Sonntag, 24. Oktober 2010

ONİKİ ŞEYİ HERŞEYDEN ÖNCE BİLMELİSİN

ONİKİ ŞEYİ HERŞEYDEN ÖNCE BİLMELİSİN

1- Kâinatın bir Sahibi vardır. Herşeyin ve herkesin yaratıcısı, ya-
şatıcısı ve yöneticisi olan o Sahib'e, "Tanrı" denir. Kur'anlılar o
Tanrı'ya "Allah" der. Evrenin varlığı, Allah'ın varlığına apaçık ve
koskocaman bir delildir. Ateistlerin bu delile göz yummalarında
ve Allah'ı inkâr etmelerinde bir kıymet, bir kanıt ve bir gerçeklik
yoktur. Çünkü ateistlerin, kâinatı kimin yarattığına veya yaratma-
dığına dair kesin bir bilgileri yoktur. Çünkü onlar, kâinat yaratılır-
ken, yaratılışın başında değillerdi. Ama inançlıların, Allah'tan indi-
rilmiş bir Kitap'ları veya Allah'ı hisseden bir kalpleri vardır.

2- Tanrı bir'dir. İkinci bir Tanrı olamaz. Çünkü ikinci bir Tanrı,
kâinatın denge ve düzenini bozar. Kâinattaki denge ve düzen de,
Tanrı'nın birliğini gösterir.

3- Tanrı tektir. Çünkü; bu kâinatı ve içindekileri yaratıp yaşatacak
ve onları işletip yönetecek bilgi, irade, güç ve kudret; tek Tanrı'
dan başkasında yoktur.

4- Tanrı ortaksızdır. Kâinat ve kâinatlıları yaratıp yönetecek bir
sıfat ve vasfa sahip olmayan şey ve kişiler, tek Tanrı olan Allah'a
ortak olamazlar. Hem, kâinatı iki günde yaratma gücüne sahip bir
Allah'ın acizliği yoktur ve acizliği olana "Allah" denemez ki, O'nun
bir yardımcıya ihtiyacı olsun! Demek; Allah, ortaksızdır.

5- Mülk Tanrı'nındır. Bu kâinat ve kâinatlıları kim yaratıp yöneti-
yorsa, kâinat mülkü de yalnız O'nundur. Demek, mülk tamamen
Allah'ındır. Dünyaya hiçbirşeysiz gelip ve oradan hiçbirşeysiz git-
mesinden anlasılır ki, insan da Allah'ın mülküdür ve mülkte bir his-
sesi ve gerçek sahipliği yoktur.

6- Sonuç ve teşekkürler de Tanrı'nındır. Mülk, tek Tanrı olan Al-
lah'ın olduğundan, bu mülkten çıkan bütün ürünler ve sonuçlar da
Allah'a aittir. Ürünler ve sonuçlar kime aitse, teşekkürler de O'
nundur, O'na yapılmalıdır.

7- Tek Tanrı olan Allah, dirilten ve hayat verendir. Yeryüzü ve
gökyüzündeki bütün hayat sahiplerinin hayatı, Allah'tandır.

8- Allah, öldürendir. Hayatları O verdiği gibi, o hayatları geri alan
da O'dur.

9- Ölümleri ve doğumları veren Allah, ölümsüz bir hayata sahiptir.
Ölümsüz bir hayata sahip olanın, ebediyeti sağlama aracı olan ço-
cuğa ihtiyacı yoktur. Demek, ne insanlar, ne de Hz. İsa; Allah'ın
çocuğu olamaz.

10- Her iyilik Allah'tandır. İnsanlara ve diğer canlılara verilmiş
hayatlar ve yaşamaklar, hep Allah'tan yapılmış ve yapılmakta
olan iyiliklerdir. Bu iyilikleri teşekkür ve ibadetle karşılayanlar,
cennetle ödüllendirileceklerdir.

