Freitag, 24. April 2009

SAYIN GENERAL!

(Bu bildiri, 2007 yilinda yayinlanmistir.)

SAYIN GENERAL!

Laikligi cok güzel özümsemissiniz, sn. Y. Büyükanit! Ama
demokrasiyi de özümsemeniz ve bu milletin "Müslüman
Kimligi"ni de tanimaniz gerekmez mi? Laikler etkinlik yapa-
bilir de dindar Müslümanlar yapamaz mi? Yoksa Müslü-
manlar "cumhur"dan degil mi?

Milletin müslüman kimligine sahip cikmadiginiz takdirde si-
zin laikliginiz laiklik olamaz! Türk Ordusu'nun, Müslüman
Türk Milleti (MTM)ne ait oldugunu unutmamalisiniz. Yok-
sa bu bir unutma degil de inkâr midir?

Simdiye kadar Türk Ordusu'nu zaafa ugratmamak adina
-bazi hatalari düzeltmek icin konusmak disinda- sesimizi
fazla cikarmadik. Ama sizin millî iradeyi ve müslüman kim-
ligi tehdit eden sözleriniz karsisinda susmamiz mümkün de-
gildir.

Size soruyoruz sn. General! Müslüman Türk Milleti'nin or-
dusunun generali mi, yoksa laikligin generali misiniz? Laik-
ligin generali olur mu? Olursa, ona diktatörlük denmez mi?
Hani cumhur nerede, Müslümanlari ne yapacaksiniz? Hem
siz, ülkenin yöneticisi olmadiginizi, bilâkis yönetime tabi bir
unsur oldugunuzu nicin kabul etmek istemiyorsunuz?

Eger "ben MTM'nin ordusunun degil, sadece laikligin gene-
raliyim" diyorsaniz, istifa edebilirsiniz. Cünkü Türk Ordusu,
MTM'nin ordusudur. Bu ordu da millî iradenin yönetimi al-
tindadir ve altinda kalmak zorundadir. Ama siz tehditleri-
nizle onun üstüne cikiyor demokrasiyi cigniyorsunuz, suc
isliyorsunuz!

Biz laikligi tartismiyoruz sn. General. Laikligin agalik haline
getirilmesini elestiriyoruz sadece!

Bu milletin "Müslüman" kimligini hice sayarak TM'nin ordu-
sunun generali olamazsiniz. MTM'nin generali olamayacak
ve laiklik ile demokrasiyi dengeleyemeyecek olan general-
ler istifa etmelidir. Cünkü onlari dengeleyememek bir ada-
letsizliktir. Adaletsiz generallerin de MTM'nin ordusunda
ne isi olabilir?

Bundan sonra bu milletin "Müslüman" kimligini tanimadikca
ve ona demokrasi ile yaklasmadikca koltugunuzda rahat
oturamazsiniz.

Yaptiginiz aciklamalarla millî iradeyi ve müslüman kimligi
acikca tehdit ettiniz. Bu millet, sizin tehditlerinizi hak etmedi
sn. General!

Cünkü MTM, laiklik istedigi kadar, demokrasi de istemek-
tedir. Ama siz onun isteklerini israrla görmezden gelmeye
calisiyor, hakka ve adalete yanasmiyorsunuz. Lütfen istifa
ediniz!

Bundan sonra sizin yerinize, yalniz laikligi degil, demokratik
degerleri de özümsemis ve onlari kaale alan bir generalin
gelmesi gerekiyor.

Orduda dindar askerlere yapmakta oldugunuz gayri demok-
ratik uygulamalari bütün dünya bilmektedir. Bu mudur sizin
laikliginiz? Hani demokratik özümsemeleriniz nerede?

Yaptiginiz tehditlerle kendinizi geri cikilmaz bir kuyuya atti-
niz. Artik orada kalmalisiniz! Bu da sizin istifaniz demektir.

Not: Laikler ile Müslümanlar arasindaki acik hesap bu sa-
atten sonra bir yana birakilamaz.Bu hesabin mutlaka kapan-
masi gerekmektedir. Bu gereklik icin de, laiklerin "Müslü-
man Kimlik"i tanimalari ve demokratik haklarini kabul etme-
leri iktiza ediyor. Buna karsilik dindar cogunluk da Türkiye'
de dine dayali bir yönetim istemediklerini zaten aciklamis
bulunuyor. "Bunun teminati nedir?" diye sorulursa; "teminat,
millî iradedir" deriz. Millî iradeye güvenmek zorundasiniz.
Bu zorunlugu yerine getirirken de millî iradenin müslümanlik-
tan soyulamayacagini kabul etmelisiniz. Bunu kabul ettiginiz
takdirde de onun demokratik taleplerini de karsilamak duru-
mundasiniz. Onlari hice sayarsaniz, kendinizi de hice saymis
olursunuz.

Not 2: Bu bildiri basina da dagitilmistir.

Zaman: Yeni Cag'in yedisi, Nisan sonu.
Mekan: Avrupa.
Makam: Duyuru.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Sonntag, 19. April 2009

TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ'NE DUYURU!

TÜRK SILAHLI KUVVETLERI'NE DUYURU!

bütün ordularin sahibi olan ALLAHin adiyla


Ordunun Görevi Nedir?

Ordunun görevi, ülkeyi yönetmek degil, onu korumaktir. Bu koruyu-
culugunu da, anayasa ve kanunlarin belirledigi cerceve icerisinde ve
Basbakan'in emri altinda yapar.

Dolayisiyla ordu, vatan ve milletin bekcisi olur, ama "rejimin bekcisi"
olamaz. Cünkü Türkiye bir "Cumhuriyet"tir ve siyasal yönü de bir
"Demokrasi"dir. Cumhuriyet ve Demokrasi olan "Halk Yönetimleri"n-
de rejimin koruyucusu yine halktir, halk cogunlugudur. Bu cogunluk
mevcut rejimi yeterli görmüyorsa onu degistirebilir, isterse "Süper
Demokrasi"ye de gecebilir. Eger ordu, "halkin ordusu"ysa, bu geci-
se engel olamaz. $ayet ordu: "Rejimimiz A'dir, B'ye gecemezsiniz"
diyorsa, o ordu, "halkin ordusu" degildir.

Halkin ordusu ancak anayasa ve kanunlarda bir görev verilmisse re-
jimin bekcisi olabilir. Yoksa ordu kendikendine bir misyon yüklene-
mez. Eger orduya cumhuriyet ve laikligi koruma vazifesi verilmisse,
bunun yanina "demokrasiyi koruma" da eklenmelidir. Eklenmelidir
ki, bir denge meydana gelsin; orduda darbeci fidanlari ve ergene-
koncular yetismesin.

Genel Kurmay'in F. Gülen cemaatine acikca düsmanlik gösterme-
si, Türkiye icin büyük bir felâkettir! Ergenekon'a düsmanlik göster-
meyen bir TSK, nasil oluyor da bir dinî cemaate düsmanlik göste-
rebiliyor? Gülen cemaati iyi bir cemaat degilse, Türkiye'de hangi
cemaat iyi bir cemaattir? Siz ne yaptiginizin farkinda misiniz bey-
ler! Türkiye'de dinsel cemaatlere yapilan düsmanlik, Türkiye'nin
dinine ve dindarina yapilan düsmanliktir. Bu da, barisa düsmanlik-
tan baska bir sey degildir.

Amacimiz; TSK'yi yipratmak degil, "halk" olarak onu adam etmek-
tir. Cünkü TSK, siyasilerin i$lerine de karismakta ve onu vesayet
altina almaktadir.

"Demokrasiye bagli ve saygili" olan bir ordu, siyaset üzerindeki ve-
sayetini, "ILIMLI vesayet"ten "SIFIR vesayet"e indirir. Yani bütün ve-
sayetini kaldirir, kaldirmalidir. Cünkü ordu, Basbakanlik üstü degil,
Basbakanlik altidir. Siyasal irade, vesayet kabul etmez, asker hima-
yesine girmez.

Ordunun bir "Peygamber Ocagi" oldugunu kabul eden bir TSK, ken-
di bünyesindeki dindar askerleri, dindar ya$amlarindan dolayi disla-
maz, dislamamalidir ve bu dislamasini da derhal sonlandirmalidir.
Eger bu sonlandirma gerceklesmezse, dinsel ya$amlarindan dolayi
darbelenen dindarlar, kendilerine göre bir rejim aramaya ve haricî
güclerden yardim istemeye mecbur kalirlar.

"Halkin ordusu" olan bir ordu, kendi ülkesi icinde bulunan azinlik
hükmündeki bir halkin irksal haklarinin gasbedilmis oldugunu inkâr
etmeye devam etmez, birakir ve haklarinin iadesi icin gerekeni ya-
par ve bu konuda siyasal iradenin kararlarina engel olmaz. Eger o-
lursa, bu halde haklari gasbedilmekte olan Kürtler'in, teröre basvur-
maktan veya özerklik istemekten baska careleri kalmaz.

Türkiye'deki dinsel cemaatler TSK'nin düsmani degildir ve olamazlar.
Orduyu "Peygamber Ocagi" kabul eden dindarlardan böyle birsey
beklemek asla mümkün degildir. Ama onlar, ordu icinde dindarlara
yapilan kindarlik ve ayrimciligi ve millî irade aleyhinde döndürülen
darbecilik dolaplarina da sessiz kalamazlar. Onlarin bu konuda ci-
kardigi ses, "asker düsmanligi" olarak görülemez ve degildir.

Cumhuriyet ve Demokrasi'ye bagli oldugunu iddia eden bir Genel
Kurmay, iktidarin ve parlamentonun halletmesi gerektigi konulara
girmez, girmemeli. Cünkü Türkiye bir "Cumhuriyet"tir, "Padisahlik"
degildir. Fakat Türk Genelkurmay'i kendini TC'nin bir "padisah"i ola-
rak görmekten vazgecemiyor. Basbakanligi "vezir"iymis gibi kabul
edip siyasal konulara karismaktan bir türlü uzaklasamiyor. Eger
Türkiye padisahlikla yönetiliyor olsaydi, o zaman Genel Kurmay
padisahlik makamina oturur, basbakan da onun veziri olurdu. Asker,
Türkiye'nin bir "Cumhuriyet", yönetiminin de "Demokrasi" oldugunu
unutmamalidir. -"Asla unutmadik, unutmayiz" diyorsa, siyasal konu-
lara girmeye hemen son vermelidir. Girmesi gerektigi istisnalarda i-
se, bunu perde arkasinda hükûmetle halletmelidir; iktidar kendisine
aitmis gibi hareket etmemelidir.

