Montag, 30. März 2009

İ D E O L O J İ N A M E

(Bu bildiri ilk defa 1997 yilinda yayinlandi)

I D E O L O J I N A M E

merhametliALLAHinadiyla

Insanlik akil ta$idigi ve onu bazi ariza ve sapkinliklarla iptâl etmedi-
gi müddetce ideolojisiz ya$ayamaz. Bu ihtiyac geregi olarak yeni
yeni ideolojiler dogabilir ve zarar görülen ideolojilerden de vazgeci-
lebilir, vazgecilebiliyor. Gecmisin insanliga felâket getiren ideoloji-
lerine bakarak yeni dogan ve dogacak ideolojilere de kem gözle bak-
mamak, birbirine karistirmamak, ayni kefeye koymamak icin bir öl-
cü sahibi olunmalidir. Bu ölcü ise $udur: Dinsiz ideoloji sapiklik, i-
deolojisiz din bâtildir. (Bunun esasi $öyledir: Dinsiz akil sapiklik,
akilsiz din bâtildir. Ideoloji ise akla bagimli olarak bundan sonra ge-
lir. Yani "akil da ideolojisiz olmaz" demektir.) Burada hemen sorula-
bilir: "Din neden ölcü yapiliyor?" Elcevap: Cünkü insan üzerinde ilk
ve gercek hak sahibi Yaratan'dir. Bu konuda ilk söz söyleme hakki
da O'nundur. Danisma'nin esas kurali ve kaynagini dislayarak keyfî
kararlar üretemeyiz. Din de Yaratan'in koydugu bir ölcü ve ya$am
yasasidir. O halde ideoloji, dinsiz olamaz. Insan da akil sahibi bir
varlik oldugundan da din, ideolojisiz olamaz. Bu halde akli dislayan
bir din, bâtil; dini dislayan bir akil da sapiktir hükmünü alacak ve ger-
cek din ve ideolojinin ölcüsü de; "dini de, akli da dislamamak" ola-
caktir. Öyle ise gercek din, akli iptâl etmeyen dindir. Gercek ideoloji
de, dini inkâr etmeyen ideoloji olabilir.

Bu arada gercek ve gercekci bir akil da: "Beni yaratan kimdir? Ben-
den istedigi nedir?" suallerini soracak ve karsisinda dinini bulacaktir.
O din de eger, Yaratan'in tekliginden ve dünyanin sonundan ve öte-
sinden haber veriyor ve insani iyilikcilige götürüp, Tanri elcilerini ve
sebepleri tanrilastirmiyorsa, o din onun gercek dini olacaktir. Cünkü
Tanrisi tek olmayan din, insani bir cok sahiplere ba$vurmayi mecbur
eder ki, bu da insani $a$kin ve perisan eder; Tanrisi gercek degilse,
duasi da hedefine ulasamaz. Ötedünyasi olmayan bir din ise, insan-
in ebediyet arzusunu tatmin edemez; hem dünyada yapilan iyilik ve
kötülüklerin tam karsiligini veremediginden dünyayi anlamsizlastirir:
Ötesiz bir ölüm ile bütün calismalarin bo$a gittigi bir dünyanin ne an-
lami olabilir! Tanrisi tek olmayan ve ötedünyasi bulunmayan bir dinin
iyilikciligi de olmaz. Cünkü, sonucta bo$a gidecek olan bir iyiligin ne
anlami kalabilir! Iyilikciligi olmayan bir din ise, insani kötülükcülüge
götürür, hayati anarsi ve karisikliga mahkûm eder. O halde; insanin
dualarini ve calismalarini bo$a cikaran, onu kazancsiz ve ebediyet-
siz birakan, sonra onu iyilikcilige degil de kötülükcülüge götüren bir
din ise, insanin gercek dini olamaz. Gercek din odur ki, insanin ya-
radilisiyla uyussun, catismasin. Insanin hem ya$atilisina, hem yöne-
tilisine i$ik ve rehber olsun. Insanin yaratilisina, ya$atilisina ve yöne-
tilisine i$ik tutmayan ve onlarla catisan bir din, elbette onun gercek
dini olamaz. Gercekligi olmayan, gecmis Peygamberlere dayanma-
yan ve bir Yenileyicisi olmayan bir din de, insani dogru yola degil,
sapikliga götürür. Sapikligin sonucunda ise cennet degil, ancak ce-
hennem vardir.

Demek insana, sonucu cennet olan bir din lâzimdir. Bu din de ancak
bir ideolojisi varsa Hakdin olabilir. Öyle ise, ideolojimizi de bilmek
zorundayiz. Simdi Bati'dan bir ideoloji doguyor. Adi: Kur'anizm. Ismi-
nin ba$ tarafini Asya'dan, son kismini da Avrupa'dan almis. Hedefi:
Bilim ve düsünce dünyasini fethetmek, acmak. Gayesi: Dünyaya ye-
ni bir düzen getirmek; insanligi dogru yola götüren bir rehber, i$ik ve
rahmet olma; yeryüzüne cökmüs olan mânevî karanlik ve karisikligi,
pislik ve kirlilik ve köleligi kaldirmak; bilim ve inancinin yeni bir Yeni-
leyici'si olmak.

Evet Kur'anizm, yenilikci ve Yenileyici bir ideolojidir. Bu zamanin in-
sanlarini gecmisteki Peygamberlere ve Kitaplara havale etmez. Kur'
anizm; Peygambere sözcü, Kitaba yorumcu, Hakdin'e mirasci ola-
rak bu zamanin insanlarina bizzat hitap eder ve onlari dogrudan dog-
ruya Allah'a ve Birligine cagirir ve O'nun Yolu'na götürür. Cünkü bi-
lir ki, bu zamanin insani cogunlukla Allah'a inanc ve baglanctan yok-
sundur. Bu durumda olanlari Allah'tan baska seylere ve sahislara dâ-
vet etmek, Elciligin esasina, dâvetciligin ruhuna zittir. Elcilik ve Dâ-
vetciligin ba$inda fikih, sünnet, mezhep, tarikat ve $eriat gibi seyler
yoktur. Bunlar sonradan hasil olan seylerdir. Sonra lâzim olacak
seyleri ba$a getirip, "i$te budur sizin dininiz" demek, insanlari Hakk'
a degil, ancak inkâra götürür.

Elci'ye, i$in ba$inda mezhep, tarikat gibi seyler lâzim degildir. Pey-
gamberlerin de mezhebi ve tarikati yoktu. Cünkü onlarin bunlara ih-
tiyaci yoktur. Onlarin elciligini yapmis oldugu din, Onlarin has tarikat
ve mezhebidir. Kur'anizm de Hakdin'in mirascisi olarak Elcilik'le gö-
revli oldugu icin tarikat ve mezhebe ihtiyaci yoktur. Fakat onlari, ih-
tiyac duyacak olanlara modernize edilmis bir sekilde götürmeyi bir
görev bilir.

Peki, Kur'anizm, Hakk'in Elcisi, Hakdin'in Yenileyicisi olma yetkisi-
ni kimden ve nereden aliyor? -Elbette ki Hak'tan aliyor. Cünkü Kur'a-
nizm, Hak'tan i$ik alan bir ideoloji ve evrensel bir Akil'dir. Onun söz-
cüleri, dogrudan dogruya Hak'tan i$ik alan Hak ve Rahmet Erleri'dir.
Kur'anizm'in Hak'tan aldigi Kutsal I$ik, onun "Yetkisi"dir. Demek
Kur'anizm Hakdin'in, Gercek Din'in, Yaradilis Dini'nin ideolojisidir,
ideolojistidir. Fakat yenileyici bir ideoloji ve ideolojist.

Girmekte oldugumuz (simdi ise girmis bulundugumuz) Yeni Cag'da
Hakdin; -önemine binaen- bilim, siyaset ve ideoloji olarak tezahür
edecektir. Bu tezahür, "dinin ideolojilesmesi" olarak algilanmamali-
dir. Cünkü meydana gelecek olan görüntüler gecici ve sürelidir.

Anlasiliyor ki Kur'anizm, bir ideolojidir, din degildir. Fakat dinli bir
ideolojidir, dinsiz degildir. Dini de: Herseyin ve herkesin Yaraticisi,
Ya$aticisi ve Yöneticisi olan Tektanri'ya inanc, baglanc ve teslim
olma'dir. Ibadeti: Tektanri olan Allah'i anmak, yüceltmek, sükretmek
sonra O'nun hesabina adaletli ve iyilikci olmaktir.

Kur'anizm'in ilk muhatabi Avrupalilar ve Amerikalilar sonra avrupali-
lasmis ve amerikalilasmis olanlardir. Dolayisiyla bütün insanliktir.

Kur'anizm'in dogu$unu izleyenler onun görüntülerini "dünyanin hali"
ne göre degerlendirsinler. Hz. Peygamber bugün dünyaya elcilikle
gelse veya gönderilseydi acaba ne yapardi? Yapacagi i$, herseye
ba$tan ve yeniden ba$lamak olmaz miydi? I$te bunun icin Kur'a-
nizm, -Hak Dâvâ'nin sözcüsü olarak- insanliga önce inanc ve bag-
lanc getirir. Eger insanligin yüzde doksani inanc ve baglanci tam
kazanmis olsaydi, o zaman onlara amelî seylerden yani fikihtan,
sünnetten, mezhepten, tarikat ve seriat'tan bahsedecekti. Demek
hersey sirayla ve seviyeye göre. Bugünkü insanligin seviyesi ney-
se, yapilacak hitap da ona göre olacaktir. Simdi ona götürülecek
olan ilk sey itikad'tir, inanc'tir. Inanci tam kazanmis olanlara amelî
seyler götürülebilir. Bunlari inkâr ediyor veya lüzumsuz görüyor de-
giliz. Biz diyoruz ki, simdi onlardan bahsetmenin sirasi degil. Cün-
kü inanc ve baglanc eksikligi var. Elcilik ve Dâvetcilik kunusunda
söz etmek isteyenler önce dünyayi nazara alabilmeli ve onun "ha-
li"ni görebilmelidir. Yoksa kendilerinden baska kimseyi görmeyen-
lerin veya bütün dünyayi kendileri gibi dindar sananlarin bu konuda
konusmalari tutarsiz kalacak ve kaale alinmayacaktir ve alinmaz.

Unutulmasin. "Ögretmen de kim oluyormus! Ben ancak Müdürü din-
lerim" diyen bir ögrenci ne büyük bir hata icindeyse, "Elci de kim
oluyormus, Yenileyici de nereden cikti! Ben ancak Peygamberi din-
ler, Onun Kitabina uyarim" diyenler de ayni hatanin icine düsmüs
olurlar.

Kendi ülkenizde ve dünyanizda kurmak istediginiz dinsel hâkimiyet
ancak bütün dünyada kuracaginiz egemenlikle saglam ve sihhatli o-
lur. Yoksa tek kalir ve tesirsiz olur, yok edilebilirsiniz (Iran ve Ceza-
yir gibi). Öyle ise haydi dünya hâkimiyetine! Bu hâkimiyet de ancak
bir dünya ideolojisiyle yani Kur'anizmle gerceklesebilir. Partinin te-
siri ülke icinde sInirli kalir. O da eger iktidar olabilirse... Fakat ideo-
lojinin tesiri bütün dünyayi kapsar. -Partisi ve iktidari olmasa da- ...

Hakk'in Dâva'sina hizmet etmek isteyen ve $irkten hoslanmayanlar,
$ahislarini veya kurumsal egolarini degil, bilâkis Hakdâvâ'nin mânevî
$ahsi olan Kur'anizm'i öne cikarmali, Onu me$hur etmeli ve Ona sa-
hip cikmalidir.

HAK VE RAHMET ERLERINE SELÂM OLSUN!

* * *

IDEOLOJINAME'nin EKi ve TAMAMLAMAsi

-"Neden bu zamanin insanlari Peygamberlere ve Kitaplarina havale
edilmez" diye sorulabilir.

-Cünkü bu zamanin insanlari eski zamanda ya$amiyor: $artlari degi-
sik, bilimleri ileri, anlayislari baskadir. Bunun icin bu zamanin insan-
lari Peygamberlerin Kitaplari'na muhatap tutulamaz ve onlarla ba$ba-
sa birakilamaz. Cünkü Kitaptaki hitap, Elciye'dir. Insanlar ise, yani
halk cogunlugu olan arastirmasiz sinif, Elci seviyesinde olmadigin-
dan, o Kitaplarin muhatabi olamaz. Onlari o Kitaplarla ba$basa bi-
raktiginiz zaman -eger dinden, inanctan haberleri yoksa- onlari bir
tarih kitabi olarak okur, inanca degil, inkâra gider. Allah'a inanci ve
baglanci olanlar ise, onlar da cogunlukla okuyucu ve arastirici sini-
findan olmadigindan, Kitapla ba$basa birakildiklarinda -ihatalari kisa
ve noksan oldugundan- Kitap'tan kendi keyflerine göre ve yanlis hü-
kümler cikarirlar veya yanlis anlarlar. Bu da onlari dinde sapmaya ve
yozlasmaya götürür. Bunun icin halk cogunlugu arastirmaya vakti ol-
madigindan yanlisa düsmemek icin okumak yerine hocalari, üstadla-
ri dinlemeyi tercih eder. Öyle ise halka öncülük edenler Kitab'a yo-
rumcu olmali, halki Kitab'a havale etmemelidir, onun elinden tutma-
sini bilmelidir. I$te bu sebeplerden dolayi gercek Yenileyici olan Kur'
anizm, halki Kitab'in eline birakmaz. Kitaptaki hitabi halkin anlaya-
cagi tarz ve sekilde ve seviyesine göre bilim olarak, ideoloji olarak,
anlam ve yaratilis olarak; sonra i$ik, hüküm ve yol olarak aktarir.
Bunlar da insanliga rahmet olur, cözüm olur, $ifa olur.

-Herkese Kitab'in bir tercümesini dagitmak yeterli midir?

-Kitap ne kadar iyi tercüme edilmis olursa olsun, Onu dâvetin kayna-
gi yapabilirsiniz, fakat dogrudan dogruya dâvet kitabi yapamazsiniz.
Eger yaparsaniz, alacaginiz netice aleyhinize olacaktir. Cünkü inan-
ca dâvet edilecek kitle onu algilayabilecek durumda degildir. Halkin
nazari, Kitab'in yüksek nazarindan cok a$agilardadir. Günesi mum
olarak görür veya görmez inkâr eder. Yapilacak i$, Onu yorum olarak
muhtaclara takdim etmektir. Inanci kazanmis olanlari Kaynak'la ba$-
basa birakabilirsiniz, ama onu kazanmadan önce onlari Kitab'a hava-
le eder veya ba$basa birakirsaniz, dâveti bo$a cikarmis hattâ zarar-
li hale sokmus olursunuz. Unutmayiniz, bütün millet Prens Bismarc
veya Mister Karlayl seviyesinde degildir. Eger herkes bu seviyede ol-
saydi, o zaman onlara bir tercüme yeterli olabilirdi. O halde herkesi
kendi seviyemizde görmeyelim. Milletin seviyesini iyi hesap edebile-
lim. Bütün dâvâ, dâveti saglam ve saglikli bir sekilde yapabilmektir.
Elindeki cihazini calistirmak icin herkes dogrudan dogruya günesten
istifade edemez. Fakat onun cihazina bir solarteknik, yani enerji ce-
virici takarsaniz, günesten faydalanabilir. Bizim de yapacagimiz, Ki-
tab'i Hak'tan aldigimiz i$igin aydinligiyla yorumlayip-cevirip halkin
kalp ve kafa cihazina bir solarteknik takmak olacaktir.

-Sünnet elden gider mi?

-Korkmayiniz, ne sünnet elden gider, ne de mezhep... Bir kere din
elden gitmis! Kavga yapilacaksa, "bu millet tekrar inancina nasil dön-
dürülebilir?"in kavgasi yapilmalidir. Sirasi gelmemis seyler icin kavga
cikarmak, enerji israfi ve seytana maskara olmaktan baska nedir!
Kavga yapilacaksa bu, Hak hesabina olmalidir. Yani kavganin bir
gercekligi ve dogrulugu bulunmalidir. Vakti gelmemis seyleri ön pla-
na cikarip onlar icin kavga yapmanin dogruluk ve gercekligi yoktur.
Dogruluk ve gercekligi olmadigindan da o kavga Hak olmaz. Kavgaya
gerek yok! Simdi yapacagimiz ilk i$, milleti veya insanligi Hakk'a dâ-
vet etmektir. Hakk'i kazandirmis olduklarinizi partiye dâvet edebilir-
siniz. Ama tersini yaparsaniz, ters netice alirsiniz. Önce halkin gön-
lünü kazanmaliyiz. Siyasette inanclilarin dahi gönlünü kazanamiyor-
saniz, sizin hareketinizde bir noksanlik var demektir. Öyle ise bas-
kalarini suclamadan evvel kendi hatalarimizi görüp düzeltelim. Eger
onlarin inanclarinda bir noksanlik varsa, bunun düzeltmek yine bizim
vazifemiz. Onlari küfürle suclamak, kurtulus caremiz olamaz. Kurta-
ricilik ise hic degildir.