11- Allah her şeye gücü yetendir. Bu kâinatın yaratılmışlığı ve
yönetilişte oluşu da bunun delilidir. Bu kâinatı yaratmaya ve
yönetmeye gücü yeten bir Allah'ın, cenneti ve cehennemi
yaratmaya ve insanları ölümlerinden sonra toplu halde diriltip,
onları lâyık oldukları yere yerleştirmeye de gücü yeter.

12-Dönüş, Allah'adır. Bütün gelişler Allah'tan olduğu gibi, bütün
dönüşler de O'nadır. O'ndan gelenler, yok olmazlar, yokluğa git-
mezler. Yokluğa gitmezler ve buna izin verilmez ki, herkes yaptığı
iyilik ve kötülüğün karşılığını görsün.

Zaman: Yeni Çağ'ın onu, Ekim sonu.
Mekan: Avrupa.
Makam: Bildirme.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANİSTLERİ
* * *

Dienstag, 19. Oktober 2010

ÂDEM ALLAH'A KARŞI GELMESEYDİ CENNETTE Mİ KALACAKTI?

ÂDEM ALLAH'A KARŞI GELMESEYDİ
CENNETTE Mİ KALACAKTI?

Bir internet sitesinde ateistler sormuş ve sormaktadır: "Âdem,
Allah'a karşı gelmeseydi cennet te mi kalacaktı?"

Taha Sûresi'nin 116'dan 118'e kadar olan ayetlerine bakarsak,
bunlardan: Eger Âdem cennetteki yasaklı ağaca yaklaşmamış
olsaydı, onun ebediyen cennette kalacak olduğunu anlarız. Fakat
Âdem Aleyhisselâm, yasaklı ağacın meyvesinden yiyerek, cennet-
ten kovulmayı haketmiş ve kovulmuş.

Burada, Bakara 30'uncu ayette geçen: "Ben yeryüzünde bir halife
yaratacağım" sözüne bakarak: "Âdem, yasaklı ağactan yememiş
olsaydı dahi cennetten çıkarılacaktı" diyemeyiz. Çünkü Bakara
Sûresi, Taha Sûresi'nden sonra indirilmiştir.

Bunun için kesinlikle şunu söyleyebiliriz: Eger Âdem Aleyhisselâm
o yasaklı ağaçtan yememiş olsaydı, ebediyen cennette kalacaktı.

Bu sonuç karşısında ateistler şöyle diyor: "Madem ki Adem cen-
nette yaşayacak, neden dünya yaratıldı?"

Yukarıda dediğimiz gibi: Bakara Sûresi, Taha Sûresi'nden sonra
indirilmiştir. Yani Taha Sûresi'ndeki olaylar cereyan ettikten sonra
Allah: "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" diyor. Demiyor:
"Ben yeryüzünde bir Âdem yaratacağım." Yani bu ayette yeryü-
zünde yaratılacak olanın "rütbesi"nden haber veriyor. Taha Sûre-
sinde cereyan eden olaylardan sonra Allah bu karara varmış ve
yeryüzüne indireceği Âdem'i ve soyunu "halifelik"le görevlendir-
miştir.

"Dünya neden yaratildi?"nın cevabı olarak da şunlar söylenebilir:
Allah, cennette Âdem'i yaratacağını, iblisin ona secde etmeyece-
gini, Âdem'in yasaklı ağaçtan yiyerek cennetten çıkmak zorunda
kalacağını önceden biliyordu. Âdem'in ceza çekeceği ve onun so-
yunun imtihan edileceği yer olarak da dünyanın yaratılması gerekli
olmuş.

Burada denebilir: "Allah'ın bütün bunları önceden bilmesi, Âdem'i
felâkete uğratmıştır. Bunlar Âdem'e zulüm değil mi?"

Cevap: Zulüm değil! Çünkü, bilmek, yaptırım değildir. Çünkü Â-
dem, yasaklı ağacın meyvesinden kendi isteğiyle yemiştir. Seçme
ve iradesini, o meyveden yememek şeklinde de kullanabilirdi. Fa-
kat o, seçim ve iradesini bunun zıddına olarak kullanmıştır, zalim
olmuştur. Dolayısıyla, zalim olan (asla!) Allah değil, Âdem'dir.

