doğurduğunu farzetsek, Almanya'nın müslüman
nüfusu yirmi yıl sonra beşbuçuk-altı milyon civarın-
da olur. 4o yıl sonra bu nüfus belki 8 milyona çıkar.
60 yıl sonra 10 milyon. 80 yıl sonra 13 milyon, 100
yıl sonra 16 milyon,120 yıl sonra ise belki 20 milyo-
na çıkacaktır. (120 yıldan ötesine gidemeyiz.Çünkü
105 yıl sonra kıyamet kopacaktır.) Bu zaman zarfın-
da Almanların nüfusu -fazla çocuk doğurmadıkları
için- 80 milyondan 50 milyona düşse, bununla 20
milyonluk müslüman nüfus Alman nüfusuna yarı ya-
rıya ancak yaklaşmış olacak. Yani 50 milyonluk Al-
man nüfusun yanında 20 milyonluk bir müslüman
nüfus bulunacak ve Almanya'nın toplam nüfusu 70
milyon civarında olacak. Tabii hesapta olmayan bü-
yük felâketler ve savaşlar olmazsa. Demektir ki, Al-
manya'daki müslüman nüfus, 105 yıl içinde Alman
nüfusunu geçemiyecektir. 2121 yıllarında kıyamet
kopacağı için, o vakte kadar müslümanların nüfusu,
Almanların üçte biri kadar kalacaktır. Tabii o vakte
kadar müslümanlarda müslümanlık kalacak mıdır,
orası da meçhûldür.

(Şu anda hayatta olan 20 yaşındaki bir Alman, 50-
60 yıl; 30 yaşında olan, 40-50 yıl; 40 yaşında olan,
30-40 yıl; 50 yaşında olan, 20-30 yıl; 60 yaşında
olan da, 10-20 yıl sonrasını görmeyecektir. Yani
şimdi yaşamakta olan Almanları ancak önlerindeki
60 yıl ilgilendiriyor. 60 yıl içinde de müslümanların
sayısı ancak 10 milyon kadar olabilecektir.)

Bir de Almanların, İslâmiyet'i seçerek tümden müs-
lümanlaşması olabilir. Fakat bu da kesin değildir.
Olabilir de, olmayabilir de.

Demek, her iki halde de korkuya kapılacak bir du-
rum yoktur.

Bazı radikal ve fanatik müslümanların terörle korku
yaratması ve bunun da bütün müslümanları o fana-
tiklerle eşit halde göstermesi algısı ise, gerçeği ak-
settirmez. Gerçeği olmayan korkuları da terketmek
ve İslâmiyet'in ne olduğunu öğrenmek gerekir. Bu
bilgilenme ise, korkulardan kurtarır. Almanlar ve Av-
rupalılar da, korku içinde yaşamayı değil, bilgilen-
meyi seçecektir. Ama müslüman olup olmamayı
seçmek de, yine onların bileceği iştir. Bu konuda
onlar özgürdür.

İslâmiyet'te zorla müslümanlaştırma yasak olduğun-
dan da, İslâmiyet karşısında Almanların ve Avrupa-
lıların bir korkusu olmayacaktır ve olmamalıdır.

Ortadoğu kaynaklı ve "İslâm" etiketli teröristlerin
eylemleri ise, bize, "İslâmın ne olduğunu" bildir-
mez. İslâmı anlayabilmek için Kur'anı incelemek
ve Hz. Muhammed'in hayatını anlatan bir kitabı oku-
mak gerekir. Bu inceleme ve okuma olmadan İslâ-
mın ne olduğu iyi bilinemez. Ama biz, İslâm'ın ne
olduğunu burada ancak bir özet halinde anlatabiliriz:

İslâm'ın kitabı Kur'an; insana, dünyaya nereden gel-
diğini, nereye gideceğini ve dünyadaki görevlerinin
neler olduğunu bildirir. Sahibinin kim olduğunu gös-
terir. Yaratıcı'sı, Yasatıcı'sı ve Yönetici'sinin kimliği-
ni öğretir. Dünya ve ötesindeki mutluluk yollarını ka-
zandırır. Bu kazanç için de; haklı, adâletli, namuslu,
ibadetli, güzel ahlâklı ve iyilikçi bir yaşam önerir.

Peki, İslâm böyle bir iyiliği, güzelliği ve mükemmel-
liği taşırken nasıl oluyor da Ortadoğu, terörist üreti-
yor?

Ortadoğu'daki anormal rejimler, yanlış din algısı,
Avrupa ve Amerika'nın oradaki operasyonları ve
İsrail'in Filistin halkının haklarını ödemeye yanaş-
maması ve bu yanaşmama için çıkardığı haksız
savaş, Ortadoğu terörünü üretmekte ve beslemek-
tedir.

