Donnerstag, 25. April 2013

BAY HAWKİNG KENDİ İŞİNE BAKSIN


         BAY HAWKİNG KENDİ İŞİNE BAKSIN

herşeyin oluşumu ancak O'nun izni ve emriyle olan
                               ALLAHın adıyla

Fizik Profesörü Stephan Hawking; "dünyanın ken-
di kendine oluştuğunu" ve oluşum için "Tanrı'ya
gerek olmadığını" iddia etmiş.

Peki, bunun isbatı nedir? Hawking bunu isbatlaya-
maz! Çünkü Hawking'in görmesi ve bilmesi sınırlı-
dır; herşeyi bilemez ve göremez. Bu durumda o-
lan bir fizikçinin iddiasının ne kıymeti olabilir? Çün-
kü Bay Hawking, evren oluşurken(!) veya oluşturu-
lurken bu işlerin başında bulunmuyordu ve buluna-
mazdı. O halde o iddiasındaki kesin hükme nere-
den vardı? Elinde kesin bir delili yoktur. Sadece
öyle olabileceğini zannediyor! Bilimde zannedişin
değeri ne olabilir?

Şimdi biz, kâinatta "kendi kendine oluşum" müm-
kün mü, ona bakalım.

Kâinatta kendi kendine oluşum yoktur. Çünkü ken-
di kendine oluştuğu zannedilen herşey, bir üstteki-
nin etkisi altındadır. Bu etki altında oluş, bir şeye
kendi kendine oluş bırakmıyor. Meselâ bir meyveyi
ele alalım. Şu elma kendi kendine oluşmamıştır.
Çünkü elma, dala; dal, ağaca; ağaç, köke; kök, çe-
kirdeğe; çekirdek, toprağa, suya ve havaya; hava,
su ve toprak, yeryüzüne ve dünyaya; dünya ve yer-
yüzü, güneşe; güneş, samanyolu galaksisine; bu
galaksi, diğer galaksilere; galaksiler de, karanlık
enerji okyanusuna bağımlıdırlar. Bu okyanus da
hiçliğe bağlı olamaz. Ya sahibi olan Tanrı'ya bağlı-
dır, ya da kendi kendine.

Kendi kendine bağlı olamaz. Çünkü evrenin temeli
olan karanlık enerji okyanusunun aklı, bilgisi ve iste-
mesi yoktur. Bunlara sahip olmadığından da karan-
lik enerji okyanusu, kendini evrene ve evrenlilere
dönüştüremez. Onu dönüştürecek olan da ancak
bilgi, istek, seçme, hesaplama ve amaç sahibi yü-
ce Tanrı'dır. Yüce Tanrı, evrenin ve evrenlilerin Sa-
hibi ve Yaratıcı'sı olduğunu; Tevrat, İncil ve Kur'an
isimli kitaplarıyla insanlığa bildirmiştir. Ama karanlık
enerji okyanusu'ndan herhangi bir kitap gelmemiştir
ve gelemez. Çünkü galaksilerin onun içinde yüzdü-
ğü karanlık enerji okyanusunun, Tanrı'ya ait fiil ve
sıfatları yoktur. Tanrılığa ait fiil ve sıfatları olmadı-
ğından da, kendi kendineliği yoktur. Kendi kendine-
liği olmadığından da, kendini evrene ve evrenlilere
dönüştüremez. Kendini evrene ve evrenlilere dö-
ştüren bir enerjinin de Tanrılığı olmaz ve kalmaz.
Çünkü gerçek Tanrı, kendini yaratığa dönüştürmez.

Bu durumda Hawking ve onun gibi düşünenler, ev-
rendeki yaratılış, yaşatılış ve yönetilişi ya yüce tek
Tanrı'ya verecekler, ya da derin bir cehâlet içinde
yüzmelerine devam edeceklerdir.

Bay Hawking, bir din bilgini değil, bir fizikçidir. Fizik-
çi olduğu için de, karanlık enerji okyanusunun ken-
di kendine evrene ve evrenlilere dönüşğünü sa-
nabilir. Fakat kendi sahasının dışına çıkıp din saha-
sına dalarak "Tanrı'nın gereksizliği"nden dem vura-
maz. Vurursa, haddini aşmış olur ve aşmıştır. Bu
da onu, Tanrı katında sorumlu hâle getirmektedir.

Eğer Bay Hawking bu Tanrısal gerçekleri görür ve
kabul ederse, Tanrı katında cezâlandırılmaktan kur-
tulur. Aksi halde Yaradıcı ve Yaşatıcı'sına, sözleri-
nin hesabını vermek zorunda kalacaktır. Doğmaya
karşı koyamamış ve ölmekten de kaçamayacak o-
lan bir Hawking, ölümünden sonra tekrar diriltilme-
ye de karşı koyamayacak ve gereken hesabını
mutlaka verecektir. Hesap sorucu adâletli bir yüce
Tanrı varken, dindarların bir engizisyon kurmasına
da gerek yoktur.