Ateistler şunu da sormuş: "Ayrıca 'ol' deyince her şeyi olduran
Tanrı, neden insanı yaratmak için (toprak gibi) bir madde kullan-
mıştır. Maddesiz yaratsaydı ya?"

Çünkü Allah, hokuspokuzcu değildir! Allah, yarattıklarını sebep-
ler vasıtasıyla yaratıyor. Evreni de sebepsiz değil, su'dan yarat-
miştir. Su, "Allah'ın serveti"dir.

Yüce Allah'ın iki türlü yaratması vardır. Birincisi, bizzat dokuna-
rak; ikincisi de, emirle'dir. Meselâ; Allah, Âdem'i bizzat kendi el-
leriyle yaratmıştır. Onun topraktan yaratılışı tamamlandıktan sonra
da "ol" emriyle onu ruhlandırmış, programlamıştır. Bu programlan-
ma ile de Âdem, can ve hareket kazanmıştır.

Allah'ın verdiği "ol" emrini yanlış anlamamak lâzımdır. Bir madde
veya enerji olmadan "ol" emri verilemez. Meselâ; Allah, ancak Â-
dem'in cesedini topraktan yarattıktan sonra "ol" emrini vermiştir.
Bu emirle de o cesed, "insan" olmuştur. Eğer Allah, Âdem'in top-
raktan cesedine "insan ol" emrini vermeseydi, o cesed bir heykel
olarak kalacaktı.

Bir kumandanın emir verebilmesi için, bir ordunun bulunması ge-
rekir. Yoksa emir vermenin anlamı olmaz. Hem bir kitap önce el-
le yazılır. Bunun çoğaltılması ise, matbaada "emirle" olur. Makina-
nın düğmesine basmak; "ol" demektir. Matbaanın patronu, işçile-
rine emreder, kitaplar basılır. Yani: Patron emretmiştir, kitaplar
"olmuş"tur. Patronun emri de, bir "ol" demektir. Allah da evrenin
patronudur. O'nun emirleriyle bu evren işlemekte ve yönetilmek-
tedir. Bu yönetim içinde insanlar da anarahmi tezgahında üretil-
mekte ve yeryüzünde yaşatılmaktadırlar. İnsanların anarahmi tez-
gahında üretilmeleri, Allah'ın "ol" emriyle olmaktadır.

Allah'ın "yoktan yaratması"nı da yanlış anlamamalıyız. "Yoktan ya-
ratma", hiçbirşeysiz yaratma veya mutlak yokluktan çıkarma değil-
dir. Meselâ; insan, altıbin veya otuzbin veya üçyüzbin yıl önce bir
"yok"tu. Ama Allah, onu "yok" iken topraktan "var" etti. Evren de
on-onbeşmilyar yıl önce bir "yok"tu. Allah onu da "yok" iken su'
dan "var" etti. Bu var ediş de; ilimle, istekle, kudretle ve sanatkâr-
lıkla olmuştur.

Allah, istediğini istediği gibi yaratır. Onun isteğini sorgulayamayız.
Eger Allah, Âdem'i topraksız yaratsaydı, onu bir "ruh" olarak ya-
ratırdı. Veya meleklerinki gibi ışından ve ışıktan yaratırdı. O za-
man biz de başka bir âlemde; ruhlar dünyasında veya yıldızlarda
olurduk.

Zaman: Yeni Çağ'ın onu, Ekim ortası.
Mekan: Avrupa.
Makam: Cevaplama.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANİSTLERİ
* * *

BÜTÜN TERÖRİSTLER MÜSLÜMAN MIDIR?

BÜTÜN TERÖRİSTLER MÜSLÜMAN MIDIR?