I$in ba$inda birbirimize ters gelen bazi a$iriliklarimiz olabilir. Bu a$i-
riliklarimizdan dolayi birbirimizi hemen vurmayalim, kirmayalim. Her-
kes eninde sonunda hatalarini görüp düzeltecektir $üphesiz. Ölcüyü
tutturuncaya kadar birbirimize müsamahakâr olmaliyiz. Varsa, birbi-
rimize önce hatalarimizi gösterelim, hata ise düzeltilir. Seytanin ya-
niltmalarina kapilarak dostu düsman, düsmani dost görmeyelim.
Lütfen, kini ve düsmanligi degil, adalet ve merhameti i$letelim. Zih-
niyet uyusmazligi yüzünden birbirini $irkle, küfürle itham etmek; bir-
lik ve beraberligin, dirlik ve kardesligin en büyük düsmanidir. Birligi
kurmadan egemenlige gidemezsiniz.

Bu gercekler bilindikten sonra artik birbirimizle cekismeyelim. Birbi-
rimizin hatalarini düzeltelim, fakat bazi anlasmazliklar yüzünden bir-
birimize sirt dönmeyelim, birbirimizle catismayalim. Biz, catismaya,
catistirmaya degil, baristirmaya geliyoruz: Emek ile sermayeyi, i$ci
ile patronu, fert ile toplumu, kadin ile erkegi, evlât ile ebeveyni, halk
ile devleti, irklar ile milletleri, Asya ile Avrupa'yi ve insani nefsiyle ve
insani dünyasiyla baristirmaya. Eger dünya barisini saglayamazsak,
insanlik atom bombalariyla konusacak! Bu da dünyanin sonu demek-
tir. Öyle ise, baris bizde ba$lamali. Düsmanliklari söndürmeliyiz.

Düsmanlik sönmeden, birlik dogmaz. Birlik dogmadan, egemenlik
olmaz. Dünya egemenligindeki gayemiz $udur: Insanliga ne köle ola-
cagiz, ne de onlari köle yapacagiz. Insan yaratilisca bir halife oldu-
gundan ve halifelige bir hakki bulundugundan onun bu hakkini ona
kazandiracagiz. Yani yapacagimiz i$, insanligi kölelikten kralliga
yükseltmek olacaktir. Tahakküm etmeyecegiz, tahakküme razi ol-
mayacagiz.

-Kur'anizm nicin Bati'dan doguyor?

-Âhirzamanda günes batidan dogacagi gibi, Hakdin Günesi de Bati'
dan dogar. Nasil ki gecmiste Hakdin Günesi dogudan dogdu. Bu gü-
nesi Dogulular ya$adi, fakat Batililar seyretti. Simdi de tam tersi ola-
rak Hakdin Günesini Batililar ya$iyacak, Dogulular da seyredecektir.
Yani ileride Dünya tersinden dönecegi gibi, simdi de mânen tersinden
dönmeye ba$ladi. I$te bunun icin Kur'anizm Bati'dan dogmaktadir. Bu
makamda "Kur'anizm nedir" diyenlere de: "Bati'dan Hz. Muhammed'in
Günesi dogdu, gökten Hz. Isa'nin Ruhu indi, ikisi birlesti Kur'anizm
oldu" seklinde cevapliyoruz. Fakat $unu da unutmuyoruz: Hakdin Gü-
nesi ne dogudandir, ne batidan. O, dogrudan dogruya gökten ve Al-
lah'tandir.

-Gesmisteki bir cok ideolojilerin ba$ harfi K ile ba$ladigi gibi, Kur'a-
nizm'in de ba$ harfi K ile ba$lamaktadir. Bunda bir hikmet mi vardir,
yoksa tesadüf müdür?

-Tesadüf oldugunu söylemek, Allah'in zar attigini söylemek olur. Al-
lah ise zar atmaz. Mutlaka bir hikmeti vardir. Fakat hikmeti hakkin-
da simdilik birsey söyleyemiyoruz. Herhalde Kur'anizm'in dogu$u ve
son ideoloji olu$u gerekli cevabi vermis olur.

Kapitalizm: Gidiyor-gidecek.
Kate$izm: Kur'anizm'e inkilâp edecek.
Kemalizm: Gitti-gidecek.
Komünizm: (Sosyalizm, Maoizm): Gitti.
Kur'anizm: Geldi.

HOS GELDIN EY INSANLIGIN SON IDEOLOJISI HOS GELDIN!

Bildirilerimize ulasabileceginiz adres:
www.kuranisthaber.blogspot.com

Zaman: Yeni Cag'a üc kala Mayis'i.
Mekan: Avrupa.
Makam: Ideoloji.
Boyut: Kur'anizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA KUR'ANISTLERI
(Simdi: Avrupa Muranistleri)
* * *

Donnerstag, 26. März 2009

DE M O K R A S İ N A ME

Dünya Devletlerine Duyuru!

D E M O K R A S I N A M E

(Bu Demokrasiname, hem bir Adaletname hem bir Siyasetname'dir.)

adalet ve merhametle yöneten ALLAHin adiyla

(Bu bildiri ilk defa 1993 yilinda yayinlandi.)


Demokrasi'nin ne oldugunu anlamak icin, Demokrasi'den "ne" istedi-
gimize bakmaliyiz. Demokrasi'den istenen ise: "Insanin insanca ida-
resi"dir. Demek insanin insanca idaresine "Demokrasi" deniyor ve
denilebilir. Zaten Demokrasi'nin lügatik anlami: "Halk iktidari" demek-
tir. Halkin iktidar olmasi ise; "halkin, kendi kendini idare etmesi" de-
mektir. Peki, halk kendi kendini nasil idare edebilir? Bu konuda uya-
cagi ölcü ne ve nasil olmalidir? Böyle bir ölcü halkta mevcut mudur?
Mevcut degilse nereden bulacaktir? Simdi bu suallere özet halinde
yorumlu bir cevap sunacagiz. Bakalim uygun olacak midir?

"Halk iktidari" demek olan demokrasiden istenen insanin insanca i-
daresi ancak "Adalet"le mümkündür. Adalet ise ancak insan üstü
yüksek bir "Akil" ile olabilir. Böyle bir akil da ancak "Kanun" seklinde
olur. Böyle bir kanun sahibi de ancak insanin "Yaraticisi"dir. Yaratan'
in "Son Yasasi" KUR'AN oldugundan, hakiki adalet ancak "Kur'aniyet"
iledir. Demek; siyasetin esasi demokrasi, demokrasinin esasi adalet,
adaletin esasi Kur'aniyet'tir. Demek gercek demokrasi, ancak "Kur'a-
nizm" ile mümkün olur, mükemmellik bulur, temel ve gerceklik kaza-
nir.

Kâinat Sultani'na dayanmayan, yani Kur'anist olmayan demokrasiler,
temelsiz ve dayanaksizdir. Halk ve devlet demokrasiye, demokrasi de
halk ve devlete temel ve dayanak olamaz. Cünkü halk, devletin vücu-
du; devlet, halkin "ruhu" oldugundan, ikisi bir "insan" gibidir. Demok-
rasi ise, bu devletik insanin "akli" hükmünde bir idare sistemidir. De-
mokrasi, bu devletik insana temel ve dayanak yapildigi zaman, o in-
san kendi aklina, yani kendi kendine dayanmis olacagindan boslukta
kalir ve bosluktadir. Onun bu bosluktan kurtulabilmesi, ancak o aklin
"Akli" olan Yaratan'in Yasasi'na dayanmak iledir. Cünkü akil, bir co-
cuk gibidir. Elinden tutulmaya muhtactir. Onun elinden tutacak olan
da ancak ve ancak onu Yaratan'dir. Demek demokrasinin halk ve dev-
lete dayanak yapilabilmesi icin, demokrasinin Kur'anizm'e dayandi-
rilmasi ve Kur'anist olmasi sarttir.

Cünkü, cahil olarak dünyaya gönderilen insanlar, insanca bir ya$am
icin gerekli olan ihtiyaclarini saglamada muhtac olduklari adaleti ya-
pabilmek icin Ilâhî bi AKL'a muhtactirlar. Cünkü insanin Sahibi, cüz-i
ihtiyari denen insanin kücük seckisiyle insanlasmasini saglamak i-
cin onun akil, öfke ve $ehvet kuvvetini sinirlamayip saliverdiginden, o
kuvvetleri dizginleyip zulmüne engel olacak bir yasaya onlari muhtac
etmistir. Onlarin muhtac oldugu böyle bir yasayi da ancak yine Ken-
disi koyabilir. Cünkü insani en iyi bilen, onu Yaratan'dir. Yasa koyma
ve onu yönetme hakki da ancak O'nundur. Insanlar da kendi keyflerini
terkedip bu hakki gözettikleri nisbette mutlu olurlar.

Yukarida aciklanan sosyolojik yapisi nedeniyle bes cocuk bir araya
gelse, bogusmaya baslarlar. Cünkü adaleti bilmezler ve adalet edebi-
lecek durumda degillerdir. Ebeveynleri tarafindan ellerinden tutulmaya
muhtactirlar. I$te insanlik da bir cocuk grubu gibidir. Uyulmasi gere-
ken hakiki adaleti bilmediklerinden, ellerinden tutulmaya muhtactirlar.
Onlarin elinden tutacak olan da, insanin Yaraticisindan baskasi de-
gildir. Bu elden tutus ise, ancak Yaratan'in Yasalari'yla olabilir. Bu ya-
salar insanliga Peygamberler vasitasiyla duyurulur. Yaratan'in iki türlü
yasasi vardir. Birincisi: O'nun "irade sifati"na dayanan evrensel kanun-
lardir. Bu kanunlar, tabiat ve kâinatin calistirilmasinda kullanilan Ilâhî
Yasalar'dir. Fizik, kimya kanunlari; itim-cekim yasalari gibi. Ikincisi i-
se: O'nun "Kelam ve konusma sifati"na dayanan kanunlardir. Bunlar
da, insanin idarî i$lerini düzenleyen yasalardir. Bu ikinci yasalar, in-
sana "nasil" ve "nicin" ya$iyacagini ögretir. Bu yasalari bilmeyen ve
dinlemeyen insanlar, hem kendilerini, hem dünyayi yikima götürürler.
Cünkü Dünya'nin denge ve düzeni, Ilâhî Yasalar'a göre ayarlanmis
durumdadir.

Demek dünyanin yikilisa gitmesini önlemek icin, Yaratan'in Yasalari'
ni bilmek ve dinlemek gerekiyor. Bunun icin de, o yasalarin sahibi o-
lan o Sultan'a baglanmak lâzim. Eger, bir cocuk hükmünde olan o
devletik insan, esas Sahibi olan Kâinat Sultani'na baglanip dayansa
ve O'nun yasalarini kendine akil yapip ba$ina gecirse, o vakit tipki
siradan bir insanin askere kaydolup bir ordu kadar kuvvetlenmesi gi-
bi, o da birden bire bir imparatorluk kazanir. Bu kuvvet onu dünyaya
hâkim kilar, sultan yapar. Sonra bu sultanlikla, yikilisa giden Dünya'
nin kötü gidisini durdurabilir. Bundan baska daha Kâinat Sultani'na
olan o baglilik ile o devlet bosluktan ve ba$ibosluktan da kurtulur,
me$ruluk kazanir. O'na olan bagsizlik ise, o devleti gayri me$ruluga
düsürür. Cünkü o devletin üzerinde bulundugu vatan ve o vatanin
fertleri olan halk, Kâinat Sultani'na aittir. O'na ait topraklar üzerinde
barinabilmek ve o halka sahip cikabilmek icin, o Sultan'in iznini al-
mak gerekir. Bu izin icin de, O'na baglanmak sarttir. Bu sart da, O'
nun yasalarini kabul etmekle olur.

Demek Yaratan'i bilip O'na baglanmadan ve O'nun Yasalari'ni cigne-
yerek demokrasi olmaz. Olursa, gayri me$ru olur ve cok zararlar do-
gurur. Dünya'nin denge ve düzenini bozmakta olan gayri me$ru de-
mokrasilerin bu cirkinlikten kendilerini arindirmalari; yüksek uygarli-
gin geregi olan hak ve hakikatin, bilim ve aklin, vicdan ve fitratin ge-
regidir. Gayri me$ruluktan arinmak ve me$ru bir demokrasiye yürü-
mek, simdi sözde demokrasilerin en birinci görevidir. Bu konuda de-
mokrasiler; hakki bilmemis, dinlememis, isyan etmis atalarin yolun-
dan gitmeye mecbur degillerdir.

Simdi, demokrasinin sistematiginde ne var, ne yok onu görelim.

Üc türlü yönetim sistemi vardir. Bunlar: Aczibrokrasi, Demokrasi ve
Istibdokrasi'dir. Aczibrokrasi, acizlik yönetimidir. Yani kendini idare-
den aciz olup baskasina bagimli olan veya halkina söz geciremiyen
devlet demektir. Demokrasi, insanin insanca yönetimidir. Bu yöne-
timde halk, Ilâhî Yasa'yi kendi aklina i$ik yapar. Bununla karanlik ve
sapikliklara düsmekten korunur ve kurtulur. Istibdokrasi ise; zulüm
ve zorbalik idaresidir. Demokrasinin alti aczibrokrasi, üstü istibdok-
rasidir. Demokrasi, bunlarin ortasi ve normalidir. Demokrasi, Hakk'a
bagimliligin dogrulugu; aczibrokrasi ve istibdokrasi ise, Hakk'tan
kopmanin sapiklik ve a$iriligidir. Bir devlet ancak Kur'anin ölcüleriyle
aczibrokrasi ve istibdokrasiden kurtulup demokrasiye ulasabilir ve o
ölcülere uydugu müddetce demokraside kalabilir. Yaratan'in ölcüsüy-
le ölcmeyenler; haklinin hakkini, haksizin cezasini tam vermemis o-
lacaklari gibi, Hakk'in hakkini da cignemis olurlar.

Demokrasinin en önemli üc esasi: Hak ve Adalet ve Namusluluk'tur.
Bu üc esastan mahrum olan yönetim sistemine demokrasi denemez.
Demokrasiyi bir insan suretine sokacak olursak; Hak onun ruhu, A-
dalet kalp ve akli, Namusluluk ise kol ve bacaklari olur. Demokrasi-
nin Hak'tan koptugu yerde demokrasi ruhunu kaybeder. Bu ruhsuzluk
o demokrasiyi, demokrasi olmaktan cikarir, ya$ayan bir ölüye dön-
dürür. Hakk'in vücudu okul ve mabedtir. Adaletin vücudu, devlet ve
saltanattir. Namuslulugun vücudu, aile ve yuvadir. I$te hürriyet, bu üc
kuruma itaattir. Bu itaatten, üstün bir ahlâk ortaya cikar. Bu cikanda,
insanin ve insanligin öz kültürü vardir.

Devletin de, halkin da Hakk'a boyun egmesiyle gercek demokrasi
gerceklesir. Demek demokrasi, Hakk'in hâkimiyetinden cikar. Hakk'
in mahkûmiyetinden ise, aczibrokrasi ve istibdokrasi cikar. Madem
idarede Hakk'in hâkimiyetinden demokrasi ve mahkûmiyetinden ac-
zibrokrasi ve istibdokrasi cikar; öyle ise, simdi ismi "demokrasi" o-
lan siyasetlerin en önemli icraati, Hakk'i halkta hâkim kilmak olma-
lidir.

Bir devlet dünyaya ya zulüm ile hâkim olur, ya da adaletle. Hakiki
hâkimiyet adalet ile olur. Adalet ise, "Hakkaniyet" iledir, nefsaniyet
ile olmaz. Hakkaniyette olanin adalet icin delili, Allah'tir, Kur'andir.
Nefsaniyette olanin adalet icin bir delili yoktur. Bugünkü nefsaniyet-
in devletik adi, "laiklik"tir.