Bay Hawking şunu kendine sormalıdır: Hawking'in
sandalyesi kendi kendine oluşmuş olabilir mi ki, şu
yüzmilyarlar galaksili koca evren ağacı ve o ağacın
en hârika meyvesi olan insan, kendi kendine oluş-
sun! Olabilir mi? Nasıl olabilirmiş? Eğer olabilmiş-
se, önce bize bir sandalyenin Sandalyeci'siz kendi
kendine nasıl oluşabileceğini açıklasın. Biz de an-
layalım...!

Ama o açıklayana kadar biz; "herşeyi bilen, herşeyi
gören, herşeyi duyan, herşeye sözünü duyuran ve
dinleten, amaçlıca iş yapan, doğmamış ve doğur-
mamış, bütün galaksi ve yıldızların sahibi ve yöneti-
cisi tek Tanrı'nın emri ve izni olmadan hiç bir şeyin
kendi kendine oluşamadığına ve oluşamayacağına"
inanmaya devam edeceğiz.

Bay Hawking şunu da unutmamalıdır: İnsanların he-
sap verme vakti yaklaştı. Dünyanın ve evrenin yıkı-
lışına çok az bir zaman kaldı. Kozmolojistlere göre
bu evrenin daha yüzmilyarlarca yıl ömrü olduğu dü-
şünülebilir. Fakat onların düşündüğü ömrü, evrenin
Sahibi istediği zaman sonlandırabilir ve sonlandıra-
caktır. Buna engel olabilecek hiç bir kuvvet yoktur.
Ve Kur'andan aldığımız işaretlere ve dünyanın gidi-
şatından çıkardığımız bilgilere göre, yüzon veya
yüzyirmi veya yüzotuz yıl sonra kıyamet kopacak,
evren yıkılacaktır. Yani evrenin ve insanlığın fazla
bir ömrü kalmamıştır. Yani, insanlık, başka geze-
gen ve galaksilere kaçarak Büyük Yıkılış'tan kendi-
ni kurtaramaz. Bu yıkılışı da, Yeniden Diriliş takip
edecek ve insanlık, yüce Tanrı'ya, gereken hesa-
bını verecektir. Çünkü yüce Tanrı, insanı ve onun
dünyasını boşuna yaratmamıştır. Boşuna yaratma-
dığını ve bu yaratıştaki amacının ne olduğunu da
son olarak Kur'an'ıyla bildirmiştir.

Bunlardan da anlıyoruz ki, tek kurtuluş: Kur'ana ve
onun Göndericisi'ne kaçmaktır. Karanlık Enerji bize
bir kitap göndermediğine ve gönderemiyeceğine
göre, Kur'anı dinlemekten başka çare yoktur. Ger-
çek çare odur ki, insana sonsuz bir hayat ve mutlu-
luk kazandırsın. Bu kazancı vermeyen hiç bir şey
kurtuluş değildir.

Öyle ise ey insanlar! "Tanrı tektir. İsa, Musa ve
Muhammed Tanrı'nın elçisidir" diyerek, kurtuluşa
ilk adımımızı atalım. Bu adımı atarken de; ölüm-
den ve tekrar diriltilmekten ve hesap vermekten
kaçılamayacağını aklımızda tutalım.

Zaman:  Yeni Çağ'ın onüçü, Nisan ortası.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Cevaplama.
Boyut:   Muranizm.

                                                  YAYINLAYAN
                                      AVRUPA  MURANİSTLERİ
                                      *   *   *

DÜNYA DEVLETLERİNİN DİKKATİNE


         DÜNYA DEVLETLERİNİN DİKKATİNE

             SUÇSUZ İNSANLARI KATLEDEN
      BİR KİMSENİN MÜSLÜMANLIĞI KALMAZ

     suçsuzların hakkını gözeten ALLAHın adıyla

ABD'nin Boston kentinde, Amerikan halkına karşı
bombalı bir saldırı gerçekleştirildi. Bu saldırıda ö-
lenler ve bir çok yaralananlar oldu. Sonuçta yakala-
nan iki zanlının da "müslüman" olduğu söylendi.

Ama artık o iki zanlının "müslüman" olduğunu söy-
leyemeyiz. Çünkü müslümanlıkta, suçsuz insanları
kasten öldürmek yasaktır. Bu yasağı çiğneyen bir
müslüman, inançtan çıkmaz, ama müslümanlıktan
çıkar. Yani o kimsenin Tanrı'ya inanıyor olması, onu
müslüman yapmaz ve artık o kimseye daha fazla
"müslüman" denilemez. Çünkü Tanrı'nın emrini çiğ-
neyip çok büyük bir suç işlemiştir. Çünkü müslü-
manlıkta suçsuz birini öldürmek, "bütün insanları öl-
dürmek" gibi büyük bir cinayettir. Bu büyük cinayet-
in cezâsı da, ebedî cehennem hapsine atılmaktır.  