Bir müslüman, terörizme adım attığı an İslâmiyet'ten çıkar. İslâ-
miyetten çıkmış bir kimsenin de müslümanlığından bahsedemeyiz.
Bir müslüman dolandırıcılığa başlasa dahi İslâmiyet'ten çıkar. Bir
kimseyi haksız yere öldüren bir müslüman da "müslüman" olarak
kalamaz. Müslümanlıktan çıkmış kimseler, Allah'a inanıyor olabilir-
ler. Fakat onların Allah'a inanıyor olmaları, onları "müslüman" et-
mez. Müslümanlık, "Allah'a teslim olmak"tır. Allah'a teslim olmuş
bir insan da, büyük günahları işleyemez. Büyük günahlardan birini
işlediği an, İslâmiyet'ten çıkar. Bunun için müslüman terörist, terö-
rist müslüman olmaz.

Zaman: Yeni Çağ'ın onu, Ekim ortası.
Mekan: Avrupa.
Makam: Cevaplama.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANİSTLERİ
* * *

ATEİSTLER SORUYOR KUR'ANİSTLER CEVAPLIYOR 19

ATEİSTLER SORUYOR
KUR'ANİSTLER CEVAPLIYOR 19

(Bu bildiride, yazarımız Hakkı Hakperest'in, www.mustafaakyol.
org sitesinde ateist tartışmacılara verdiği cevapları bulacaksınız.)


Emre demiş:

"Anladim… Yuzyillar boyunca Eski Yakin Dogun dinlerin etkisi
altinda cesitli insanlar tarafindan yazilan Tevrat ve Incil’i, ve
bunlarin turevi olup kimin yazdigi belli olmayan Kuran’i."

Cevap: Allah Kur'anda diyor: "Biz her kavme elçi gönderdik",
"Her milletin bir elçisi vardır." Yani: Allah'ın Kitabı; Tevrat, İncil
ve Kur'andan ibaret değildir. Onlardan öncekiler de vardır. Bu
öncelik de ilk insana kadar gider. Kur'an, Allah'ın indirmesi bir
Kitap olmasaydı, şimdi Emre'nin Kur'andan üstün bir kitabı o-
lurdu ve biz de o kitabı okuyor olurduk! Acaba ateist Emre'nin
Kur'andan üstün kitabı nerede? Bir Kitap, Allah'tan indirilme-
dikçe "üstünlük" vasfını kazanamaz. Allah'tan indirilmiş bir Kitap,
insanları Allah'a götürür, onları "evrenin Sahibi"ne çağırır ve on-
ların ahlâkını düzeltir.

***

Ateist Emre'miz demiş: "Bir de su kuyruk kemigi meselesine
donmek istiyorum. Sizce bu kemigin anlami ne? Bu soru butun
muteddeyin okuyuculara aciktir."

Cevap: Sen kuyruk sokumu kemiği etrafında dönmene devam et.
Ama bu dönüşler seni Hacı yapmaz.

Bizim yaratıcımız Allah demiş: "Biz Âdem'i çamurdan yarattık."
Dememiş: "Maymundan veya pirimattan türettik."

Sen, Kur'ana "masal" diye dur. Yakında özlediğin kemikleri
göreceksin!

***

Ateist Emre'miz demiş: "Âdem ve Havva'nın kemikleri nerede?"

Sanırsınız ki, Âdem'in kemiklerini gördüğünde hemen Allah'a
secde edecek... Onun derdi, "Allah'a inanmak" değil ki; sadece
gerçeklerin üstünün örtülmesi! Kemikler ona gösterildiği gün
diyecek: "Ben Allah'a inanmak istemiyorum!"

Ey ateist! Madem Allah'a inanmaya niyetin yok, öyleyse kemik-
leri görme sevdasından vazgeç. Bu sevda seni, gerçekler karşısın-
da "yalancı" çıkarır! "Ben, doğrucuyum" deme. Çünkü ateistin ah-
lâkı olmaz. Olursa, onun ahlâkı, gerçeği görünceye kadardır! Yani:
Gerçekler onun ahlâkını sıfıra indirir.

"Şimdi de niyet okumaya mı başladın" da deme. Çünkü niyetin
inanmak olsa, derdin: "Kur'anın dediği yanlış olabileceği gibi, doğ-
ru da olabilir. Bunun için de hemen inkâra kalkışmamak gerekir."

"Yok!" diyorsan, sen de önce "pirimattan insana evrilme"nin ara
formlarını göster! Madem gösteremiyorsun ve hiç bir zaman da
gösteremiyeceksin, o halde haddini bil!