Idarede Hakk'in hâkimiyeti olmazsa, adaletsizlik hâkimiyet kurar,
hâkimiyet adaletsizligin eline gecer; herkes kendi aklini kanun ya-
par. Hakk'in hâkimiyeti olmazsa, haksizlik hâkim olur. Hakk'in hâ-
kimiyetinde halkin idaresi kolaylasir. Halk kendi kendini idare ede-
bilecek bir seviye kazanir, idare kolaylasir. Cünkü o zaman, insan
üstü merkezî bir akil hükmettiginden herkes haddini hududunu bilir.
Devlet, acizlik veya zorbaliktan kurtulur. Eger devlet Hakk'a dayan-
mazsa, Hakk'i halkta hâkim kilmaya calismazsa, o vakit acze ve-
ya zulme düser. Devlet bu sekilde halkin dizginini elinden kacirmis
olur. Halk devleti dinlemez, devlet de kendini halka dinletemez, en
sonunda zorbaliga basvurur veya acze yuvarlanir. Idarede Hakk hâ-
kim olmazsa veya Hakk'in hâkim olmadigi idarede adalet olmaz,
idare acze veya zorbaliga düser. Cünkü o zaman insan üstü bir a-
kil hükmetmediginden herkes bildigini okur.

Haklilarin hakkini, haksizlarin cezasini vermek demek olan adalet,
eger Kur'aniyet ile olmazsa veya o adalet Kur'aniyet ile uyusmazsa,
tam bir zulmiyet olur. Bu zulmiyete düsmemek, düsmüsse kurtul-
mak icin Kur'aniyeti adalete temel ve esas yapmak zorunludur. Bu
zorunluga uymak, adaletin "A"si ve esasidir. Cünkü en büyük ve en
kücük hakiki hak sahibi Allah'tir. Allah'in hakki verilmemekle en bü-
yük haksizlik, zulüm ve adaletsizlik i$lenmis olur. Simdi demokra-
siler, bu haksizlik, zulüm ve adaletsizlikle yüklüdür ve bu yük
altinda ezmekte ve ezilmektedirler.

Allah'in hakkini vermemek, insan haklarini cignemektir. Meselâ; ze-
kât vermek ve faizi terketmek, Allah'in bir emri ve hakkidir. Insana
yükledigi bir görevdir. Ve bu görev, âhirete inanmak kadar önemlidir.
Zekât, belirli bir zamani ve ölcüsü olan bir yardimlasma vasitasidir,
zenginlere sart kilinmis bir vazifedir, fakirlerin zenginler üzerindeki
bir hakkidir. Toplum barisinin saglanmasi, zenginlerle fakirlerin ba-
ristirilmasi, bu hakkin ödenmesine baglidir. Bu hak ödenmedigi za-
man fakirlerin hakki cignenmis oluyor. Bu cigneme de, ihtilâlleri do-
guruyor. Komünizm ve sosyalizm dahi, fakirlerin hakkinin cignen-
mesinin neticesidir. I$te bir tek Allah hakkinin cignenmesiyle cigne-
nen insan haklari ve onun aci ihtilâlik neticeleri!

Demek insanlari, Yaratan'in Yasalari'yla yönetmek lâzimdir ki, insan
haklari cignenmekten kurtulsun. Böylece insanin insanca idaresi
mümkün olsun. Zaten Allah'in cok mühim bir hakki da; insanlari, O'
nun yasalariyla yönetmektir. Yönetimde Yaratan'in Yasalari'ni esas
almamak, Allah'i inkâr etmek derecesinde cok büyük bir suc ve deh-
setli bir hata ve haksizliktir. Allah'in haklarini cigneyen devletler aca-
ba "bir hukuk devleti" olduklarini iddia edebilirler mi? Allah'a inanan
devlet idarecileri bu konuda cok dikkatli olmalari ve üzerlerine düsen
sorumlulugu yerine getirmeleri icabeder. Idare sistemleri, insanin in-
sanca idaresi icin sadece bir aractir. Hangi sistem insanin insanca
idaresi icin hak ve elverisli ise, sirayi o alir, o ba$a gecer.

Allah haklarinin cignenmesiyle cignenen insan ve mahlûkat haklarina
daha genis ikinci bir misâl: Allah'i bilmek ve O'na inanmak, Allah'in
insanlik üzerindeki en önemli ve en birinci hakkidir. Bu hakki cigne-
yen bir insan ve cigneten bir devlet, kâinattaki bütün yaratik ve ya$a-
tiklarin hakkini ezip gecmis olur. Cünkü kâinatlilarin hakki, ancak Al-
lah'in bilinmesi ve O'na inanilmasiyla kurtulur. Allah'i bilmeyen ve O'na
inanmayan bir insan, kâinatlilarin kiymetini katleder. Cünkü onlarin
sahibini tanimadigindan; her seyi hiclige verir, kendine veya asli olma-
yan sahte ilahlara maleder. Kâinati sahipsiz görünce, kâinatlilar üze-
rinde kendi keyfince tasarrufta bulunmak ister. Meselâ; kadinlari ken-
dine mal, insanlari köle, varliklari ganimet yapar. Bununla hepsinin
kiymeti kaybolur. Kiymetsiz seyin hakki da olmaz. Bu sekilde bütün
kâinat ve kâinatlilarin hakki ayaklar altinda kalir, yok olur. Ama Allah
bilinince; her seyin bir mânâsi, bir vazifesi, bir hakki, bir kiymeti oldu-
gu görülür. Insan, bunlar üzerinde ne sekilde tasarruf edebilecegini
ögrenir. Her seyin ve herkesin hak ve hukukuna riayet eder. Aksi hal-
de ne dehsetli bir cezaya carpilacagini bilir, kendini dizginler. Bu diz-
ginle Dünya'nin denge ve düzeni korunmus olur.

I$te bunlardan anlasiliyor ki, bu dünyayi kendi keyflerine göre yönet-
meye kalkanlar, dünyayi nasil felâkete götürüyorlar ve götürmüsler!
Insanliga ve mahlûkata ne kadar büyük bir kötülükte bulunuyorlar ve
bulunmuslar! Demek büyük insan olan devletler ve kücük devlet olan
insanlar, Allah'i bilip O'nun hakkini vermedikce gercek demokrasiyi
kazanamazlar. Demek insanlik, hak yememeyi basardigi an, demok-
rasiyi kazanmis olacaktir.

Madem insanlik demokrasi istiyor, yani insanca yönetilmek arzu edi-
yor, o halde bu isteklilerin ve o arzuke$lerin her seyden önce kendi-
lerine insan üstü merkezî bir akil bulmalari ve Ona baglanip uymalari
gerekir. Alti milyar insanin birbirine ters cocuksu akliyla gercek ada-
let yapilamaz. Ve ona uymaya kimse zorlanamaz. Bunu istemeye
kimsenin hakki yoktur. Yaratan'in Söz'ü dururken, yaratilanlarin sözü
nasil gecer!

Madem ortada koskoca bir uygarlik ve imparatorluga akil olmus Kur'
an gibi insan üstü merkezî bir akil var, ve madem bu Evrensel Akl'in
hakkaniyeti, yüzbinler Âlim ve Evliya'dan baska, Avrupa ve Amerika'
nin en büyük akilci, siyasiyatci ve edebiyatcilari tarafindan da tasdik
ve isbat edilmis ve edilmektedir, o halde bu Büyük AKL'i kücük kafa-
miza gecirip, "Büyük Adam" olmaliyiz. Kücüklükten kurtulmamiz,
o Büyük AKL'i kafamiza gecirmemize baglidir. Gercek demokrasinin
gelmesi icin dünya devletlerinin, Kur'ansal akli alip kafalarina gecir-
meleri gerekir. Kur'an akilli olmayanlarin, demokrasisi olmaz. Olursa,
ya aczibrokrasisi, ya istibdokrasisi, ya da sapikrokrasisi olur!

Simdi Kur'ansal Akl'in evrensel temsilcisi Kur'anizm'dir. Gecmiste ko-
münizm Rusya'ya merkez oldugu gibi, simdi ve gelecekte de Kur'a-
nizm Amerika'ya merkez olmalidir. Cünkü Amerika, Dünya'nin "Kafa-
si"dir. Hak ve Adalet ve Namus'ta bozulmus ve batmis olan bu Kafa'
nin tekrar sihhatine kavusmasi, Kur'anizm'e sarilmak iledir. Eger bu
Kafa aklini oynatirsa, vücudu olan bütün Dünya Devletleri mahvolur.
Cünkü vücud kafaya, kafa vücuda baglidir. Bunun icin o Kafa'nin "Vü-
cudu" olan bütün Dünya Devletleri birlik olup, Kur'anizm ile bu Kafa'
nin kurtarilmasina calisilmalidir. Artik bundan sonra Dünya'nin ayakta
ve hayatta kalisi ancak Kur'anizm ile mümkündür.

Vakit gec olmadan gereken yapilmalidir. Bütün devletler, kendilerinin
o Kafa'nin vücudu oldugunu unutmasinlar. Kafa giderse, vücud da kal-
maz. Kafa hastaysa, vücud da hastadir. Vücudda olan bir hastalik da,
kafayi bozar. Demek hepsi birbirine baglidir. Birinin hastaligi, hepsinin
hastaligi demektir. Simdi bütün hastalarin ve hastaliklarin doktoru,
Kur'anizm'dir. Demek bütün devletler Kur'anizm'e muhtactir. Ve ancak
Kur'anizmle ayaga kalkabilirler ve ancak Onunla ayakta kalabilirler.

Sihhatli bir kafa icin, sihhatli vücud lâzim. Sihhatli bir vücud icin, sih-
hatli bir kafa lâzim. Kalbi de unutmamak gerekir. Bu kalbin, "Türkiye"
oldugunu farzetsek, ne yazik ki, o da hasta! Allah saklasin, bu kalp
bir dursa, bütün Dünya duracak! En kötüsü de, kimsenin kimseyi
kurtaracak hali kalmamis... Cok sükür ki, insanligin elinden tutacak
bir KUR'ANIZM var ortada. Allah Dünyamiza sifalar versin, amin.


(LÂ HÂKIME ILLALLAH-LÂ HEKIME ILLALLAH)
YOKTUR ALLAH'TAN BASKA PADISAH
YOKTUR ALLAH'TAN BASKA $IFA$AH


Not: Bu bildirinin altina bir insan vücudu haritasi koymustuk ve altina
da sunlari yazmistik: Yeni Dünya ve Haritasi.

Insan vücudu haritasinin kafasina: Amerika/USA
Sol akciger kismina:Asya
Sag akciger kismina: Avrupa
Kalp kismina: Türkiye
Karaciger kismina: Avusturalya
Mide kismina: Afrika
Bagirsak kismina da: Antartika'yi yerlestirmis ve

Bunlarin altina da sunlari yazmistik: Ey Dünya, dikkat et! Hayatin,
bütün organlarinin sihhatine ve mutlulugun, kendinle barisikligina
baglidir. Kendini koru.

Not 2: Bu konuyla ilgili okunmasi gereken bildiriler:

Hakname/Kuranisthaber
Düzenname/Kuranisthaber
Degisimname/Kuranisthaber
$eriatname/Kuranisthaber
Cagname/Kuranisthaber
Kuranistname/Kuranisthaber

Bu bildirileri, Google'den veya www.kuranisthaber.blogspot.com
isimli blog-siteden bulabilirsiniz.

Not 3: Kur'anizme hizmet etmek isteyenler, bu bildirimizi cesitli
dünya dillerine cevirerek yayinlayabilirler.

Bütün bildirilerimize ulasabileceginiz adres:
www.kuranisthaber.blogspot.com

Dünya Kur'anistleri Adina
Z/AHIRÜZZAMAN
MEHMED NUR'AN

Zaman: Yeni Cag'a yedi kala.
Mekan: Avrupa.
Makam: Demokrasi.
Boyut: Kur'anizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Montag, 23. März 2009

BİLİM DÜNYASINA DUYURU!

BILIM DÜNYASINA DUYURU!

ögreten ALLAHin adiyla

(Yazarimiz Hüseyin Avdic, "kâinatin ne ile yaratildigina"
cevap veriyor.)

Sual: Kâinat "ne ile" yaratildi?

Cevap: Bu suali, Kur'andaki Hud Sûresi'nin 7. ayeti cevap-
lamaktadir: "Su" ile.

Evet, kâinatin "su"dan yaratildigini söyleyebiliriz. Fakat
bildigimiz suyun kati, sivi ve gaz yani buz, su ve buhar hali
oldugu gibi, bir de "enerji hali" vardir. I$te kâinat da suyun
bu "enerji hali"nden yaratilmistir.

Suyun enerji haline, eskiden "esir" denmis. Yeni zamanda
ise Hawking buna: "Süper sicim" demektedir.

Buradan anlamaliyiz ki, bütün yildizlar ve galaksiler ve tabii
Dünya'miz, suyun "e" hali olan "dalgalari durulmus" bir
enerji denizinde "yüzmekte"dir. Yani hic bir sey "boslukta"
degildir.

Bu bilgi bizi, yeni bilgi ve buluslara götürecektir.

Ögreten Allah'a hamdolsun!

Konuyla ilgili olarak bakiniz: Google'de veya
www.kuranisthaber.blogspot.com adresinde ara:

"Big Bang Teorisi Yikildi Yikiliyor!" ve
"Kâinatin Formülü Nedir?"

Zaman: Yeni Cag'in dokuzu, Mart sonu.
Mekan: Avrupa.
Makam: Cevaplama.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Donnerstag, 19. März 2009

E Y T İ Ş İ M N A M E

E Y T İ Ş İ M N A M E

(KUR'ANİST DİYALEKTİK NEDİR?)

(Bu bildiri, 1998 yılında yayınlandı.)


gerçekleri gösteren ALLAHın adıyla


Şimdiye kadar "Diyalektik Materyalizm" vardı. Diyalektik Ma-
teryalizm veya Materyalist Diyalektik, zıtları çarpıştırarak ve
çatıştırarak senteze varıyordu. Meselâ materyalist felsefenin
mahsulü olan diyalektik materyalizm, zengin ile fakiri çarpış-
tırdı, komünizmi doğurdu. Bu doğum sonucu komünist düzen-
de zengin ile fakir yok oldu, fakat yoksulluk ve felâkette eşit
bir toplum ortaya çıktı. En sonunda refahta eşit bir toplum or-
taya çıkaramayan komünizm, yıkılışa mahkûm oldu. Yani ma-
teryalist diyalektik, iyilik çıkarmadı.

Şimdi sahnede Kur'anizm var. Kur'anizm'in diyalektiği ise;
zıtları çarpıştırarak değil, barıştırarak senteze varır. Çünkü as-
lında zıtlar arasında düşmanlık yoktur. Meselâ su ile ateş bir-
birine zıttır, fakat düşman değildir. Belki aralarında bir dostluk,
bir yardımlaşma vardır. Fakirlerle zenginler de birbirlerine düş-
man değillerdir. Bunların arasında da bir dostluk ve yardımlaş-
ma bulunması lâzım gelir. Bu zıtları birbirine düşman eden, in-
sanların bozuk inanç ve düşünceleridir. İnsanlar bozuk inanç
ve düşüncelerini düzeltmekle zıtlar birbirine dost, kardeş yapı-
labilir. Bu da; Yaratan'ın, Yaratılış'ın ve Yaradılmışlar'ın ortak
yasasından çıkan "Global Yasa" ile gerçekleşir. Herkes bu
global yasaya uymakla -eğer varsa- aralarındaki düşmanlığı
yok edebilir veya edilebilir. Öyle ise bundan sonra senteze
varmak için yapılacak iş, zıtlar arasında çarpışmak ve çarpış-
tırmak değil, barışmak ve barıştırmak olmalıdır. Eğer çatıştır-
mak yerine barıştırmakla senteze varmaya gayret edilirse,
-meselâ sosyal toplumda- "refahta eşit olan bir toplum" orta-
ya çıkarılabilir.

O halde şimdiki diyalektik formülümüz şudur:
Tez artı antitez eşittir sentez (veya barışık toplum). Yani:
(Tez+antitez=sentez)

Materyalist Felsefe'nin diyalektik formülü ise şöyleydi:
Tez çarpı antitez eşittir sentez (yani Çatışık Toplum). Yani:
(Tez*antitez=sentez: (veya Çarpışık Toplum) Yani: Tez çarpı-
şır antitez eşittir çatışık toplum.

Kur'anist Diyalektik ise: "Tez barışır antitez eşittir Barışık
Toplum'dur.

Zıtların çarpıştırılmasında haklı olan galip olsa, bu doğal ola-
bilir ve doğadaki diyalektik zulümsüzdür. Fakat haksız taraf
kuvvetli olur veya kuvvete başvurur da galip çıkarsa ne olur!
Bunun için -akıllılar arasında- çarpışan ve çarpıştıran bir diya-
lektik zulüm doğurur. İşte diyalektik materyalizm -esas olarak-
budur. Yani zulüm doğurmuştur. Yani zıtları birbirine düşman
edip çatıştırarak veya barıştırmayarak haksızları ve haksızlık-
ları galip getirmiştir. Diyalektiği kötüye kullanmıştır.