Bu üretme ve beslemeyi durdurmak için de; Orta-
doğu ülkelerinin demokratikleşmesi, bu demokra-
tikleşmeyle eğitimin düzeltilmesi ve dinin yenilen-
mesi ve bunlarla birlikte İsrail-Filistin barışının ger-
çekleşmesi gerekiyor. Bunlar yerine geldiğinde
Ortadoğu terörü sönecektir. Bu sönüşle beraber
Avrupa ve Amerika'nın operasyonları da -eğer ba-
zı çıkar hesapları yoksa- sona erecektir.

Amma ve lâkin, Avrupa ve Amerika, İsrail'in güven-
liği için Ortadoğu'nun demokratikleşmesini durdur-
muş bulunuyor. Bu haliyle tabii Ortadoğu'nun yolla-
rı tıkanmış durumdadır. Bu tıkanıklık acılmadığı
müddetçe de El-Kaide, IŞİD, BokoHaram gibi ör-
gütlerin eylemlerinden kurtulamayacağız.

Geçen paragraftaki anlam kapalı kalmasın: Avrupa
ve Amerika, üzerlerine düşen sorumluluğu yerine
getirmek zorundadır. Bu sorumluluk yerine getiril-
mediği müddetçe de, onların, Ortadoğu teröründen
müslümanları sorumlu tutmaya hakları olmayacaktır.
Adâlet de bunu gerektirir.

Şimdi gelelim "İslâmiyet'in yenilenmesi" konusuna:
Ondörtbuçuk asır öncesinin şartlarıyla şu henüz
başında bulunduğumuz "Yeni Çağ"ın şartları bir
değildir. Bu şartların eşitsizliği de, İslâm'da bir ye-
nilenmeyi gerekli kılıyor. Bu yenilenmeyi de Allah'
ın Mehdisi başlatmış bulunuyor ve yenilenmenin
gerekli ipuçlarını da Türkiyeli ve Avrupalı din bil-
ginlerine ve diyanetine iletmektedir. Onlar da bunu
algılamış ve gereğini yapmak üzere harekete geç-
miş haldedir.

Fakat bu yenilenmenin, Ortadoğu'nun eğitim ve
öğretimine, hukuk ve siyasetine yerleşmesi gere-
kiyor. Bu yerleşim için de, o bölgedeki rejimler
normalleşmiş olmalıdır. Aksi halde yenileşmenin
oraya yerleşmesi mümkün olmayacaktır. Çünkü
şu anki krallık ve diktatörler, gerekli yenileşmenin
yerleşmesine izin verecek halde değildirler. Mese-
lâ Allah'ın Mehdisi; "Ortadoğu demokratikleşme-
lidir" dediğinde, oradaki kral ve diktatörlerin tüyle-
ri diken diken olmakta ve iktidarlarını kaybetmek
korkusundan Amerika kartalının kanatları altına
sığınmaktadırlar. Böyle bir durumda o bölgeye
İslâmî yenileşmeyi yerleştirmek nasıl mümkün
olsun?

İşte bunu mümkün yapabilmek için Amerika kar-
talının bu sığınmacı yaramazlara kol kanat germek-
ten vazgeçmesi ve Türkiye yönetiminin de, gerekli
yaptırımı Ortadoğu'ya uygulayabilmesi için çok
güçlü hale getirilmesi gerekiyor. Türkiye yönetimi-
ni güçsüzleştirmeye çalışanlar da, İslâmlı Dünya'ya
ne büyük bir kötülük yapmakta olduklarını iyi anla
malılar! Hem de, Ortadoğu terörünün besleyicisi
durumunda olduklarını da görmeliler!

Eğer ABD, Ortadoğu kral ve diktatörlerini korumak-
tan vazgeçmezse, bu takdirde o bölge halklarının
harekete geçmekten ve 2. Ortadoğu Baharı'nı ge-
tirmekten başka çareleri kalmayacaktır. Bu da onla-
rın hakkıdır. O halde Ortadoğulu kral ve diktatörler
ya kendiliklerinden demokrasiye veya daha başka
normal bir rejime geçmeyi kabul etmeliler, ya da
halkların isyan ayağı altında ezilmeye rızâ göstere-
ceklerdir. Oyle ise Ortadoğulu kral ve diktatörler,
Mart ayının sonuna kadar gereken cevabı versinler.
Eğer olumlu bir cevap vermezlerse, 2. Bahar için
harekete geçmek, kaçınılmaz olur. Çünkü Ortado-
ğulu halklarının daha fazla kaybedecek vakti kalma-
mıştır.