Demiştim: "Senin işin çoktan bitmiş Emre. Sür eşeğini kemikli
köye!"

Gel Emre, sen sözümü dinle. Eğer: "Benim niyetim, gerçeği bul-
mak. Onu buldugum gün de Allah'a inanacağım" diyorsan, ben de
sözümü geri alırım.

Zaman: Yeni Çağ'ın onu, Ekim ortası.
Mekan: Avrupa.
Makam: Cevaplama.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANİSTLERİ
* * *

Montag, 18. Oktober 2010

HAYATIN ON EMRİ

HAYATIN ON EMRİ

Hayatın insana on emri vardır. Onlar da şunlardır:

1- Yaratıcı'na inanmalısın. Çünkü sen bir "yaratık"sın. Senin Ya-
ratıcın ise, bu evreni işletebilecek olandır. O da: ALLAH'tır.

2- Allah'tan başka ilahlar uydurmamalısın. Çünkü Allah tektir.
O'ndan başkalarının ilah olabilecek bir durumu yoktur.

3- Allah'a teslim olmalısın. Senin istikbâlin ve saadetin de bu tes-
lim oluştadır.

4- Ateizmi ve inançsızlığı kabul etmemeli ve tek Allah'a teslim o-
luş dışındaki bâtıl inançları da reddetmelisin.

5- Allah'a teslim olduktan sonra iyilikçi olmalısın. İyilikçiliği olma-
yanın dini yoktur. Ancak, kötülüğünü terketmek de bir iyiliktir.

6- Allah'a itaat ettiğin gibi, yaratılışın yasalarına da itaat etmelisin.
Yaratılışın yasalarını sana, "bilim" bildirir. Bilimsiz din, yarım dindir.
Yarım dini terketmelisin.

7- Sevdiklerini Allah için sev. Nefretin de yine O'nun için olsun.
Allah için olmayan sevgi ve nefretler, gayri meşrudur.

8- Hayattaki birinci görevin; Allah'ı anmak ve O'nu yüceltmektir.
Sen de bu görevi yerine getirerek, yücelik kazanmalısın.

9- Sen, kendikendine kalmış ve kendine ait bir varlık değilsin.
Sen, seni Yaratan ve Yaşatan'ınsın. Kime aitsen, hizmetin de O'
na ve O'nun için olmalı.

10-Hayat, Allah'a ait olduğu için, bu emirlerin de O'ndan geldiğini
kabul etmeli ve bu kabul çerçevesinde yaşam sürmelisin. Bu çer-
çeve dışındaki hayat ise, "hayat hırsızlığı"dır. Bu hırsızlık da başka
bir dünyada cezayı gerektirecektir. Cennet isteyen, bu hırsızlığı ve
soygunculuğu terk etmelidir.

Zaman: Yeni Çağ'ın onu, Ekim ortası.
Mekan: Avrupa.
Makam: Bildirme.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANİSTLERİ
* * *

Samstag, 16. Oktober 2010

YENİ ANAYASA İÇİN TEKLİF

YENİ ANAYASA İÇİN TEKLİF

evrenin hâkimi ALLAHın adıyla

Bu maddeler, Türkiye vatandaşlarının bütün toplum kesim-
lerinin kendi aralarında, birlikte ve barış içinde yaşamak
için yaptığı bir anlaşma, uzlaşma ve sözleşmedir.


Madde 1: Türkiye Devleti laik ve demokratik bir Cumhuriyet'tir.
Laiklik ve Demokrasi'nin tanımı, Avrupa ve Amerika'dakilere gö-
re yapılır ve buna göre uygulanır. Fakat bu uygulama, toplumsal
hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı ve iptâl edici olamaz. Toplumsal ke-
simlerin hak ve adalete uygun dinsel özgürlüklerini kısıtlayan uy-
gulamalar kabul edilemez.

Madde 2: Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî ve mânevî
ve toplumsal dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına
saygılı, evrensel değerlere bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere
dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.