Zıtları barıştıran Kur'anist Diyalektik ise, zulme son verir. Öy-
le ise bundan sonra Kur'anist Diyalektik ile bütün dünyada
zulme son vermeli ve verdirmeliyiz. Bundan sonra yapacağı-
mız ve yapmamız gereken en önemli iş budur. Artık bundan
sonra senteze, zıtları çatıştırarak değil, barıştırarak varmaya
çalışacağız. Bu çalışmanın düzeni ve düzenleyicisi ise,
"Global Yasa" olacaktır. Global Yasa ise; doğal, Tanrısal ve
insansal yasa'nın birliğinden ve uyuşmasından çıkar. Doğal
Yasa'nın sahipleri, bilginler'dir. Tanrısal Yasa'nın sahipleri,
Kur'anistler'dir. İnsansal Yasa'nın sahipleri de, devletliler ve
siyasetçilerdir. Kur'anist Diyalektik'e, "Barışmatik" de
denebilir.

Not: "Global Yasa"nın ayrıntı ve içeriğini: "Düzenname"/Kur-
anisthaber Google'de bulabilirsiniz.

Bildirilerimize ulaşabileceğiniz adres:
www.kuranisthaber.blogspot.com

Zaman: Yeni Çağ'a iki kala Eylül'ü.
Mekan: Avrupa.
Makam: Eytişim veya Barışmatik.
Boyut: Kur'anizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA KUR'ANİSTLERİ
* * *

Montag, 16. März 2009

EVRİM NEDEN OLMAMIŞTIR?

EVRIM NEDEN OLMAMISTIR?

(Yazarimiz Hüseyin Avdic cevapliyor.)

gercegi ögreten ALLAHin adiyla

Allah'a inanmayan bir insan, evren ve dogaya ve onlardaki
i$lere baktigi zaman, her seyin "kendikendine" olup bittigini
zanneder. Tabii bu sadece bir "zan"dir, "gercek"i ifade etmez.
I$te böyle bir insan canli ve cansizlarin "nasil olustugu"nu
merak ettiginde, kendi aklinca bir "evrim" uydurmak zorunda
kalir. Yani: "Sudan bitkiler, bitkilerden hayvanlar, hayvanlar-
dan da insanlar türemistir" der. Veya: "Sudan balik, baliktan
kurbaga, kurbagadan kertenkele ve bu sekilde zincirleme
sürüp giden hayvansal evrimin son halkasi olan maymundan
(veya primattan) da insan türemistir" diyebilir ve diyorlar.

Fakat, adina "evrim" denen böyle bir dönüsüm ve türeme ol-
mamistir ve olamaz. Neden olamaz?

Cünkü her seyden önce bu evren ve icindekiler "sahipsiz" de-
gildir. Evrenin Sahibi ise; bir "Yaratici", hem bir "Ya$atici" ve
hem de bir "Yönetici" olan "Allah"tir. Allah varsa, "kendikendi-
ne" olusum yoktur. Kendikendine olusum yoksa, her sey bil-
gili Biri'nin emir ve istegi altinda demektir. Gercek bir sanat-
kâr olan Allah ise, yaraticilikta uzun yollari degil, kisa yollari
secer. Yani bir emirle bir seyden birdenbire cok seyi yarata-
bilecekken, milyonlar yil gerektiren bir "evrimsel sürec"e yö-
nelmez. Bunun icin Allah "evrimle" degil, "birdenlik"le yarat-
mistir. Bu "Birdenlik Teorisi"ne göre Allah, kâinati da "Büyük
Patlama" ile degil, "Okyanus Kaynamasi" ile yaratmistir. Ya-
ni O'nun yaraticilik, ya$aticilik ve yöneticilik tahtini ta$iyan ve
kâinatin temelini olusturan ve adina "esir" veya "sicim" denen
"kozmik yaratis okyanusu"na, Allah, kâinati yaratmak istedi-
gi zaman bir emir ve enerji vererek onu ISItmis. Bu isinma so-
nucunda meydana gelen buharlasmalardan da bir anda tril-
yonlarca yildizi meydana getirecek gaz bulutlari olusmus. Bu
gaz bulutlarindan da, -buluttan simsek ve yagmurun cikmasi
gibi- on milyar trilyon yildiz meydana gelmis ve gelmektedir.
Bu meydana gelis de Allah'in hesabinca sadece "iki gün"
yani "kirksekiz saat" sürmüstür. Sonsuz bir kudretle i$ gören
bir yüce Yaratici icin bu sür'atli yaratis imkânsiz degildir. Kâ-
inattaki "genisleme" ise, yaratilan yildizlarin kozmik okya-
nusa verdigi "baski" ve "agirlik" tan meydana gelmektedir.
Her yeni bir yildizin yaratilisinda genisleme artmaktadir. Ve
bütün yildizlar boslukta degil, kozmik yaratis okyanusunda
"yüzmekte"dir. (Bu teori bana aittir).

Demek, kisa yol varken uzun yollara basvurmak, sanatkârlik
degil, cahilliktir, akli yetmezliktir. Bunun icin evrim mümkün
degildir. Cünkü ve hem basit bir organizmadan, ondan daha
mükemmel bir organizma cikamaz. Böyle bir seyin olabilme-
si icin, o basit organizmanin DNA'sinda ondan türeyecek da-
ha mükemmel organizmanin programinin bulunmasi gerekir.
Bu programi da o basit organizma kendi ba$ina üretemez.
Ya ona "verilmis" olacaktir, ya da kendinde bulunanin üstüne
cikamayacaktir.

Bir radyodan bir televizyon cikarmak mümkün degildir. Gerci
televizyonu meydana getirecek transistör, direnc, kondansa-
tör, diyot, bobin gibi bazi element ve parcalar radyoda bulun-
maktadir, fakat onlar yeterli degildir. Televizyon icin daha bas-
ka parcalarin ve yeni devre ve ekran veya ekran tüpünün bu-
lunmasi ve yeni bir hesaplamanin yapilmasi gerekir. Radyo
biyolojik bir aygit olsa dahi bu durum degismez.

(Ama bunun tersi mümkündür. Yani bir televizyondan bir rad-
yo cikabilir. Cünkü radyoyu meydana getirecek gerekli parca-
lar fazlasiyla bir televizyon cihazinda bulunmaktadir. Ayni se-
kilde bir insan DNA'sindan bir maymun cikabilir. Fakat bir
maymun veya primat DNA'sindan bir insan cikamaz. Bir tek
sartla cikabilir, eger primat insandan daha üstün bir varlik ise).

Bunun icin hic bir ilim ve teknoloji adami radyodan televizyon
cikarmaya calismaz ve hic bir akilli insan da bir radyonun ken-
di kendine bir televizyona dönüsmesini beklemez. Giderler,
bir atölyede önce televizyon icin gerekli olan malzemeyi imal
ederler. Sonra elde ettikleri parcalari bir devre üstünde gerekli
hesaplari yapip birlestirerek televizyonu yaparlar. Daha sonra
da bunun büyük bir fabrikasini kurarak seri imalata gecerler.

Canlilardaki olusum da bu örnekten pek farkli degildir. Yani
kendi kendine olusum ve evrim mümkün degildir. Ancak Allah'
in mustakil yapim ve yaratimiyla farkli türler ve varliklar mey-
dana gelebilir. Bir de bunlara; bitkilerde "a$ilanma" ve hayvan-
larda farkli türlerle "ciftlesme" ve "melezlenme"yi katabiliriz.

Meselâ bir elma agaci bir armut agaciyla a$ilansa, bu a$ila-
madan elmadan daha üstün bir meyve elde edemeyiz. Elde
edebilecegimiz ürün ancak elma ile armut arasi bir meyve
olacaktir.

Veya; bir at ile bir e$egi ciftlestirsek, bu ciftlesmeden attan
daha üstün bir hayvan cikmaz, ancak ikisinin ortasi bir katir
cikar.

Ayni sekilde bir gorilden veya primattan da hic bir zaman bir
insan türeyemez. Cünkü bir gorilin veya primatin DNA'sinda,
ondan daha üstün ve gelismis bir varlik olan "insan" programi
yoktur. Ancak di$i bir gorilin veya primatin rahmine bir insan
embriyosu veya zigotu a$ilayarak onlardan bir insan yavrusu
cikartabiliriz.

Bir insan ile bir gorilin ciftlestirilmesinden de, insan üstü bir
varlik türemez. Ancak insan ile goril arasi bir varlik türeyebilir.
Bu da, insanin evrim gecirerek daha üstün bir varliga dönüse-
meyecegini gösterir.

I$te bu üc örnek evrimin mümkün olmadigini isbatlamaya ye-
terdir.

Bir ciftci, bir tarladan mahsül alabilmek icin önce bir tohum
ekip, sonra ondan alacagi ürünlerin tohumlarini da öteki se-
ne ekerek ilerlenecek bir cogaltma sistemiyle ugrasmaz.
Önce bir milyon tohum bulur, sonra bunu bir günde ekerek
bir ay sonra da bir milyon bitki elde eder. Ancak bu ciftcinin
elinde bir taneden baska tohum yoksa, bu halde o tohumu
cogaltmaya mecbur kalir.

Her seyin yaraticisi olan Allah ise, fakir bir varlik olmadigin-
dan ve her seye gücü yettiginden, ilk bitki ve hayvan türlerini
bir anda ve basit bir su ve topraktan veya onlarin karisimin-
dan (ama evrimle degil, müstakilen) ve sirasiyla yani önce
bitkileri, sonra hayvanlari, sonra da insanlari yaratabilir ve
yaratmistir ve yaratmaktadir.

Bu yarati$i ve Allah'i kabul etmeyenler ise, bir asli ve gercek-
ligi olmayan bir "evrim" uydurmaya mecbur kalacaklardir ve
kalmislardir. Kalmislardir ama, bunu 150 yildir isbatlayama-
mislardir ve asla isbatlayamayacaklardir.

Allah'i kabul etmeyen ve evrime inanan darwinciler simdi de
milyonlarca yil sürecegini düsündükleri "insanin evrimlesme-
si" ni beklemektedirler! Halbuki dünyanin cok az bir ömrü
kaldi. (Bkz: Google'de ara: Kiyametname/Kuranisthaber ve
Dabbename/Kuranisthaber). Yani -olamaz olan- bekledikleri
evrimi asla göremeyeceklerdir, milyonlarca yillik ömürleri
olsa da...

(Bilim adam ve kadinlari, insan DNA'sini acip iyi okusunlar.
Eger bu programda insandan daha üstün bir canlinin bilgisi
varsa, demektir ki insan evrim gecirecektir. Eger gerekli bilgi
yoksa, bu halde insanin baska bir türe dönüsümü olmaya-
caktir).

Bu durumda tek care; Allah'i ve yaratisi kabul edip, "gercek
insan" mertebesine yükselmektir. Bu yükselis icin gayret
göstermeyenler ise, bitkisel ve hayvansal ya$am seviyesin-
de bir diken ve kertenkele gibi sürünüp gidecekler ve sonun-
da da ölüp mezardaki böceklere yem olacaklar demektir.

Tabii "akli" olanlar bu tür bir sürünüse ve sona hemen isyan
edecekler ve gercek insan olusa gececeklerdir.

Son söz olarak, bir $airin biraz Osmanlica olan iki misraini
türkcelestirerek:

"Hayvan evrimlesmeyle olmaz asla bir insan.
Insan alcalma ile olur en adi hayvan!"

diyorum ve evrimcilerin gercek insaniyet mertebesine yüksel-
melerini diliyorum.

Not 1: $u soruyu da sormaliyiz: "Bir amacligi olmayan bitki
ve hayvanlar hangi saikle bulunduklari alt konumdan bir üst
konuma atladi veya evrimlesti?"

Evrimciler veya evrimci olmayanlar buna $öyle bir cevap vere-
bilir: "Hayat sartlari ve ihtiyaclari onlari bu evrimlesme ve iler-
lemeye itiyordu."

Biz de buna cevap olarak diyoruz ki: Bitkiler ve hayvanlar sa-
dece biyolojiden ibaret varliklar degildir. Hayvanlarin bir de
"ruhu" vardir. Bu ruh programlarinda da, aclik ve tehlike anin-
da nasil hareket edecekleri kayitlidir. Bunun icin hayvanlarin
"gelisim"e ihtiyaclari yoktur. Ruh programlarinda bulunmayan
bazi bilgiler de yüce Yaratici tarafindan onlara "ilham" edil-
mekte ve böylece ya$amlarini kolaylikla sürdürebilmekte ve
ne yapacaklarini bilmektedirler. Yani evrimlesmeye ihtiyac-
lari yoktur. Tabii Allah'a inanc olmayinca, evrime inanc sart
olmaktadir!

Darwin'in "Hristiyan" yani "inancli" olusu ise, bu hükmü boz-
maz. Cünkü insanlar inancli olsa da yanlis gözlemler yapa-
bilir, isbatsiz teoriler üretebilir. Veya, inanclari cürük olabilir.

Not 2: Bir de yeryüzü ve kâinattaki yaratis, ya$atis ve yöne-
tis faaliyetleri, "ba$ibos kalmis i$ler" degildir. Bütün bu i$ ve
faaliyetler; Allah'in verdigi emirlere göre, yine O'nun ak i$in
yani nur'dan yarattigi "gercek uzaylilar" ve kâinat i$cisi ve
memurlari olan "melekler" tarafindan yürütülmektedir. Mese-
lâ yikis ve yaratis faaliyetleriyle "Israfil" isimli melek; ya$atis
ve rizk yetistiris faaliyetleriyle "Mikail" isimli melek; yeryü-
zündeki canlilarin ölüm i$iyle "Azrail" isimli melek ve Allah
ile canlilar arasindaki iletisim faaliyetleriyle de "Cebrail" i-
simli melek görevlendirilmis durumdadir. Bunlarin da milyar-
lari gecen bir nüfusu bulunmakta ve mekânlari da yildizlardir.

Allah'a ve Melekleri'ne inanmayanlar icin ise; kendikendine-
lige, tesadüfe, dogal ayiklama ve amacsizliga dayanan bir
"evrim teorisi"ne inanmaktan baska care yoktur.

Not 3: "Evrim olmussa, haydi kanitini gösterin" demeyece-
gim. Cünkü olmayan bir seyin kaniti olmaz. Cünkü bu âlem-
de "kendikendinelik" yoktur. Cünkü her seyin üzerinde bir üst
etkileyici vardir. "Tesadüf" de yoktur. Cünkü tesadüf icin ye-
terli zaman yoktur. Bunlari daha önceki makalelerimde isbat-
lamistim. (Bkz: Google'de ara: Evrimname/Kuranisthaber ve
"Yaratilmislari Tesadüf Mü Yaratiyor?"/Kuranisthaber). Kendi-
kendineligin ve tesadüfün ve amacligin olmadigi bir yerde de
evrim olamaz. Bir de Allah varsa, hic olamaz. Bunu da bu
makalede gösterdim. Her seyi bilen ve yapabilen bir yüce
Yaratici olmadan evrimin olabilmesi icin, evrim gecirecek
varliklarin mucizekâr birer yaratici olmalari icabeder. Yoksa,
olamaz!

Bütün bunlardan anlamaliyiz ki, evrim teorisi'nin temelinde
bilim degil, dinsizlik vardir, zan vardir, cehâlet vardir! I$te biz
bu cehâlet ve dinsizlige teslim olmamaliyiz. Teslim olunacak
gercek kucak ise, Kur'an ve onun bu asirdaki yeni sözcüsü
olan "Kur'anizm'in ögretisi"dir. Ancak Kur'anizm'in Ögretisi,
"isbatlanmis bilim"i reddetmez, kabul eder. Ama isbatlanma-
mis teorileri de isbatlamis gibi gösterip propaganda yapanlar
da ancak kendilerini aldatmis olurlar. Aldatmak ise, büyük
bir ahlâksizliktir. En büyük zulüm ve ahlâksizlik ise, Allah'i
inkâr etmektir. Insaniyeten yücelmek isteyenler ise, bu inkâr-
ciliga son vermek zorundadir.

Hüseyin Avdic
***
Bildirilerimize ulasabileceginiz adres:
www.kuranisthaber.blogspot.com

Zaman: Yeni Cag'in dokuzu, Mart ortasi.
Mekan: Avrupa.
Makam: Inceleme ve Cevaplama.
Boyut: Muranizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA MURANISTLERI
* * *

Donnerstag, 12. März 2009

A T O M N A M E/ Bilim ve düsünce dünyasina duyuru!

(!Dikkat! Nükleer sözler!)

Bilim ve düsünce dünyasina duyuru!

A T O M N A M E

tabiati kalem, atomlari mürekkep yapip, varliklari yeryüzü
ve gökyüzü sayfalarina yazan ALLAHin adiyla

(Bu bildiride; ateizmin, materyalizmin ve darwinizmin beyni
paramparca edilmekte ve onlarin iddialari cürütülmektedir.)