Cünkü cumhuriyet ve demokrasilerde iktidar, orduya degil, halka ait-
tir. Halk cogunlugu da bunu, istedigi bir partiyi secerek göstermistir.
O halde demokrasiye bagli bir ordu ve Genel Kurmayi, kendini ikti-
darin ortagi görmemeli ve iktidarin iktidarini calmaya calismamali ve-
ya kendini iktidarin üzerine cikarmamalidir. Iktidar karsisindaki mev-
kiini iyi bilmeli ve SINIRINI a$mamalidir. Aksi halde halki kendine
düsman yapmis olacaktir.

Türk Ordusu'ndaki subay ve generallerin yüzde sekseni CHP'li olabi-
lir. Fakat bu oran siyaseten, Türkiye'nin ancak yüzde yirmisine teka-
bül eder. Dolayisiyla TSK, politik olarak dahi Türk halkini temsil ede-
mez ve temsil hakki da yoktur. Demek TSK ve Genel Kurmay, ikti-
darin iktidari veya ikinci devlet olarak da görülemez. Iktidarin muha-
lefeti de olamaz. Politik muhalefetini ancak oy kullanirken yapabilir.
Bu haliyle TSK ve Genel Kurmay iktidara muhalefet ederse, ancak
millete muhalefet etmis olur.

TSK ve Genel Kurmay bilmelidir ki: Türkiye'deki dindarlar, demokrat-
lar ve liberaller; kesinlikle ordu ve askerin düsmani degildir. Onlar
sadece TSK'daki dikenlerden $ikayetcidir. Asker de o dikenlerin ne-
ler ve kimler oldugunu iyi bilmektedir. TSK, kendini bu dikenlerden
temizlese, elestiri oklarina hedef olmaktan kurtulacaktir. Ve TSK,
kurtulus icin gerekeni yapmakla görevlidir ve bu görevi de yerine ge-
tirmesini bilmelidir. Bu görev yerine getirildigi takdirde, ordu ve devlet
"ele gecirilmek"ten de kurtulmus olacak ve böylece bütün korkular
da bitecektir.

Sonuc olarak: Türkiye'nin birligini, dirligini, düzenligini ve bölünmezli-
gini isteyenler, toplumsal barisi saglamak zorundadir. Bu zorunlugun
büyük ve önemli bir kismi da TSK üzerindedir. Bunun icin de TSK;
Türkiye Cumhuriyeti'nin padisahi olmadigini, iktidar karsisinda politik
muhalefet sergilemeyecegini, siyasal iradeye itaatli olacagini, darbe
ve terör örgütü Ergenekon'a dost olmadigini, kendi bünyesinde ve
millete karsi irkciliga, ayrimciliga, din ve demokrasi düsmanligina i-
zin vermeyecegini acikca ilân etmelidir. Ancak bu ilândan sonra
toplumsal barisin gerceklesmeye baslayacagini görecegiz. Ve "yurt-
ta sulh"ü kazanmis olacagiz. Bu sulhü kazanmamis olanlar, dis düs-
mana yeniktir. "Galip" ve "bagimsiz" olmak isteyenler buyursun!

Not 1: Türk Silahli Kuvvetleri'nin hata ve yanlislarina ses cikaran bü-
tün yazar ve aydinlari tebrik ve onlara tesekkür ediyoruz.

Not 2: Konuyla ilgili okunmasi gereken iki bildiri: "Genel Kurmay
Baskanligi'na"/Kuranisthaber ve "Genel Kurmay Baskanligi'na Acik
Mektup"/Kuranisthaber. Google'de arayiniz.

Bildirilerimize ulasabileceginiz adres:
www.kuranisthaber.blogspot.com

Zaman: Yeni Cag'in dokuzu, Nisan ortasi.
Mekan: Avrupa.
Makam: Duyuru.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Freitag, 17. April 2009

GENEL KURMAY BASKANLIGI'NA

(Bu bildiri, 2002 yilinda yayinlanmistir.)

GENEL KURMAY BASKANLIGI'NA

(DINDARLIK IRTICA DEGILDIR!)

zalimlerden hesap soracak olan Allah'in adiyla

"GERCEK KUVVET, KÖTÜLÜGÜ YENEN KUVVETTIR"
(Kur'anist Atasözleri)


Genel Kurmay Baskanligi'na,

Türk Ordusu ve Askeri'nin, milletin inancina ve örtü-
süne düsman olmadigini iyi biliyoruz. Fakat bu Ordu ve
Asker'in ba$indakilerden bazi kimselerin, milletin i-
nancina ve örtüsüne düsmanlik ettiklerini görüyoruz.
Bizim sözlerimiz de, Ordu ve Asker'e degil, Genel Kur-
may icindeki, milletin inanc ve örtüsüne düsmanlik e-
den "bazi kimseler"edir.

Genel Kurmay'in, Basbakanliga verdigi birifingde, din-
darlarin faaliyetlerinin yasaklanmasini ve kilik kiya-
fet yasagina dokunulmamasini istemissiniz. Yani dinî
faaliyetlerin yasaklanmasiyla birlikte basörtüsü yasa-
ginin sürmesini, dindar kiz ve kadinlarin yasak yüzün-
den i$kence cekmesinin devam etmesini istiyorsunuz. A-
ma bunu hangi hakla istiyorsunuz? Bunun cevabini vere-
bilir misiniz? Yasagin devam etmesini istemenizin ne-
deni de, kamu alanindaki dinsel ya$antiyi ve basörtü-
sünü irtica vasitasi olarak görmeniz. Ama milletin, i-
nanci ve namusu icin taktigi örtüsüne ve kamudaki dinî
ya$antisina hangi hakla irtica damgasi basabiliyorsu-
nuz? Basörtülü kadinlari kamu alanina sokmak istemi-
yorsunuz. Ama neden? Yoksa kamu alani sizin tapulu ö-
zel mekaniniz mi? Millete hizmet verilen yerlerde mil-
leti di$lamak niye? Milletin inanciyla oynamaya ne
hakkiniz var?

Evet, terör örgütü Hizbullah'a irtica damgasi basabi-
lir ve ona karsi mücadele verebilirsiniz. Fakat mille-
tin kamu alanindaki dinsel ya$antisina ve haksiz olma-
yan kilik kiyafetine karismaya hakkiniz yoktur. Böyle
bir hakki kazanmaya dair elinizde ne dinsel, ne bilim-
sel, ne hukuksal, ne de rütbesel bir bilgi ve belge
mevcut degildir. O halde milletin kamu alanindaki din-
darane faaliyetlerine irtica damgasi basmaya ve onla-
rin hak ve özgürlüklerine tecavüz etmeye hakkiniz yok-
tur.

Sizin vazifeniz, milletin hak ve özgürlüklerini koru-
maktir. Yoksa onlari cignemek ve cignetmek degildir.
Elinizde, millete ait bir kuvvet var. Fakat bu kuvvet,
milletin hak ve özgürlüklerini örtmek ve gasbetmek i-
cin degil, milleti kötülükten korumak icindir. Cünkü
gercek kuvvet, kötülügü yenen kuvvettir. Mazlum ve ma-
sumlari ezerek kuvvetli ve kahraman olamazsiniz.

Sivil iradenin hükmü altinda kalmak görevinizdir. Fa-
kat sivil iradenin Baskanina birifing vererek sivil i-
radeye hükmetme hakkiniz yoktur. Ayrica dindarlarin
sosyal, siyasal, kamusal ve toplumsal faaliyetlerini
de irtica ile damgalamak hakkiniz degildir. Seksen
yildan beri dindarlarin (sizce irtica sayilan) faali-
yetleri, Cumhuriyet'i yikmadi. Ama sizin, dindarlarin
hak ve hürriyetlerine tecavüz eden hareketleriniz, de-
mokrasiyi yikmakta ve yaralamaktadir. Demokrasinin ge-
regi olan sivil iradeye itaatinizle bu yikiciliginiza
son vermek, görev ve vazifenizdir.

Türkiye'de, yaptiginiz ve yapacaginiz zulüm ve haksiz-
liklardan dolayi sizden hesap soracak bir merci olma-
yabilir ve siz de bunun rahatligi icinde zulümlerinize
devam edebilirsiniz. Ama Türkiye'de olmayan o merci-
ler, AB ve ABD'de bulunabilir. Yargi önüne cikacaginiz
günler cok yakindir. O günler gelmeden önce zulümleri-
nize ve milletin dindarlik ve örtüsüyle ugrasmaga son
vermeli ve milletin hak ve özgürlüklerine dokunmaktan
vazgecmelisiniz. Sizin gercek kuvvet ve kahramanligi-
niz iste budur!

Zaman: Yeni Cag'in ikisi, Aralik ay'inin basi.
Mekan: Avrupa.
Makam: Hak ve Özgürlük.
Boyut: Kur'anizm.
GÖNDEREN
AVRUPA KUR'ANISTLERI
* * *

GENELKURMAY BASKANLIGI'NA ACIK MEKTUP

(Bu bidiri, 2004 yilinda yayinlanmistir.)

GENELKURMAY BASKANLIGI'NA ACIK MEKTUP

özgürlestiren Allahin adiyla


Dindar kadinlarin ögrenim haklarini engellemekte olan
basörtüsü yasagina Türk Silahli Kuvvetleri(TSK)nin de
destek verdigi hattâ bu destek sayesinde bu yasagin
sürdürülmekte oldugu ve bu TSK destegi sürdügü müddet-
ce de o haksiz yasagin kaldirilamayacagi, Türkiye
aydinlari tarafindan bilinen bir gercektir.

TSK'nin* bu desteginden kuvvet alan bazi kurum ve ku-
ruluslar da dindarlarin ögrenim haklarini gasbetmeye
devam etmektedirler.

Peki, TSK'nin bu destegi dogru mu? Bu destek, Türkiye'
nin birlik ve bütünlügünü korur mu, yoksa bozar mi?

TSK'nin, "laikligi korumak" hususundaki hassasiyetini
biliyoruz. Bunun icin biz de diyoruz:

"Sizin dininiz size, bizim inancimiz bize" dediginiz
zaman, laikligi korumus olursunuz. Fakat, "okumak is-
tiyorsaniz dininizden soyunun, Atatürkcü olun. Yoksa
ögrenim hakkiniz yoktur" derseniz ve dedirtirseniz,
laikligi bozmus olursunuz. Iste bunun icin dindar ka-
din ve kizlarin basörtüsünü zorla soymak isteyenler,
laikligin bozucusu ve bozguncusudurlar. Simdi söyle-
yin, laikligin asil düsmanlari kimdir?