Şimdi çok önemli bir konuya daha gelebiliriz. Avru-
pa'daki "İslâmlaşma korkusu"nu kırmak mümkün-
dür. Bunun için de, "Gönderilmiş Dinler İttifakı"na
gitmek gerekiyor. Bu ittifakı gerçekleştirebilmek
için de, Hz. İsa, Musa ve Muhammed'in öğretisin-
deki ortak noktaları bulmak ve birleştirmek gereki-
yor. Bu birleşim sağlandığında "Global Din" ortaya
çıkacaktır. Global Din'in dâveti karşısında da bütün
Avrupa ve Amerika ve tüm dünya eşit hale gelecek-
tir.

O halde "Gönderilmiş Dinlerin Birleşip Anlaşması"
için; Hıristiyan, Musevî ve Müslüman din adamları-
nın ve bilginlerinin harekete geçmesi gerekir. Yapıl-
ması gereken şudur: Hz. İsa'nın, Musa'nın ve Mu-
hammed'in öğretisi nedir? Onların öğretisi; insan-
ları yüce Tanrı'yla tanıştırmak ve O'nunla bağlantı
kurmalarını sağlamak ve bununla da; haklı, adâlet-
li, namuslu, ibadetli, güzel ahlâklı ve iyilikçi bir ya-
şantı içine girip, cenneti kazanmaya ve cehennem-
den kurtulmaya çalışmalarını sağlamak değil midir?
Onların öğretisi bunlardan başka bir şey olabilir mi?
Madem olamaz, o halde bu birleştirmenin ve birleş-
menin yapılması kaçınılmazdır.

Öyle ise ey Müslüman, Hıristiyan ve Musevî din a-
damları ve bilginleri! Hemen harekete geçiniz! Yo-
lunu şaşırmış şu insanlık, sizin hareketinizi bekli-
yor. Onu daha fazla bekletmeyin. Bekletip de şaş-
kınlıktan öldürmeyin!..

Unutmayınız! Yüce Tanrı'nın on tane dini yoktur. O
yüce Tanrı tek olduğu gibi, dini de tektir. O'nun tek
dini, Hz: Musa zamanında Musevîlik'ti. Hz. İsa za-
manında İsevîlik'ti. Hz. Muhammed zamanında da
Muhammedîlik veya İslâmiyet'ti. Demek hepsi bir
birinin devamıdır ve tektir. En son gelen de, geç-
miştekileri kapsamıştır, eksiklerini kapatmıştır. O
halde yüce Tanrı'nın tek dininde bölünmek size ha-
ramdır. Bu haramda kaldığınız müddetçe, insanlı-
ğa ve Tanrı'ya ihanette olacaksınız! Bu ihaneti daha
ne kadar sürdürebilirsiniz? Ya yüce Tanrı yakanıza
yapışırsa ne yapacaksınız?

O halde haydi birliğe!


Not 1: Kıyamet, 22. Yüzyılın ilk çeyreğinin sonların-
da kopacaktır.Verilen bu tarihe, Kur'anın ve Hz. Mu-
hammed'in gösterdiği ipuçlarıyla ulaşılmıştır. Zaten
bilim adamlarının son verileri de, dünyanın fazla bir
ömrünün kalmadığını göstermektedir.

Not 2: Ortadoğulu kral ve diktatörler, normal bir re-
jime geçmek konusunda ne söyleyeceklerse, Mart
ayının sonuna kadar söylesinler. Aksi halde o böl-
genin halkları harekete geçmek zorunda kalacak-
lar ve "Ortadoğu Baharı" yeniden başlayacaktır. Bu
da onların hakkıdır.

Not 3: İslâmiyet'in içerdiği ve emrettiği medeniyet
nedir?

İslâmiyet'in içerdiği ve emrettiği medeniyet: Daya-
nak noktası; kuvvete karşılık haktır ki; bunun gereği
ve sonucu, eşitlik ve adâlet'tir.

Hedefi de; çıkarcılık yerine iyilikçiliktir ki; bunun ge-
reği ve sonucu, sevgi ve yakınlaşmadır.

Birlik noktası da; ırkçılık ve milliyetçilik yerine; din,
vatan ve sınıf bağlılığıdır ki; bunun gereği ve sonu-
cu, samimi kardeşlik ve barışçılıktır ve dış saldırı-
lara karşı, yalnızca savunmadır.

Hayat düzeni; çarpışmacılık değil, yardımlaşmacı-
lıktır ki; bunun gereği ve sonucu, birlik ve dayanış-
madır. Nefsanî arzular peşinde koşmak yerine doğ-
ru yolda olmaktır ki; bunun gereği ve sonucu, insa-
niyeten yükselme ve ruhen olgunlaşmadır.