Bu Atomname, $u kâinati ve kâinatlilari yaratan, ya$atan ve
yöneten tek ve e$siz, ortaksiz ve benzersiz olan büyük Ya-
ratici ve Yönetici'yi inkâr eden, inanmayan veya yanlis tani-
yan inkârci ve yanlisci bir kimse ve nefis ve toplum ve mil-
letle, inancli bir kimse ve nefsin ve toplum ve milletin mücâ-
delesidir. Bilim ve düsünce adamlari bu mücâdeleye sahit
ve tanik olsunlar. Kimin hakta ve hakikatta, kimin sapiklik-
ta ve hakikatsizlikta olduguna karar versinler. Bu kararla,
kâinatin gercek Sahibi'ni bilsin ve tanisinlar. Cünki insanin
daima hedef yaptigi gercek saadeti kazanmasi, bu bilme ve
tanima ile mümkündür. Cünkü nihayetsiz bir acizlik ve fa-
kirlik ve muhtaclik icinde olan ve nihayetsiz belâ ve düsman-
lari bulunan bir insan, ancak ve ancak Gercek Sahib'ine da-
yanmak ve O'nun yardimini ummak ve almakla ayakta kala-
bilir, sahsî iktidarini ancak bu umut ve dayanak ile koruyup
ayakta tutabilir. Her seyle ilgi ve âlâkasi bulunan, fakat kâ-
inata gücü yetmez olan ve genel felâketlerde hicligini cok
iyi gören ve anlayan ve yalniz kendine ve hemcinsine gü-
venmenin yetersizligini bilen ve gören insanlar, her seye gü-
cü yeten bir Sahiplerinin olmasini ve bulunmasini cok ister-
ler ve ararlar ve bu istek ve arayisin kiymetini pek iyi takdir
ederler. I$te biz, bu takdirin gerektirdigi Gercek Sahib'imizi
bilmeye, bulmaya ve O'nu tanimaya calisacagiz.

Bir ülke, devleti; devlet, yasayi; yasa, yasa Koyucu ve Yö-
netici'yi gösterdigi gibi; $u kâinat Ülkesi de, kâinat capinda
büyük bir devleti ve saltanatini; bu devlet ve saltanat da, bu
saltanata lâyik bir yasayi; bu yasa da, kâinata hükmeden
bir yasa Sahibi ve Sultan'i ve cok büyük bir yönetici ve Bas-
bakani akillara gösterir. Evet, $u kâinat ülkesinde ve bu ül-
kenin memleketi olan yeryüzü ve dünyada nereye baksak
cok hassas bir denge ve hic $asmaz bir düzenle karsilasi-
yor ve görüyoruz. I$te ilmimizle kavradigimiz bu denge ve
düzen, gayet mükemmel bir idare ve adalete i$aret eder.
Bu i$aret, o adalet ve idarenin devletini, o devlet de kanun-
lariyla birlikte kanun Sahibi'ni gösterir ve gösteriyor. Yeryü-
zü ve gökyüzünde $ahit olunan denge ve düzeni inkâr ede-
miyen bir adam, bu denge ve düzenin yapildigi yüksek sal-
tanati ve kanunlarini ve onun tek ve e$siz Sultan'ini inkâr
edemez. Etse, o insana insan denmez ve nihayetsiz sa-
pikligini göstermis olur. Ve nihayetsiz bir ilim, irade ve kud-
ret gerektiren ve nihayetsiz bir denge ve düzenin neticesi
olan atomlarla yapilmis hersey, o inkârcinin yalanciligini
ve sapikligini onun yüzüne carpar! Evet, insan o Sultan'i
inkâr edemiyecegi gibi, o sultanligi, nihayetsiz acizlik ve
esirlik icinde bulunan atomlara da veremez. Veren, her var-
ligin önünde egilmeye mecbur kalir! Sapikliktan baska bir
sey kazanmaz...

Madem ilim ve aklimizla bu kâinata hükmeden bir Sultan'
in varligini görüyor ve anliyoruz ve öyle bir Sultan'in gerekli
oldugunu inkâr etmek aklen ve vicdanen mümkün görün-
müyor, o halde ve herhalde o varligi gerekli ve muhakkak
olan kâinat perdesi arkasindaki gizli ve görünmez Sultan,
kendini bildirmek ve tanitmak isteyecektir ki, görünmez
bir el tarafindan bu dünyaya getirilen ve hic bir seyden ha-
beri olmayan insanlar, Sahip'lerini tanisin ve nicin buraya
gönderilmis ve getirilmis olduklarini bilsin ve ögrensinler.
Cünkü cok yüksey ve görünmez bir saltanatin geregi, ken-
dini tanitmak ve taninmak oldugu gibi, insanin akli da an-
cak o Saltanat'in ögretisiyle ve saltanat Sahibi'ni tanimakla
tatmin olur, mükemmellik bulur ve sapikliktan kurtulur. Yok-
sa kendini bildirmeyen bir saltanatin varliginda ve yaratilis
sebebini bilmeyen bir aklin sahip olunmasinda hic bir anlam
kalmaz, her sey hiclige inkilâp eder. Bu da mümkün degil-
dir ve olamaz. Cünkü agac meyvesiz olmaz. Meyve de, can-
lilari beslemek icindir. Yani herseyde bir gaye güdülmekte-
dir. I$te meyve ve eserleriyle kendini gösteren bu gaye gü-
düs yani amaclilik, kâinatin hiclige inkilâbini degil, aksine
heplige gidis ve dönüsünü gösteriyor.

Yani kâinat agaci, Dünya meyvesini vermis; Dünya da, In-
san cekirdegini meyvelemis; bu cekirdek ve meyveden de
Kalp ve Akil meyvesi cikmis; bu cikandan da daha baska
kâinati a$an ve kucaklayan binler arzu ve hayalleriyle His
ve Duygular meyvesi cikmakta ve cikmak kabiliyetindedir.
Demek, kâinatta hiclige inkilâp edis yoktur. Her sey, güzel
veya cirkin bir neticeye dogru yürümekte ve yürütülmektedir.
Demek o Yürütücü'nün saltanatinda bir anlamsizlik bulun-
mamaktadir. Bunun isbati da ancak Kendini bildirmek ve
tanitmakla mümkün olur. Öyleyse Kendini tanitacaktir ve
tanitmis ve tanitmaktadir.

I$te bu tanitma geregi olarak insanliga indirdigi son Kitabin-
da Kendini tek ve ortaksiz olarak tanitan bu kâinatin Ya$ati-
cisi'nin "din" denen ya$am ve yönetim kanununu yikmak i-
cin yazdiklari tahripkâr kitaplarinda kendi akillarini tanrilas-
tirip kâinatin Gercek Sahibi'ni taniyamaz hale gelmis olan
inkârcilar: Kâinatin, "fiziksel ve kimyasal olaylarin neticesi
oldugunu" yazmislar. Ve bu bilis ve görüsleriyle kâinatin
Gercek Sahibi'ni dislamak istemisler. Acaba nedir bu kim-
yasal ve fiziksel olaylar? Bunun cevabini bir de biz, "haki-
kat"tan soralim. Hakikat diyor ki: "Atomlarin hareketi, fizik-
sel olay; dönüsümü ise, kimyasal olay'dir". Peki bu olay-
larin "Faili" kim'dir? Bu olaylarin meydana Getirici'si, her-
halde atomlar cinsinden olmayan $uurlu bir Zat olacaktir.
Yoksa o olaylar kendi kendine dayandirilmis olur ki, o za-
man meselâ: "Daktiloyu yapan, daktilonun atomlaridir ve-
ya kimyasal ve fiziksel olaylardir" denmis olur. Oysa dak-
tilo, daktilo cinsinden olmayan bir insan tarafindan yapil-
maktadir. Daktilo atomlarla yapilmakta, fakat bu yapici, a-
tomlar degildir. Bu yapimda fiziksel ve kimyasal olaylar
-kücük capta- fakat evrensel kanunlara bagimli olarak yine
bir insan tarafindan meydana getirilmektedir. Simdi bu a-
tomlari ve olaylarini kâinat capinda ele aldigimizda o olay-
larin meydana Getirici'si de kâinat capinda büyüyecektir.
O zaman bu kâinat, o meydana Getirici'nin ilim ve kudret
elinde bir kompüter kadar kücülüyor demektir ki, bu kâina-
ti ve icindekileri, bir bilgisayarin tuslarina dokunmak kolay-
liginda yaratiyor, ya$atiyor ve yönetiyor!

Atomlar olmadan fiziksel ve kimyasal olaylardan bahsetmek
mümkün degildir. Demek fiziksel ve kimyasal olaylar atom-
lara dayanmakta ve onlarin dönüsüm ve hareketlerine: "Kim-
yasal ve fiziksel olaylar" denmektedir. Bu olaylarda tutsaklik
icinde bulunan atomlarin Hâkimi'nin "kim" oldugunu bilme-
yen, görmeyen ve düsünmeyen inkârcilar; kainatin ortaya
cikisini atomlara dayandirip, onlari tanrilastirmislar. Yani on-
larca, kâinati, atomlar yaratmis! Yani atomlar ezelî ve ebediy-
mis! Fakat o inkârcilar atomlara ezeliyet vermekle, atomlari
ve atomlarla yapilmis olan kâinat ve icindekileri hem bir yara-
tici hem bir yaratik durumuna sokmus olduklarini görememis-
ler. Acaba atomlar yaratici midir, yoksa yaratik midir? Onlar,
"yaraticidir" diyorlar. Halbuki biz, onlarin "yaratik" oldugunu
görüyoruz. Sanayide atomlar bizim elimizde cesit cesit tek-
nik araclar olarak yaratiliyor. Atomlarin yaraticiligini degil,
yaratisa materyal olduklarini görüyoruz.

Simdi o kabul edilmesinde sapiklik bulunan atomlarin tanri-
liginin imkânsiz ve olanaksizligini göstermeye gecmeden
önce ilahligin, tanriligin ve bu kâinatin Yaraticisi, Ya$aticisi
ve Yöneticisi olabilmenin sartlarinin neler oldugunu görelim:
Bu kâinati ve onun icindeki varliklar olan kâinatlilari yaratip
ya$atacak ve ya$atip yönetecek bir Tanri'nin, bir Ilah'in; her
seyden önce ezelî ve ebedî olmasi gerekir. Demek dogan-
lardan ve ölenlerden Tanri olmaz. Insanin kendine bakip, ken-
disi gibi Tanri'nin da dogurucu ve dogurulmus olacagini san-
masi, cok yanlis ve hatali bir kiyaslamadir. Cünkü "Yaratan
yaratilana benzemez ve yaratilan Yaratan'a erisemez" ger-
ceginden baska eser dogurulmaz, yaratilir ve Eserci eseri
yaratir, dogurmaz. I$te insanla Tanri arasindaki durum da
budur. Meselâ insanlar robot yaparlar. Robot insanin oglu
mudur, kizi midir? Yoksa onun dogurmasi midir? Ayni se-
kilde insan da Yaratici'nin ne ogludur, ne kizi! Sadece bir
eseri ve kuludur. Eger O'nun haberlerini duyurmakla görevli
bir kimse ise, o ancak O'nun "elcisi" ve "habercisi" yani
"Peygamberi" olabilir.

Eger bu gercek bu sekilde kabul edilmezse, o zaman bu
kabulsüzlük: "Tanri'yi kim dogurdu" sualini sordurur. Bu so-
ru ise insani, icinden cikilmaz bir sapikliga sokar. Millet dev-
lete, devlet de Basbakan'a baglidir. "Basbakan kime bagli-
dir" diye sorulmaz. Basbakan baska bir basbakana bagli
olsa, ona "Basbakan" denmez. Demek Tanrilik icin ezeli-
yet sarttir. Ezeliyeti olanin dogum ve ölümü olmaz. Dogum
ve ölümü olmayan bir ezeliyet Sahibi'nin doguruculugu de-
gil, yaraticiligi olur. Bir kimsenin dogabilmesi veya ilk insa-
nin yaratilabilmesi icin kâinatin ortada olmasi lâzim. Bunun
icin de kâinati yaratacak Yaratici'nin hazir bulunmasi gerek.
Demek bir Tanri'nin, bir Dogdurucu'nun; ezelî olmasi, her
seyden önce hazir bulunmasi sarttir. Demek doganlardan
Tanri olamaz. Ancak dogduran Tanri olabilir, doguran ve
dogurulan degil. Dogmamak ve ölmemek, dogurmamak-
dogurulmamak tanriligin esasidir. Evrenbilimciligin son te-
orisine göre bu kâinat alti veya onalti veya yirmialti milyar
yil önce "dogmus" oldugundan, bu dogdurulmus olan kâi-
natin tuglalari olan atomlarin ve o tuglalarin tozlari olan esir
maddesinin tanrilikla hicbir ilgisinin olmadigi kendiliginden
ortaya cikiyor. Cünkü dogdurulmus olanlardan Tanri olmaz.
Tanri, bu kâinati dogdurmus olandir. Atomlar ise, dogdurul-
mus olan kâinatin ve icindekilerinin yapilisinda kullanilan ve
kullanilmakta olan bir malzemedir, "Malzemeci" degildir.
Heykele bakinca Heykeltras'i görmek gerek. Heykeltras
görülmez veya inkâr edilirse, heykelin "kendi kendine" ya-
pildigina inanmak gerekir. O zaman heykelin her atomunda
bir heykeltraslik bulunmak gerekecek. Bir heykeltrasi kabul
etmeyen, sayisiz heykeltraslari kabul etmek zorunda kalir.
Kâinatin yaratilisi, kendinden baska tanri bulunmayan tek
Tanri olan Allah'a verilmezse, kâinatin atomlari sayisinca
atomlarin ilahligini kabul etmek gerekir. Bunu kabul eden,
onlarin ilahligini isbat etmege mecbur olur. Simdiye kadar
hic bir inkârci, atomlarin (olamaz olan) ilahligini isbat ede-
memistir ve edilemez. Cünkü var'in inkâri, yok'un isbati
mümkün degildir.

Ezelî ve ebedî olmaktan sonra Tanri olmanin yedi sarti var-
dir. Bunlar da yedi ki$isel sifatlardir: Hayat, ilim, irade ve
kudret. Sonra görme, duyma ve konusma'dir. Ezeliyetli ve
ebediyetli hem de nihayetsiz olarak bu sifatlardan mahrum
olan bir varligin tanrilikla bir ilgisi olamaz. Yani bu kâinati
yaratip ya$atacak ve yönetecek Zat'in, hayat verebilmesi
icin hayatli olmasi lâzim. Yaratabilmesi icin sanattan anla-
masi, secip istemesi, her an herseyi bilmesi, her seye gücü
yetmesi gerekir. Bundan baska her seyi görmeli, her seyin
sesini duymali, herkesle konusmali; emir ve isteklerini du-
yurabilmelidir. Demek bu sifatlara ezelî ve ebedî hem niha-
yetsiz ve mutlak bir sekilde sahip olmayan, bu kâinata Rab
olamaz, evrene sahip cikamaz. Demek bu kâinati yaratip,
ya$atip ve yönetecek Olan'in; ölü ve ölümlü, bilgisiz ve ca-
hil, seckisiz ve istencsiz, aciz ve gücsüz, cansiz ve acima-
siz, görmez ve duymaz ve konusmaz olmasi mümkün de-
gildir. Atomlar ise, negatif sifatlarla (daha dogrusu sifatsiz-
liklarla) yüklenmistir ve pozitif sifatlar sahibi bir Yönetici'nin
ilgisine muhtactir. Deniz yüzündeki su kabarciklarinin ve
kücük dalgaciklarin parlamak icin Günes'e muhtac olmalari
gibi.

Demek bu kâinatin her seyi gören, her seyi bilen, her sesi
duyan, her seye güc yetiren, ebedî hayatli, arzu ve istekleri
olan, her seye ve herkese hitap edebilen, konusan, onlari
duyan, $uurlu bir Sahibi var. I$te bir cicek, bir agac, bir hay-
van, bir insan, bir ay, bir yildiz, bir dünya, bir günes, bir cin,
bir melek, bir seytan; tek olsun, toplu olsun hepsi, o yedi
sonsuz sifatlar Sahibi'nin eserleridir. Demek o sifatlardan
mahrum olan aciz, cansiz, acimasiz, kör, sagir, suskun;
varlik ve yokluga, hareket ve durgunluga mahkûm bulunan
atomlarin, tanriliga ait yaraticilik ve ya$aticilik ve yönetici-
likle bir atomcuk kadar dahi ilgileri yoktur. Onlarin tek ilgi-
leri, kâinattaki eserlere hamur olmak, hammadde ve mürek-
kep olmaktir. Vazifeleri esirliktir, sultanlik degil. Sanayi ve
teknolojide insanlarin elinde istenilen her sekle sokulabilen
madde ve maden halindeki atomlara bazi sebeplerle tanrilik
yakistiranlarin acaba bir atomcuk kadar dahi akli kaliyor mu!
Ve atomlarla kurulmus olan kâinati bir ilah gibi görenlerin
görmesinde atomun topragi (daha dogrusu suyu) olan bir
esircik kadar dogruluk var midir?