Demek, milleti inancinda özgür birakmak laikliktir.
Inancta zorlama yapmak ise, anti laikliktir, diktatör-
lüktür, demokrasi disidir.

Insanlari bir inancta zorla esit hale getirmek, dikta-
törlük'tür. Insanlari inancinda özgür birakmak ise,
demokrasi'dir. Iste bunun icin Fransa'nin basörtü ya-
sagi, laiklik disidir, diktatörlüktür. Demek, Fransa
ve Fransa'ya uyanlar yanlis yoldadir.

TSK'nin laik mensuplari Atatürkcülük cizgisinde kala-
bilirler. Fakat bütün milleti zorla bu cizgide tutma-
ya calismak, TSK'lilarin hakki degildir. TSK'nin
basörtüsü yasagina sahip cikmasi da dogru degildir.
Bu i$, hükûmetin i$idir. TSK'lilar bu i$in hallini ve
cözümünü hükûmete birakmalilar degil mi? Bu birakisin
görüntüsü de, hükûmet üzerinde baski kurmamaktir, var-
sa kaldirmaktir.

Dolayisiyla laikligin, demokrasi ve cumhuriyetin ko-
runmasi icin TSK'nin yüksek rütbeli mensuplarindan
basörtüsü yasagina verdikleri destegi kaldirmasini,
bu i$in cözümünü (millî iradenin ve cumhuriyetin tem-
silcisi olan) hükûmete birakmasini ve kendisini,
"itaat edilen" degil, "hükûmete (yani milli iradeye)
itaat eden" bir konuma sokmasini beklemekteyiz. Aksi
halde Türk milletinin birlik ve bütünlügüne zarar ver-
mis ve yabanci güclerin müdahalesine davet cikarmis
olacaklarini bildirmek istiyoruz.

Eger TSK'lilar Türk milletine koruyuculuk yapmak isti-
yorlarsa, hak olan özgürlüklerin özgür birakilmasina
yardimci olmalilar, engel olmamalilar.

TSK'lilar Türk halkinin "Müslüman" kimligini unutmama-
lilar ve Atacilik dayatmasindan da vazgecmelidirler.
Basörtüsü yasagina destek vermek, acik bir Atacilik
dayatmasidir.

Türkiye'de dinsel radikalizm ve irticanin egemenligi-
ni biz de istemiyoruz ve istemeyiz. Ama dindarlasmayi
ve dindarligin gereklerini de "irtica" ve "radikalizm"
olarak görecek olursaniz, dini tamamen ortadan kaldir-
maniz gerekecektir. Eger Atatürkcülük, dinin ortadan
kaldirilmasini gerektiriyorsa, o zaman o da hayat hak-
kini kaybeder.

Öyle ise uzlasacagiz. Eger uzlasamiyorsak, "sizin di-
niniz size, bizim inanc ve ideolojimiz bize" diyerek
birbirimizin hayat hakkini koruyacagiz. Bu da, din ve
ideoloji dayatmasinin kaldirilmasini gerektirir. Öyle
ise, TSK'lilarin "Atatürkcülük dayatmasi"ndan kaynak-
lanan basörtüsü yasagina verdigi destek resmen kaldi-
rilmali ve bu husus bizzat TSK'lilar tarafindan kamu-
oyuna duyurulmalidir. Bu duyuru, hakkin yerine oturma-
sini saglayacaktir.

Cikis ve cözüm yolu i$te budur. Bu yoldan sapmamali-
yiz. Sapanlar ve saptiranlar, Türkiye'nin ve halkinin
birlik ve bütünlügüne kasdetmis olacaklardir. Türk u-
lusunun koruyucusu hükmünde olan TSK'lilar bu kasdedi-
se ortak olamazlar.

Öyle ise, gereken yapilmalidir. Ama fazla gec olmadan!

Not: Basörtüsü yasagi konusunda son durum $udur:
Bütün hukuk ve cözüm yollari kapatilmistir. Yani bu-
nunla laik despotlar demek istiyor ki: "Ya kamusal a-
landa dininizden soyunun veya cecen ve filistinli ör-
gütler gibi masumlari hedef alan terör eylemleri ya-
pin". Bu emir karsisinda Ilimli Müslüman kadinlar ya
dinlerinin gereginden soyunacaklar ya da okulu terke-
decekler. Radikal dinciler ise, herhalde siddete bas-
vuracaklardir. Yani yine laik despotlarin emirleri uy-
gulanacak.

*TSK'lilar: Basörtüsü yasagina destek veren ve hükû-
met üzerinde baski olusturarak haksizligin ortadan
kalkmasina engel olan yüksek rütbeli laik Türk ordusu
mensuplari.

KÜCÜK (SANILAN) HAKSIZLIKLAR BÜYÜK SAVASLAR DOGURUR

Zaman: Yeni Cag'in dördü, Agustos sonu.
Mekan: Avrupa.
Makam: Duyuru ve uyari.
Boyut: Muranizm.
YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Montag, 13. April 2009

FE T H U L L A H G Ü L E N N A ME

(Bu bildiri, 1999 yilinda yayinlanmis ve sadece gazetelere gönderil-
misti. Internet ortaminda ise ilk defa yayinlaniyor. Yazilanlar, gec-
mise bakilarak degerlendirilmelidir. Bu bildiriyi pek cok yazar ve ay-
din görmedi. Görsünler de, on yildan beri nereden nereye nasil gel-
digimizi daha iyi anlasinlar... Sizleri, soluk soluga okuyacaginiz on
ya$indaki bildirimizle ba$basa birakiyoruz.)

F E T H U L L A H G Ü L E N N A M E

(Türk devletinde ve ordusunda ve medyasindaki karanlik güclere
duyuru!)

zalimleri kahreden ALLAHin adiyla


Fe-Kaf-Nûn: Yani (Gülen olayi bütün dünya Müslümanlarinin ortak
dâvâsidir.)

Nihayet Gülen Cemaati'nin, "devleti ele gecirebilecegi"ne dair bir de-
lil(!) bulabildiler. Bu olaya, bu i$in psikolojisinden girmek ve basla-
mak gerekiyor. Cünkü devletin ele gecirilmesinden "korkanlar" var...
Halbuki devletin ele gecirilmesine hic gerek yok. Cünkü devlet zaten
ele gecirilmis durumda! Peki, devlet kimin elinde simdi? -Cetelerin,
mafyalarin, katillerin, vurguncularin, soyguncularin, rantcilarin, faiz-
cilerin, diktatörlerin ve nihayet karanlik güclerin ve irkci-laik-kemalist
zalimlerin elinde degil mi? Demek devleti ele gecirmeye gerek yok!
Peki, neye gerek var? -Devleti, adi gecen güclerin elinden kurtarma-
ya gerek var.

I$te Gülen'in "niyeti" olsa olsa ancak bu olabilir. Ve böyle bir niyet,
onun en tabii hakkidir. Kötülerle ve kötülüklerle savasmak dogal bir
duygu ve gerekli bir eylem degil mi? O halde bu panik niye, bu korku
ne? Yoksa Gülen Cemaati'nden korkanlar o adi gecen kara ve karan-
lik güclerin kendileri midir? Eger kendileriyse, titresinler! Korkmakta
haklidirlar ve korkmakta serbesttirler!..

Evet bu devlet, o kara ve karanlik güclerin elinden mutlaka kurtarilma-
lidir. Ve bu kurtarma en kutsal bir mücâdele ve cihad'dir. Bütün Kur'
anlilar icin bu cihada katilmak fazr bir vazife olmaktadir. Evet, devlet
kurtarilmalidir, o karanlik güclerin ellerinden. Ve devlet, aydinlik güc-
lerin eline gecmeli ve onlara teslim edilmelidir. O ak gücler de ancak
Kur'anlilar ve Kur'anistler olabilir.

Yirminci asrin inancsal yenileyicisi ve iman kurtaricisi olan Bediüzza-
man Said Nursi yaklasik doksan yil ya$adi. Ama devleti ele gecirme-
di. Peki, neyi ele gecirdi? -Kalpleri ve kafalari "ele gecirdi"! Yani mil-
yonlara gercek dindarligi kazandirdi. Simdi yüzbinlerce Said Nursi
var. Onlardan biri de F. Gülen'dir. Gülen de yarim asirdir faaliyet gös-
teriyor. Ama o da devleti ele gecirmedi. Cünkü devleti ele gecirmenin
bir önemi yok. Önemi olsaydi hemen yapardi. Ücbucuk ihtilâlci dev-
leti ele gecirebildikten sonra o nasil yapamazdi? Ama yapmadi! Ne
yapti? -Milyonlarin kalp ve kafasini kazandi. Simdi yüzbinlerce Fet-
hullah Gülen var!

Devleti ele gecirebilmek! Bundan kolay ne var? Kurarsin bir parti, sa-
tin alirsin bir kac parlementer, ele gecirirsin devleti! Sonra? Tur$usu-
nu kurar satarsin! Simdi devlet kimin elinde? -Tur$ucularin, yüzde
yirmi/$er/lik sag ve sol milliyetci-laik-kemalist'in elinde degil mi? Or-
du yardimiyla devlet onlarin eline gecirilmis degil mi? Hani yüzde
seksen veya altmisin oyu ve onayi? Diktatörlük degil mi bu? Gasp
degil mi bu? Hani demokrasi? Suc degil mi bu? O halde asilacaksa,
devleti "ele gecirmis" olanlar asilmalidir. Yoksa, "ele gecirecek" o-
lanlar degil. Cünkü devleti ele gecirecegi sanilanlarin ne silahi var,
ne ordusu! Ne de böyle bir eyleme kalkmis durumdadirlar.

Onlarin bir tek eylemi ve hedefi vardir: Kalpleri ve kafalari fethetmek.
Yani millete gercek dindarligi kazandirmak; amac, insani insan et-
mek. Siz istemiyorsaniz, kalbinize ve kafaniza birer kalkan takar,
korunursunuz. Kimsenin, kalkip zorla kalp ve kafaniza dindarlik so-
kacak hali yoktur. Cünkü din, zorlama ve zorbalik degil, öneri ve
dâvet'tir. Zorlama ve zorbaliga karsi, karsi koyma hakkiniz vardir.
Fakat dâvet ve teklifi engelleme hakkiniz yoktur. Eger onlarin dâ-
vet ve teklifini engellemeye kalkarsaniz, onlara savas ve savunma
hakkini da kazandirmis olursunuz. Baris icinde ya$amak isteyenler
elbette onlarin yasal ve me$ru eylemlerine karisamaz, buna haklari
yoktur. Burada nazara alinacak ve temel yapilacak yasa, laik kema-
list ideoloji degil; ancak Hakk'in Kanunlari, Kitap'in Sözleri ve Evren-
sel Degerler olabilir. Kimsenin kendi ideolojisine göre baskalarinin
hak ve me$ru olan hak ve özgürlügüne SInir koymaya, örtmeye ve
engellemeye hakki yoktur.