Hakkın gereği ve sonucu ise, birleşmektir. İyilikçili-
ğin gereği ve sonucu, dayanışmadır. Yardımlaşma-
nın gereği ve sonucu, birbirinin imdadına yetişmek-
tir. Dinin gereği ve sonucu, kardeşlik ve yakınlaş-
madır. Kötülükçü nefsi dizginleyip bağlamak, ruhu
olgunlaşmaya kamçılamakla serbest bırakmanın
gereği ve sonucu, iki dünya saadetidir. (Cevapla-
yan: Yirminci asrın imamı Bediüzzaman Said Nursi)

Hz. İsa ve Musa'nın öğretisi de, acaba bundan baş-
ka bir medeniyeti emretmiş olabilir mi? Öyle ise?!

Not 4: Ey Avrupalılar ve Amerikalılar! Eğer Hz. İsa'
nın, Musa'nın ve Muhammed'in "global" ve "gerçek
dini"ne giriş yapmak isterseniz, deyiniz: "Şahitlik e-
derim ki, Tanrı tektir."

Bunun anlamı şudur: "Çünkü O'ndan başkası elçi
ve kitap göndermiş değildir ve gönderemez de.
Çünkü (tek Tanrı olan) Senden başkası bu evreni
ve içindekileri yaratacak, yaşatacak ve yönetecek
güç ve kabiliyette değildir. Bunları yapamıyacak
olanları, ben Tanrı kabul etmem."

Bu şahitliğin devamı şöyledir: "Yine şahitlik ederim
ki; İsa, Musa ve Muhammed tek Tanrı'nın kulu ve
elçisidir."

Fakat Hz. İsa, Musa ve Muhammed şu anda yeryü-
zünde olmadıkları için, yüce Tanrı onların yerini Hz.
Mehdi'yle doldurmuştur. Hz. Mehdi, yüce Tanrı'dan
yeni bir din almamıştır. Fakat gönderilmiş dinlerin
yenileyicisi ve birleştiricisi olarak görev yapacaktır
ve yapmaktadır. Hz. Mehdi'nin ölümünden sonra
da onun yerini şu an gökyüzünde bulunan Hz. İsa
alacaktır. Onun yer yüzüne inmesi de çok yaklaş-
mıştır. Bunun için dinde yeni şahitliğin şöyle olması
gerekiyor: "Şahitlik ederim ki, Tanrı tektir. Yine şa-
hitlik ederim ki; Mehdi ve Mesih Tanrı'nın kulu ve
elçisidir."

                     Allah'tan başka ilah yoktur.
          Mehdi ve Mesih O'nun kulu ve elçisidir.

Ey insanlar! Yaşamakta olduğunuz hayat için kos
koca bir evren işletilmekte ve nihayetsiz bir masraf
yapılmaktadır. Yapılan bu masraf ise bir teşekkürü
gerektirmektedir. Sizi yaşatmakta olan yüce Tanrı'
nıza bu teşekkürü yapmayı unutmayınız. Yapmanız
gereken bu teşekkür karşısındaki kibir ve gururu-
nuz ve hak ve nimet tanımazlığınız ise, şeytandan-
dır. Siz, şeytana değil, sizi yaratan ve yaşatan yüce
Sahib'inize itaat ediniz. Bu itaatiniz size, sonsuz
bir hayat ve mutluluk kazandıracaktır. Bu kazanç
için çalışmadığınız takdirde de, sonunuz cehen-
nem olacaktır. Buna hiç şüphe yoktur. Çünkü ölü-
mü öldüremezsiniz, tekrar diriltilmeyi engelleye-
mezsiniz ve İsa'nın, Musa'nın ve Muhammed'in
haber verdiği Tanrı'nıza hesap vermekten de
kurtulamazsınız. Öyle ise, dinsizliğe son veriniz.
Eğer dinsizliğinize son vermek isterseniz, deyiniz:

Ey âlemlerin Sahibi! Sana şükrolsun. Acıyarak ya-
şatan ve yönetensin. Kıyamet, diriliş ve hesap veriş
gününün sahibisin. Ancak Sana ibadet eder, ancak
Senden yardım isteriz. Bizi doğru yola ilet. Kendile-
rine nimet verdiğin İsa, Musa ve Muhammed'in yo-
luna. Yoksa sapmışların ve gazabına uğramışların
yoluna değil. Duamızı kabul buyur.

Zaman:  Yeni Çağ'ın onbeşi, Ocak ortası.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Çözüm.
Boyut:   Muranizm.

                                                   YAYINLAYAN
                                       AVRUPA  MURANİSTLERİ
                                       *   *   *