Kâinat ve maddeye ve tabiata ilahlik vermede sayisiz olamaz-
liklar vardir. O olamazliklardan en önemlileri ise sunlardir: Kâ-
inattaki atomlar ve onlarin hareket ve faaliyeti bir Allah'a yani
kâinati kapsayan kisilik sifatlarina sahip kendinden baska
tanri olmayan ezeliyetli ve ebediyetli bir tek Tanri'ya verilme-
digi takdirde her bir atoma bir tanrilik verilmis olur. Eger bu
verilgi reddedilmeyip böyle kabul edilirse, o zaman her bir
atomun bir ilah gibi kisilik sifatlarina sahip olmasi ve bu si-
fatlarin bütün kâinat ve kâinatlilari kapsamasi icap eder. De-
niz yüzündeki kabarcik ve dalgaciklarin i$ikli parlamasi, gök-
teki günese verilmedigi vakit, her dalgacik ve kabarcikta,
renkleri ve i$igiyla bütün gezegenleri kapsamis koca bir gü-
nesin varligini kabul etmek gibi.

Verilemez olan fakat yanlislik ve bilgisizlikle kendilerine i-
lahlik verilmis bulunan nihayetsiz eksi sifatli atomlarin -ilah-
lik icin sart olan- bütün kâinati kapsamis arti kisisel sifat-
larla birlikte en azindan kâinatin ömrü kadar uzun bir ömür-
leri olmazsa, hâkimiyet kuramazlar. Kimyasal reaksiyonlar-
da cok az ömürlü o atomcuklarin kâinat kadar bir büyüklügü
ve ebedî bir ömürleri olmazsa, onlarin bir hâkimiyeti kalmaz,
egemenligi dogmaz.

Olamaz olarak onlara bir egemenlik verilmis olsa dahi, o za-
man bu egemenligin geregi olarak her atomun her atomla
ilgilenmesi, birbirine dikkat etmesi geregi dogar. O zaman
her atomun, atomlar sayisinca gözü, kulagi, lisani bulunma-
si veya o duygularin kâinat kadar büyüklügü gerek! Yoksa
o atom hâkimiyetini kuramaz, egemenligini sürdüremez.
Gerekene gerektigi gibi sahip olduklari varsayilsa bile, bir-
birleriyle ugrasmaktan bir türlü hâkimiyete ulasamazlar.
Cünkü hâkimiyetin en önemli geregi ve birinci sarti, teklik
ve ortaksizliktir. O zaman bunun geregi olarak bütün atom-
larin bir hâkimiyet savasina girismesi ve sonunda bir tek a-
tomdan baska bütün atomlarin imha veya esir edilip sadece
bir tek atomun zafer kazanmasi gerekir. Veya -hâkimiyete
zit olarak- bütün atomlarin anlasip bir ortaklik kurarak bir tek
atom haline gelmeleri gerekecek. Kâinattaki birden fazla
atomlarin coklugu ve parcalanabilir olmalari, hem ayri ayri
i$ler görmeleri gösteriyor ki, atomlar arasinda herhangi bir
hâkimiyet savasi gecmemis!.. ve gecemez. Acaba atomlar
böyle bir savasin kötü neticesini görüp ilahlik icin -hâkimi-
yete zit olan- bir ortaklik anlasmasi mi yaptilar! Fakat kâinat-
ta atomlarin ayri ayri tekligi ve baska baska i$lerde bulunma-
lari gösteriyor ki, böyle bir ortaklik kurulmamis ve kurulamaz.
Kurulmus veya kurulabilir olsaydi o zaman bütün atomlarin
parcalanmaz bir bütün halinde birlesmis olduklarini görecek-
tik (pardon, göremiyecektik! Cünkü o zaman gözlerimizin
olusmasi da mümkün olmayacakti!..) Yüzondört element,
onlarin ortakligina degil, ayriligina i$arettir. Bu ayriliklari ol-
masaydi, kâinat ortaya cikamazdi. Bilhassa hidrojen ve ok-
sijen, karbon ve azotun birbirinden ayri kimlik icinde olmala-
ri hayat icin ne kadar lâzim!

Atom ilahlik yüklenemez. Eger yüklenirse, o zaman bir tek
atomun yalniz bir vazifesini yapabilmesi icin, kâinatin ömrü
kadar bir ömre ve büyüklügü kadar bir büyüklüge ihtiyaci o-
lacaktir. Cünkü atoma ilahlik yüklendigi zaman ona hâkimi-
yet verilmis olur. Bu hâkimiyetin geregi olarak her bir atom-
un bütün atomlarin toplam ömrü kadar uzun bir ömrü olma-
li ki, diger atomlari yönetebilsin. Fakat bütün atomlar hâki-
miyet noktasina gecince yönetilecek atom kalmaz. O za-
man kim kimi yönetecektir ki, atomlar hâkim olabilsin! Hem
birbirlerine hükmetmeye calisan onca atomlardan bir ikti-
dar cikamaz ki, onlardan bir hâkimiyet ciksin! Demek atom-
larin hâkimiyeti olamaz. Olsa bile bo$tur, hic bir i$e yara-
maz. Demek atomlara ilahlik verilemez. Atomlarin kazana-
madigi ilahlik, kâinattan ve tabiattan beklenemez. Cünkü
onlar atomlarin bütünleri, bunlar onlarin parcalaridir.

Kendilerine ilahlik verildiginde hâkimiyetin geregi olarak cok
kisa zamanda vazife görmesi gereken bir atomun, sayisiz
denecek kadar cok olan diger atomlarla olan kâinat kadar
uzun zamanlardaki sayisiz vazifelerini yapabilmesi icin her
atomun ebedî bir ömre, kâinat kadar bir genislige ihtiyaci
vardir! Bu ihtiyacin geregine sahip olmadiklarindan, o za-
man bir tek atomun, sadece bir tek vazifesi icin kâinatin
ömrü kadar beklemek gerekecek! Bu, kâinatin yokluktan
cikamamasi demektir. Sayisiz atomlarin sayisiz vazifeleri
icin ise, sayisiz kâinatlarin sayisiz zamanlari kadar zaman
ve mekan lâzim! Yani atomun ezelî ve ebedî hem madde
ve kâinat ötesi bir varlik olmasiyla ancak bu olabilir, eger
olabilirse! Ezelî ve ebedî olabilmesi icin de, dogmaz ve öl-
mez olmasi, yani kimyasal ve fiziksel reaksiyonlara esir
olmamasi gerek. Oysa atomun ne ezeliyeti vardir, ne de
ebediyeti! Ne bagimsizligi vardir, ne de egemenligi! Onlar
icin varolan sey; dogmak, ölmek, varolmak, yokolmaktir.
Hem nihayetsiz eksi sifatlar icinde oldugundan ezeliyet,
atomlarin i$ine yaramaz. Kimyasal ve fiziksel reaksiyon-
lara esir ve mahkûm bulunduklarindan da atomlar ezelî
olamazlar. Madde ve kâinat ötesi birer varlik olabilmeleri
ise, kendilerinin elinde degildir. Ancak baska Biri'nin eliy-
le ve emriyle enerjiye dönüsüp madde ötesi bir kimlik ka-
zanabilseler de, daima bu kimlik icinde kalmalari i$lerine
yaramiyacagindan, madde ötesi olamazlar. Kâinat ötesi
olabilmek ise, ancak bu kâinatin yüce Sahibi'ne has bir
özelliktir. O'ndan baskasi, O'nun mutlak sifat ve özellikle-
rine sahip olamaz.

Evet, ilahliktaki hâkimiyet ve hâkimiyetin geregi olarak her
atomun kâinat kadar genisligi icin atomlarin madde degil,
madde ve kâinat ötesi birer varlik olmalarinin gerekligi gös-
teriyor ki, bu kâinatin Sahibi, madde ve mekana ve zamana
muhtac olmayan madde ötesi ve ruh sahibi gözle görülmez
bir Var'dir. I$te biz, bu varligi kendinden olan ve Kendisi her
seyden önce hazir bulunan görünmez Var'a, "Allah" diyoruz.
Ey inkârcilar! Eger kâinati Allah'a vermeyip veya kâinati Al-
lah yerine koyup, atomlara ilahlik yüklerseniz, onlarin muh-
tac oldugu o kadar zaman ve kâinatlari nereden bulup da
atomlara vereceksiniz? Sizin verginize muhtac olan o atom-
lardan ilahlik beklenebilir mi? Sizin gibi akillilar bu kâinata
ilah olamazken, sizin vücudunuzdaki akilsiz atomlar nasil
ilah olabilir? Evet, size, madde ötesi, mekânsiz ve zaman-
siz, ruh sahibi, gözle görülmez, fakat akilla anlasilir bir Ya-
ratici'ya inanmaktan baska care kalmiyor. Care varken ca-
resizlige kacmak care degildir. Hem biliniz ki, görülmeze
inanmak, yok'a inanmak degildir. Siz, varligi kâinati avucu-
na almis maddesiz hem nihayetsiz bir büyüklügü olan gö-
rünmez bir Var'a inanacaksiniz. Yoksa, yok olan bir var'a
degil. Bu görünmezlik, büyüklükten ve maddesizliktendir,
yokluktan degil. Kâinat ve kâinatlilar, o görünmez Var'in
varligina apacik bir delil degil midir? Siz de bu büyük delil'
in görünmez Sahibi'ne inaniniz. Yalniz, o delili, ilah yerine
koymayiniz. Koyulamayacagini da gördünüz ve anladiniz
ve anlamalisiniz. Cünkü kendinden kacilamaz olan ölüm
gerceginin meydana getirdigi dünyadaki icsel cehennem-
lerden kurtulusunuz ve inkârcilik ve yanliscilikla cignemek-
te oldugunuz kâinatlilarin hukukunun zulmünüzden kurtulu-
su, bu anlayisiniza ve o anlayisa olan müsbet inanciniza
baglidir.

Onlar (yani ateistler) bu inanca yanasir veya yanasmazlar.
Biz atomlar bahsine devam edip, inkârciliga karsi inancimizi
güclendirelim: Materyalist inkârcilarca ilahlikla yüklenmis a-
tomlar, hâkimiyet noktasinda kâinat kadar büyük ve yine o-
nun kadar uzun ömürlü olmasi ve vazife görebilmeleri icinse,
bütün atomlarin bütün atomlara tutsak kalmasi gerekiyor.
Cünkü e$yanin ve bir canlinin vücud bulabilmesi, atomlarin
birlesmesiyle mümkün olur. Bu olabilme icin de bütün atom-
larin kücük kalmasi ve kisa ömürlü olmasi icabeder. Kücük
kalmali ki, her yere girip calisabilsin. Kisa ömürlü olmali ki,
canliligi ve cesitliligi ve tazeligi temin etsin. Tazelik ve hare-
ketlilik, canlilik ve cesitlilik ancak atomlarin kisa ömürlü ve
kücük oluslariyla mümkündür. Demek, olamaz olan hâkimi-
yetleri icin ölümsüz ve ebedî.. hem de nihayetsiz büyük;
mahkûmiyetleri icin de ölümlü ve gecici.. hem de nihayetsiz
kücük olmalari gerekiyor. Böyle iki zitligin bir arada bulunma-
si atoma varlik hakki tanimaz. Ya mahkûm olacaklardir, ya
hâkim. Ve atomlar hâkim degil, mahkûmdur. Kâinat ve kâi-
natlilarin varligi icin de bu mahkûmiyet sarttir.

Bu sart kabul edilmez ve maddeye ilahlik vermekten vazge-
cilmezse, o zaman kâinat ilahlastirilmis olur. Kâinat ilahlas-
tirilinca, kâinatin kendi kendine olustuguna inanmak gerekir.
Fakat bir seye olusmalik girince, o seye kendi kendinelik
kalmaz. Kendi kendine olustugu görülenler, baska Biri'nin
olusturmalaridir. Hic bir sey kendi kendine olusamaz. Yüce
Yaratan'in ise olusumu yoktur; O'nun, "her seyden önce bu-
lunusu" vardir. Her seyden öncelik kabul edilmezse, kendi
kendine olusumu kabul etmek gerekir. Bu gerek ise nihayet-
siz olamazliklari gerektirir. Yani o zaman atomlarla in$a edil-
mis bu kâinatin kendi kendine olusabilmesi icin atomlarin
hem ölümlü, hem ölümsüz; hem nihayetsiz kücük, hem ni-
hayetsiz büyük; hem bilgili, hem bilgisiz; hem kör, hem gö-
rür; hem akilli, hem akilsiz ve bu sekilde sürüp gitmekle im-
kânsiz bir zitlik icinde olmalari gerekecek. Cünkü ilahliktaki
hâkimiyet icin ezeliyetle beraber sonsuzluklu arti kisisel si-
fatlar gereklidir. Yaratilistaki mahkûmiyet icin de yokluksal
olmakla birlikte sonsuzluklu eksi sifatsizliklara gerek vardir.
Oysa zitlar birbirleriyle bütünlesemez, zitlar birbirlerini iter-
ler. Zitlarin bogustugu yerde varlik olamaz. Zitlarin bogus-
masi ancak yokluk dogurur. Veya, hakli olan varlik bulur,
galip gelen hâkim olur. Eger -olamaz olarak- zitlar düsman-
ligi birakip birbirleriyle bütünlesirse, o zaman iki hakikattan
birisi söner, bir tek hakikat ortaya cikar. O zaman meselâ
bir atom ya hâkimiyete cikar, ya da mahkûmiyete düser.
Bu da, istenen seyin ortaya cikmasina imkân vermez. Yani
kâinat kendi kendine olusamaz. Cünkü atomlar hâkimiyete
ciktiginda yaratilis icin atom kalmaz. Mahkûmiyete düstü-
günde de -zaten olmayan ve olmamasi gereken- yaraticilik-
lari olamaz. Oysa kâinattaki kâinat kadar büyük $u varlik,
kâinatin büyüklügü kadar bir büyüklükle atomun ilahligini
reddediyor; onlarin mahkûmiyetini isbat ve hâkimiyetini is-
kat ediyor! Demek, kâinat kendi kendine olusamaz! Kâinat,
"olusmus" degil, "olusturulmus"tur.

Kâinatin olusturulmuslugu kabul edilmezse, o zaman kâina-
tin her atomuna bir ilahlik verilmis olur. Bu kadar ilah(!)in bir-
birine celme takip birbirlerine ilahliga meydan vermeme ger-
ceginden baska, oysa ilahlikta yaraticilik icin her an her se-
yin yaninda olabilmek de gerek ve her seyin her herseyle ir-
tibatini saglayabilmek icin de hic bir seyin yaninda olmamak
ve her seyin ötesinde bulunmak da sarttir. Bunlar icin de,
kâinat ötesi bir büyüklüge ve her an her seye nüfuz edebilir
madde ötesi gözle görünmez bir etkinlik gücüne ve maddesiz-
lige gerek var. Simdi bir de, kendisine ilahlik verilmek istenen
ve ilahlastirilan sayisiz (yani on üzeri seksen) atomu göz önü-
ne getirin. Nihayetsiz aciz, cansiz, cahil, acimasiz, kücü-
cük ve insanin avucunda hiclige düsen, âdeta yokluk icin-
de ve gözle dahi görülmesi mümkün olmayan maddesel
atom nerede.. kâinata ilah olmak nerede!

Kendi kendine olustugu iddia edilen kâinatin atomlarina ilah-
lik verildiginde; o atomlardan bir atoma meselâ bir canli veya
cansizin vücudunda mahkûmiyet icinde bir i$ci gibi calistigi
ayni anda bütün kâinati yönetecek bir hâkimiyet noktasinda
da bulunmasi gerekecek. Âdeta bir "kendi kendine oluyor"
demek yüzünden atoma ilahlik vermek gerekince nihayetsiz
imkânsizliklarin imkân haline gelmesi geregi dogmaktadir.
Kendi kendine oluyor dendiginde her atomun bir ilah kesil-
mesiyle veya bütün atomlarin ortakligiyla bu kâinat ortaya
cikabilir, görünüste. Fakat gercekte, mahkûmiyetleri olmaz-
sa, gene olamaz. Mahkûmiyetleri olursa, hâkimiyetleri kal-
maz. Sirf hâkimiyetleri olsa, o zaman bütün kâinatlilar bir
tek ilah kesilir, yaratilisa malzeme kalmaz. Ortakliklari ise,
ilahliktaki hâkimiyetin sartina zittir. Sirf mahkûmiyetleri olsa,
o zaman da, baska, görünmez, maddesiz bir ilaha muhtac
kalirlar; kendilerinde -zaten bulunmayan ve bulunumaz olan-
ilahlik kalmaz. I$in dogrusu da budur. Yani onlarda ilahlik
yoktur. Gözle görülmez bir ilaha muhtactirlar. Demek atom,
ilahlik yüklenemez. Atoma ilahlik verildiginde atom hem ya-
ratici, hem yaratik; hem ilah, hem mahlûk durumuna sokul-
mus olur. Bu da olamaz ve olamiyor. Olmasi da mümkün
degildir. Ne zaman bir heykel, heykelken ayni zamanda hey-
keltras da olabilirse, i$te o zaman bu kâinat da kendi kendi-
nin ilahi olabilir! Demek, atomlara ilahlik vermek veya kâinati
ilah yerine koymak, heykele heykeltraslik vermek veya hey-
kelin atomlarini heykeltras kabul etmek gibi bir ahmaklitir,
dehsetli bir düsünce vah$etidir! Bu vahsetten kurtulup düsün-
ce uygarligina ermek isteyenler, maddesiz bir Allah'in varligini
kabul etmek zorundadirlar.