Simdi geri dönelim. Bir müddet önce Refah Partisi iktidardaydi. Ama
bu partinin lideri olan Erbakan da devleti ele gecirmedi. Geciremez
miydi? Bal gibi gecirirdi! Bir kac genarali rehin alip bir ihtilâl yapacak
bir kac subayi yok muydu veya bulamaz miydi? Elbette bulabilir ve
istedigini yapabilirdi. Ama yapmadi. Neden yapmadi? Cünkü Kur'an-
lilarca devleti ele gecirmenin bir önemi yoktur. Peki neyin önemi var-
dir? -Devleti "iyilestirmenin" önemi vardir. Peki, Türk Devleti kötü bir
devlet midir? Evet, Türk Devleti "kötü" bir devlettir. Cünkü irkcilik ve
ayrimcilikla Kürt halkina terörist muamelesi yaparak, üc milyon
Kürt vatandasini yerinden yurdundan etmis, sürmüs cikarmistir. Bun-
dan önce de Kürt halkinin hak ve özgürlüklerini gasp edip PKK'yi ya-
ratmis ve otuzbin insanin mahvina sebep olmustur.

Sonra Fir'avun'un, "iktidarimi ele gecirecekler" korkusuyla Israilogul-
lari'nin cocuklarini kestirdigi gibi, Türk Devleti de "Firavn Korkusu"yla
dindarlarin ogullarini orduya ve kizlarini üniversiteye, meclise ve resmî
kurumlara sokturmamakta ve oralardan attirmakta veya zorla ve zor-
balikla kizlarin ve kadinlarin ba$ini actirmakta, onlari âdeta Nemrut
gibi atese atmakta ve yakmaktadir. Cünkü ba$i zorla acilan veya ac-
mak zorunda birakilan veya acmayinca i$inden, okulundan, memur-
lugundan edilen bir kadin veya dindar kiz, atese atilmis gibi olur. Din-
darlari mânen atese atip yakmakta olan Türk Devleti, onlarin inancli-
ca okuma, calisma ve ya$ama hakkini gaspetmistir. Resmî kurumla-
rinda inanci yasaklamistir.

Kürt kizlari ve oglanlari da, Kürt halkina yapilan zulüm ve haksizlikla-
ri protesto etmek icin bedenlerini atese verip yakmis; bununla, hak-
sizliga ugramanin ateste yanmaktan daha aci oldugunu göstermek
istemistir. Böylece Türk Devleti, irkina ve ideolojisine uymayan veya
ters düsen kendi icindeki milletleri atese atarak ve yakarak, "yasa-
larin geregini yapiyoruz" deyip, olanlari, Roma barbarlarinin zevk ve
keyfiyle seyretmekte ve hayatini ve iktidarini böylece sürdürmeye
calismaktadir.

Türk Devleti bunlarla da kalmis degil. Sonra bu arada bütcesini kat-
rilyonlara varan borca batirip halkini perisan etmis ve onlari sosyal
adaletten mahrum birakmistir. Bütün bunlar karsisinda haydi bir
yetkili ciksin da Türk Devleti'nin "iyi bir devlet" oldugunu isbat etsin!
Edemez! Bütün bu zulümleri, haksizliklari, yolsuzluklari, yoksulluk-
lari, vurgunlari, talanlari, ceteleri, mafyalari, i$kenceleri ve digerlerini
nasil örtbas edecektir, nereye saklayacaktir? Zulüm ve haksizlikta
Avrupa Insan Haklari Teskilati'nin kara defterinde birinci siraya otur-
mus olan bir devlet, nasil "iyi bir devlet" olabilir! Böyle bir devlete na-
sil "iyi bir devlettir" denebilir? Böyle bir devletin rejimi daha nasil a-
yakta tutulabilir? Böyle bir devletin rejiminin kötülükleri nasil yikil-
maz, nasil yikilmaz? Her yönden zulüm ve haksizliga batmis ve
AIHM tarafindan suclulugu tescil edilmis böyle bir devletin rejimine
daha nasil dost olunabilir, daha nasil dost kalinabilir?

Ortada hesap vermesi gereken bir devlet ve devletliler var. Ama ne
hesap veren var, ne de hesap vermeye yanasan! Eger "Türk Devleti"
diye bir devlet varsa, haydi hesap versin bakalim! Üc milyon Kürd'ü
hangi hakla yerinden yurdundan ettin; köylerini yaktin, yiktin, talan
ettirdin? Hangi hakla? Dindarlarin okuma, ögrenme, calisma, i$ kur-
ma, düsünme ve inanma ve inanclica ya$ama hakkini hangi hakla
örtmekte ve gasbetmektesin? Bu insanlar ataniza ve irkiniza tapma-
ya mecbur mu? Katrilyonlari kimin kesesine ve kasasina akittin?
Onlari nerede ve nasil harcadin?.. Haydi Türk Devleti diye bir devlet
varsa, ciksin da cevap versin, hesap versin. Biz de o zaman Türk
Devleti diye bir devletin var oldugunu bilelim, görelim!

Ortada "iyi" oldugunu isbat edemeyen bir devlet varsa, bu devletin
iyilestirilmesi gerekmez mi? Madem gerekir, izin verin de iyilestir-
mek isteyenler iyilestirsin. Onlar da zaten hazirdir: Gülenlilerle Fa-
ziletliler ve Süleymanlilar ve diger kesimdeki iyiler, dâvetinizi bekli-
yor... Dâvet edin de devletiniz, "kötü" devlet olmaktan kurtulsun.
Siz dâvet etmeseniz de olur. Onlar zaten durumu biliyorlar ve gere-
keni yapmak istiyorlar. Hic olmazsa engel olmayin bari! Ya devleti
iyilestirin, ya da iyilestirmek isteyenlere yol verin.

Simdi de $unu cevaplayin: Bu devlet kimin devleti? Bu devlet, mille-
tin devleti degil mi? Millet de; Gülenliler, Faziletliler, Süleymanlilar,
Kürtler, Tarikatcilar, Laikciler, Milliyetciler, $unlar, bunlar degil mi?
Bunlar millet degilse, kimdir millet? Ve devlet bu milletin degil de
kimin devletidir? Bu milletin devlete sahiplenmeye ve devlette söz
ve adam sahibi olmaya hakki yok mudur? Yoksa millet sadece ke-
malist laikcilerden mi ibarettir? Devlet de sadece onlara mi aittir?
Digerleri köle mi? Insan degil mi? Onlarin da devlet olmaya hakla-
ri yok mu? Ortada zorbalikla, silahli eylemle, ihtilâlle yapilan bir e-
le gecirme olmadigina göre nedir derdiniz? Delil(!) diye ortaya cika-
rilan kasetlerde dahi "biz devleti ele gecirecegiz" diye acik bir ifade
bulunmazken kimi asmaya kalkiyorsunuz? Hangi hakla, hangi hu-
kukla, hangi adaletle?

Kaldi ki bir kimse ve kesim acikca: "Devleti ele gecirecegiz" dese
dahi bu bile suc olmaz. Bir $eyin suc olabilmesi icin; eylem haline
gecmis olmasi ve suc üstü yakalanmasi veya bir $ahit bulunmasi
ve eylemin yasalarca suc sayilmasi gerekir ki, o suc, suc olabilsin!
Öyle ya ne kadar gafiliz! Türkiye'de düsünceyi söylemenin de suc
oldugunu unutuyoruz!.. Fethullah Gülen, sizin o suc saydiginiz ve
"suc unsuru" olarak gösterdiginiz sözleri otuz yildan beri bir naka-
rat gibi okuyup duruyor, okuyup duruyor, okuyup duruyor. Ama ne
devleti ele geciren var -ihtilâlci marksist ve kemalistlerden baska-
ne de onlardan ele gecirmis olan var. Ne de suc üstü yakalanmis
olan var! Ve $u an devlet; Kürd'e, Dindar'a zulmedenlerin, devleti bor-
ca ve teröre batiranlarin elinde duruyor. Böyle bir devleti kim ne yap-
sin! Kasetteki sözler, korkunuza göre anlam kazandirilmakla suc
olmaz. Asil suc ve suclu, o sucsuzlari suclayanlardir. Devlet, bu
muhbir ve müfteriler hakkinda takibat yapmazsa, devletliligini yap-
mamis olur. Ayrica devletin, F. Gülen'den ve dindarlardan özür di-
lemesi gerekir. Cünkü ortada i$lenmis veya i$lenmek üzere yaka-
lanmis bir suc ve suclu yok. Sadece zan ve korkularinca suclu üre-
ten hainler var! Yakalayacaksaniz, bu hainleri yakalayin. Cünkü bu
hainler suc i$lemislerdir. Cünkü ortaligi karistiracak, milleti birbirine
kirdiracak bozgunculuk yapmis ve yapmaktadirlar. Ortaya sürdük-
leri rapor, rapor degil, "fitnepor"dur.

Arkasinda altmis Islâm devleti ve -dâvâ itibariyle- bir milyar Kur'anli
olan bir Adami ve cemaatini karalamak o kadar kolay mi? Ve böyle
bir cemaatle oyun oynamanin ne demek oldugunu, i$in nerelere va-
racagini hic düsünüyor musunuz? Bir Salman Rüsdü olayiyla neler
oldugunu unuttunuz mu? Siz F. Gülen'i asar ve astirirken Kur'anlilar
seyir mi edecek saniyorsunuz? Hic bir $ey yapamayacaklarini mi
düsünüyorsunuz? Yaniliyorsunuz!