Bu gerçekten dolayı, dünya devletlerinin yönetimle-
ri, hassasiyet gösterip, suçsuz insanları acımasız-
ca katleden sözde müslüman veya hıristiyan kişileri,
dinî kimlikleriyle anmasınlar. Dinî kimlikleriyle anma-
ları, büyük bir yanlış ve hata olacaktır. Çünkü ne
müslümanlıkta ne de İsa dininde "suçsuz insanları
öldürebilirsiniz" diye, bir emir ve izin yoktur. Böyle
bir izin veren din de, din olmaktan çıkar.

Çünkü yüce Tanrı'ya ait gerçek bir din, Tanrı'nın
kendini bildirmesi ve tanıtmasından sonra, "Tanrı
ve İnsan Hakları"nı koruma altına almak için indiri-
lir. Yoksa böyle temel bir amacı olmayan din, ger-
çeklik kazanamaz. Çünkü, bu amacı taşımayan bir
din, dünyaya düzen veremez, insanı insan edemez.
İnsanı ve dünyasını bozan bir dine de, "din" dene-
mez.

Belki şöyle sorulabilir: "Rus veya Çeçen olduğu bil-
dirilen bu iki saldırgan genç haklı olamaz mı?"

Nasıl olabilir ki! Eğer ABD ordusu veya halkı, Çe-
çen yurduna haksızca saldırsaydı ve bu iki genç de
kalkıp Amerikan askerlerine karşı bir eylemde bu-
lunsaydı, bunu anlardık; "bu bir savaştır" derdik. A-
ma ortada meşruiyet kazanmış bir savaş yokken
suçsuz insanları kasten bombalamak, ancak terör
olabilir. Böyle bir terör ise, İslâmiyet'e dayandırıla-
maz. Dayandıranlar, çok büyük bir iftira ve ihanet
etmiş olurlar.

Norveç'te 77 suçsuz genci sinek öldürür gibi avla-
yıp katleden Breivik, "yüzünüze bir tokat atan kimse-
ye öbür yüzünüzü de çevirin" diyen Hazret-i İsa'nın
dininden olabilir veya o dinde kalabilir mi? Kalabilir
mi ki; "bir kimseyi haksız yere öldüren, bütün insan-
ları öldürmüş gibi olur" diyen bir dinin mensubu, di-
ninin emirlerini çiğneyip katliam yaptıktan sonra
-eğer başka birilerinin tehdit ve korkutmalarıyla
yapmadılarsa veya bir tuzağa düşürülmedilerse-
müslüman olabilsin veya kalabilsin? Asla kalamaz!

Öyle ise, teröristlere "müslüman" veya "hıristiyan"
etiketi yapıştırmayalım.

Not: İsa'nın, Musa'nın ve Muhammed'in "Gerçek
Din"inin temeli; yüce Tanrı'nın teklik ve ortaksızlıgı-
na ve öte dünyasına inançtan sonra haklı, adâletli,
namuslu, ibadetli olmak ve kötülükçülükten uzak
durup, iyilikçi olmaya çalışmaktır. Bu temele göre;
hakkı, adâleti ve namus'u çiğneyip büyük günah
işleyenler ve sürekli kötülük içinde ve ibadetsiz o-
lanlar, Hz. İsa'nın, Musa'nın ve Muhammed'in dinin-
de kalamazlar, onların dininden çıkmış olurlar. Töv-
be ise: Bilerek büyük günah işleyenlerin tövbesi
kabul olmaz, cezâlarını bu dünyada ve ötesinde
görürler ve çekerler. Ama bilmeyerek işlenilen gü-
nahların affedilmesi mümkündür. Günahları yüce
Tanrı'dan başkasının affetme yetkisi yoktur. Günah-
ların affedilmesinde din adamları ve Peygamberler
ancak ricacı olabilirler, Tanrı'nın affetme yetkisine
ortak olamazlar.

Not 2: Müslüman ve hıristiyan din bilginleri biraraya
gelerek, teröristlerin müslüman veya hıristiyan ola-
mayacaklarını bütün dünyaya duyurmalıdırlar.

Zaman:  Yeni Çağ'ın onüçü, Nisan sonu.
Mekan:  Avrupa.
Makam: Bilgilendirme.
Boyut:   Muranizm.

                                                  YAYINLAYAN
                                      AVRUPA  MURANİSTLERİ
                                      *   *   *