Ey inkârcilar bakin, bir atoma ilahlik vermek yüzünden o aciz
ve kücücük varligi ne kadar zor ve gülünc durumlara düsürü-
yorsunuz, imkânsizliklara sokuyorsunuz. Eger atomun akli
ve $uuru olsa, iktidari da bulunsaydi, onu düsürdügünüz ha-
karetin intikamini sizden mutlaka alirdi. $ükredin ki, bir de
ilahlik gibi bir kabiliyetleri yok! Fakat biz onlarin hakkini Ya-
raticilari adina sizden dâvâ ediyoruz. Kâinatin ve icindeki var-
liklarin yaratilisinda vazife gören o cok caliskan nazenin var-
liklar, sizin hakaretinizi hak etmis degillerdir. Güya onlari yü-
celtirken cücelttiginiz övgünüzden rahatsizdirlar. Onlarin hak-
kini ancak onlarin hakiki sahibi olan Allah'a iman etmekle ö-
deyebilirsiniz. Hakikaten haksizliga razi degilseniz, atomla-
rin hakkini derhal ödeyiniz.

Ey materyalist inkârcilar, görünüz ve görüyorsunuz: Dinin
temel ve esasi Allah'tir. Kâinati yikamiyan, Allah'i yikamaz.
Allah'i yikamiyan, kâinati yikamaz. Kâinati yikamiyan, dini
söndüremez. Ancak göz göre göre inkâr etmekle dininizi yi-
kabilirsiniz. Dinini yikan bir insan, kendini sahipsiz ve i$iksiz
hem de anlamsiz ve dayanaksiz birakmis olur. Sahipsiz ve
i$iksiz bir insan, $u dünyada öksüz bir cocuk ve zindanda
bir mahpus durumuna düser. Anlamsiz ve dayanaksiz bir
insan, degersiz bir pul ve boslukta yuvarlanan bir ta$ seviye-
sine iner ve yokluga düser. Bu kâinatin her seye gücü yeten
ve yetmekte olan büyük bir Sahib'i varken, öksüzlüge ve mah-
pusluga razi olmayiniz. Degersiz bir pul ve boslukta yuvarla-
nan bir ta$ olusa riza göstermeyiniz, yokluga düsmeye isyan
ediniz. Bu dünyada sirtinizi dayadiginiz ölümlü kimseler size
gercek sahip olamaz. Sizin ebediyet arzunuzu saglayamaz.
Eger o büyük Sahib'i dislarsaniz, ebedî saadetinizi de sön-
dürmüs olursunuz. Bu cinayeti i$lerseniz, kalbinizin sönüm-
süz mutluluk arzusunu nasil susturacaksiniz? Alkol ve uyus-
tutucu ile mi! Yoksa cocuk oyunu i$lerle mi!? O arzunun ar-
zusunu yerine getirmemek, sizin icin tam bir cehennemdir.
Cünkü o zaman, ölümü, bir "yok olus"a döndürmüs olacak-
siniz. Inkârla ölümü yok olusa döndürmek, ebedî varlik iste-
yen insan icin cehennemin ta kendisidir! Demek dininizi sön-
dürmek, kendinizi cehenneme atmak demektir. Demek bu
dünyada da sizin icin bir yokluk ve yok olus cehennemi var-
dir. Eger bu ugursuz cehenneminizi bu dünyada gercek Sa-
hibiniz'i bilmek ve O'na baglanmakla yikmazsaniz, dünya ö-
tesinde de sizi bir baska cehennem bekliyor! Ölümü öldüre-
miyen, o cehennemden kurtulamaz. Ve bu dünya bo$u bo-
$una dönmüyor, dolu doluya dönüyor. Bu dönüsüyle de cen-
net ve cehennemi dokuyor! Öyleyse kendinize geliniz. Ce-
hennemin degil, cennetin mimarlari olunuz. Bu kâinatin ger-
cek Sahibi'ni gercekle bilmek, sönmez bir aydinliktir. Bilme-
mek ise, ebedî bir karanlik ve zindanliktir! I$te bilginin ger-
cek yönü ve yolu budur.

Simdi gelelim atomlarin olamaz olan ezeliyeti bahsine: Fi-
ziksel olaylarda harekete mahkûm, kimyasal olaylarda ise
kisiligini kaybeden atomlarin ilahligindan bahsedilemeyece-
gi gibi, ezeliyetinden de bahsedilemez. Eger atom ezelî ol-
saydi, kâinatta dogum ve ölüm olmayacakti; atomun ilk do-
gu$undan (yani inkârcilarca var zannedilen fakat bizce ve
hakikatca olamaz olan ezeliyetinde) itibaren kâinat hemen
âhirete dönüsecek, ebedî bir hal alacakti. Oysa görüyoruz
ki, kâinatta dogum ve ölüm var. Ve bu dogum ve ölüm, ato-
ma ezeliyet vermemis ve vermez. Atom, ezeliyet sahibi ol-
saydi, ölüm ona ulasamayacakti. Eger atom ezelî olsaydi,
kâinatta hareket kalkacak, kâinat sabit bir hal alacakti. Ya-
ni o zaman günes dogmayacak, bahar gelmeyecek, cicek
acmayacakti. Veya bunun tam tersi olacak; insanlar ölme-
yecek, dogduklari andan itibaren ebedî olacaklardi. Kâinat
ebedî bir hal alacak, âhireti ya$iyor olacaktik. O zaman gü-
nes hic batmayacak, bahar hic sönmeyecek, cicekler hic
solmayacakti.

Günesin dogmasi, dünyanin dönmesi, baharin gelmesi gibi
faaliyetler, atomun hareketi demektir. Bu hareket icin atom-
un dogmasi ve ölmesi gerekiyor. Yani ezelî olmamasi icap
ediyor. Var edilip yok edilebilir bir konumda kalmasi gereki-
yor. Yani bir harfin harf olabilmesi, ancak Yazar'inin elinde
adi gecen gereklikler icinde bulunmasiyla mümkün oldugu
gibi, atomun da atom olabilmesi, o gerekliklerle mümkün-
dür. Eger atom ezelî olsaydi, o zaman atomdan hareket
kalkacak; hareket eden degil, hareket ettiren bir varlik ola-
cakti.

Günesin günes olabilmesi, enerji verebilmesi icin günesteki
hidrojen atomlarinin ölüp, helyum atomlari olarak dogmalari
gerekiyor. Demek, atomlarin hareket ve ya$ami, "fiziksel o-
lay"; dogum ve ölümleri de, "kimyasal olay"dir. Demek ölüm,
bir hayat degistirmedir. Baska bir hayattan baska bir hayata
gecistir. Demek atomlarin ötesinde bu hayati baslatan, atom
lar cinsinden olmayan, ezelî ve ebedî, dogumsuz ve ölümsüz,
varligi kendinden olan ve her seyden önce hazir bulunan bir
hayat sahibi var ki; o da: "Kendinden baska tanri olmayan
Allah"tir. Atomlara verilmek istenen ezeliyet, Allah'a verilirse
hersey kolaylasir. Zaten ezeliyet O'nundur ve O'nun hakki-
dir. O'ndan baskasinin olamiyor.

Canli ve cansizlarin yaratilisi, atomlarla kurulmus olan ve ha-
va, su, i$ik, ates ve topraktan meydana getirilen tabiata ve
ya basibos hareket olan tesadüfe veya biraraya getirilmedik-
ce kendi ba$ina birlesemeyen ve birisinin eksikliginde bir i$e
yaramiyan sebeplere verildiginde: "Her sey kendi kendine
oluyor" denmis olur. Böyle dendigi zaman: O seyler atom-
larla yapildigindan, her atomun kendini hem öldürmesi, hem
dogdurmasi gerekir. Eger böyle olmazsa, kâinat dogamaz.
Cünkü kâinat, bir hareketin neticesidir, bir hareket Ettirici'
nin eseridir. Ve kâinat, bir hareket'tir, hareket ettirici degil-
dir.

Acaba ezeliyeti olmayan bir sey kendini yokluktan nasil ci-
karabilir, öncesinde yokluk bulunan bir sey nasil ezelî olabi-
lir, ezelî olmayan kendi kendine nasil dogabilir? Kendi kendi-
ni öldürünce onu bir daha -ezelî Bir'i olmazsa- kim dogdura-
cak? Atomun kendini öldürmemesi gerekiyor. Cünkü ilahli-
gin sarti, ölümsüz ve dogumsuz olmaktir. Atomun ölmesi
olmazsa, varliklarin dogmasi olmaz. Demek atomlar, ölmez
ve dogmaz bir ezeliyet ve ebediyet sahibi görünmez bir
Fail'in dogduruculuk ve öldürücülügüne maruzdur ve muh-
tactirlar. Böyle olmazsa, öyle olamazlar. Demek, atomlarin
varligi icin onlardan önce, öncesiz ve sonrasiz bir Allah'in
varligi sarttir. Heykelden önce Heykeltras'in bulunmasi sart
oldugu gibi.

Sebeplerin ve tabiatin ve tesadüfün esasi atomlar oldugun-
dan, atomlarin ölümü, sebeplerin ve tabiatin ve tesadüfün
olamaz olan yaraticiligini ortadan kaldirmis olur. Yani atom-
un dogum ve ölümü; hem sebeplerin, hem tesadüfün, hem
tabiatin ve bu ücünün ortak neticesi zannedilen kendi ken-
dine olusun asilsiz ilahligini ortadan kaldiriyor, onlara ilah-
liga bir yer, bir delik birakmiyor, o uydurma ilahlari birer bi-
rer idam ediyor. Bu sekilde her atom, ölümlü ve dogumlu
olusuyla, onlari dogduran ve öldüren Allah'in varlik ve birligi-
ne, hem O'nun ezelî ve ebedî olduguna sahitlik ediyor ve
ettiriyor. Her atom, her an hal diliyle ve hareket sözüyle:
"LAILAHE ILLALLAH-YOKTUR ALLAH'TAN BASKA ILAH"
diyor ve dedirtiyor. Atom, ölmek ve dogmakla: "Ben ezelî
degilim. Ezelî olan Allah'tir. Ve ezeliyet O'na yarasir. Ben,
Allah'in ölümlü ve dogumlu minicik bir i$ci ve askeriyim"
deyip, e$siz $ef ve Kumandan'ini birliyor ve O'nun tekligine
sahitlik ediyor. Atomlarin ilah olamadigi yerde hic bir sey
kendi kendine olusamaz, hic bir sey kendi kendinin degil-
dir. Demek: Her sey Allah'a aittir.

Atomlarin dogum ve ölümleri, onlarin bir hareket ve hareket-
sizlige mahkûm oluslari demektir. Yoksa canlilarin sahip
oldugu hayat gibi bir hayatlari yoktur. Fakat hayatin madde-
sine malzeme yapilmaktadirlar. Malzeme oluslari esnasin-
daki hareketlerini, biz, onlarin "hayati" olarak görüyoruz ve
görülebilir. Yoksa kendilerine dayanan bir hayatlari yoktur.
Hayatin hâkimi degil, mahkûmudurlar. I$te atomlarin bu mah-
kûmiyeti, kimyasal ve fiziksel olaylarin gercek adidir. Niha-
yetsiz mahkûmiyet icinde bulunan atomlara, atomun atomu
olan bir esircik kadar dahi hâkimiyet kalmiyor ki, atoma hâ-
kimiyet verilebilsin! Nihayetsiz bir hâkimiyeti olmayan bir sey
kâinata ilah olamaz ki, nihayetsiz mahkûmiyet icindeki atom-
lara bir tanrilik verilsin! Hem kâinata ilah olacak bir Tanri'nin
sey degil, $ahis yani insan ötesi bir kisilik sahibi olmasi ica-
beder. Yani; hayat, ilim, irade, kudret; görme, duyma, konus-
ma gibi sifatlari ve acimak, sevmek, affetmek hem rizik ver-
mek gibi ezeliyetli mutlak fiil ve isimlerinin bulunmasi gerekir.
Atomda ise $eylik vardir, $ahislik yoktur.

$ahsi $ahis yapan, isim ve sifatlari, i$ ve fiilleri kâinati kapsa-
miyan, kucaklamiyan ve avuclamiyan bir zat, insan ötesi bir
$ahis, kâinata Rab olamiyacagindan, ne derse densin atom
ilahlik kazanamiyor ve onu kazanmasi asla mümkün degildir.
Artik geriye kalan sey ve $ahislarin ilahlik koltuguna oturtu-
lup oturtulamayacagina "biz bilimli ve akilliyiz" diyenler karar
versin. Bu kararin geregi de, tek bir Allah'in varlik ve birligini
kabul ve tasdik etmektir. Yoksa bilim ve akil, nihayetsiz bir
bilmezlik ve sapikliga düsürülmüs olur. I$te "Lâilahe illallah-
Yoktur Allah'tan baska ilah" diyen Kur'anin ve biz Kur'anist-
lerin düsman oldugu, dost olamadigi en büyük hata ve ka-
bahat bu düsme ve düsürülmedir. Bilim ve akli sevenlerin,
bize ve Kur'ana dost olmalari, düsmanligi birakmalari gerek-
miyor mu?

Ey inkârcilar bakin! Atoma ilahlik vermekten vazgecmedigi-
niz takdirde bir atomu kâinat kadar büyütmege ve her atom
icin bir kâinat yaratmaya gücünüz yetecek midir? I$i, sizin
gibi acizlerin gücüne kalmis atomlardan ne hayir gelir? I$te
bu kâinatin hakiki Sahibi'ni bilmemek veya yanlis tanimak
veya inkâr etmekteki güclük ve zorlugu görüyorsunuz. Öyle
ise Kur'anin tarif edip tanittigi isimler ve sifatlar sahibi tek
Allah'a inanmaktaki kolayliga girmeniz; ilim ve aklin, kalp
ve vicdanin, hak ve adaletin, namus ve serefin, iyilik ve in-
saniyetin geregi degil mi? I$te buradan anlayiniz ki, Kur'an
nasil bir ilimdir, nasil bir i$iktir, nasil bir $ifadir, nasil bir rah-
met ve merhamettir, nasil bir dogruluktur. Görünüz ve gö-
rüyorsunuz. Ve o Kur'anin yirminci ve yirmibirinci asirdaki
mirascilari ve Kur'anin en önemli ve en birinci dâvâsinda
birlik olan Isa ve Musa ve Muhammed Hazretleri'nin bu dün-
yaya bir günes kadar lâzim olduklarini anlarsaniz anlayiniz.
Anlamazsaniz, ya akliniz yok, ya da seytanlasmis bir in-
sansiniz!

I$te Kur'an'i ve onun dini olan ilke ve yasalarini iptâl etmek
icin Kur'ana karsi actiklari savasi inkârcilar daha savasin
ba$inda iken Allah'i dislayarak madde ve tabiatcilik hesabi-
na: "Kâinat, kimyasal ve fiziksel olaylarin neticesidir" de-
mekle kaybetmis olduklarini herhalde görüyorlardir. Inkâr-
cilar, Kur'anin en önemli dâvâsinda bize karsi savasi kazan-
mis degillerdir ki, bu dâvânin yani "Lâilahe illallah-Yoktur
Allah'tan baska ilah" hakikatinin disindaki konu ve ayrinti-
larda bizimle savasmaya hak kazanabilsinler! Kur'anin ilk
dâvâsinda bizi maglûp edemiyenler, Kur'anin diger konu-
larinda bizi hic maglûp edemezler ve savas acmaya da hic
haklari yoktur. Bütün sahip olduklari sey, haksizliktan i-
barettir. Haksizlik ise, zulümdür! Insan olmak isteyenler
kendilerini bu zulme düsürmemelidir. Düsürmüsse, cikar-
malidir.