Eger zulümlerinize son vermezseniz, bize de $öyle demek hak olur:
"Ey zulme ugrayan dindarlar, Kürtler ve Kur'anlilar! Eger Türk devleti-
nin zalimleri size yaptiklari zulümlerine son vermezlerse, bunlara kar-
si mücâdele etmek hakkinizdir. Türk devleti tarafindan zulme ugra-
yan Kürt bölgesindeki üc-bes milyonluk Kürt halkindan Apo, otuz-
binlik bir ordu cikardi. Siz Kur'anlilar ise Türkiye'de kirk milyonsunuz.
Kirk milyondan ise, ücyüzbinlik bir ordu cikar. Demek Türk ordusun-
da ücyüzbin askerimiz vardir. Demek biz, orduyu coktan ele gecirmi-
siz. Demek biz, "kuvvetler dengesi"ni coktan kurmusuz. Geriye bir
kumanda ve komutayi ele gecirmek kaliyor. Onun da yolunu buluruz
veya bulmusuzdur da söylemek istemiyoruzdur. Meslek sirri söylen-
mez ya! Böyle olmasa dahi altmis Islâm devletinde istedigimiz ordu-
yu rahatlikla kurabilir, gerekli gücü kisa zamanda kazanabilirsiniz.
Sosyalist bir PKK, Islâm ülkelerinde istedigi orduyu kolayca meyda-
na getirebildiyse, siz Kur'anlilar haydi haydi en âlâsini meydana ge-
tirebilirsiniz. Pakistan'da nükleer silahiniz da hazir bekledigine göre!..
Size sadece bir "isaret" beklemek kaliyor. Öyle ise hazir olun ve bek-
leyin."

Görüyorsunuz ey zalimler! Bizi ne hale getirmissiniz! Minik serce kar-
tal oldu, kücük cocuk devlesti, süperlesti! Bundan sonra artik bir tek
isaretle cok seyler olup bitecek demektir. Türkiye'de dindarlarin bir
kilina bir zarar verecek olanlar hesaplarini buna göre yapsinlar. Ve zu-
lümlerine derhal son versinler. Zulüm olmayan yerde baris olur. Zulüm
olan yerde ise savas kacinilmazdir. Biz baris istiyoruz. Bizim istedigi-
mizi siz de isterseniz, mesele kalmaz. Devlette gözümüz yok. Yalniz
devletin kötülüklerine göz yumamayiz. Eger devlet, zulümlerine son
vermezse, onu zulümlerinden arindirmayi bir farz bilir ve gerekeni ya-
pariz. Öyle ise, zorbaliktan hoslanmayanlar, gerekeni güzellikle yap-
sinlar. Ve yine görsünler ki, korkulari anlamsizdir. Anlam ancak baris
ve uzlasmadadir.

Hem Fethullahcilar devleti ele gecirse ne olur? -Ne olacak? Devlet,
devleti kötülüge batirmis olanlarin elinden kurtulmus olur. Millet de
bu kurtulusa muhtactir. Gülen cemaati ve diger cemaatler bu ihtiya-
ca cevap vermek zorunda ve durumundadirlar.

O Zât'i "takiyye yapmak"la sucluyorsunuz. Sizin zulüm ve baskila-
riniz karsisinda milletin takiyyeci olmaktan baska caresi kalmiyor
ki, takiyyeci olmasin! Yoksa gerilla mi olsunlar? Istediginiz bu mu-
dur? Harp "hile"dir beyler. Biz de, mecbur ettiginiz bir savastayiz.
Ayni durumda siz olsaydiniz, siz de takiyyeci olacaktiniz. Milletin
takiyyeci olmasini istemiyorsaniz, kaldirin zulüm ve baskinizi, takiy-
yecilerden ve takiyyecilikten kurtulun.

Koskoca ABD bile Müslümanlarla iyi gecim yollari ararken Türk dev-
leti ve ordusu dindarlara zulüm yaparak ve yaptirarak ne yapmak is-
tiyor, nereye varmak diliyor?

Türkiye'de "millî egitim" denen kemalist egitim, bindokuzyüz yetmis-
ten bu yana yani otuz yilda yüzotuzbin belki ücyüz altmisbin anar-
sist ve terörist üretti. Simdi bu gercekler ortadayken hangi yüzle ve
hakla i$ik evlerinin, Gülen okullarinin ve imam hatiplerin kapatilmasi-
ni isteyebiliyorsunuz? Isbat edin: "Biz millî egitim okullarinda $u ka-
litede 'iyi insan' yetistiriyoruz" diye, o zaman o begenmediginiz veya
zararli gördügünüz dinî okul ve evlere gerek kalmasin. Ama isbat ede-
mezsiniz. Cünkü gercek meydanda. Kemalist egitiminiz durmadan
anarsist ve terörist üreten bir kurum haline gelmis. Millet nasil güven-
sin, sizin o terörist üreten okullariniza?! Kapatilacaksa, evvelâ bu ku-
rumlar kapatilmali. Önce millî egitiminizi iyi insan yetistiren bir kurum
haline getirin, ondan sonra bizden i$ik evlerinden ve dinî okullardan
vazgecmemizi isteyin. Hem sizin egitiminiz ancak "birseyler" ögretir,
fakat iyi insan yetistiremez. Cünkü egitiminiz, insani insan edecek
din ve ahlâktan yoksundur. Sizin, insani anarsist eden yeteri kadar
okulunuz var. Birakin bizim de insani insan eden okul ve evlerimiz
olsun.

Türk devletinin ve laik kemalistlerin Kur'anli dindarlara yapmakta ol-
dugu zulüm ve baskilar karsisinda bizde $u düsünceler olusmaya
basladi. (Düsünceyi söylemek suc olmadigi icin söylüyoruz): Eger
Türk devleti ve laik-kemalist zalimler dindarlara yaptiklari zulümlere
son vermezlerse, bu halde Türkiye'nin, Kur'anlilarla kemalistlerin nü-
fus oranina göre bölünmesi gerekir. Türkiye'de kirk milyon Kur'anli
ve yirmi milyon da kemalist varsa, buna göre Türkiye'nin yüzde kirki
Kur'anlilarin, yüzde yirmisi de kemalistlerin olacak demektir. Buna
karsi Türk devleti yetkilileri de cikip: "Kimsenin Türkiye'yi bölmeye
gücü yetmez" veya "kimse Türkiye'yi bölemez" diye nutuklar ceke-
cektir. Dindarlara yapilan zulüm ve baskilar son bulmazsa, öyle bir
böleriz ki, bütün dünya $asirir. Böleriz, hem de peynir ekmek gibi
böleriz! Bizim buna gücümüz yeter.

Son verilmeyecek zulümler karsisinda uygulanacak birinci $ik budur.
Ikinci $ik ise; Kur'anistler, bir devrim ve darbe ile, devleti ele gecirmis
olan zalimleri ala$agi etmeli. Eger devrim olursa, Türkiye bölünmek-
ten kurtulmus olur. Ancak kendi ideolojimizi kemalistlere dayatmak
diktatörlük olacagindan, bizim de diktatörlükten hoslanmamiz müm-
kün olmayacagindan kemalistlere özerklik vermek zorunda kaliriz.
Bu halde yine bölünmeden kurtulus yok gibi. Eger rejim ve ideolo-
jimizden memnun olur, birlikte özgür ya$ami kabul ederlerse, bölün-
me olmaz.

Bir de ücüncü $ik vardir: Eger Türk devletine cöreklenmis olan za-
limler zulümlerine son verip, kendilerini iyilestirme yoluna girerlerse,
o zaman devrim ve darbeye de gerek kalmaz. Bizce de en iyi kurtu-
lus yolu budur. Eger Türk devletinin laik ve kemalist zalimleri ücün-
cü $ikki kabul etmezlerse, bu halde birinci ve ikinci $iktan hangisi-
ne gücümüz yeterse, bize onu uygulamak kalir.

(Dindarlara yapilan zulümler karsisinda özgürlük ve özerklik isteme-
nin önemini simdi daha iyi anliyor ve özgürlük ve özerklik icin sava-
san PKK'ya hak vermemenin mümkün olmadigini görüyoruz. Meger
insanlar zulme ugramadikca özgürlük ve özerklik istemenin önemini
bimezmis!)

Türkiye'de Kur'anlilari arkasina almayan bir güc, Türkiye'de devrim
yapamaz. Devrim yapmaya gücü olmayan ise, Türkiye'yi bölemez.
PKK bunun icin amacina ulasamadi ve yenik düstü. Fakat biz Kur'
anistler yenilmeyiz, yutulmayiz. Cünkü arkamizda bir milyar Kur'
anli var. Bundan sonra artik dindarlara yapilacak zulüm ve baskilar
altmis Islâm ülkesi tarafindan derhal protesto edilecektir. Ayrica
Avrupa ve Amerika'yi da arkamizda göreceksiniz.

Ey Kur'anlilar! Ey Kur'anli devlet ve milletler! Sizin Allah'a inanciniz
yok mu? Varsa, bu ne bicim inanc! Bir ülkede kardesleriniz sirf
"Rabbim Allah'tir" dedigi ve Allah'in istedigi gibi ya$amak arzu et-
tigi icin zulüm ve iskence görürken, siz nasil sessiz, hissiz ve se-
yirci kalabiliyor ve haklarini gözetmiyorsunuz? Bu ne bicim Kur'an
kardesligi? Yoksa zalim Türk devletinden mi korkuyorsunuz? Eger
tek tek karsisina cikmaktan korkuyorsaniz, toplanarak karsi cikin.
Avrupa ve Amerika'dan da korkmayin. Cünkü Avrupa ve Amerika,
zalim bir devlete arka cikacak degildir. Artik bundan sonra Avrupa
ve Amerika da, ezenlerin ve sömürenlerin yaninda degil, ezilen ve
sömürülenlerin yaninda olacaktir ve olmak zorundadir. Cünkü insan
olmak, inancli olmak, Isa'li olmak bunu gerektirir. Ey Kur'anli dev-
letler! Bir devletin zulmüne engel olmak, onun "ic i$lerine karismak"
sayilamaz. Bunu artik Nato'dan ögrenmis olmalisiniz. O halde, Al-
lah'in lânetini mi bekliyorsunuz!?

Bizde olusan "zararli" düsünceler bu kadardi. Simdi tekrar bizim
zalimlere dönelim. Bir de, kemalist zorbalar -din ve dindarlik düs-
manligi yapmayan kemalistler muhatabimiz degildir- kendi devlet
ve yönetimlerinin, zulüm ve zorbalikta Avrupa Insan Haklari Teski-
lâti'nin günah defterinde birinci geldigine bakmayip, $eriatin gelece-
ginden korkuyorlar! Korkmayin beyler! Fethullah Gülen, sizin gibi
zalimlere $eriat getirmez. Cünkü $eriat, "iyi insanlar rejimi"dir. Size
ise, "zalim insanlar rejimi" gereklidir. Korkacaksaniz, kendi kara ve
karanlik rejiminizden korkunuz. Hem $eriat, onbes asir öncesinde
kaldi. Siz ona gitmedikce, o size gelemez. Cünkü ne siz $eriata lâ-
yiksiniz, ne de $eriat size lâyiktir. Bu zaman insanlarina lâyik olan
rejim ancak Kur'anist Düzen'dir. Kur'anist Düzen de, yönetimde, Hak
ve Adalet ve Namus'u ve hakli hürriyet ve özgür demokrasiyi esas alir
(bakiniz: Google'da ara: Düzenname/Kuranisthaber). Yani sizin gibi,
kemalist ideolojiyi Hak ve Adalet yerine ve diktatörlügü demokrasi
yerine koymaz. Yönetimi, gercek Hak ve Adalet ve hakli hürriyet ve
özgür demokrasi üzerine kurar.