Madde 3: Türkiye Devleti, ülkesi ve içinde barındırdığı çeşitli ırk,
din, kültür mezhep ve tarikatlarıyla özgür bir birlikteliktir. Resmî
dili: "Türkçe"dir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıl-
dızlı al bayraktır. Millî marşı “İstiklal Marşı”dır. Başkenti Ankara’
dır.

Madde 4: Şartlar gerektirdiğinde anayasanın her maddesi değişti-
rilebilir.

Madde 5: Devletin temel amaç ve görevleri, Türkiye halkının ya-
sal bağımsızlığını ve ülkenin özgür birlikteliğini ve demokrasiyi ko-
rumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak;
kişinin temel hak ve hürriyetlerini, evrensel değerler çercevesinde
sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette
sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın
maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlama-
ya çalışmaktır.

Madde 6: Siyasal egemenlik, hak ve adalette olduğu müddetçe
milletin yani "Toplumsal kesimler"indir. Egemenliğin kullanılması,
hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiç
bir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet
yetkisi kullanamaz. Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağı ile
bağlı olan herkes vatandaştır. Bu vatandaslar topluluğuna da:
"Türkiye halkı" veya "Türkiye milleti" denir. Bu millet de; "Top-
lumsal kesimler"den oluşur.

Madde 7: Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Dev-
letin ülkesi ve halklararası özgür birlikteliğini bozmayı ve hak ve a-
dalete dayanan ve vatandaşların hak ve özgürlüklerini korumayı a-
maç edinmiş demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı
hedefleyen faaliyetler biçiminde kullanılamaz. Ancak laik ve de-
mokratik cumhuriyeti ilerletecek çalışmalar da engellenemez.
Halk çoğunluğu istediği takdirde daha iyi bir yönetim sistemine
geçmekte özgürdür.

Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla
tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada
belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir
faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz.


Bu maddelere eklenecek diğer anayasa maddelerinin de, bu yedi
temel maddeyle uyuşması gerekir. Temel maddelerle uyuşmayan
maddeler reddedilir.

***

Türkiye'deki Bütün Toplumsal Kesimlere Duyurulur!

Yeni bir anayasa için hazırlanmış bu yedi maddelik sözleşmeyi,
Türkiye'deki bütün toplumsal kesimler okusun ve imzalasın. Eksik
gördükleri bir şey varsa, bildirsinler, tamamlayalım. Eğer daha iyi-
sini yazabilecek olanlar varsa, yazsınlar, eksiksiz görürsek biz im-
zalayalım ve bunu hepbirlikte parlamentoya sunalım. Önümüzdeki
seçimlerden sonra iktidara gelecek olan parti de hemen yeni ana-
yasa için çalışmalarına başlasın ve bitirsin.

Toplumsal Kesimlerin Dikkatine!

Türkiye: Bir Kürdistan değildir; Türkistan değildir; Alevistan değil-
dir; İslâmistan değildir; Kemalistan değildir. Türkiye, bütün bu par-
çaları bünyesinde barındıran bir ülkedir. Dolayısıyla hiç bir toplum-
sal kesim, sadece kendi istekleri doğrultusunda bir anayasayı veya
yalnızca kendi inancını, ideolojisini, ırkını, kültürünü esas alan bir
yönetim biçimini başka kesimlere dayatamaz. Demek oluyor ki,
yeni yapılacak anayasa, bütün toplum kesimlerinin ihtiyacını karşı-
lamak zorundadır. Bu zorunluk gereği olarak meselâ Kürt halkına
(onların çoğunluk olduğu bölgelerde) "anadilde eğitim" verilmesin-
den korkulmamalıdır. Meselâ; homoseksüellerin resmî nikâh is-
temlerinden kaçılmamalıdır. Siz bunun, gençlerinize "kötü örnek"
olacağından korkabilirsiniz. Ama onların çocuklari da sizin inancı-
nızdan veya ideolojinizden etkileneceklerdir ve etkilenmektedirler.
Bunun için onların da kendi inançlarını veya inançsızlıklarını yaşa-
ma hakkı vardır. Demek, hiç bir toplum kesimi hiç bir toplum ke-
simine kendi inanç ve ideolojisini dayatamaz ve buna göre yapıla-
cak bir anayasa geçerli olamaz. Geçerli olabilecek bir anayasa,
ancak bütün toplumsal kesimlerin hak ve özgürlüklerini tanıyan ve
onların birlikte yaşamasını sağlayan bir anayasa olabilir. Eğer siz,
kemalist bir milliyetçiliği ve ideolojiyi diğer toplum kesimlerine da-
yatırsanız, bu durumda o kesimlere de kendi inanç ve ideolojilerini
size dayatma hakkı kazandırmış olursunuz. Fakat böyle bir hak
verilemez ve kabul edilemez.