Ey atoma ilahlik veren Allahbilmez maddeciler ve Tanrita-
nimaz tabiatcilar! Atomun o olmayan ilahligindan size fayda
yoktur. Cünkü atomlarla meydana getirilmis olan madde ve
tabiatin, sizi dogru yola götürecek ve yolunuzu aydinlatacak,
nicin ve nasil ya$amaniz gerektigini bildirecek bir Kitab'i yok-
tur. Var sandiginiz onlarin asilsiz ilahligi, ölümü öldüremez.
Size ölümsüzlük veremez. Sizi ebedî saadete götüremez.
Öyle ise kendinize, onlari size verebilecek bir tanri aramali
ve bulmalisiniz. Onun da kim oldugunu ve kim olmasi gerek-
tigini ögrenmis bulunuyorsunuz. Öyle ise, ölüm size ulas-
madan önce bu ögrenimin geregini yerine getiriniz. Cünkü
bu dünyada ebediyen kalamazsiniz. Ebedî kalinacak yeri
simdiden bulmali ve onu kazanmalisiniz. Hayat da bunun
icindir. Bundan baskasi icin olamaz. Ölüm de bunun deli-
lidir.

Netice: Kâinat, yalnizca kimyasal ve fiziksel olaylarin netice-
si degildir. Evet, kâinatta kimyasal ve fiziksel olaylar vardir.
Fakat bu olaylarin meydana getirilebilmesi icin kâinat capin-
da bir yaraticiliga, ya$aticiliga ve yöneticilige gerek var. Bu
geregin Sahibinde de yine kâinati iceren bir hayat, ilim, irade,
kudret ve bunlarla birlikte görme, duyma, konusma sifatlari-
nin bulunmasi lâzim. Bu sifatlar da, binlerce fiil ve isimleri
gerektirir. Bütün bu gereklere sahip maddesiz ve mekânsiz,
ölümsüz ve dogumsuz, ezelî ve ebedî, dogurmaz ve dogurul-
maz, tek ve ortaksiz ve hic bir yaratiga benzemiyen bir ruh
ve hayat ve i$ik ve enerji sahibi yüce bir Zat olmadan, o olay-
lar olamaz, meydana gelemez. Kâinatin meydana gelisi ve
getirilisi yaninda o olaylar, devede bir kil gibi kalir. Bir kili bir
deve yapmak ve deveyi bir kila indirmek, aklin körlügünden
ve kitapsizligindandir. Her seyden önce Gercek Yaratici'nin
Kur'an isimli son kitabiyla kitaplanip aklin körlügünü, kalbin
görmezligini gidermekten baska care yoktur. Cocuk, anne-
siz; akil, kitapsiz olmaz. Kitap da, Gercek Yaratici'ya götü-
rürse kitaptir. Bu kitaba ulasmak ve onu ya$ama aktarmak
bu zamanda ancak Kur'anizm ile mümkündür. Cünkü, ög-
retmensiz bir kitap, anlamsiz bir hitaptir.

ALLAH'TAN BASKA ILAH YOKTUR
KUR'ANIZM ALLAH'IN ELCISIDIR

++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++

ATOMNAME'NIN EK VE TAMAMLAMASI'DIR

Imkânsiz olarak atomlarin ilahliga bir kabiliyeti olsa ve ilah ol-
maya kalksalar, o zaman kâinattaki bütün atomlarin birlesip
tek bir atom haline gelmeleri gerekecek. O zaman bir put gibi
kâinat büyüklügünde veya kâinattaki madde miktarinca bir
heykel ortaya cikacak. Bu cikistan sonra kâinatta diger var-
liklarin yaratilisi icin madde ve belki mekân da kalmayacak.
Hem yeryüzündeki canlilar kalipsiz in$a edildigi icin, bir can-
linin vücudunu in$a edibilmek icin meselâ bir sinegin vücudu-
na, hattâ ta hücrecigine kadar girilmesi gerekiyor. Kâinata zor
sigan bir heykel, bir sinegin bir hücresine nasil girecek! Ama,
atomlari asker ve mürekkep gibi kullanabilen madde ötesi, ruh
sahibi bir Yaratici olsa, onlara olan hâkimiyetiyle onlari bir as-
ker gibi kullanip, uzaktan kumandali olarak onlari istedigi sek-
le sokabilir. Fakat i$, maddî bir ilaha kalirsa, hic bir seyin ya-
ratilisi mümkün olmaz veya maddesel ilahimiz kendini yara-
tikliga indirmek zorunda kalir, ilahligi da ortadan kalkar. Nere-
den bakilirsa bakilsin, ne yapilirsa yapilsin atoma ilahlik ver-
mek, insani icinden cikilmaz cikmazlara sokuyor. Ve bu kâi-
nata, atom cinsinden olmayan madde ötesi fakat maddeye
hâkim bir ruh sahibi yaratici Zat'in varlik ve birligini gerekli ve
mecbur kiliyor.

Kâinattaki maddenin toplami, kâinatin genisligine nisbeten
deniz yüzündeki bir su kabarcigi kadar kaldigina bakilirsa,
bir su kabarcigi kadar hükmü kalan cansiz bir madde kirinti-
sina hic ilahlik kalir mi?

Eger denilirse: "Tirnak kadar bir elektronik cips, koskoca
makinalarin calismasinda bir ruh gibi yöneticilik yapiyor. O
cips gibi, incecik bir su kabarciginin incecik atomlarinda
nicin ilahlik bulunmasin? Hem ruh, maddeden daha görün-
mez ve agirliksiz oldugu halde yaraticiligi bulunur da, ruhtan
daha görünür olan atomlarda yaraticilik bulunmaz mi?

Buna cevap: Atomlara ilahlik verilemiyecegini, eger verilirse,
icinden cikilmaz cikmazlara düsülecegini gördük. Evet, tir-
nak kadar bir elektonik cips ve beyin, cok büyük makinalarin
calismasinda ruh gibi yöneticilik yapiyor. Fakat bu beyinin,
insanin elinden ciktigi ve makina olmazsa o beyinin bir i$e
yaramiyacagi, hem o beyin kendi ba$ina o makinayi yapami-
yacagi ve o makinanin calismasinda o beyinin bulunmasinin
binlerce sarttan biri oldugu unutulmasin. Ve maddeden iba-
ret ceset halinde ölü bir insan o elektonik beyini yapamaz.
Onu ancak, ya$iyan ruh sahibi bir insan yapabilir. Demek ya-
raticilik, maddenin degil, ruhun'dur. Maddenin bir yaraticiligi
yoktur. Ruh sahibi insan da, kâinata hükmeden baska bir ruh
Sahibi tarafindan yaratilmaktadir. Demek hakiki varlik, ruh'tur
ve ruhundur ve ruh sahibi olan kâinat Sultani'na aittir. Ruhun
elinde madde, agizdan cikan bir söz gibidir. Maddenin varligi
ruha baglidir ve ruhun elindedir. Madde, yüce Ruh Sahibi'nin
serveti; atomlar da, o ruh Sahibi'nin eseri ve esiridir. Bu itibar-
la atomlar bir harf gibidir. Harf, Yazar olamayacagi gibi, atom-
lar da ilah olamazlar.

Yaraticilik, görünür veya görünmez olmakta degil, görünürlü-
gü veya görünmezligi olan varligin hayat, ilim, irade, kudret
ve görme, duyma, konusma gibi sifatlar toplamina sahip olan
kisiligindedir. Eserleriyle varligi anlasilan bir Yaratici, gözle
görünmüyorsa, bu, gözün kabiliyetsizliginden veya görmedeki
sInIrli olusundandir. Bir de Yaratici'nin madde dI$Iligi ve niha-
yetsiz büyüklügü varsa, göz bunu elbette göremez. SInirli o-
lan bir yaratik, Yaratici'nin büyüklügüne sInIr koyamaz. Bu-
nun icin bir yaratigin gözünde Yaratici'nin büyüklügü sInIrsIz-
dir. Balik, denize sInIr koyamaz! Hem, sInIrLI olmak, madde-
ye özgüdür. Madde ötesi olana sInIr yoktur. Bir harf, varedilip
yokedilebilir bir konumda oldugundan, harf sInIrLIdir. Ama o-
nun Yazari, harfe nazaran sInIrsIzdir. Cünkü harf, yokluktan
gelip yokluga gidebildiginden bir "yok" hükmündedir. Yazar'
inin ise -hic olmazsa bir müddet- yoklugu olmadigindan har-
fe nazaran daima "var"dir. Daima var olan ise, sInIrsIzdir. I$te
insan ile Yaratici'si arasindaki fark da bu misâldeki gibidir.
Yalniz insan ötedünyada ebediyetlidir.

Insan, ruhu ile (aynada) gözünü görebilir. Fakat gözü ile ruhu-
nu göremez. Bunun gibi Allah da insani görebilir. Ama insan,
Allah'i göremez.

Kâinata ve atomlarina sigismayan bir ilahlik, insana hic sigis-
maz. Demek putlara, atalara, peygamberlere ilahlik vermede
veya onlari Tanri'ya e$it tutmada nihayetsiz bir sapiklik vardir.
Ama kâinata sigmayan bir Allah'in, insanin kalbine sigmasi
ise, baska bir meseledir. Ve bu sekildeki sigis, kisisel degil,
görüntüseldir. Nasil bir ülkenin basbakani televizyona ciktigin-
da herkes kendi evindeki televizyonda Basbakan'i görebiliyor
ve o Basbakan, görüntüsüyle her televizyona sigabiliyorsa,
Allah da ruhsal ve i$iksal tecellisiyle televizyon gibi olan kalp-
lere sigar ve o insanlarin ruhlarina hâkim olmakla, o insanlarin
bedenlerinde emir ve istekleriyle faaliyet gösterebilir. I$te bu
faaliyet neticesi evliyalar keramet ve peygamberler mucize
sahibi olur. Bir evliya veya bir peygamber, Tanri'nin böyle bir
tecellisine mazhar olmussa ve oldugu zaman, o peygamber
ve evliyaya "Tanri oldu" denilmez, "Tanri tecellisine mazhar
oldu" denilir. Demek Tanri, zatiyla yani kisiligiyle ne insana,
ne de kâinata sigmaz, onlarla bütünlesemez. Ama i$ ve fiil-
leriyle, isim ve sifatlariyla, emir ve istekleriyle onlarda tecelli
edebilir, görünebilir. Böyle bir görüntü ve tecelliye mazhar ol-
mus olanlara tanrilik verilemez; verilmesi, sapikliktir. Demek
hic bir peygamber ve evliya, ata ve insan Tanri olamaz. Tan-
ri'nin ezeliyeti ve maddesizligi oldugundan ve bu ezeliyet ve
maddesizlik geregi, dogurmasi ve dogurulmasi olmadigindan
da Tanri'nin oglu, kizi olamaz. I$te bunun icin Tanri'nin baba-
likla ve peygamberin Tanri ogulluguyla ilgisi yoktur. Bu ger-
cek, bütün inanc dünyasina ilân edilmeli ve ilân ediyoruz.

Izzetli ve saygin bir insan eksik, noksan, yanlis sifatlarla a-
nilmaktan hoslanmadigi gibi, bu kâinatin Gercek Kusursuz
Yaratan'i da eksik, noksan, yanlis sifatlarla anilmaktan hic
hoslanmaz. I$te bunun icin insanlari ikâz eder, uyarir. Din-
lemeyenleri, O'na ortaklik verip coluk cocuk isnad edenleri
cehennemle tehdit eder. Ve bu tehdit edisi de gayet yerinde
ve O'nun büyüklük ve sayginlik hakkidir.

Kâinat ötesi nihayetsiz bir büyüklügü ve madde ötesi niha-
yetsiz bir görünmezligi olan bir Yaratici, gözle görülmeye
calisilmaz. Ve gözüyle görmedigi icin Yaratan'i inkâr etme-
nin bir mantigi yoktur. Cünkü, var olmak icin görünür olmak
sart degildir. Fakat ilah olmak icin kâinat ötesi maddesiz bir
büyüklüge ve madde ötesi bir görünmezlik ve nüfuziyete
sahip olmak sarttir.

Atomda o sartlarin bulunmasi $öyle dursun, kendisi zaten
nihayetsiz bir yokluk icindedir. O sartlari nihayetsiz yokluk
icinde bulunan atomlarda aramaya kalkmak, nihayetsiz
gülünc ve ahmak olmaya e$tir.

Deniz icindeki balik, denizi seyredemez. Koca deniz baligin
gözüne nasil girsin; olsa, aklina nasil sigsin! Yeryüzü deni-
zindeki insan da balik gibidir. Gözüyle dünyayi bir bütün
halinde göremiyen insan, kâinati nasil görsün! Bundan da
öte, kâinat ötesi bir Yaratici'yi gözle görmek hic mümkün
olur mu? O'nun büyüklügü hic akla sigar mi?

Bu kâinatin Allah isimli gercek Yaraticisi, insanliga gönder-
mis oldugu son Kitab'inda ayet denen bir Tanrisal Söz'ünde
Kendi büyüklük ve kudretini $öyle göstermis: "Kiyamet kop-
tugu, kâinat yikildigi gün yeryüzü tamamen O'nun avucunun
icindedir. Gökler de sag elinde dürülmüstür".

Dikkat ediniz, koca kâinat O'nun büyüklügü yaninda nasil
kücülmüs! Maddenin hicligini görünüz... Böyle büyük bir Ya-
ratici elbette gözle görülmez, akla sigmaz. Cünkü varligi ve
büyüklügü madde ve kâinati a$iyor. Günes, kâinat kadar bü-
yütülse, görünmez olur. I$te Tanri da, kâinat kadar büyük
bir günes gibidir. Biz, ilim ve bilmemizle ancak bu kadarini
kavrayabiliriz. Bunun ötesine gidilmez. Giden, Allah'i gözle
görmek isteyen Hz. Musa gibi zarar görür.

Ama Yaratici'nin yukaridaki Tanrisal Söz'de Kendini bir $ahis
gibi göstermesi, insanlara Kendini tanitabilmesi icindir. Yoksa
insan gibi maddesel bir $ahisligi yoktur. O'nun $ahisligi, ruh-
sal ve i$iksaldir. Ruh ve i$igin ise sekli yoktur. Bunun icin
Tanri hic bir sekle sokulmaz.

Bu kâinat ve kâinatlilari ya$atan ve yöneten Yaratici; ruh ve
i$ik, hayat ve enerji sahibidir. Fakat O, yalniz onlarda biri de-
gildir. Yani O, sadece ruh degildir. Sadece i$ik degildir. Sa-
dece enerji ve hayat degildir. O, bunlarin hepsine sahip e$siz
ve benzersiz, madde ve mekân ötesi, zamansiz yüce bir Zat'
tir. O'nun zatinin bilinmez kalmasi, sayginligina daha uygun-
dur. Zat'i hakkinda bildigimiz kadarini yeterli bulmak büyük
bir edeptir. Bu edep perdesi ancak Cennet'te kalkabilir ve O'
nu orada ancak O'nu sevenler ve sayanlar görebilir. O'nu gö-
züyle görmek isteyenler, Cennet'i kazanmaya calissinlar. Bu
zamanda cenneti kazanabilmek de, Kur'anizm'in elciligini
kabul etmek ve ona uymakla mümkündür.

Eger: "Dünyada Allah'i görmeyen göz, Cennette Allah'i nasil
görecek?" denirse: Özel bir gözlük takilinca ciblak gözle gö-
rülmeyen bazi i$inlar görülebildigi gibi, cennette de insanlar
yepyeni bir yaratilisla yaratilip gözleri de Allah'i görebilecek
bir kabiliyette donatilinca Allah'i görebilecekler, O'nu görmek
mümkün olacak, insaAllah...

Not: Bu Atomname, yazilisindan üc yil sonra (1998)de yayin-
landi ve sadece gazetelere gönderilmisti. 11 yil sonra (yani
2009'da) internet sayesinde onu bütün insanlar okuyabilecek
ve bu sekilde sizlerin de elinize gecmis oluyor. Ateist darwi-
nistlerin dindarlara taarruzu, 11 yildir uykuda kalmis olan bu
Atomname'yi uyandirmis oldu...

Not 2: Ateistler, materyalistler ve darwinistler, acikca atoma
ilahlik vermezler. Fakat Allah'i inkâr ettiklerinden, dolayli ola-
rak atom ve maddeyi, tabiat ve tesadüfü ve kendikendineligi
tanrilastirmis oluyorlar.

Bildirilerimize ulasabileceginiz adres:
www.kuranisthaber.blogspot.com

Zaman: Yeni Cag'a bes kala Haziran'i.
Mekan: Avrupa.
Makam: Atomlar ve Ilahlik.
Boyut: Kur'anizm.

YAYINLAYAN
AVRUPA KUR'ANISTLERI
(Simdi: Avrupa Muranistleri)
* * *