Simdi gelelim F. Gülen'e tezgâh kuran zalimlere. Bu zalimlerin, bir
takim "sosyalistler" oldugu ortaya cikti. Fakat bunlar, gercek sosya-
list olamaz. Cünkü gercek sosyalistler -dinsizliklerini bir kenara bira-
kirsak- i$cinin, emekcinin, hak ve özgürlükleri ellerinden alinanlarin,
ezilen ve sömürülenlerin ve zulme ugrayanlarin yanindadirlar. Biz
böyle biliyoruz ve böyle görmek istiyoruz. Bunun icin Gülen ve Ce-
maatine tezgâh kuranlar sosyalist olamaz. Olsa olsa, onlar ancak
bir "sosyalist bozuntusu" olabilirler, ama asla sosyalist olamazlar.
Bunun icin gercek sosyalistleri tenzih ediyoruz. Gercek sosyalist-
lerin yeri ise, bizim safimiz olabilir.

Cünkü gercek sosyalizm, insanî olan yönüyle ancak Kur'anizm'de-
dir. Sosyalistler bundan böyle laik kemalist zalimlerin safinda dura-
maz ve kalamaz. Dinsizliklerine karismayiz; din düsmanligi yapma-
yacak olan sosyalistleri safimiza kabul ediyoruz. I$cinin ve emekci-
nin gücü yok artik. Bundan sonra Kur'anistlerin gücü var. Cünkü i$-
ciler ve emekciler de cogunlukla Kur'anisttir. O halde safimiza kati-
lacak olan sosyalistler, din düsmanligini birakmak sartiyla inancla-
rinda hür ve serbesttirler. Yani onlara inancimizi zorlamayiz ve zor-
lamaya hakkimiz yoktur ve hak olmayan $eyi de yapamayiz. Simdi
dindarlara düsmanlik etmekte olan bazi sosyalistler ve kemalistler
ise, eger yaptiklarina son vermezlerse, yakin gelecekte ba$lari ilk
ezilecek olan onlar olur. Bu da bizim hosumuza gitmez. Onlarin da
hosuna gitmez ise, gelsinler, bu hayirsiz düsmanliga son versinler.
Zulüm ve kötülügü terketmek ve din-Kur'an düsmanligi yapmamak
sartiyla her kesimi saflarimiza kabul ediyoruz. Öyle ise geliniz, hep
birlikte $u zulüm ve kötülüge batmis ve adamliktan cikmis devleti
adam edelim. Bu devlet, hepimizin devletidir. Bu devlet, hepimizin
devleti olsun.

Hem, kemalist ve komünist devir bitti. Simdi Kur'anist devir basladi.
Cagdisi kalmamak icin caga ayak uydurmak gerek. Dinsiz sosya-
lizme ve Kur'ànsiz kemalizme ve özgürlüksüz yönetimlere döneme-
yiz, onlari geri getiremeyiz. Cünkü insanlar ekmeksiz ya$ayabilirler,
ama hürriyetsiz ya$ayamazlar. Hürriyetsiz ya$ayabilirler, ama din-
siz ya$ayamazlar. Yaratilisin yasalarina itaat etmek zorundayiz.
Dini ve Kur'anli hürriyeti insanliktan dislamak, yaratilisa isyandir.
Bu isyanin cezasi, isyanla karsilasmaktir. Artik dinsiz ve Kur'ansiz
yönetimlerle bu insanligi idare edemeyiz. Bilhassa Kürd'e Türklügü
ve Kur'anlilara kemalizmi dayatamayiz. Kemalist ilkelerle Kur'anlilari
yönetmek mümkün degildir. Kur'anlilar ancak Kur'anist bir düzenle
yönetilebilirler. Öyle ise bu yönetimi getirelim, onlari saadete erdire-
lim. Yoksa onlara kemalizmi dayatmaya devam etmek, Kur'anlilari
"büyük isyan"a sevkeder. Diktatörlüge son verelim, uzlasmaya ba-
kalim. Kemalizm, ölümü öldürüp insana ebedî bir saadet kazandira-
maz. Fakat Kur'anizm, Allah ve Âhiret inanciyla bunu kazandirabilir
ve sosyal adaletiyle de toplumsal sorunlari cözebilir. O halde kendi-
mizi Kur'anist yapip, uzlasmayi kolaylastiralim. Kur'anist devrimin
darbeleri altinda ezilmek istemeyenler, saflarini bir daha gözden
gecirsin. Zira zalimlere ve din düsmanlarina hosgörümüz yoktur.
Onlara ancak hakgörümüz olabilir. Yani neyi hakediyorlarsa onu
verir, onunla muamele ederiz. Iyi muamele isteyen, Kur'anca hakli
olan dindarlara düsmanliktan vazgecsin.

Not 1: Eger dindarlara yapilan raporlu saldirinin MGK'ya ait oldugu-
nu, MGK da yalanlamasaydi ve Gülen hakkinda "iyidir" raporu ver-
meseydi, bu saldiri bizi, belki bir devrime kadar götürebilirdi. MGK'
nin yalanlamasi ve iyi raporu $u anda bizim i$tahimizi kesmis du-
rumda... Ama yine de bu saldiri bizi önemli bir zirveye cikarmis oldu.

Simdi Millî Güvenlik Kurulu, F. Gülen hakkinda "iyidir" raporu vermek-
le, dolayli olarak Gülen'den ve dindarlardan özür dilemis oldu. Biz bu
özrü kabul ediyoruz. Simdi bu rapor karsisinda savciliga intikal etmis
Gülen dâvâsi'nin da otomatikman düsmesi gerekir. Eger düserse, bu
halde devlet de özür dilemis olacak. Eger düsürülmezse, bu sefer dev-
let, dine ve dindarlara iftira ve düsmanlik etmis olacak. O zaman alin
size Avrupa Insan Haklari Mahkemesi'ne götürülecek bir dâvâ daha!

Fakat biz AIHM'den medet umamayiz. Eger bundan itibaren Türkiye'
de F. Gülen veya herhangi bir Kur'anli politikaci, bir yazar ve düsünür
hapse atilacak olursa veya Kur'anli kizlarin, ögretmen ve memurlarin
baslari acilmaya devam edilirse, buna karsi Türkiye'nin her tarafindan
protestolar yükselmeli, gösteri ve yürüyüsler tertip edilmeli. Bu arada
Türk ordusu ve emniyetindeki Kur'anli polis ve askerler de zulme ugra-
yan Kur'anlilara gereken yardim ve destegi saglamalidir. Artik bundan
sonra Türkiye'de dindarlara yapilacak zulüm ve baskilara seyirci kali-
namaz. Islâm ülkeleriyle birlikte Avrupa ve Amerika da, seslerini cikar-
maya baslamali ve gereken yardimi yapmalidir. Bu konuda kimden ve
nereden gelirse gelsin, Allah ve insanlik hesabina yapilacak her türlü
yardimi kabul ediyoruz.

Not 2: A. Öcalan hakkinda verilen idam kararini siddetle protesto edi-
yoruz. Kendi zulüm ve haksizliklarini teraziye getirmeyen bir devlet
ve mahkemesi nasil adil olabilir? Adaletsiz bir mahkemenin karari
nasil kabul edilebilir? Yerini bulan, adalet degil, zulümdür! Yani ada-
let yerini bulmadi, ama zulüm yerini buldu! Zavalli millet! Asil suclu-
nun, kendi devleti oldugunu bilse, hic sebepleri ta$lar mi? O ta$larla
önce zalim devletinin ba$ini yarmaz mi? Asil yargilanmasi ve mah-
kûm edilmesi gereken, kemalist zalim Türk devletidir. Bu haksiz ve
zulümsel kararin, Avrupa Insan Haklari Mahkemesi'nde bozulmasi
gerek.

Idam cezasina karsi degiliz. Fakat bu ceza, gercek suclulara veril-
melidir. Gercek suclu da, kemalist zalim Türk devletidir. Halkin key-
fine göre ve onun keyfi icin ceza olmaz. Ceza ancak Hakk'in buyru-
guna göre ve Hak icin olur. Asil suclunun yaninda suclu sanigi, ma-
sum sayilir. Zalimin mahkûm ettigi, masum'dur. Asil suclular durur-
ken, biz masumlari astirmayiz. Gerekirse devrim yapar gene astir-
mayiz! Cünkü bir masum icin dünyalar yikilir, dünyalar kurulur. Hak-
kin geregi budur. Masumlari asmak zulüm, masumlari asan da za-
lim'dir!

Kötülükcü nefsin büyük bir gafleti ve sapikligi, kendi sucunu görme-
mektir. Zalim Türk devleti de kendi sucunu görmüyor veya görmek
istemiyor. Ey zalim Türk devleti! Önce kendini yargila! Ey $ehit ai-
leleri! $ehitlerinizin asil katili, Kürt katili irkci zalim Türk devletidir.
Intikam alacaksaniz, ondan alin. Bilmeyerek masumlari astirip, zul-
me düsmeyin. Önce gercek sucluyu görün. Eger görmezseniz, bu
körlügünüz size daha cook acilar kazandirir. Acilariniz bitmez, tüken-
mez, devam eder.

Türkiye'de Kürt halkinin haklari Türk devleti tarafinadan gasp edilmis-
tir. Devlet zulmüne karsi savasmak bir haktir. Hak almak icin yapila-
cak savaslar terör degil, Hakerör'dür. Hakerör'den rahatsiz olanlar,
gasp edilmis haklari ödesin.

Soru: PKK, nicin masum sivil halka karsi terör eyleminde bulunuyor?
Bu bir haksizlik ve zulüm degil mi?