Dolayısıyla yeni yapılacak anayasada; Kürt halkı anadilde eğitim-
lerine, dindarlar kamusal alanda dinsel özgürlüklerine, Aleviler zo-
runlu din dersinden azadlığa ve ibadethanelerinin kabulüne, homo-
seksüeller resmî nikâhlanma hakkına, laikler ve kemalistler dinsel
yönetim ve yaşam dayatmalarından korunmuşluğa ve diğerleri di-
ğerlerine kavuşabilmelidir.

Eğer yeni demokratik bir anayasa için uzlaşmaya varılamazsa, bu
halde her toplum kesimini kendi anayasalarıyla yönetmeyi sağla-
yacak yeni bir sisteme geçmek veya bu da olmazsa, Türkiye'yi
dörde, beşe bölme gerekliği doğacaktır.


HÜKÜMETE YOL HARITASI

İktidardaki parti ve yönetim, üç anayasa örneği hazırlasın. Bun-
ların birincisi, azınlığın çoğunluğa; ikincisi, çoğunluğun azınlığa ve
üçüncüsü de, hiç kimsenin hiç kimseye tahakküm edemeyeceği
(yani bizim teklif ettiğimiz normal anayasa) örneği olsun. Bu üç
örnek bütün toplumsal kesim önderlerinin önüne seçim için kon-
sun. Hangisi çoğunluk oyunu alırsa, o anayasamız olsun. Tabii
çoğunluk oyunu alacak olan anayasa örneğinin, normal demok-
ratik anayasa örneği olacağına süphemiz yoktur. Hükümet, tek
bir normal demokratik anayasa örneğiyle de toplumsal kesimle-
rin karşısına çıkabilir ve teklifini yapabilir.

Zaman: Yeni Çağ'ın onu, Ekim ortası.
Mekan: Avrupa.
Makam: Teklıf.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANİSTLERİ
* * *

Sonntag, 3. Oktober 2010

ÂDEM YERYÜZÜNDE YARATILIP CENNETE Mİ ÇIKARILDI, YOKSA CENNETTE YARATILIP YERYÜZÜNE Mİ İNDİRİLDİ?

ÂDEM YERYÜZÜNDE YARATILIP CENNETE Mİ
ÇIKARILDI, YOKSA CENNETTE YARATILIP
YERYÜZÜNE Mİ İNDİRİLDİ?

gerçekleri gösteren ALLAHın adıyla

Bakara Sûresinin 30'uncu ayetinde yüce Allah'ın: "Ben yeryüzün-
de bir halife yaratacağım" demiş olması, Âdemin yeryüzünde ya-
ratıldığının delili olmaz. Çünkü bu ayet: "Ben yeryüzünde bir 'insan'
yaratacağım" demiyor, "halife yaratacağım" diyor. Yani ayet, yara-
tılacak olanın "rütbe"sini nazara veriyor. O zaman bu ayet; "yaratı-
lacak olanın yeryüzü için olduğunu" haber verir, yoksa "Âdem'in
yeryüzünde yaratılacağı"nı değil. Taha Sûresinin 116'dan 123'e
kadar olan ayetleri de bu iddiamızı destekler ve tasdikler. Çünkü
hem Taha Sûresi, Bakara Sûresi'nden önce indirilmiştir.