Bunun dogal ve adil cevabi $udur: Bir millet, devletinin zulüm ve hak-
sizliklarina karsi cikmazsa, onun zulümlerine ortak olmus olur. Bu
sebeple masum görünen sivil halk masumiyetini kaybedip, "zalim"
hükmünü alir ve düsman kabul edilir ve düsmanca muamele görür.
Dolayisiyla devlete karsi yapilacak eyleme, zalim milleti de dahil e-
dilir. Terör istemiyen bir millet, devletinin zulümlerine toplu halde
karsi cikmali, gerekirse ona karsi savasmalidir. Bu bir insanlik hak-
kidir. Allah bu hakki veriyor. Amerika Birlesik Devletleri de bu hakki
halkina vermistir. Yani orada devlet zulmüne karsi savasmak suc
degildir. Türkiye de Amerika'ya döndürülebilir...

Türk devleti, Kürt halkinin haklarini gasbetmistir. Bu haklari ödeme-
dikce PKK teröründen kurtulamaz. Devletinin zulümlerine karsi cik-
mayan bir millet de, zulme taraf olmus olacagindan, devlete gelen
belâdan o da nasibini almak zorunda kalir. Bunun icin terör ve diger
felâketler, masum görünen, ama aslinda bilerek veya bilmeyerek ve-
ya ses cikarmayarak zulme ortak olmus olan millete de ulasir.

Not 3: APO, Türk mahkemesinde "ülkeyi bölmek" ve "vatana ihanet
etmek"ten yargilanip idama mahkûm edildi. Ayni günlerde Türkiye'de
Kur'anlilarin mânevî lideri sayilabilecek Fethullah Gülen Hoca da,
"devleti ele gecirmek" zannindan "Medya Mahkemesi"nde yargilanip
idama mahkûm edildi. Fakat Türk devleti her iki "idam mahkûmu"nu
da simdilik asamiyor. Bu iki idamligin ayni günlere rast gelmesi pek
tesadüfe benzemiyor. Buradan cikan sonuc $udur: Türkiye'de irkci-
laik-kemalistler, "Kürtler" ve "Kur'anlilar"dan cok rahatsiz. Onlarin
varligini istemiyorlar veya daima "köle kalmalari"ni arzu ediyorlar.
Korkulari ise cok büyük: Cünkü Kürtler ve Kur'anlilar, devletlerini ve
iktidarlarini "ele gecirebilir"ler, "kendilerine ait" zannettikleri ülkele-
rini "bölebilir"ler. Devletin ele gecmemesi ve ülkenin bölünmemesi
icin hem APO, hem FE-GÜLEN asilmali, hattâ arkasindaki cemaat
ve topluluklar da gerekirse imha edilmelidir; hic degilse baski, kont-
rol ve denetim altinda tutulmalidir. Isyana kalkisacak olanlarin da
hemen icabina bakilabilir.

I$te irkci-laik-kemalistlerin de "niyeti" ve "hedefi" budur. Maalesef
Hitler ve Mussolini, Nemrut ve Fir'avun Türkiye'de iktidar olmus! Dev-
let coktan onlarin eline gecmis. Onlarin korktugu kadar biz de on-
lardan korkmaliyiz. Ama Fir'avun'un akibetine bakacak olursak, o
kadar cok korkmamiza gerek yok. Cünkü ezilen inanclilarin ve hak-
lari gasbedilenlerin arkasinda ALLAH var ve zafer, Hz. Musa'nin o-
lacaktir. Fakat Fir'avun devri bize göre bir "ara devir"dir, esas devir
degildir. Bizim devrimiz ise, "Muhammedî Devir" olacaktir. Yani Fir'
avun bir mûcize ile devrildi. Biz ise bir devrim ile mûcize yarataca-
giz. I$te "Muhammedî Devrim" daha dogrusu "Kur'anist Devrim" de
budur. Biz ancak bir devrim ile iktidara gelebiliriz. Tabii laik-kema-
list zalimler, Kürtler'e ve Kur'anlilar'a yaptiklari zulüm ve haksizlik-
lara son vermezlerse!..

Son söz: Ey ebediyete a$ik fakat zulümde direten insanlar! Size
verilmis olan ömür müddeti sona erip bu dünyadan göctükten son-
ra baska bir dünyada -iyilik ve kötülügünüzün siddetine göre- Öca-
lan'in mahkemesi gibi dehsetli ve siddetli bir mahkemeniz olacak.
Bu "Büyük Mahkeme"de bütün iyilik ve kötülükleriniz teraziye vu-
rulacak ve iyilikleri kötülüklerinden cok olan ve agir basanlar cen-
nete, az olan ve hafif basanlar da cehenneme gidecektir. Ölümü
öldüremeyenler bu gidisi durduramaz. Dogumunu durduramamis
olanlar da tekrar diriltilmekten kurtulamaz. Cünkü mükemmel dü-
zen ve i$leyisiyle $u güzel hayati netice veren bu kâinat sahipsiz
olamaz ve bo$una i$letilmez ve ba$ibos degildir. Sahibi de ancak
herseye gücü yeten Allah olabilir. Allah ise bo$ ve amacsiz i$ yap-
maz ve O adaletsiz degildir. Adaletinin ve amacliliginin geregi ola-
rak bu dünyayi kiyametle yikip baska bir dünyaya dönüstürecek ve
iyilerle kötüleri lâyik olduklari ve hak ettikleri sekilde ödüllendirip
hayatlarini ebedîlestirecektir. Orada iyi ödül almanin sarti, burada
Kur'andaki Allah'in istedigi gibi inanmak ve zulüm ve kötülügü ter-
kedip iyilikci olmaktir. Bu habere inanmamak, öte dünyayi yok et-
mez. Bu dünya varsa, sahibi olarak Allah da vardir. Allah varsa,
öte dünya da vardir ve olacaktir. Iyiler ve mazlûmlar mükafâtini ve
zalimler cezasini mutlaka alacak ve bulacaktir.

Zaman: Yeni Cag'a yarim kala.
Mekan: Avrupa.
Makam: Ezenler ve Ezilenler.
Boyut: Kur'anizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA KUR'ANISTLERI
* * *

BU BILDIRIYE $U NOT'LARI DA EKLEMEMIZ GEREKIYOR:

Not 1: Ergenekon Terör Örgütü'nün varligini on yil önce sezmis ve
tesbit etmis ve bu bildirinin ba$ taraflarinda onlari: "Türk ordusu ve
devleti ve medyasi"ndaki "karanlik gücler" seklinde vasiflandirmisiz.
Bugün o "karanlik gücler"in, "Ergenekon" oldugu anlasilmis ve cö-
kertilmis bulunuyor. Eger bu cökertilme gerceklesmeseydi, CIA'
den alinacak bir yardimla bir "Anti-Ergenekon" kurdurulup, Türkiye'
nin "karanlik gücü" ETÖ, "Haricî Gücler" tarafindan "illegal" bir sekil-
de imha edilecekti. Neyse ki, Ergenekon'un yaptigi bir hata sonucu,
AKP iktidarinin onun üzerine yürümesiyle bu sorun "legal" bir sekil-
de cözülmüs oldu. Aksi halde "illegal cözüm" devreye girmek üze-
reydi... Eger Ergenekon taraftarlari bu örgütü tekrar ya$atmaya kal-
karlarsa, bu, "devletin acizligi" olarak kabul edilir ve Anti-Ergenekon'
un devreye girmesi kacinilmaz olur. Her gücün üzerinde baska bir
gücün, onun da üzerinde Allah'in gücünün bulundugu unutulmama-
lidir.

Not 2: Bu bildiri, Türkiye'nin, on yildan beri nereden nereye ve nasil
geldigini cok iyi anlatmakta ve aciklamaktadir. Yani: Laikci ve ulu-
salci bozguncular, FE-Gülen'e kaset darbesi indirmemis olsalardi,
AKP tek basina iktidar olamayacak, dindar ve demokratlarin arka-
sinda Avrupa ve Amerika'nin destegi bulunmayacak ve iktidarda bu-
gün AKP degil, büyük bir ihtimalle CHP ve MHP olacakti. Bu saye-
de Ergenekon Bozgun Örgütü de desifre olmaktan kurtulacakti. MHP
ve CHP de bu örgütü samanalti edeceklerdi. Fakat Allah'in Mehdisi
Mehmed Nur'an'in faaliyetleri ba$ariya ulasti ve dualari kabul oldu ve
laikci ve ulusalcilarin ve ergenekoncularin i$i ters döndü! Bu Türkiye
bozgunculari, Kürtler'e ve Kur'anlilara ve Türkiye halkina bir kuyu kaz-
di, ama kazdiklari kuyuya sonunda kendileri düstü, belâlarini buldular
ve bulmaliydilar. Böylece Allah, "bir $erden bin hayir" cikarmis oldu.
Bununla da: "Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler" sözünün
gercekligini bir kez daha anladik.

Allah'in Mehdisi Mehmed Nur'an, Onbir Eylül Olayi sonrasi görev ba-
$i yaptigi andan itibaren Türkiye ve Dünyadaki bütün seytanlar ve
askerleri birer birer zincire vurulmaktadir ve daha da vurulacak ve
Ortadogu'daki diktatörlükler ve barisbozarlar da ortadan kalkacaktir.

Bütün bu olanlardan anlasilmalidir ki, Allah'in Mehdisi i$ ba$indadir
ve Kur'anlilar artik "sahipsiz" degildir.

Not 3: Bildirimize, "zalimleri kahreden Allah'in adiyla" baslamisiz.
On yil sonra gördük ki: Allah, o zalimleri kahretti!..

Not 4: Fethullah Gülen düsmanligi hâlâ son bulmadi. Bu düsmanli-
gin kimseye hayir getirmedigi artik görülmeli degil mi?

Not 5: Independent gibi Türkiye laikcilerinin üfürmesiyle kalem oy-
natan gazete yazarlari, bu bildiriyi okumadan, Türkiye hakkinda
makale yazmamalidir. Bu sözlerimiz, onlara duyurulmalidir.

Not 6: Bu bildiri, tercüme edilerek Ortadogu gazetelerine ve yazar-
larina da iletilmelidir.

Bildirilerimize ulasabileceginiz adres:
www.kuranisthaber.blogspot.com

Zaman: Yeni Cag'in dokuzu, Nisan ba$i.
Mekan: Avrupa.
Makam: Notlama.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Mittwoch, 1. April 2009

Ç A R E N A M E

(Sömürüden kurtulmanin ve onu ortadan kaldirmanin caresi nedir?)

C A R E N A M E

sorunlari cözdüren ALLAHin adiyla

(Bu bildiri, 1999 yilinda yayinlandi.)


Sömürünün ortadan kaldirilabilmesi icin $u suallerin sorulmasi ve ce-
vaplanmasi gerekir: Kim kimi sömürüyor? Neden ve nasil sömürüyor?
Bilincli mi, bilincsiz mi?

Sömüren ve sömürülen bir kitle varsa, bunu ancak insan yapabilir.Ya-
ni temelde "insan" vardir. Cünkü sömüren de sömürülen de "insan"dir,
"insanlar"dir. Fakat burada sömüren kisim "zalimler" sinifina, sömürü-
len kisim da "mazlûmlar" sinifina girer.

Sömürüden kurtulmak icin mazlûmlarin zalimlere karsi savasmalari
haklaridir. Fakat bu savasa baslamadan önce sömürünün nereden
kaynaklandigini ve yapilacak savasin nasil olmasi gerektigini ve bu
savasin ne getirip ne götürecegini iyi bilmek ve hesaplamak gerekir.

Simdi, acaba sömüren, nicin sömürgeci olmustur? Acaba bu sömür-
gecilik, bilgisizlikten mi ileri geliyor, yoksa icsel bir hastalik midir?
Sömürgecilikte, gelecegini garantilemek ve yorulmadan kazanmak
ve egemen olmak gibi arzu ve fikirler bulundugundan bu, bir bilgisiz-
lik olamaz. Baska noktalarin bilinip görünemezligi olmakla birlikte
burada bir kurnazlik ve cok akillilik var. Fakat kalp yok, vicdan yok,
acima yok. Demek bu sömürgecilik fikri ve eylemi, mânevî ve insanî
bir hastaliktir. Hastalik ise, tedaviyi gerektirir. Bu hastalik tedavi edil-
meden sömürgeciyi öldürmek, sömürgeden kurtulmus olmak degildir.
Yani bâtil fikirler ölmeden, onlari savunanlarin imha edilmesi, bâtil dâ-
vâyi öldürmez. Baska birileri veya nesilleri onlarin dâvâsini yine sür-
dürür ve ya$atir. Ayrica sömürgeden kurtulanlarin da ileride sömür-
geci olabilecekleri muhtemeldir.

Demek sömürüye ve sömürgeciye karsi savasirken i$i kökünden
ele almak gerekiyor. Sadece silahli savasla düsmani ortadan kal-
dirmaya kalkmak yeterli degildir. Hem hersey düsmanlikla halle-
dilecek diye bir kaide yoktur. Düsmanlik, düsmanlik dogurur. Öyle
ise en iyi savas, "düsmanligi yenmek"tir

Simdi bir mes'ele daha var. O da, "Allah Haklari"yla ilgilidir. Acaba
ezilip sömürüldügünü iddia edenler ve sömürülenler kendilerini sö-
mürgeci olmaktan arindirmislar midir? Cünkü, eger sömürüldügünü
iddia edenlerin ve sömürülenlerin Allah'a inanc, baglanc ve teslim'
leri yoksa, yani o kimseler inancsizlik, inkârcilik ve ortakcilik ($irk)
icinde iseler, bu halde onlar, kâinat ve kâinatlilarin calismalarini gas-
betmek ve bo$a cikarmakla en büyük sömürgeci durumuna düsmüs
olurlar. Bu halde icsel bir sömürü icinde olanlarin, sömürülmekten
bahsetmeye haklari olamaz. Cünkü bu kâinat, Allah'in mülküdür,
babamizin ciftligi degildir. Allah'in mülkünde ise; inanc, baglanc ve
teslim'den meydana gelen bir "izin" ile tasarruf edilebilir. O'ndan izin-
siz tasarrufa kalkip dâvâlar ortaya atmak ve savaslar cikarmak, bâtil-
dir ve en büyük zulüm ve haksizliktir. En büyük zulüm icinde olanlar-
in, "zulme ugradiklari" nasil söz konusu olabilir? Bizim ise, Allah
haklarini cigneyen kimselerin dâvâsina inanmamiz ve onlara arka cik-
mamiz mümkün degildir. Gizli ve mânevî bir zulüm icinde olanlarin,
güc ve firsat ellerine gectiginde, sömürgeden kurtulduktan sonra sö-
mürgeci olmayacaklari ne mâlûmdur? Allah'a inanc ve Hakk'a teslimi
olmayanlari, sömürmek arzu ve fikrinden hangi kuvvet menedebilir?
Öyle ise, Allah'a inancsizlik, inkârcilik ve ortakcilik ile kâinat ve kâi-
natlilari sömürmekte olanlar, sömürüldüklerini iddia etmekten utan-
mali; inanc, baglanc ve teslim'le Kur'anizm'e girip, Kur'anistce mücâ-
dele etmelidir.

Kur'anist mücâdeleye katilmayanlarin sömürüye karsi savasimlari
bâtildir ve bo$a cikar. Cünkü, eger ezme ve sömürme hastaligi te-
davi edilmeden herkese e$it toprak, e$it gida ve e$it sermaye dagi-
tilsa ne olur? Ezme ve sömürme sona erer mi acaba?

Sona ermez! Cünkü insanda acgözlülük, doymazlik, hirs ve israf,
baskalarina hâkim olma gibi duygu ve istekler bulundugundan ve
insanlik âleminde cogalma oldugundan bir müddet sonra verilmis
olan e$itlik bozulmaya baslar ve millet birbirinin malina, canina,
irzina göz dikmeye, onlari cesitli oyun ve zorbaliklarla ellerinden
almaya cabalar ve can atar. Bunun galibi de, güclüler ve cok akilli-
lar olur.

Simdi acaba bu duygulari, bu arzulari sinirlayan ve dizginleyen mâne-
vî bir güc ve yasa olmazsa ve esas yapilmazsa, ezme ve sömürme
hastaligi daha baska nasil durdurulup tedavi edilebilir? I$te bunun icin
Yaratan'a inanc, baglanc ve teslim sarttir. Yoksa ölümle e$itlik kaza-
nilan bir dünyada insan ezme ve sömürme arzusundan hangi gerekce
ile vazgecer? Yaratan'dan baska, kimsenin kimse üzerine (anlasma
ile olan disinda) hukuk koymaya hakki yoktur. Allah'a verecegi hesabi
bilmeyen ve düsünmeyenler her türlü kötülügü yapmaya hazirdir. Cün-
kü insan kendi keyfini ve cikarini hak bilse ve hak yapsa, bir de güc-
lüyse, artik o insani durdurabilecek kimse yoktur!

Simdiye kadar, asirlardir süregelen bu ezme ve sömürme sorununun
bir "hastalik" oldugu bilinmedigi ve görünmediginden, sorun cözüle-
memistir. Bu sorunu cözmek icin gelen sosyalizm ve komünizm ise,
sorunu, sadece "sorun" olarak görmüs, fakat "hastalik" olarak görme-
mis ve görememistir. Hastalik olarak görmüs olsaydi bile, bu hasta-
ligi tedavi edecek Tanrisal inanc ve gercekleri daha i$basina gelir gel-
mez inkâr ve imha etmis oldugundan sorunu cözmesi mümkün degil-
di ve cözemeden de iflâs edip gitmistir. Simdi yeni ve gercek sosya-
lizm olan Kur'anizm ise, bu sorunu cözmek icin der:

"Sömürgecilik hastaligi" ortadan kalkmadikca, sömürgecilik kiyamete
kadar sürecektir. Önemli olan burada ne sömürmeye, ne de sömürül-
meye razi olmamaktir ve gerekeni yerine getirmek icin Yaratan'a bag-
li Haklica, Adaletlice ve Namusluca bir ya$am ve yerlesime sahip ci-
kip, ezme ve ezilmeye, sömürme ve sömürülmeye karsi Kur'anistce
bir mücâdele vermektir.

Sömürmekten ve sömürülmekten kurtulabilmek icin Allah'a inanc,
baglanc ve teslim sarttir. Cünkü ezme ve sömürme hastaligi esas
olarak Allah'i bilmeme ve inanmama ve O'na verecegi hesabi düsün-
memekten kaynaklanir. Gerekli inanc ve bilince sahip olmayanlar,
aciz iseler birbirlerine kul olmaya ve güclü iseler zorba olmaya mah-
kûmdurlar. Demek inancsiz ve bilincsiz ve teslimsiz hic bir derde
devâ yoktur. Ancak gerekli inanctan sonra Kur'anizm'in öngördügü
Sosyal Adalet ve Adil Bölüsüm ve Yardimlasma ve Faizsiz Ortaklik
gibi iyilestiricilerle sömürgecilik hastaligi tedavi edilebilir. Öyle ise
care, Kur'anizm'i dünyaya hâkim kilmaktir. Sömürme hastaligini
tedavi etmeden, ezme ve sömürmeden kurtulus yoktur.

Ey bilerek veya bilmeyerek halklari sömürenler! Sömürüye son veri-
niz. Cünkü Yaraticiniz sömürmeyi yasaklamistir. Eger hem dünya-
nizin hem ötesinin saadetini isterseniz, sömürü yerine yardimlasma-
yi, paylasmayi ve ortaklasmayi koyunuz. Yaraticiniz ve ya$aticiniz
olan Allah, size bunu emreder. (Konuyla ilgili olarak bakiniz: Google'
de ve www.kuranisthaber.blogspot.com adresinde ara: "Zenginname"
ve "Fakirname".)

Ey sömürülen insanlar! Sizler de sömürülmeye izin vermeyiniz. Cün-
kü Yaraticiniz böyle bir seyi ho$ görmez. Yaratan'in size tanidigi yar-
dimlasma ve paylasma haklarini sizin üstünüzdeki zenginlerden ve
egemenlerden isteyiniz veya bu isteginizin bir devlet sistemi haline
gelmesi icin gayret gösteriniz. Sosyal baris ve mutlulugunuz bu gay-
ret ve calismadadir.

Not: Bu bildiri, on yil önce yayinlanmis ve sadece gazetelere gönde-
rilmisti. Yani o zamandan beri uykuda idi. Simdi tekrar uyanmasi
sart oldu... Cünkü bütün insanligin bunlari duymasi gerek. (Not tarihi:
25 Mart 2009)

YA$ASIN! YARDIMLASMA, PAYLASMA VE ORTAKLASMA!
ÖLSÜN! EZME, SÖMÜRME VE KÖLELESTIRME!

Bildirilerimize ulasabileceginiz adres:
www.kuranisthaber.blogspot.com

Zaman: Yeni Cag'a bir kala Mart'i.
Mekan: Avrupa.
Makam: Care.
Boyut: Kur'anizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA KUR'ANISTLERI
* * *