Taha Sûresin'nde geçen; şeytanın ve meleklerin Âdem'e secdeye
dâvet edilmesi, şeytanın buna karşı gelmesi ve Âdem'in şeytana
aldanıp "cennetten çıkarılma"sı olayları da gösteriyor ki, Âdem
yeryüzüne indirilene kadar hep cennette bulunuyordu. Bu da, o-
nun cennette yaratıldığını gösterir.

Âdem'in cennette yaratılmış olması, insanın doğasına daha uygun-
dur. Çünkü bir bebek dünyaya geldiği zaman, anne-babasının ya-
nında olması ve ona sahip çıkmaları gerekir. Yoksa o çocuk ölür
gider. İlk insan olan Âdem de, yaratıldıktan sonra bilgisiz ve sa-
hipsiz bir şekilde ortada bırakılamazdı. Ona en iyi sahiplik de,
Yaratan'ın, onun yanında olmasıyla olabilirdi.

Ayrıca Sad Sûresi'nin 75'inci ayetinde geçen: "Ey iblis! İki elimle
yarattığıma neden secde etmedin?" sözleri de bildiriyor ki; Allah,
Âdem'i bizzat Kendisi yaratmıştır. Bu yaratış için de Allah herhal-
de yeryüzüne inecek değildi. Âdem'i cennette veya İlâhî Saltanat
Dairesi'ndeki "İlâhî laboratuvar"da yaratması daha uygun olurdu.
Çünkü yeni bir icad önce atölyede veya laboratuvarda geliştirirlir.
Ondan sonra fabrikada üretim safhasına geçilir.

Bir de: "Allah'ın Cebrail'i Âdem'in yaratılışı için yeryüzünün her
yerinden toprak toplaması için göndermesi"yle ilgili Peygamber
Hadîsi de, "Âdem'in ve Eşi'nin cennette yaratıldığını" isbat eder.
Bunlar da bize gösterir ki; Darwinizm'in iddia ettiği gibi ilk insan
ve insanlar maymundan veya şempanzeden veya pirimattan tü-
rememiştir: İnsan müstakil olarak Allah tarafından yaratılmış, ilk
insandan sonrakiler de Âdem ve Havva'dan türetilmiştir.

Ayrıca: "Biz insanı en güzel sûrette yarattık" ayeti de; insanın ev-
rim geçirip, ondan sonra ondan daha mükemmel bir varlık türe-
meyeceğini isbat eder. Çünkü insan, "varlıkların en mükemmeli"
dir.

Bakara 30 ayetinde geçen; "Ben yeryüzünde bir halife yarataca-
ğım" sözü, Âdem ve Havva'dan sonra yeryüzünde yaratılacak
"insanlık" çoğulunu ve "rütbesi"ni bildirir. Ama bu ayet, "istisna"
olan Âdem'in, "yeryüzünde yaratıldığı"na delil olmaz ve değildir.
Niçin olamayacağını da yukarıda açıkladık.

Yeryüzü, cennette yaratılmış olan Âdem ve Havva'dan türetile-
cek insanlık soyu için bir "fabrika" olmuştur. "Ben yeryüzünde
bir halife yaratacağım" sözü, daha çok buna bakar, yani yeryü-
zünde üretilecek insanlık soyuna işaret eder; Âdemin dünyada
yaratılacağına delâlet etmez. Zaten; "Biz Âdem'i dünyada yara-
tıp cennete çıkardık" şeklinde bir ayet yoktur. Ama "Âdem'in
cennetten çıkarıldığı"na dair ayet vardır. Bakara 36 ve Araf 24'
üncü ayetleri de bunu açıkça gösterir.

Sonuç: İlk insan olan Âdem, yeryüzünde yaratılıp cennete çıka-
rılmamış; tam aksine, cennette yaratılıp yeryüzüne indirilmiştir.
Âdem ve Havva'dan sonraki insanların çoğalması da yeryüzünde
olmuştur.

Zaman: Yeni Çağ'ın onu, Ekim başı.
Mekan: Avrupa.
Makam: Cevaplama.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANİSTLERİ
* * *